İKTİT‘

Kelimelerden harf atarak kısaltma yapma anlamında meânî terimi.

Müellif:

Sözlükte “kesmek” anlamındaki kat‘ kökünden masdar olan iktitâ‘ “kesmek, kesip ayırmak” mânasına gelir. Meânî ilminde iktitâ‘ bir hazif türü olup “bir kelimenin sonundan bir iki harfini atarak kısaltma yapmak” demektir. Bu tarz hazfe özellikle eski Arap şiirinde rastlanmaktadır. Alkame b. Abede’nin ”كأنّ إبريقهم ظبي على شرف / مفدّم بسبا الكتّان ملثوم“ beytindeki ”سبا“, ”سبائب“ kelimesinin iktitâ‘ edilmiş şeklidir. İktitâ‘, ya telaffuzu güç kelimelerde söyleniş kolaylığı sağlamak için ya da vezin ve kafiye gibi bir zaruretten dolayı yapılır. Velîd b. Ukbe’nin ”قلت لها قفي لنا قالت قاف…“ mısraındaki ”قاف“, ”وقفت“den kısaltmadır. Yine ”درس المنا بمتالع فأبان“ mısraındaki, ”المنا“, ”المنازل“den kısaltılmıştır. Zemahşerî’ye göre, yemin için olan ”من الله“deki ”من“, ”أيمن“den kısaltmadır. ”كفى بالسيف شاهدًا“ (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 34) hadisinin ”كفى بالسيف شا“ rivayetinde de iktitâ‘ olduğu ileri sürülmüştür. Bu tür kısaltmalar, Arap diline vâkıf olan kimseler tarafından kolayca anlaşılabilecek durumda ve yerlerde yapılmaktadır. Dolayısıyla iktitâın, ya işlek terkip ve ifadelerde geçen kelimelerde gerçekleştirilmesi ya da kısaltma olduğuna delâlet eden bir lafzın veya başka bir karînenin bulunması gereklidir. Yukarıda verilen örneklerde ”سبائب الكتّان“ ve ”درس المنازل“ işlek terkip ve ifadeler olduğu, ”قاف“ misalinde de önceden buna delâlet eden ”قفي“ geçtiği için kısaltma yapılmıştır.

Bu türe iktitâ‘ adını veren Süyûtî (ö. 911/1505) olmakla birlikte (el-İtḳān, II, 61) onu “kabz” adıyla müstakil bir bölümde ilk defa İbn Fâris (ö. 395/1004) ele almış ve bunun Kur’an, hadis ve Arap kelâmında mevcut olduğunu söylemiştir (eṣ-Ṣâḥibî, s. 228). İbn Cinnî’nin et-Teʿâḳub adlı eserinde konuyu “îḥâ” adıyla ayrı bir bölümde incelediği ve “kelimenin ilk harfiyle iktifâ etmek” şeklinde tanımladığı kaydedilmektedir (İbn Ma‘sûm, III, 73). İbn Hicce el-Hamevî ile ondan etkilenen İbn Ma‘sûm el-Medenî ise iktitâı “iktifâ” kapsamında görmüşlerdir. İbn Fâris, kelimeye harf eklemenin (bast) karşıtı olarak gördüğü iktitâı “kelimelerden harf eksiltmek” şeklinde tanımlar ve bunun eski Arap şiirinde yaygın biçimde kullanılan bir anlatım tarzı olduğunu belirtir. O Kur’an’da ”وَنَادَوْا يَا مَالِ“ (ez-Zuhruf 43/77) rivayetinden başka bu tür kısaltmanın olmadığı görüşündedir (eṣ-Ṣâḥibî, s. 229). İbnü’l-Esîr de eski Arap şiiri dışındaki şiirlerde ve Kur’an’da bu kısaltmanın varlığını kabul etmez (el-Mes̱elü’s-sâʾir, II, 318-319). Bununla birlikte özellikle şâz kıraatlerin birçoğunda ”فلا ثم عليه (فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ)“ (el-Bakara 2/203); ”إنّها لاحدى الكبر (إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ)“ (el-Müddessir 74/35); ”عللرض (عَلَى الْأَرْضِ)“ örneklerinde olduğu gibi bu tarz kısaltmalar görülmektedir. Bazı sûre başlarındaki hurûf-ı mukattaanın da bu tür kısaltma olduğu söylenmiştir. Meselâ İbn Abbas’a göre “elif-lâm-mîm” ”أنا ألله أعلم“den (Ben Allahım, bilirim), “elif-lâm-mîm-sâd” ”أنا ألله أعلم وأفصّل“den (Ben Allahım, bilirim ve hükmederim), ya da elif Allah’tan, lâm Cibrîl’den, mîm Muhammed’den kısaltmadır. ”لَكِنَّا هُوَ اللهُ رَبِّي“ (el-Kehf 18/38) âyetindeki ”لَكِنَّا“ın aslı ”لكن أنا“dir. “Münâdânın son harfini atmak” demek olan “terhîm” de bir tür iktitâdır. İbn Mes‘ûd’dan rivayet edilen ”ونادوا يا مال (مالك)“ (ez-Zuhruf 43/77) kıraati de böyledir. Bu kıraat hakkında Selef’ten bazılarının, “Cehennem ehli terhim ile (münâdanın son harfini atmak) ne kadar meşgul!” tarzındaki yadırgamalarına, “İçine düştükleri azabın şiddetinden kelimenin tamamını söylemeye güçleri yetmemiştir” şeklinde cevap verilmiştir. Bir rivayete göre ”وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ“ (el-Mâide 5/6) âyetindeki ”ب“ harfi ”بعض“ kelimesinden kısaltmadır.


BİBLİYOGRAFYA

, III, 1201.

İbn Mâce, “Ḥudûd”, 34.

İbn Fâris, eṣ-Ṣâḥibî fî fıḳhi’l-luġa (nşr. Mustafa eş-Şüveymî), Beyrut 1382/1963, s. 228, 229.

Zemahşerî, el-Mufaṣṣal fî ṣınâʿati’l-iʿrâb (nşr. M. Bedreddin el-Halebî), Beyrut 1993, s. 483.

İbnü’l-Esîr, el-Mes̱elü’s-sâʾir, Kahire 1381/1962, II, 318-319.

İbn Yaîş, Şerḥu’l-Mufaṣṣal, Beyrut, ts. (Âlemü’l-kütüb), IX, 92.

, III, 117-118.

Fîrûzâbâdî, Tenvîrü’l-miḳbâs min tefsîri İbn ʿAbbâs, Bulak 1290, s. 3, 284.

İbn Hicce, Ḫizânetü’l-edeb, Kahire 1304, s. 126.

, II, 61.

a.mlf., Muʿterekü’l-aḳrân fî iʿcâzi’l-Ḳurʾân (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1973, I, 319.

İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebîʿ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, III, 71-73.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 58-59 numaralı sayfalarda yer almıştır.