İBN ABBÂD, Ebü’l-Kāsım

Ebü’l-Kāsım Muhammed b. İsmâîl b. Muhammed el-Abbâdî el-Lahmî (ö. 433/1042)

Abbâdî hânedanının kurucusu.

Müellif:

Aslen Hîre Kralı Nu‘mân b. Münzir el-Lahmî’nin soyundan gelen ataları, Endülüs’ün fethinden hemen sonra Humus’tan İşbîliye’ye (Sevilla) göç ederek orada yerleşmişlerdi. Ebü’l-Kāsım, İşbîliye’nin zengin ve nüfuzlu simalarından biri olan ve uzun yıllar bu şehrin kadılığını yapan Ebü’l-Velîd İbn Abbâd’ın oğludur. 1016 yılında Endülüs’ün idaresini ele geçiren Şiî Hammûdîler’in İşbîliye valisi olan Kāsım b. Hammûd’un ricası üzerine babasından sonra kadılık görevini üstlendi. Bu göreve gelişinde hem Kāsım b. Hammûd ile arasındaki dostane ilişkiler, hem de Abbâdî ailesinin şehirde sahip olduğu nüfuz önemli bir rol oynamıştır.

Kāsım b. Hammûd, öldürülen kardeşi Ali b. Hammûd’un yerine hilâfet makamına geçmek için Kurtuba’ya (Córdoba) doğru yola çıkarken kadılığa ek olarak İşbîliye’nin idarî işlerini de İbn Abbâd’a bıraktı (409/1018); İbn Abbâd böylece şehrin yegâne yetkilisi ve sorumlusu haline geldi. Onun bu durumu, Kāsım b. Hammûd’un, hilâfetin kendi hakkı olduğunu ileri süren yeğeni Yahyâ b. Ali b. Hammûd’un Kurtuba’yı istilâ etmesi üzerine İşbîliye’ye sığınmasına kadar sürdü (412/1021). Ancak Yahyâ’nın bir buçuk yıl sonra hilâfeti bırakmak zorunda kalması ve Kāsım b. Hammûd’un bu gelişme üzerine Kurtuba’ya dönmesinin ardından İbn Abbâd halk tarafından, fakih Ebû Abdullah ez-Zübeydî ve Vezir Ebû Muhammed Abdullah İbn Meryem ile beraber tekrar şehrin yönetimine getirildi (414/1023). Bu grubun lideri ve bölge arazisinin üçte birinin sahibi olan İbn Abbâd zaman içerisinde diğer iki şahsı etkisiz bırakarak şehrin hâkimiyetini tek başına ele geçirdi (Wasserstein, s. 137) ve İşbîliye’ye bağımsızlık kazandıracak adımlar atmaya başladı. Bu arada şeklen Hammûdîler’e bağlı kalmak ve adlarını hutbede zikretmekle beraber Hammûdîler’le onlara bağlı askerî güçlerin bir daha şehre girmesine izin vermedi. İbn Abbâd bir taraftan Hammûdîler’e karşı mukavemet ederken diğer taraftan Araplar, Berberîler ve hıristiyan esirlerden (abîd) oluşan bir ordu kurarak komşusu Eftasîler aleyhine genişleme teşebbüsünde bulundu ve nihayet 421 (1030) yılında Bâce’yi (Beja) ele geçirdi. 425’te (1034) Eftasîler hıristiyanların desteğini alarak İşbîliye ordusunu bozguna uğrattılarsa da şehri geri alamadılar.

Bâce’nin zaptından sonra İbn Abbâd’ı uğraştıran en önemli mesele, Karmûne’ye (Carmona) girmek suretiyle İşbîliye’yi doğrudan tehdit etmeye başlayan Yahyâ b. Ali b. Hammûd’un baskılarından kurtulmaktı. Bunun için büyük fitne döneminde kaybolan ve âkıbeti hakkında çeşitli rivayetler dolaşan Endülüs Emevî Halifesi II. Hişâm’ı bulduğunu ve onu İşbîliye’ye getirerek kendisine meşrû halife sıfatıyla biat ettiğini açıkladı (426/1035); böylece Hammûdîler’e bağlılığını resmen sona erdirmiş oluyordu. Ayrıca diğer mülûkü’t-tavâifi de kendisi gibi davranmaya çağırdı. Aslında İbn Abbâd’ın II. Hişâm diye ilân ettiği kişi ona çok benzeyen Halef el-Husrî adlı bir müezzindi. Ancak yine de Şiî Hammûdîler’e bağlılığı içlerine sindiremeyen mülûkü’t-tavâiften bazıları işin gerçeğini bilerek ya da bilmeyerek bu sahte halifeye biat etme kararı aldı. Burada önem taşıyan husus, yeni halifenin kendisine biat için gelenlere Ebü’l-Kāsım İbn Abbâd’ın oğlunu hâcib tayin ettiğini söylemesiydi. Böylece nüfuzunu İşbîliye dışına yaymak isteyen İbn Abbâd bu arzusunu meşrûlaştırma imkânına kavuşmuş oluyordu.

İbn Abbâd’ın bu tasarrufu karşısında maddî gücünün ve özellikle mânevî nüfuzunun tehlikeye girdiğini gören Yahyâ b. Ali b. Hammûd, kendisine tâbi Berberî liderlerini toplayarak İşbîliye’ye hücum etmek istedi. Fakat Berberî liderleri, şehrin kuvvetle tahkim edilmiş olmasına dikkat çekerek daha iyi sonuç alınabilmesi için hücum işini bir yıl sonraya bıraktırdılar. Bu durumu fırsat bilen İbn Abbâd, Karmûne’de bulunan Yahyâ b. Ali b. Hammûd’un üzerine, şehrin eski hâkimi Muhammed b. Abdullah el-Birzâlî tarafından da desteklenen oğlu İsmâil kumandasında bir ordu gönderdi. İsmâil şehri zaptetti ve Yahyâ çarpışmalar sırasında öldürüldü; böylece Hammûdîler’e ağır bir darbe indirilmiş oldu. Bu yenilgi üzerine Hammûdîler’in zayıflamaya başladığını gören mülûkü’t-tavâiften bazıları sahte halifeye olan bağlılıklarına son verdiler. İbn Abbâd, bunlardan Kurtuba hâkimi Ebû Hazm Cehver’i kararından vazgeçirmeye çalıştıysa da başaramadı ve üzerine yine oğlu İsmâil’in kumandasında bir ordu gönderdi; bu hareketiyle diğer mülûkü’t-tavâife gözdağı vermeyi de hedefliyordu. Ancak ordu, Kurtuba’da herhangi bir başarı kazanamadığı gibi geri dönerken Zîrîler hânedanının Gırnata (Granada) Emîri Bâdîs b. Habbûs’un hücumuna uğradı ve İsmâil öldürüldü (431/1039-40).

Ebü’l-Kāsım İbn Abbâd, 29 Cemâziyelevvel 433 (24 Ocak 1042) tarihinde vefat ettiğinde veliaht olan oğlu Ebû Amr Abbâd’a (el-Mu‘tazıd-Billâh) küçük fakat güçlü bir emirlik bıraktı. İşbîliye’ye hükmettiği sürece herhangi bir hükümdarlık lakap veya unvanı kullanmayan İbn Abbâd zeki, uzak görüşlü, siyasî deha sahibi, zengin ve cömert bir idareci olmasının yanında şair, edip ve âlim kişiliğiyle de ün yapmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Humeydî, Ceẕvetü’l-muḳtebis, Kahire 1966, s. 17, 23, 80-81.

Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, Kahire 1967, s. 29.

Abdülvâhid el-Merrâküşî, el-Muʿcib fî telḫîṣi aḫbâri’l-Maġrib (nşr. Muhammed Saîd el-Uryân), Kahire 1383/1963, s. 100, 112-114, 126, 149, 152.

İbnü’l-Ebbâr, el-Ḥulletü’s-siyerâʾ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1963, II, 34 vd.

İbn Hallikân, Vefeyât, Kahire 1310, II, 27.

, III, 194-196, 314-315.

Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb (nşr. M. Ebû Dîf), Fas, ts., s. 148-153.

, XVII, 527-530.

, II, 212-215.

İbnü’l-Hatîb, Aʿmâlü’l-aʿlâm (nşr. E. Lévi-Provençal), Beyrut 1956, s. 152-153.

Salâh Hâlis, İşbîliye fi’l-ḳarni’l-ḫâmis, Beyrut 1965, s. 111-126.

A. Chejne, Historia de la España musulmana, Madrid 1980, s. 61-62.

D. Wasserstein, The Rise and Fall of the Party Kings, Princeton 1985, s. 75-77, 119, 137-139.

M. Abdullah İnân, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, Kahire 1408/1988, bk. İndeks.

Hakkı Dursun Yıldız, “Abbâdîler”, , I, 15-16.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 19. cildinde, 265-266 numaralı sayfalarda yer almıştır.