KATTÂL el-KİLÂBÎ

Ebü’l-Müseyyeb Ubeyd(ullāh) b. Mücîb b. el-Maḍraḥî el-Kattâl el-Kilâbî (ö. I./VII. yüzyılın ikinci yarısı)

Emevî devri su‘lûk şairlerinden.

Müellif:

İşlediği cinayetlerin çokluğu ve isyankârlığından dolayı “Kattâl” lakabıyla anılan kişilerden biridir (diğerleri Kattâl el-Bâhilî, Kattâl es-Sükûnî, Kattâl el-Becelî, Kattâl el-Muhâribî). Bunlar Câhiliye devrinde kanunsuzlukları yüzünden aile ve aşiretleri tarafından terkedilmiş (hule‘â’) kimselere benzerler. Kendisinin adıyla ilgili Abîd, Ubeyd, Ubâde, Abbâd, Abdullah, babasınınkiyle ilgili olarak Muhabbeb rivayetleri de zikredilir. Babaannesi Havle, Benî Aclân’dan olduğu için Benî Âmir’in diğer kollarına karşı Benî Aclân tarafını tutar. Annesi Benî Kilâb’dan Amre olup şiirlerinde dedesi ve annesiyle övünür (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XXIV, 169). Kaynaklarda Câhiliye şairi veya muhadram şair olduğuna dair rivayetler yer alırsa da haberleri ve cinayetleri Muâviye b. Ebû Süfyân ile Mervân b. Hakem’in Hicaz valiliği dönemlerine (662-669, 674-677) rastladığı, kendisine Mervân tarafından damadına zina iftirasında bulunduğu için had uygulandığı ve şiirlerinde bunları zikrettiği için Râî en-Nümeyrî, Ferezdak ve Cerîr asrında (I/VII) yaşamış, erken İslâm ve Emevî devri şairi olduğu kesindir (Abdülkādir el-Bağdâdî, III, 668).

İlk Emevî devrinin eşkıya taifesi (lusûs, saâlîk) içinde yer alan Kattâl el-Kilâbî, İslâm’ın hoşgörü ve merhamet ilkelerinin etkileyemediği, imanı zayıf, Câhiliye törelerine sıkı sıkıya bağlı, acımasız, haşin bir bedevî kimliğini temsil eder. Hayırda ve şerde aşiret bireyleri arasında bulunması gereken dayanışmayı önemser, oymağın kanının safiyetini korumasının zaruretine inanırdı. Câriyelerden çocuk sahibi olmaya şiddetle karşı çıktığından amcasının evlenmek istediği bir câriyesini öldürdü (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XXIV, 191; Hüseyin Atvân, s. 185-186). Kabile dayanışmasının bir sonucu olarak eli kılıç tutan neferinin bol olması için çok sayıda evlilik yaptı, bunlardan birçok oğlu doğdu (Dîvân, nşr. İhsan Abbas, neşredenin girişi, s. 17; Hüseyin Atvân, s. 186). Barışa ve diyete asla yanaşmaz, anlaşmazlıkların tek çözümünü kılıçta ve intikamda görürdü. Bundan dolayı Cerîr b. Husayn’ın burnuna vurduğu bir kamçı darbesinin intikamı konusunda kabile büyüklerinin barış teşebbüslerini reddetti, oğulları büyüyüp eli kılıç tutar çağa geldikten sonra hasmı tarafına yaptığı baskın sonucunda kırk develik diyete zorla rıza gösterdi (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XXIV, 174). Çöle kaçan diğer eşkıya şairler gibi korkusuz, cesur, iffet ve onuruna düşkün bir kişiydi. Cinayetlerinin çokluğu yüzünden kabilesi tarafından terkedilince kabile mensuplarını şiirlerinde korkaklık ve âcizlikle itham etti (Hüseyin Atvân, s. 187).

Kattâl etrafında gelişmiş çelişkili rivayet ve anekdotlarla tahminî bir portre çizilebilmektedir. Onun çöle kaçarak eşkıya arasında yer almasına sebep olan ilk hadise, amcası Ubeydullah’ın kızı Âliye’ye âşık olup hakkında şiirler yazması üzerine Medine Valisi Mervân b. Hakem’e şikâyet edilmesi ve neticede hapse atılmasıdır. Bir daha kızla ilgili aşk şiiri yazmayacağına dair söz verince hapisten kurtuldu (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XXIV, 189-190). Ancak Âliye’nin yanına gidip gelmeye devam etti, durumu gören kızın erkek kardeşi Ziyâd’ın kendisine saldırması üzerine onu öldürdü; Medine Valisi Mervân da yakalanmasına yardımcı olacak kimseye büyük bir ödül ilân etti (İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 228). Önceleri kabilesi arasında, bir rivayete göre de amcası Habîb b. Cebbâr’ın evinde saklandı, evi kuşatan kuvvetlerden ev sahibinin kızı Zeyneb’in kıyafetlerini giyip ellerine kına yakmak suretiyle kurtuldu, daha sonra Amâye dağına kaçıp gizlendi (a.g.e., s. 229). Burada kervanları soyarak hayatını sürdürdüğü rivayet edilir. Öte yandan amcasının oğlu Ziyâd’ı veya Kureyşli bir tâcir olan İsmâil b. Habbâr’ı Medine-Şam ticaret kervanını vurduğu sırada öldürdüğü yahut onu öldürenler arasında bulunduğu için hapsedildiği, gafil avladığı muhafızı katledip hapisten kaçtığı şeklinde rivayetler de vardır (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XXIV, 178-181; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, s. 219; Abdülkādir el-Bağdâdî, III, 668; İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 227; Esmâʾü’l-muġtâlîn, I, 202). Hapisten kaçtıktan sonra da çapul hayatına devam etti. Şiirlerinde yer alan, Amâye dağında bir kaplanla arkadaş olduğuna, avladığı dağ keçisini onunla paylaştığına ve su içerken birbirlerini gözetlediklerine dair anekdot Kattâl el-Bâhilî ve Dekîn ed-Dârimî gibi kişilere de nisbet edilmektedir. Câhiz bu tür rivayetleri ıssız çölde yalnız kalan ve korkan kimselerin gördüğü hayaller olarak nitelemiştir (Kitâbü’l-Ḥayevân, VI, 252).

Divanı. Kattâl el-Kilâbî’nin Hasan b. Bişr el-Âmidî’nin gördüğü, İbnü’s-Sikkît tarafından oluşturulup şerhedilen bir divanı mevcuttu (el-Müʾtelif ve’l-muḫtelif, s. 252). Sükkerî, Kattâl’in biyografisinde sîret ve cinayetlerini tesbit ederken bu divandan yaptığı seçmelere dayanmıştı. Bu seçmeler Sükkerî’nin Eşʿârü’l-luṣûṣ adlı eseri içinde yer alıyordu. Ancak Kattâl’in hem bu kadim divanı hem de Sükkerî’nin eseri kayıptır. Sükkerî’nin eserinden nakilde bulunan Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân’ının birçok yerinde söz konusu şiirleri açıklamıştır. İhsan Abbas da başta el-Eġānî ile Müntehe’ṭ-ṭaleb ve Muʿcemü’l-büldân olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlediği şiirlerle bir divan tertip etmiştir. Kırk yedi kaside ve kıtadan meydana gelen 129 sayfalık divan basılmıştır (bk. bibl.). Kattâl’in şiirlerini iki grupta ele almak mümkündür. Birinci grupta benimsediği Câhiliye törelerinin anlatımı yer alır, ikinci grup ise bu törelere inancı gereği işlediği cinayetlerle bunların neticesinde çöle kaçışının, buradaki yağma ve baskın hayatının tasviridir. Bu şiirlerde kabile mensupları arasındaki mutlak dayanışma yanında zalim veya mazlum olsun kabile mensuplarının desteklenmesi, cinayetlerin diyetini kabilenin üstlenmesi, bunu üstlenmekten kaçınan üyelerin yerilmesi ve kendilerine boykot uygulanması, kabileler arasında anlaşma sağlamanın en iyi yolunun kılıç olması, intikam almanın gereği ve önemi, aşiret kanının safiyetine özen gösterilmesi, bu bakımdan câriyelerle evlenilmemesi, kendisinin de katıksız Arap olduğu gibi hususlar dile getirilir. Şiirlerde ayrıca çapul (su‘lûk) hayatı, yönetim ve kanun korkusu, yakalanıp cezalandırılma telâşı, kabileler arası çatışmalar, çöllerde ve dağlarda gizlenme, vahşi hayvanlarla bir arada yaşama, aile özlemi, hapis ve zincire vurulma, ayrıca kendi cinayetleri ve sebepleri tasvir edilir. “Kasîdetü’l-mîmiyye”sinde (Dîvân, s. 87) Kureyşli tâcir İsmâil b. Habbâr’ı öldürüp çöle kaçtığını, “Lâmiyye”sinde de (a.g.e., s. 75) hapishane görevlisini katledip hapisten kaçışını anlatır. Gazellerinde birçok kadın adı geçerse de bunlar Uzrî aşk sınırları içindedir. Bundan dolayı bazı beyitleri Uzrî şairlerin şiirleriyle karıştırılmıştır. Kattâl’in şiirlerinde Medine ve Necid civarıyla Benî Kilâb ve Benî Âmir’in yaşadığı yerler hakkında pek çok isim geçmektedir. Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân’ında mevcut çok sayıda yer adını onun şiirlerine dayanarak açıklamıştır. Aynı şekilde Cemheretü’l-luġa, Teẕhîbü’l-luġa, Lisânü’l-ʿArab gibi temel sözlüklerde yer adlarının izahında onun şiirlerinden metin kanıtına yer verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Kattâl el-Kilâbî, Dîvân (nşr. İhsan Abbas), Bağdad 1961, s. 29, 33, 45, 53, 54, 58, 61, 69, 73, 75-76, 77, 84, 85, 87, 90, 92, 94; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 14, 17, 20; İbn Sellâm el-Cumahî, Ṭabaḳātü fuḥûli’ş-şuʿarâʾ (nşr. Mahmûd M. Şakir), Kahire 1952, s. 442; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ḳureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1982, s. 219; İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 227, 228, 229; a.mlf., Esmâʾü’l-muġtâlîn (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Bağdad 1373/1954, I, 202; a.mlf., Küne’ş-şuʿarâʾ (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1955, s. 295; a.mlf., Elḳābü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1955, s. 312; Câhiz, Kitâbü’l-Ḥayevân, VI, 251, 252; a.mlf., el-Beyân ve’t-tebyîn (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1961, III, 358; İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ, II, 705; Belâzürî, Ensâb, V, 188, 191; Müberred, el-Kâmil (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim – Seyyid Şehhâte), Kahire 1376/1956, I, 54; Ebû Ali el-Kālî, el-Emâlî, Kahire, ts. (Matbaatü’s-saâde), II, 223; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XXIV, 169-196; Hasan b. Bişr el-Âmidî, el-Müʾtelif ve’l-muḫtelif (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc), Kahire 1961, s. 252; Ebû Ali el-Merzûkī, Şerḥu Dîvâni’l-Ḥamâse (nşr. Ahmed Emîn – Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1951, II, 652; Ebû Ubeyd el-Bekrî, Simṭü’l-leʾâlî fî şerḥi Emâli’l-Ḳālî (nşr. Abdülazîz el-Meymenî), Kahire 1354, s. 13, 149, 864; Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Kahire 1324/1906, VI, 218, 407; ayrıca bk. tür.yer.; Abdülkādir el-Bağdâdî, Ḫızânetü’l-edeb (Bulak), III, 342, 502, 668-669; Hüseyin Atvân, eş-Şuʿarâʾü’ṣ-Ṣaʿâlîk fi’l-ʿaṣri’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987, s. 38-45, 92, 96, 99, 110-111, 123-124, 131-134, 143, 160, 166, 184-195; Abdülmuîn el-Mellûhî, Eşʿârü’l-lüṣûṣ ve aḫbârühüm, Beyrut 1413/1993, II, 480-549.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 29-30 numaralı sayfalarda yer almıştır.