İBN EBÛ Zİ’B

Ebü’l-Hâris Muhammed b. Abdirrahmân b. el-Mugīre el-Kureşî el-Âmirî (ö. 159/776)

Tebeu’t-tâbiînden Medineli fakih, muhaddis.

Müellif:

80 (699) yılının sonlarında doğdu. Üçüncü göbekten dedesi olan Ebû Zi’b Hişâm b. Şu‘be’ye nisbetle İbn Ebû Zi’b diye meşhur oldu. Ebû Zi’b Bizans topraklarına girince yakalanarak hapse atıldı ve orada vefat etti. İlim geleneğine sahip bir aileye mensup olan İbn Ebû Zi’b’in dayısı Hâris b. Abdurrahman ve kardeşi Mugīre b. Abdurrahman da güvenilir birer muhaddis olarak bilinmektedir.

İbn Ebû Zi’b tâbiînden İkrime el-Berberî, Nâfi‘, Saîd el-Makbürî gibi kimselerle karşılaşmış ve onlardan hadis öğrenmiştir. Bunların dışında münâvele usulü ile hadis aldığı İbn Şihâb ez-Zührî, Abdurrahman b. Mihrân, Şürahbîl b. Sa‘d, Muhammed b. Kays, Ebü’z-Zinâd gibi muhaddislerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kimseden hadis rivayet etmiş; Ma‘mer b. Râşid, Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Mübârek, Vekî‘ b. Cerrâh, Hişâm b. Ubeydullah, Yahyâ el-Kattân gibi muhaddisler de kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Âdem b. Ebû İyâs, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Yezîd b. Hârûn, İbn Ebû Füdeyk, Ali b. Ca‘d, Velîd b. Müslim de ondan hadis alanlar arasındadır.

İbn Ebû Zi’b’in Zührî’den olan rivayetleri muzdarib sayılarak eleştirilmiştir. Ancak onun sadece hadis meclisinde Zührî’ye arzedildiği sırada duyduğu hadisleri Zührî’ye nisbetle tahdîs sîgası ile rivayet etmesi sebebiyle eleştirildiği, halbuki bütün muhaddislerin bu şekildeki rivayeti makbul saydıkları da ifade edilmiştir (İbn Ebû Hâtim, VII, 314; Mizzî, XXV, 635). İbn Maîn’in onun hakkında kullandığı “İbn Ebû Zi’b Zührî’den hiçbir şey duymamıştır” sözü de kendisinin Zührî’den semâ yoluyla rivayeti bulunmadığı, rivayetlerinin arz yoluyla olduğu anlamına gelmektedir.

Güvenilirliğiyle tanınan İbn Ebû Zi’b’i Ahmed b. Hanbel ve Ya‘kūb b. Şeybe “sika sadûk”, İbn Ebû Hâtim, “sika yefkahu”, Yahyâ b. Maîn, Ebû Zür‘a er-Râzî ve Hatîb el-Bağdâdî “sika”, Ali b. Medînî “sebt” olarak değerlendirmiştir. Ahmed b. Hanbel onun Saîd b. Müseyyeb’e benzetildiğini, Mâlik b. Enes’ten daha üstün nitelikleri bulunduğunu, ancak ricâl tenkidinde Mâlik’in daha müsamahasız olduğunu belirtmiştir. İbn Ebû Zi’b’in Kaderiyyeci görüşleri benimsediği ve bu sebeple Mâlik’in kendisini terkettiği ileri sürülürse de (İbn Hacer, IX, 306) bu konuda kaynaklarda başka bilgiye yer verilmediği gibi bazı kaynaklarda İmam Mâlik’le arkadaş olduğu ve aralarında samimi bir dostluğun bulunduğu bildirilmiş (İbn Hallikân, IV, 183), ayrıca bu ithamın asıl sebebinin Halife Mehdî-Billâh zamanında Medine’deki Kaderiyyeciler’in dövülmesi ve oradan sürülmesi hadisesi olduğu belirtilmiştir. Bazı Kaderiyyeciler’in İbn Ebû Zi’b’e sığınmaları sayesinde dövülmekten kurtulmaları dikkate alınarak onun da aynı görüşlere sahip olduğu ileri sürülmüşse de İbn Ebû Zi’b Kaderiyyeci görüşleri hatalı bulduğunu açıklamış, bu görüşlerin kendisine nisbet edilmesini gerektirecek hiçbir sözüne de rastlanmamıştır (Hatîb, II, 301; Zehebî, Târîḫu’l-İslâm, s. 601). İbn Ebû Zi’b hadis rivayet etmesi için halife tarafından Bağdat’a davet edilmiş, bir süre orada kaldıktan sonra Medine’ye gitmek istemiş ve geri dönerken Kûfe’de vefat etmiştir.

Buhârî ve Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’leri başta olmak üzere Kütüb-i Sitte’de rivayetleri bulunan İbn Ebû Zi’b ashâbü’l-hadîsin fakihlerinden sayılmış, Dârekutnî onun el-Muvaṭṭaʾ adıyla bir eser kaleme aldığını söylemiş (, IX, 147), ayrıca tahâret, namaz, oruç, zekât gibi konuları ihtiva eden Kitâbü’s-Sünen’inin varlığından söz edilmiştir (İbnü’n-Nedîm, s. 281).

İbn Ebû Zi’b’in emir bi’l-ma‘rûf ve nehiy ani’l-münkeri ifa konusunda titiz olduğu rivayet edilmiştir. Karşılaştığı idarecilerle münasebetlerine dair ilginç olaylar, halifelerin yaptıkları zulüm ve haksızlıkları hiç çekinmeden yüzlerine karşı söylediğine dair haberler tabakat kitaplarında önemli bir yer tutmaktadır. Diğer insanlarla münasebetlerinde olduğu kadar şahsî hayatında da takvâ ölçüsünü benimseyen İbn Ebû Zi’b’in gün aşırı oruç tuttuğu, gecelerinin önemli kısmını ibadetle geçirdiği, yaz kış aynı elbiseyi giydiği ve ekmekle zeytin yağı yiyerek hayatını sürdürdüğü kaydedilmiştir. Onun hayatına dair Rabaî (ö. 379/989) tarafından kaleme alınan Aḫbâru İbn Ebî Ziʾb adlı eserin bir nüshası Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de bulunmaktadır (Mecmua, nr. 92, vr. 313-316).


BİBLİYOGRAFYA

, s. 412-421.

, II, 525.

, II, 648.

, I, 79, 193.

, I, 152-153.

Müslim, el-Künâ ve’l-esmâʾ (nşr. Abdürrahîm M. Ahmed), Medine 1404/1984, s. 235.

, s. 485.

Dârimî, Târîḫ (nşr. Ahmed M. Nûrseyf), Dımaşk 1980, s. 48.

, VII, 313-314.

, VII, 390-391.

, s. 281.

, II, 662-663.

, II, 191-192.

, II, 296-305.

, I/1, s. 86-87.

, IV, 183.

, XXV, 635.

, VII, 139-149; IX, 147.

a.mlf., , III, 620.

a.mlf., , I, 191-193.

a.mlf., : sene 141-160, s. 600-604.

, III, 223-224.

, IX, 303-307.

, s. 89.

, s. 348.

, I, 204.

Ekrem Ziya el-Ömerî, Buḥûs̱ fî târîḫi’s-sünneti’l-müşerrefe, Medine 1405/1984, s. 232.

, VIII, 79, 247.

Ekber Yahyâ Âbâdî, “İbn Ebî Ziʾb”, , II, 651-652.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 19. cildinde, 453-454 numaralı sayfalarda yer almıştır.