KARACA BEY CAMİİ ve KÜLLİYESİ

Ankara’da XV. yüzyıla ait külliye.

Müellif:

Ankara’da Sümer mahallesinde Hacettepe Üniversitesi Yerleşkesi dahilinde yer almaktadır. Külliye, geniş bir avlunun içinde bulunan cami ve türbe ile avlu girişinin yakınındaki çeşme, bu yapılara uzak bir yerde çifte hamamla vakfiyesinde adı geçen mutfak, ahır ve mahzenden oluşuyordu. Halen cami, türbe, hamam ve çeşme sağlam durumdadır. Külliyenin bânisi, Çelebi Sultan Mehmed’in damadı Anadolu Beylerbeyi Celâleddin Karaca Bey b. Abdullah’tır. Cami kitâbesinde inşa tarihi belirgin olmamakla birlikte Mübârek Galib bunu 831 (1428) olarak okumuştur (Ankara II, s. 25). Kitâbede belirtildiği üzere yapının mimarı Sinâneddin Ahmed b. Ebû Bekir el-Müşeymeş’tir. Külliyenin İbrahim Hakkı Konyalı tarafından tesbit edilen, 844 (1440-41) tarihli Arapça bir vakfiyesi de bulunmaktadır.

Geliri kesildiği için çok uzun bir süre bakımsız kalan yapı 1892 yılı depreminde iyice harap olmuş, caminin kubbesi çökmüş, 1894’te onarılarak Cumhuriyet dönemine kadar varlığını sürdürmüştür. 1938, 1947 ve 1965 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü, 1989’da Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yapılan restorasyonla mâmur hale gelmiştir. Yapı özgün mimarisini 1894 onarımında büyük ölçüde kaybetmiştir. 2003-2005 yıllarında yapılan kazılar sonucunda ele geçen bulgulara göre hazırlanan restitüsyon projesi doğrultusunda restore edilmiştir. Anadolu’daki birçok örneği gibi büyük bir kubbeyle örtülü harim, bunun iki yanında birer tabhâne, mihrap önünde dilimli bir yarım kubbeyle örtülü sofa ve son cemaat revakından oluşan şemaya uygun biçimde restorasyonu yapılmıştır. Karaca Bey Camii, Osmanlı mimarisinin bilinen en eski plan tiplerinden biri olan tabhâneli (zâviyeli) yapılarındandır. Vakfiyesinde, diğer yazılı kaynaklarda, kitâbelerde ve halk arasında İmaret Camii diye anılmaktadır.

İki mermer sütunla taş ve tuğladan örülmüş iki pâyeye dayanan sivri kemerler üzerinde yükselen son cemaat yeri beş bölümlüdür. Her bölümün üzeri, bağlantıları Türk üçgenleriyle sağlanmış birer oval kubbeyle örtülü olan revakın iki yanı duvarla kapatılmış, doğu duvarına altlı üstlü birer pencere, batı duvarına ise tek pencere açılmıştır. Revak sütunlarının gövde ve başlıklarıyla revak sekisinde kullanılan blok taşların bir kısmı devşirmedir. Mukarnaslı bir yaşmağı olan basık kemerli cümle kapısının üzerinde sülüs yazılı Arapça bir kitâbe yer alır. Kapının iki yanında dikdörtgen şeklindeki panolarda çok köşeli yıldızlardan oluşan geometrik geçmelerden meydana gelen zengin bir dekorasyon bulunur. Cümle kapısının kanatları ahşap işçiliğinin seçkin örneklerindendir. Kapının yüzeyi enine ve boyuna yerleştirilen küçük dikdörtgen panolardan oluşmaktadır, bunlarda oyma olarak yapılan yazılar ve rûmî desenli girift bezemeler hâkimdir. Cümle kapısının açıldığı harim uzunlamasına dikdörtgen planlı bir mekândır. Orijinal şekline uygun olarak ortadan geniş bir kemerle bölünen iki bölüm halinde restore edilmiş, üzerinde aydınlık fenerli bir kubbe yapılmıştır. 1892 depreminde yıkılan kıble duvarında neo-klasik üslûpta bir mihrap inşa edilmiştir. Yapılan kazılarda asıl mihrabın kıble duvarından dışarıya dikdörtgen şeklinde çıkıntılı olduğu anlaşılmış, buna uygun biçimde restore edilmiştir. Ahşap minberi ve vaaz kürsüsüyle kadınlar mahfili yenidir.

Yanlardaki tabhâne odalarından doğudaki eski halini kısmen koruyabilmişti. Kare planlı bu mekânlardan harim kısmına ve son cemaat yerine dar geçitlerle geçilmektedir. Doğudaki oda geçişleri Türk üçgenleriyle sağlanan bir kubbeyle örtülüdür. Kıble duvarının ortasında yer alan alçı mihrabın aslında bir ocak olduğu baca deliğinden anlaşılmaktadır. Mihrabın bordüründe kesişen altıgenlerin oluşturduğu girift bir bezemeyle dar bordürlerde rûmîli sarmaşıklar, üçgen köşeliklerde yıldız desenleri görülür. Eski şeklini kaybeden batıdaki tabhâne mekânı doğudakine benzer şekilde restore edilmiştir. Kuzeybatı cephesinde son cemaat yeriyle batı yan odasının birleştiği yerde yapıya dışarıdan bitişik olan minaresi özelliklere sahip bir örnektir. Tek şerefeli minarenin kaidesi dışa taşkın beş cepheli olup alt kısmı blok taşlar, üst kısmı tuğla örgülüdür. Her yüzünde çift kademeli yüzeysel kör nişler yer almakta, bunların içlerinde sarı, yeşil, mavi, mor ve fîrûze renkli çinilerle geometrik desenli tuğla süslemeler bulunmaktadır. Tuğladan pabuç kısmı üçgenlerle gövdeye geçişi sağlar. Minare gövdesi iki bölümden oluşur. Alt kısmı tuğla örgülü, çinili spiral çizgilerden meydana gelirken muhtemelen daha sonra eklenmiş olan üst kısmı tuğladan ve ongen şekillidir. Yapının duvarları Ankara taşı ve tuğla ile almaşık örgülüdür.

Caminin kuzeybatısında yer alan türbe kapısı üzerindeki sülüs yazılı kitâbeden anlaşıldığı gibi Karaca Bey’e aittir. Kitâbede Karaca Bey’in 848 (1444) yılında vefat ettiği kayıtlıdır (Varna Muharebesi’nde şehid düşmüştür). Türbenin kasnağına yerleştirilen bir başka kitâbe, 1211’de (1796-97) Pîr Mehmed tarafından gerçekleştirilen tamiri belgeler. 1943’te kubbesi ve pencere şebekeleri restore edilmiştir. Son onarım 2005 yılında gerçekleştirilmiştir. Taş ve tuğla ile almaşık örgülü duvarlara sahip olan yapı sekizgen planlı olup üzeri kasnaklı bir kubbeyle örtülmüştür. Kuzeydoğu cephesinde dışa taşkın, üzeri tonoz örtülü eyvan şeklindeki girişi Bursa kemerlidir. Türbe beden duvarlarıyla kasnağının üzerinde yer alan on beş pencereyle aydınlanmaktadır. Alt sıradaki pencereler sivri kemerli ve taş süslemeli alınlıklara sahipken üst sıradakiler yuvarlak kemerli ve alçı şebekelidir. Türbenin içinde üç adet alçı sanduka bulunmaktadır. Binanın etrafındaki hazîre ortadan kalkmıştır. Avlu kapısının sağ yanında, çevre duvarına bitişik, sivri kemerli sığ bir niş ve su teknesiyle sıradan bir klasik Osmanlı çeşmesi yer alır. 1940’ta tamir gören çeşmenin önünde gövde ve başlıkları devşirme iki sütuna dayanan, iki yana eğimli bir saçak varken son restorasyonda bu kısım kaldırılmıştır.

Talatpaşa Bulvarı’ndaki Karaca Bey Hamamı vakfiyesine göre Karaca Bey tarafından evkafına akar olması için inşa edilmiştir. Emirdağ’dan getirilen suyun bir miktarı hamama, imaret ve çeşmeye ayrıldıktan sonra geri kalanıyla bulunduğu mahallenin su ihtiyacı karşılanıyordu. Yapının kitâbesi yoktur, vakfiyesiyle bağlantılı olarak 844’te (1440-41) tamamlandığı kabul edilir (Konyalı, Ankara Abidelerinden, s. 22). 1979’da onarılan hamam halen faal durumdadır. Yan yana bitişik çifte hamam şeklinde düzenlenen yapının kadınlar ve erkeklere ait kısımların planları birbirinden farklıdır. Solda (kuzey) yer alan kadınlar kısmı, diğerinin yıkanma kısmına oranla daha küçük boyutta olmasına karşılık soyunmalık kısmı daha geniştir. Erkekler kısmındaki dekoratif görünümün aksine kadınlar kısmı son derece sadedir. Diğer hamamlarda olduğu gibi iki kısmın kapıları ayrı sokaklara açılır. Şirvanlı soyunmalık kısımlarının örtülerini oluşturan dört yana eğimli, kiremit kaplı ahşap çatı sekizgen gövdeli, pencereli yüksek birer aydınlık fenerine sahiptir. Kadınlar kısmı kubbeli bir sıcaklığı olan dikdörtgen planlı çifte halvetli plana sahiptir. Üç yandan kubbeyle örtülü eyvanlarla genişleyen sofanın ortasında sekizgen göbek taşı yer alır, buradan birbirine komşu durumdaki kubbeli iki halvet hücresine geçilir. Diğerlerine göre daha dar olan batı eyvanı bir kapıyla tonoz örtülü, kare planlı ılıklığa açılır.

Erkekler kısmı sıcaklığı, dört evyanlı ve köşelerinde halvet hücreleriyle Türk mimarisinde çok yaygın olan klasik hamam tipinin bir örneğidir. Kubbe örtülü kare planlı ılıklığı helâlar ve usturalıkla bağlantılıdır. Buradan geçildikten sonra ulaşılan sıcaklık bölümünün orta sofasında sekizgen göbek taşı bulunmakta, eyvanlarla halvet hücrelerinin üzerlerini kubbecikler örtmektedir. Erkekler kısmının en önemli özelliği ana kubbesi ve eyvan kubbeciklerinin eteğindeki zengin süslemelerdir. Sofa kubbesi stalaktitler ve yivli tropçuklarla sekizgen kasnağa oturur. Eyvan kubbelerindeki bağlantılarla kemer başlangıçlarındaki stalaktitler iç dekorasyona değer katar. Batı eyvanının solunda yer alan kare planlı halvet son derece gösterişli stalaktitli kubbesiyle özel bir mekân olduğu izlenimini verir. Hamamın ortak olan külhanı ve su deposu arka cephesine bitişiktir. Hamamın inşasında taş ve tuğla kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Mübârek Galib, Ankara II: Kitâbeler, İstanbul 1928, s. 25, 54; a.mlf., Ankara: Mescidler, Câmiler, Mezarlıklar, Kitâbeler (haz. Seyfettin Erşahin – Hüseyin Çınar), Ankara 1996, s. 54-56, 106-107; E. Mamboury, Ankara: Guide touristique, Ankara 1934, s. 225-227; İbrahim Hakkı Konyalı, Ankara Abidelerinden: Karacabey Mamuresi, Vakfiyesi, Tarihi ve Diğer Eserleri, İstanbul 1943; a.mlf., Ankara Camileri, Ankara 1978, s. 59-62; Nurettin Can Gülekli, Ankara: Tarih-Arkeoloji, Ankara 1948, s. 119; a.mlf., Ankara Rehberi, İstanbul 1949, s. 79; Gönül Öney, Ankara’da Türk Devri Dini ve Sosyal Yapıları, Ankara 1971, s. 52-54, rs. 91-96, plan 24; a.mlf., Türk Çini Sanatı, İstanbul 1976, s. 49-51; Semavi Eyice, “Ankara’nın Eski Bir Resmi”, Atatürk Konferansları IV: 1970, Ankara 1971, s. 103, lv. XLII; a.mlf., “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İFM, XXIII/1-2 (1963), s. 41, plan 31; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 255-263, rs. 439-453; Yıldız Demiriz, Osmanlı Mimarisi’nde Süsleme I: Erken Devir 1300-1453, İstanbul 1979, s. 205-212, rs. 75-85; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 385-395; İnci N. Aslanoğlu, Ankara Karacabey Külliyesi, Ankara 1988; Zeki Sönmez, Başlangıçtan 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslâm Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989, s. 415-421; Bekir Eskici, Ankara Mihrabları, Ankara 2001, s. 46-48, şekil 11, rs. 36-38; Yıldıray Özbek, Osmanlı Beyliği Mimarisinde Taş Süsleme (1300-1453), Ankara 2002, s. 400-404, rs. 413-417, şekil 114-115; Ali Kılcı, “Aslına Döndürülen Karacabey Camisi”, X. Ortaçağ-Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu, Prof. Dr. Örcün Barışta’ya Armağan (3-6 Mayıs 2006), Bildiriler (haz. Muhammed Görür), Ankara 2009, s. 489-504; Alpay Özdural, “Bir Mimarî Fotogrametri Uygulaması-Karacabey Türbesi”, VD, sy. 9, Ankara 1971, s. 227- 238.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 18-20 numaralı sayfalarda yer almıştır.