IRSOY, Ahmet

(1869-1943)

Türk mûsikisi bestekârı ve hocası.

Müellif:

İstanbul Eyüp’te Cedîdalipaşa mahallesinde doğdu. Babası XIX. yüzyılın meşhur mûsikişinaslarından Mehmed Zekâi Dede, annesi Fatma Hanım’dır. Mûsiki çevrelerinde Zekâizâde Hâfız Ahmet Efendi diye tanınır. İlk tahsilini Eyüp’te Kalenderhâne mahallesindeki La‘lîzâde Abdülbâki Efendi İbtidâî Mektebi’nde yaptı. Bu yıllarda mektebin hocalarından Hâfız Osman Efendi’den hıfza çalışarak 1881’de icâzet aldı. Bazı eserlerde hıfza babasıyla başladığı ve hâfızlık icâzetini ondan aldığı kayıtlıysa da bu bilgi doğru değildir. Mûsikişinaslığı yanında hattat da olan babasından aynı yıl sülüs ve nesih icâzetnâmesi almıştır.

Hâfız Ahmet Efendi, bir süre askerî rüşdiyeye devam ettikten sonra Kur’an ilimleri sahasında derinleşmeye karar vererek zamanın tanınmış âlimlerinin derslerini takip etmeye başladı. Humbarahane (Kumbarahane) Camii başimamı Reîsülkurrâ Hoca Süleyman Efendi’den kırâat-i seb‘a, aşere ve takrîb icâzeti aldı (1884). İlk mûsiki bilgilerini küçük yaşlarda babasından alan Ahmet Efendi, dinî ve din dışı formlarda pek çok eserin yanı sıra Mevlevî âyinleri ve mûsiki usullerini öğrendi. 1884’te babası Bahâriye Mevlevîhânesi kudümzenbaşılığına getirilince mukabele günleri onunla mevlevîhâneye devam etmeye başladı. Bu onun Mevlevî âyinlerinin icra tarzları, tavırları ve özellikleriyle ilgili iyi bir eğitim almasını sağladı. Bu sırada, ileride mesai arkadaşlığı yapacağı Rauf Yektâ ve Mehmet Suphi (Ezgi) beylerle tanıştı. Mevlevîhânenin şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den ney, Farsça ve batı notası dersleri aldı. Yenikapı Mevlevîhânesi kudümzenbaşısı Ahmed Hüsâmeddin Dede’den na‘t-ı Mevlânâ ve mi‘râciyye meşketti. Ayrıca Bahâriye Mevlevîhânesi’ne kendisinden eser meşkine gelen Neyzen Emin Efendi’den (Yazıcı) Hamparsum notası ve Rauf Yektâ Bey’den Batı notası öğrenerek kendisini yetiştirdi. Cami derslerini takip ettiği Eyüp dersiâmlarından Hoca Râik Efendi’den de icâzetnâme alan (1892) Hâfız Ahmet Efendi, babasının vefatı üzerine (1897) Hüseyin Fahreddin Dede tarafından mevlevîhânenin kudümzenbaşılığına getirildi. Üç yıl sonra Ahmed Hüsâmeddin Dede vefat edince Yenikapı Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşılığı da kendisine verildi. Her iki dergâhtaki görevini tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar devam ettirdi. Bir taraftan da Cedîd Ali Paşa Camii imamlığı ve Hasîb Efendi Camii hatipliği görevlerinde bulundu. Babasının yerine tayin edildiği Dârüşşafaka Mektebi’nde mûsiki ve Kur’ân-ı Kerîm hocalığını da ölümünden kısa bir süre öncesine kadar kırk beş yıl boyunca sürdürdü. Ayrıca birçok öğretim kurumunda mûsiki hocalığı ve idarecilik yaptı. 1904’te Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi İbtidâî Mektebi başmuallimliğine tayin edildi. Vakıf mekteplerin Maarif Vekâleti’ne devrinden sonra bu görevden ayrıldı. Daha sonra sırasıyla Çemberlitaş Esmâhan Kaya Sultan (Kızlar) Mektebi (1914), Eimme ve Hutabâ Mektebi ile (1916) Hoca İshak Efendi (1919), Kasımpaşa Numune (1920), Üsküdar III. Mustafa İbtidâî mekteplerinde (1923) mûsiki hocası olarak görev yaptı. Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu’ndan sonra Yavuzselim’deki İstanbul İmam-Hatip Mektebi’nde Kur’an, tecvid ve mûsiki, Çemberlitaş (1930), Gaziosmanpaşa (1932) ve Eyüp (1933) orta mekteplerinde mûsiki hocalığı görevini sürdürdü. Öte yandan doğrudan mûsiki ve sanat eğitimi yapan kurumlarda da hocalığa devam etti. 1914’te açılan Dârülbedâyi’de alaturka mûsiki başmuallimi olarak görevlendirildi. Ayrıca Maarif Nezâreti tarafından 1 Ocak 1917 tarihinde açılan Dârülelhan’a “fasl-ı mûsikī” muallimi tayin edildi. Dârülelhan 1923’te biraz daha genişletilerek Mûsâ Süreyyâ Bey yönetiminde tekrar açıldığında “ilâhiyat” ve “usûlât-ı mûsikiyye” muallimi olarak görevlendirildi. Dârülbedâyi ve Dârülelhan’dan Türk mûsikisinin kaldırılmasından (1926) sonra teşkil edilen Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tesbit Heyeti üyeliğine seçildi. Bu görevi ölümüne kadar sürdürdü. Uzun süre devam eden kalp rahatsızlığı sonucunda 13 Ağustos 1943 tarihinde vefat etti ve ertesi gün Eyüp Sultan Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Gümüşsuyu’nda Kâşgarî Dergâhı civarında babasının kabri yanına defnedildi. İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndaki prova münasebetiyle sanatkâr arkadaşlarından sadece Sadi Işılay ile Artaki Candan’ın cenaze törenine katılması bir vefasızlık örneği olarak hatırlanmaktadır. Mezar taşında doğum tarihinin 1871 olarak kaydedilmesi doğru değildir.

Çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarındaki hocalığı yanında sarayla da münasebetini devam ettiren Hâfız Ahmet Efendi Sultan Vahdeddin’in başmevlidhanlığını yapmış, bir müddet Sultan Abdülaziz’in oğlu Şehzade Seyfeddin Efendi’nin imamlığı görevinde bulunmuştur. Sadrazam Said Halim Paşa’nın müezzini Hâfız Kemal başta olmak üzere bazı kimselere özel dersler verdiği de bilinmektedir. Altı kişiye hâfızlık, beş kişiye de kırâat-i seb‘a ve aşere icâzeti veren Hâfız Ahmet Efendi’ye 25 Temmuz 1941 tarihinde “reîsül-kurrâ” unvanı verilmiştir.

Bestelediği Mevlevî âyini, tevşîh, şuğul, ilâhi, beste ve şarkı formlarındaki dinî ve din dışı eserlerinde klasik üslûbu benimseyen Hâfız Ahmet Efendi bu üslûbun devrindeki en iyi temsilcileri arasında yer alır. Bazı kaynaklarda 500, bazılarında 300 eser bestelediği söylenirse de ölümünden beş yıl önce büyük ihtimalle kendi onayı ile yayımlanan biyografisinde (Türk Musikisi Klasiklerinden Mevlevî Âyinleri, XVI, 852) 100’ü aşkın eserinden bahsedilmektedir. Hâfız Ahmet Efendi’nin eserlerinde babasının üslûbu açıkça hissedilir. Çeşitli nota neşriyatında bazı dinî eserlerinin babasınınkilerle karıştırılmasının sebebi de bu üslûp benzerliği olmalıdır. Onun, XX. yüzyılın en çok dinî eser besteleyen sanatkârı olduğunu söyleyen Sadettin Nüzhet Ergun kırk üç dinî eserinin güftesini neşretmiş (Antoloji, II, 687-699), Yılmaz Öztuna ise kırk dokuz dinî, yirmi iki din dışı eserinin listesini vermiştir (BTMA, I, 369-370). İlk bestesi, “Ufk-i emelim kapladı çoktan beri zulmet” mısraıyla başlayan sultânîyegâh yürük semâisidir. “Bin cefâ görsem ey sanem senden” mısraıyla başlayan tâhir-bûselik bestesi, “Teaşşaktü bi-envâri cemâlik” mısraıyla başlayan hicaz şuğulu, “Hak şerleri hayreyler” mısraıyla başlayan segâh ilâhisi, “Yâ ilâhî âsitânın hastaya dârüşşifâ” mısraıyla başlayan dügâh tevşîhi en tanınmış eserleridir. Bayatî-bûselik ve müstear makamlarında bestelediği Mevlevî âyinleri Türk mûsikisinde âyin formunun en güzel örneklerindendir. 25 Mayıs 1905 günü Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ilk mukabelesi yapılan bayatî-bûselik âyini karcığar makamı ile son bulur. Tekke ve zâviyelerin kapatılmasından sonra yine Yenikapı Mevlevîhânesi’nde özel bir toplantıda ilk mukabelesi yapılan müstear makamındaki âyini de üçüncü selâmında evsat usulünün kullanılması gibi önceki âyinlerde görülmeyen özelliklere sahiptir.

Ahmet Efendi’nin bestekârlığının bir diğer yönü de unutulmuş bazı eserleri bestekârının üslûbuyla veya o üslûba en yakın bir şekilde yeniden düzenleyerek mûsiki literatürüne kazandırmış olmasıdır. Bunlar arasında Hamâmîzâde İsmâil Dede’nin, “Mushaf demek hatâdır ol safha-i cemâle” mısraıyla başlayan şehnaz-bûselik ve, “Gonca-i hurşîdine şebnem kadar yâr olmadık” mısraıyla başlayan hicaz-hümâyun besteleri örnek olarak zikredilebilir.

Kendi eserleriyle beraber pek çok klasik eseri doğrudan Hamâmîzâde İsmâil Dede ve Dellâlzâde İsmâil Efendi’den meşkeden babasından bizzat öğrenen Ahmet Efendi, bu eserlerin orijinal özelliklerini kaybetmeden gelecek nesillere aktarılmasında sağlam bir köprü vazifesi görmüştür. Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tesbit Heyeti tarafından yayımlanan yüzlerce mûsiki eserinden birçoğunun kaynak kişisi Ahmet Efendi’dir. Bunlar arasında Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin rast na‘t-ı Mevlânâ’sı ile Nâyî Osman Dede’nin mi‘râciyyesinin ayrı bir önemi vardır. Hâfız Ahmet Efendi, Rauf Yektâ Bey (başkan) ve Muallim İsmâil Hakkı Bey’den oluşan bu heyetin üyeliğine İsmâil Hakkı Bey’in vefatı üzerine Ali Rifat Bey (Çağatay) tayin edilmiş, 1933’te Mehmet Suphi (Ezgi) ve iki yıl sonra da Mesut Cemil’in katılmasıyla üye sayısı beşe yükselmiştir. Ancak Rauf Yektâ ve Ali Rifat beylerin 1935’te ölümü ve Mesut Cemil’in 1938’de Ankara Radyosu’na tayin edilmesiyle bütün işler Ahmet Efendi ve Suphi Ezgi tarafından yürütülmüştür.

Hâfızasındaki eserlerin doğruluğu konusunda son derece titizlik gösteren Ahmet Efendi’nin Dârülelhan’daki hocalığı sırasında müdür Yûsuf Ziyâ Paşa ile bu yüzden ihtilâfa düştüğü nakledilmektedir. Anlatıldığına göre bir derste Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin zencir usulünde, “Gönül ki aşk ile pür-sînede hazîne bulur” mısraıyla başlayan yegâh bestesi geçilirken “aşk ile” kelimesinin melodisindeki fa notasının Yûsuf Ziyâ Paşa eviç, Ahmet Efendi ise acem perdesi olduğunda ısrar etmişler. Ziyâ Paşa’nın eviç perdesinde diretmesi üzerine bu eseri babasının Dellâlzâde İsmâil Efendi’den, kendisinin de babasından meşkettiğini, bu notanın acem perdesi olduğu konusunda babasının kendisini özellikle uyardığını söylemiş ve, “Bu perdeyi eviç okursam Dellâlzâde ile Zekâî Dede’nin ruhları azap çeker” diyerek istifa etmiş, Ziyâ Paşa müdürlükten ayrılıncaya kadar Dârülelhan’a dönmemiştir.

Gerek kıraat ilmi gerekse mûsiki konusunda hayatının büyük bir kısmını talebe yetiştirmeye adayan Hâfız Ahmet Efendi’nin talebeleri arasında ablasının oğlu Mehmet Münir Kökten, Kemal Batanay, Râsim Ferit Bey, Osman Şevki Uludağ, Dürrü Turan, Mehmet Nezihi Albayrak, Mehmet Emin Yazıcı, Mesut Cemil, Lâika Karabey, Fahri Kopuz, Zeki Ârif Ataergin, Mustafa Sunar, Şerif Muhittin Targan, Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk ve Sadettin Heper özellikle zikredilmelidir.

Bazı yayınlarda plaklara klasik eserler ve gazeller okuduğunun kaydedilmesi, muhtemelen çağdaşı Gazelhan Hâfız Ahmet ile karıştırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Hâfız Ahmet’in hânendelik konusunda pek şöhreti yoktur. Onun bir diğer özelliği de “mutlak kulak” denilen çok hassas bir kulağa sahip olmasıdır.

Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tesbit Komisyonu’nun yayımladığı aşağıdaki eserler Hâfız Ahmet Efendi’nin ortak çalışmalarıdır. 1. Dârülelhân Külliyâtı (daha sonra İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı adıyla devam etmiştir). Muhtemelen 1925-1930 yılları arasında 120’si Arap, altmışı Latin harfleriyle yayımlanan külliyat 257 adet klasik eserin notasını ihtiva etmektedir. 2. Türk Musikisi Klasiklerinden (Mevlut Tevşihleri, İlâhîler, Bektâşî Nefesleri, Mevlevî Âyinleri) (İstanbul 1931-1939). On sekiz ciltten meydana gelen dinî eserler serisinin ilk cildi mevlid tevşîhlerine, II-III. ciltler ilâhilere, IV-V. ciltler Bektaşî nefeslerine, VI-XVIII. ciltler Mevlevî âyinlerine ayrılmıştır. İlk beş ciltte 207 eser, diğer ciltlerde ise toplam kırk bir adet Mevlevî âyini ile na‘t-ı Mevlânâ, birçok peşrev, son peşrev ve yürük semâi mevcuttur. 3. Türk Musikisi Klasiklerinden Hâfız M. Zekâî Dede Efendi Külliyatı (İstanbul 1940-1943). Üç cilt halinde (III. cilt beş eserlik küçük bir fasikül) yayımlanmış olup Zekâi Dede’nin 117 eserini ihtiva eder 4. Bûselikli Fasıllar (İstanbul 1943). Klasik bazı eserlerden meydana gelen bu cilt Hâfız Ahmet Efendi’nin vefatından hemen sonra yayımlanmıştır. Hâfız Ahmet Efendi’nin Mehâric ve Sıfât-ı Hurûf Risâlesi, Muhtasar Îkā ve Usul Risâlesi, Mûsiki Makamları Hulâsası adlı eserleri henüz neşredilmemiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Divan Edebiyatı Müzesi, Revnakoğlu Dosyaları, nr. 81.

Mehmed İzzet v.dğr., Dârüşşafaka, Türkiye’de İlk Halk Mektebi, İstanbul 1927, s. 66, 77-78, 93.

Türk Musikisi Klasiklerinden Mevlevî Âyinleri (İstanbul Konservatuvarı neşriyatı), İstanbul 1938, XVI, 838-852.

, II, 648-651, 687-699.

, II, 91; V, 479.

, s. 46-47.

Mustafa Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi, İstanbul 1970, s. 144-146.

Sadun K. Aksüt, “Zekâîzâde Hâfız Ahmed Ersoy [Irsoy], Hayatı ve Eserleri”, Birinci Millî Türkoloji Kongresi: İstanbul 6-9 Şubat 1978 (Tebliğler), İstanbul 1980, s. 485-490.

a.mlf., Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 309-311.

, II, 37-38, 106, 139; III, 30-31, 108-109, 119, 157-158; IV, 65-66.

, V, 50; VII, 24-25; VIII, 109, 153; IX, 171.

, II, 36-37.

, tür.yer.

Efdaladdin, “Merhum Hafız Ahmed Efendi”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası, II/93, İstanbul 1948, s. 12-13.

Asım Baltacıgil, “Dârüşşafakada Musiki ve Baba Oğul”, , sy. 24 (1949), s. 2, 23.

Cem Behar, “Zekâi Dedezade Hafız Ahmed Efendi (Irsoy)”, Dergâh, sy. 11, İstanbul 1991, s. 14-15; sy. 12 (1991), s. 18-19 (aynı yazının biraz genişletilmiş neşri için bk. Cem Behar, Zaman, Mekân, Müzik, İstanbul 1993, s. 141-164).

, I, 368-370.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 19. cildinde, 131-133 numaralı sayfalarda yer almıştır.