İBNÜ’n-NABLUSÎ

Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. Sehl eş-Şehîd er-Remlî (ö. 363/974)

Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh’ın emriyle öldürülen fakih ve muhaddis.

Müellif:

Nablus’ta doğdu. Saîd b. Hâşim et-Taberânî, Muhammed b. Hasan b. Kuteybe ve Muhammed b. Ahmed er-Remlî gibi âlimlerden hadis tahsil etti. Kendisinden Temmâm er-Râzî, Abdülvehhâb b. Ca‘fer el-Meydânî, Ali b. Ca‘fer en-Nablusî ve Dârekutnî rivayette bulundular. Nablus hatibi olarak da tanınan ve Nablus’tan göç edip Remle’ye yerleşen İbnü’n-Nablusî’nin burada verdiği hadis derslerini kalabalık bir topluluk takip etmiş, Kādî Abdülcebbâr onun için “Şam fukahasının reisi” ifadesini kullanmıştır.

Suriye’de teravih namazını yasaklayan ve Sünnî halifeleri övenleri şiddetle cezalandıran Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh’ı zemmettikten sonra İbnü’n-Nablusî’nin şöhreti yayıldı. Mısır’dan sonra Remle ve Dımaşk’ı da ele geçiren ve siyasetlerinin temel amacı Şiîliği yaymak olan Fâtımîler hakkında, elinde on ok bulunsa, onlardan birini Rumlar’a, dokuzunu Fâtımîler’e karşı kullanacağını, bunlarla savaşmanın her müslümana farz olduğunu ilân eden İbnü’n-Nablusî bu konudaki tavrını açıkça ortaya koydu. Fâtımî kumandanı Cevher es-Sıkıllî’nin tehdidi üzerine Remle’yi terketmek zorunda kalan İbnü’n-Nablusî, önce Remle-Dımaşk yolu üzerinde Ekvâhu Bâniyâs’ta bir süre inzivayâ çekildikten sonra Dımaşk’a kaçtı. Orada Fâtımîler’e karşı sonuçsuz kalan birkaç direniş hareketinde önemli rol oynadı. Fâtımîler’e yardım eden Zâlim b. Mevhûb’un ihbarı üzerine yakalanıp Fâtımî ordu kumandanı Ebû Mahmûd b. Ca‘fer b. Felâh el-Kutâmî tarafından bir ağaç kafes içerisine konularak Mısır’a gönderildi (Şevval 363 / Temmuz 974). Sarayda Cevher veya bizzat Halife Muiz tarafından sorgulandı. Meşhur ok meselesiyle ilgili sözlerin kendisine ait olduğunu kabul eden İbnü’n-Nablusî’nin, onları eleştirmesine gerekçe olarak ümmetin dinini değiştirdiklerini, sâlih kişileri öldürdüklerini ve ilâhî nuru söndürdüklerini söylemesi üzerine Halife Muizz’in emriyle zincire vurularak deve üzerinde Kahire sokaklarında dolaştırıldı, daha sonra görevlendirilen bir yahudi tarafından diri diri derisi yüzülerek öldürüldü. Bazı kayıtlara göre derisine saman doldurularak cesediyle birlikte darağacına çivilendi. Dârekutnî, İbnü’n-Nablusî’nin öldürülmesi olayını anlatırken derisi yüzüldüğü sırada bile metanetini kaybetmediğini ve, “Bu kitapta yazılıdır” (el-İsrâ 17/58) dediğini belirtmiştir (bk. , XVI, 148). Doğruyu söylemedeki cesareti ve müstağni tavrıyla tarihe geçen İbnü’n-Nablusî, İhşîdî Emîri Kâfûr’un gönderdiği parayı, “Biz yalnız Allah’a kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz” (el-Fâtiha 1/5) diyerek reddetmiştir (İbnü’l-Cevzî, VII, 82). Ahfadının VIII. (XIV.) yüzyılda Nablus’ta “Şehidoğulları” diye anıldığı bilinmektedir (İbn Kesîr, XI, 284).


BİBLİYOGRAFYA

İbnü’l-Kıftî, el-Muḥammedûn mine’ş-şuʿarâʾ (nşr. Riyâd Abdülhamîd Murâd), Dımaşk 1395/1975, s. 164-165.

Kādî Abdülcebbâr, Tes̱bîtü delâʾili’n-nübüvve (nşr. Abdülkerîm Osman), Beyrut 1966, II, 608.

, VII, 82.

, III, 286.

Zehebî, Târîḫu’l-İslâm: sene 351-380, s. 310-312.

a.mlf., , XVI, 148-150.

, II, 44-45.

, XI, 284.

, I, 515.

Thierry Bianquis, “Ibn al-Nabulusī, un martyr sunnite au IVe siècle de l’Hégire”, , XII (1974), s. 45-65.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 21. cildinde, 163 numaralı sayfada yer almıştır.