İSFERÂYÎNÎ, Ebû İshak

Ebû İshâk Rüknüddîn İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm el-İsferâyînî (ö. 418/1027)

Eş‘arî kelâmcısı ve Şâfiî fakihi.

Müellif:

Nîşâbur ile Cürcân arasında bulunan İsferâyin’de doğdu. Daha sonra Bağdat’a giderek Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin öğrencisi Ebü’l-Hasan el-Bâhilî’den kelâm ve usûl-i fıkıh dersleri aldı. Ebû Muhammed Da‘lec b. Ahmed es-Siczî, Ebû Bekir el-İsmâilî ve Ebû Bekir Muhammed b. Yezdâd gibi âlimlerden ilim tahsil etti. Öğrenimini tamamladıktan sonra Nîşâbur’da önce Mescid-i Ukayl’de, ardından kendisi için inşa edilen medresede ders okutup birçok öğrenci yetiştirdi. Ebü’t-Tayyib et-Taberî, Abdülkāhir el-Bağdâdî, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî gibi âlimler onun öğrencisi oldu. Nîşâbur’da ölmeyi istediğini söyledikten beş ay sonra bu şehirde vefat etti ve Hîre Kabristanı’na defnedildi. Ancak oğlu, İsferâyin’den kalabalık bir cemaatle gelerek ölümünden üç gün sonra naaşını İsferâyin’e nakletmiş ve oradaki kabristana defnetmiştir (Abdülgafîr el-Fârisî, s. 152).

Ebû İshak el-İsferâyînî fıkıh, hadis ve kelâm ilimleriyle meşgul olmuş, fıkıhta müctehid âlimlerden kabul edilmiş ve üstat olarak anılmıştır. Onun sünnetin Kur’an’ı neshedemeyeceğini savunması, her müctehidin görüşünde isabet ettiği hükmünü sorumsuzluk ifadesi olarak görmesi dikkat çeken düşüncelerindendir (İbnü’s-Salâh, I, 313; Takıyyüddin İbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne, V, 86). İsferâyînî’ye göre icmâ çok önemli bir şer‘î delildir, zira İslâm âlimlerinin ittifak ettiği bir anlayış ve yol bulunmadığı takdirde dinî sorumluluk ortadan kalkar. Onun, üzerine mesh yapılan mestlerin çıkarılmasıyla abdestin bozulmayacağını kabul etmesi de mezhep içindeki farklı görüşlerinden birini teşkil eder (Sübkî, IV, 261). Hadis rivayetiyle de meşgul olan İsferâyînî, mâkul bir te’vil cihetine gitmeden Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ve Ṣaḥîḥ-i Müslim’e aykırı olarak verilen hükümlerin reddedilmesi taraftarıdır. Ayrıca fâsık yöneticilerle yakınlık kuran kimselerin rivayetlerine güvenilemeyeceğini söyler.

İsferâyînî’nin ilmî şahsiyetinde kelâm önemli bir yer tutar. Onun bu ilimde derin vukuf sahibi olduğu, el-Câmiʿ fî uṣûli’d-dîn ve’r-red ʿale’l-mülḥidîn adlı bir eser kaleme almasından, ayrıca Kerrâmîler’le yaptığı tartışmalarda İbn Fûrek’in kendisine başvurmasından ve Sâhib b. Abbâd’ın hakkında söylediği övgü dolu sözlerden anlaşılmaktadır (Takıyyüddin İbn Teymiyye, Derʾü teʿâruż, VI, 253; Sübkî, IV, 257). Mu‘tezile âlimlerinden Kādî Abdülcebbâr ile itikadî konularda yaptığı münazaralarda galip gelmesi de bunu teyit etmektedir. Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî’nin naklettiğine göre İsferâyînî’nin kelâm derslerine katılanlar, onun ilmî ve ahlâkî şahsiyetinden etkilendiklerini ve sanki yeniden müslüman olmuş gibi bir duyguya kapıldıklarını söylemişlerdir (er-Risâle, I, 42).

Ebû İshak el-İsferâyînî, genelde mensubu bulunduğu Eş‘ariyye ekolünün kelâmî görüşlerini benimsemiş olup farklı düşüncelerinden bazıları ise şunlardır: Allah’ın hayat, ilim, sem‘, basar, irade ve kelâm sıfatları bulunduğu gibi mekândan ve cihetten münezzeh olma sıfatı da vardır. Bu sıfat, Allah’ın mahlûkata benzemeyen bir varlık olduğunu kanıtlamak için gereklidir (ʿAḳīde, s. 133-134). İsferâyînî, Mâtürîdî’nin düşüncesine paralel olarak ilâhî kelâmın ses ve harflerden oluşmadığını, bu sebeple işitilemeyeceğini kabul eder (Nesefî, I, 305). Sübûtî sıfatlar gibi haberî sıfatlar da mecazi mânada olmak üzere aklen ispat edilebilir (Takıyyüddin İbn Teymiyye, Derʾü teʿâruż, VI, 350). Peygamberlere verilen mûcizeler hârikulâde olaylardan meydana gelebileceği gibi mûtat olan bir olayı engellemek şeklinde de gerçekleşebilir, hatta bu ikincisi daha etkileyicidir. Ölüleri diriltmek, asâyı yılana çevirmek, nazım üstünlüğüne sahip Kur’ânî vahyi getirmek gibi mûcizelerin yanında Bedir Gazvesi’nde silâhlı büyük bir müşrik ordusunun teçhizatsız küçük bir müslüman ordusunu mağlûp etmesi veya Firavun’un Hz. Mûsâ ile kavmini çölde yakalaması gibi olayların meydana gelmesini engellemek de birer mûcizedir. Mûcizeler, peygamberlerin nübüvvetlerini kanıtlayan birer delil olduğundan velîlerin bu tür kerametlere sahip olması imkânsızdır. Bu sebeple velîlerin kerametleri dualarının Allah nezdinde makbul olmasıyla sınırlıdır (Kuşeyrî, II, 660). Peygamberler kasten de sehven de küçük veya büyük günah işlemezler.

Ebû İshak el-İsferâyînî, Eş‘ariyye’nin sistemli bir kelâm ekolü haline gelmesine katkıda bulunan âlimlerden biridir. Onun haberî sıfatların aklen ispatı ve mûcize konusunda farklı görüşler benimsemesi, Kur’an’ın i‘câzı ve keramet mevzuunda Mu‘tezile’ye, kelâm sıfatının açıklanmasında Mâtürîdî’ye uyması ve Eş‘arî mezhebi içinde kesb teorisini geliştirmesi dikkat çekicidir. Özellikle sünnetullaha aykırı olan kerametleri kabul etmemesinden dolayı âlimlerce eleştirilmiş ve muhtemelen bu yüzden eserleri ihmal edilmiştir.

Eserleri. 1. ʿAḳīde. İki bölümden oluşan risâlenin birinci bölümünde iman esasları ayrıntılı biçimde anlatılmış, ikinci bölümde bunlara ilişkin delillere yer verilmiştir. Eser, Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Hasan Hüsnü Paşa, nr. 1160/5) nüshasına dayanılarak Richard M. Frank tarafından yayımlanmış (bk. bibl.), Mehmet Gündoğdu kitap üzerinde yüksek lisans çalışması yapmıştır (1990, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Muhammed b. Ca‘fer es-Sanhâcî eser üzerine bir şerh yazmıştır (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1724).

2. el-Câmiʿ fî uṣûli’d-dîn ve’r-red ʿale’l-mülḥidîn. İbn Hallikân’ın beş ciltlik bir nüshasını gördüğünü kaydettiği eserin (Vefeyât, I, 28) zamanımıza ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.

3. Nûrü’l-ʿayn fî meşhedi’l-Ḥüseyn. Hulefâ-yi Râşidîn’in meşruiyeti, Muâviye b. Ebû Süfyân’ın, oğlu Yezîd’e Ehl-i beyt hakkındaki vasiyeti, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’ya gidişi ve Yezîd ordusu ile mücadelesi gibi konuları Ehl-i sünnet açısından ele alan bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde çeşitli yazma nüshaları bulunan kitap (Hacı Mahmud Efendi, nr. 4703, 4731) ayrıca yayımlanmıştır (Kahire 1291).

4. Edebü’l-cedel. Şerḥu Edebi’l-cedel adıyla kayıtlı olan bir nüshası Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi’nde mevcuttur (nr. 9329).

5. Şerḥu’l-Fürûʿ. İbnü’l-Haddâd’a ait esere yapılmış bir şerhtir (, II, 1257).

İsferâyînî’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Şerḥu’l-iʿtiḳād (İsferâyînî, s. 119); Taʿcîzü’l-Muʿtezile (Nesefî, I, 112); el-Muḫtaṣar fi’r-red ʿalâ ehli’l-iʿtizâl ve’l-ḳader (İsferâyînî, s. 119); el-Vaṣf ve’ṣ-ṣıfa (a.g.e., s. 119); el-Ḥaly fî uṣûli’d-dîn (Sübkî, IV, 259); Taḥḳīḳu’d-deʿâvî (İsferâyînî, s. 119); Meʿâlimü’l-İslâm (, I, 8); el-Muḫtelef fî uṣûli’l-fıḳh (İsferâyînî, s. 119); Taʿlîḳa fî uṣûli’l-fıḳh (Sübkî, IV, 257); Tertîbü’l-meẕheb (İsferâyînî, s. 119); Şerḥu’t-Tertîb (, II, 1403); Mesâʾilü’d-devr (Sübkî, IV, 257).

Ebû İshak el-İsferâyînî’nin fıkıh usulüne dair görüşleri üzerine Abdullah b. Zeyd el-Müslim tarafından Ârâʾü Ebî İsḥaḳ el-İsferâyînî el-uṣûliyye adıyla bir çalışma yapılmıştır (1414/1994, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd).


BİBLİYOGRAFYA

Ebû İshak el-İsferâyînî, ʿAḳīde (nşr. R. M. Frank, , sy. 19 [1989] içinde), s. 133-134, 141.

, s. 143-144.

, I, 42; II, 660.

, s. 119.

İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, eş-Şâmil (nşr. Helmut Klopfer), Kahire 1988-89, s. 24.

a.mlf., el-Kâfiye fi’l-cedel (nşr. Fevkıyye Hüseyin Mahmûd), Kahire 1399/1979, s. 18.

, I, 112, 305; II, 586-587, 664.

Şehristânî, el-Milel, Beyrut 1395/1975, I, 100.

, s. 244.

İbnü’s-Salâh, Ṭabaḳātü’l-fuḳahâʾi’ş-Şâfiʿiyye (Muhyiddin Ali Necîb), Beyrut 1413/1992, I, 312-314.

, I, 28.

Takıyyüddin İbn Teymiyye, Derʾü teʿârużi’l-ʿaḳl ve’n-naḳl (nşr. M. Reşâd Sâlim), Riyad 1979, I, 85-86; III, 382; VI, 253, 350; VII, 224-225, 440-441.

a.mlf., Minhâcü’s-sünne (nşr. M. Reşâd Sâlim), Riyad 1406/1986, II, 296; III, 75, 240; V, 86, 244.

, IV, 256-262.

İbn Hacer el-Heytemî, el-İʿlâm bi-ḳavâṭıʿi’l-İslâm, Beyrut 1407/1987, s. 11-12.

, I, 45; II, 1257, 1403.

Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İşârâtü’l-merâm min ʿibârâti’l-İmâm (nşr. Yûsuf Abdürrezzâk), Kahire 1369/1949, s. 166.

, I, 8.

, II, 492-494.

Abdülgāfir el-Fârisî, el-Ḫalḳatü’l-ûlâ min târîḫi Nîsâbûr, Kum 1403, s. 151-152.

R. M. Frank, “al-Ustādh Abū Isḥāḳ: An ʿAḳīda together with Selected Fragments”, , XIX (1989), s. 144-173.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 515-516 numaralı sayfalarda yer almıştır.