İKTİSÂS

Bir âyette geniş olarak geçen bir söz, haber veya hikâyenin Kur’an’ın bir başka yerinde veciz şekilde nakledilmesi anlamında bedî‘ ilmi terimi.

Müellif:

Sözlükte “iz izlemek, söz ve haber nakletmek, anlatmak” mânalarına gelen kass ve kasas kökünden aynı anlamda masdar olan iktisâs kelimesi, bedî‘ ilminde bir âyette geniş olarak geçen bir söz veya haberin Kur’an’ın diğer bir yerinde veciz şekilde nakledilmesini ifade eder. İktisâs, başka yerde açıklanan bir söz veya haberin o yere atıf ve havale ile veciz şekilde kullanılması biçiminde görülür. Bu bedî‘ türü ilk defa İbn Fâris tarafından tanımlanmıştır (eṣ-Ṣâḥibî, s. 398-399). Aşağıdaki âyetler iktisâsa örnek olarak gösterilebilir: 1. “Evet, biz ona dünyada ecrini verdik; hiç şüphesiz ki o âhirette de sâlihlerdendir” (el-Ankebût 29/27) âyetinde âhiretin ecir ve sevap yeri olup amel-i sâlih yeri olmaması şu âyetten hikâye yoluyla alınmıştır: “En yüksek dereceler, O’na inanmış ve sâlih ameller işlemiş olarak gelenler içindir” (Tâhâ 20/75). 2. “Evet, rabbimin nimeti olmasaydı ben de cehenneme götürülenlerden (muhdarîn) olurdum” (es-Sâffât 37/57) âyetindeki “muhdarîn” kelimesi daha açık olarak şu âyetlerde geçmektedir: “İşte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır” (er-Rûm 30/16); “Sonra onları cehennemin önünde diz çöktürerek hazır bulunduracağız” (Meryem 19/68). 3. “Ve şahitlerin dikileceği gün” (Gāfir 40/51). Buradaki “eşhâd” kelimesi âhirette meleklerin, peygamberlerin, Hz. Muhammed ümmetinin ve insanın organlarının şahitlik edeceğini ifade eden âyetlerden (el-Bakara 2/143; en-Nisâ 4/41; en-Nûr 24/24; Kāf 50/21) iktisâs edilmiştir. 4. “Ben, çağırışma (veya hasımlaşma) gününde sizin için endişelenirim” (Gāfir 40/32) âyetinde “tenâd”, âhirette kişinin yakınlarından kaçacağını (Abese 80/34) veya cennet, cehennem ve a‘râf ehlinin birbirine seslenişlerini (tenâdî) (el-A‘râf 7/44, 46, 48, 50) ifade eden âyetlerden iktisâs edilmiştir.

Ebû Hilâl el-Askerî (ö. 400/1009’dan sonra), iktisâsı Kur’an âyetleriyle sınırlamayıp kapsamını daha geniş tutarak “söz içinde -mutlak olarak- hikâye zikretmek” şeklinde tanımlamıştır. Bunu bir zaruret hali olarak gören Askerî, anılan haber ve hikâyenin doğru ve gerçeğe uygun olmasının önemine dikkat çekmiştir. Aslında bu anlamda iktisâsa ilk temas eden kişi Ebü’l-Hasan İbn Tabâtabâ (ö. 322/934) olmuştur. Tabâtabâ da şairin bir zaruret halinde zikredeceği haber veya hikâyenin sözün akışını ve mânanın bütünlüğünü bozmayacak, aksine onları güçlendirecek, güzelliğini arttıracak şekilde zikredilmesinin önemini belirttikten sonra bunu uzun haber ve hikâyelerin veciz bir ifade, özlü bir hikâye, latif bir ima şeklinde sunulması olarak görür. İbn Ebü’l-İsba‘ da iktisâsı bir îcâz ve tanzîr türü olarak gördüğünden ona bu bölümlerde temas etmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 1197-1198.

Ebü’l-Hasan İbn Tabâtabâ, ʿİyârü’ş-şiʿr (nşr. Tâhâ el-Hâcirî – M. Zağlûl Sellâm), Kahire 1956, s. 43-45.

İbn Fâris, eṣ-Ṣâḥibî fî fıḳhi’l-luġa (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire, ts. (Îsâ el-Bâbî el-Halebî), s. 398-399.

Ebû Hilâl el-Askerî, Kitâbü’ṣ-Ṣınâʿateyn (nşr. M. Ebü’l-Fazl – Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1371/1952, s. 147.

İbn Ebü’l-İsba‘, Taḥrîrü’t-Taḥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1383/1963, s. 459-461.

a.mlf., Bedîʿu’l-Ḳurʾân (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1377/1957, s. 239.

, III, 297-298.

, II, 88-89.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 58 numaralı sayfada yer almıştır.