KELBÎ, Muhammed b. Sâib

Ebü’n-Nadr Muhammed b. Sâib b. Bişr el-Kelbî el-Kûfî (ö. 146/763)

Tefsir ve nesep âlimi.

Müellif:

66 (685) yılından önce Kûfe’de doğdu. Babasına nisbetle İbnü’s-Sâib diye de anılır. Kudâa kabilesinin Kelb b. Vebere kolundandır. Dedesi Bişr b. Amr, kardeşleri Ubeyd ve Abdurrahman’la birlikte Cemel ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin saflarında yer aldılar. Babası Mus‘ab b. Zübeyr’in yanında şehid düştü. Kendisi de İbnü’l-Eş‘as’ın taraftarı olarak Deyrülcemâcim savaşına katıldı (82/701). Daha sonra ilme yöneldi; nesep, tarih, dil ve tefsir alanlarında yoğunlaşarak kendini yetiştirdi. Şam’daki kabilesinin nesep ilmiyle ilgisi onun bu alanda ilerlemesini kolaylaştırdı. Önde gelen nesep âlimlerinin ilki olmakla birlikte bu ilmin rivayetiyle yetindi. Onun bu konudaki birikimi oğlu Hişâm’ın sayısı 150’ye yaklaşan eserlerine yansıdı (Şâkir Mustafa, I, 190-191). Kardeşleri Süfyân ve Seleme ile Asbağ b. Nübâte, Ebû Sâlih Bâzân (Bâzâm), Âmir eş-Şa‘bî gibi âlimlerden hadis rivayet eden Kelbî şiirle de ilgilendi; Ferezdak’ın Neḳāʾiż’ini bizzat kendisinden okudu (İbn Hallikân, III, 436). Kûfe’de tefsir ve tarih dersleri verdi. Basra Valisi Süleyman b. Ali onu Basra’ya getirip kendi evinde oturmasını sağladı ve tefsir okutmakla görevlendirdi. Süleyman b. Ali bu derslerle yakından ilgilenmiş, Tevbe sûresinin bir âyetinde Kelbî’nin bilinenlere aykırı bir görüş ileri sürmesine karşı çıkan talebelere müdahale ederek onun yazdırdığı şeylerin aynen kaydedilmesini emretmiştir (İbnü’n-Nedîm, s. 433). Kendisinden rivayette bulunanlar arasında oğlu Hişâm, Hammâd b. Seleme, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Abdullah b. Mübârek, Ebû Bekir b. Ayyâş gibi âlimler yer alır. İbn Kuteybe’nin, adına Mürcie’ye mensup âlimler arasında yer verdiği Kelbî’nin Sebeiyye’ye mensup olduğu söylenmiş, hatta bizzat kendisinin bunu beyan ettiği rivayet edilmiştir (İbn Hibbân, II, 253). Kelbî 146’da (763) Kûfe’de vefat etti. İbn Hibbân bu tarihi 140 (757) olarak zikreder.

Hadis otoritelerinin Kelbî hakkındaki değerlendirmeleri genellikle olumsuzdur. Yahyâ b. Saîd ve Abdurrahman b. Mehdî ondan hadis almamış, Hammâd b. Seleme ve Nesâî sika olmadığını bildirmiş, Nesâî daha da ileri giderek rivayetlerinin yazılamayacağını belirtmiştir (Mizzî, XXV, 251). Leys b. Ebû Sa‘d ise Kûfe’de iki yalancının bulunduğunu, bunlardan birinin Kelbî olduğunu söylemiştir. Kelbî’nin rivayetlerinden sakınılması gerektiği uyarısını yapan Süfyân es-Sevrî, kendisinin ondan niçin rivayette bulunduğu sorusuna da, “Ben onun doğrusunu yalanından ayırabiliyorum” cevabını vermiştir. Ancak Süfyân’ın Kelbî’den hadis rivayet ederken tanınmasın diye adı ve nisbesi yerine Ebü’n-Nadr künyesini kullandığı belirtilmiştir (İbn Hibbân, II, 253, 254). Ahmed b. Hanbel aynı yola, ona Ebû Saîd künyesini vererek kendisinden tefsir nakleden Atıyye el-Avfî’nin de başvurduğunu söylemekte (el-ʿİlel, I, 222), İbn Hibbân, Atıyye’nin bununla Ebû Saîd el-Hudrî’nin anlaşılmasını istediğini ileri sürmektedir (el-Mecrûḥîn, II, 253). İbn Ebû Hâtim’e göre de Kelbî’nin hadislerinin terkedilmesi konusunda âlimlerin icmâı vardır (el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, VII, 271).

Kelbî’nin tefsiri hakkında yapılan eleştiriler de ağırdır. Ahmed b. Hanbel onun bu eserinin yalanla dolu olduğunu, esere bakmanın dahi câiz görülmediğini söylemiştir. Mervân b. Muhammed de bu tefsirin butlânından söz etmiştir. Genel olarak Kelbî-Ebû Sâlih Bâzân-Abdullah b. Abbas zinciriyle gelen tefsir rivayetlerine karşı uyarılar yapılmış, bunların gerçek dışı şeyler olduğuna dikkat çekilmiştir. Süyûtî, İbn Abbas’tan gelen tefsirle ilgili rivayet tariklerinin en zayıfının bu tarik olduğunu söyler; ayrıca Sa‘lebî ve Vâhidî’nin tefsirlerinde bu tariki çokça kullandıklarını belirtir. Ebû Dâvûd et-Teferrüd fi’s-sünen adlı eserinde, Tirmizî ve İbn Mâce de es-Sünen’lerinde Kelbî’nin tefsirle ilgili rivayetlerine yer vermişlerdir. İbn Cerîr et-Taberî ise Câmiʿu’l-beyân’da Kelbî’nin nakillerinden sakınmış, ancak Târîḫ’inde az da olsa onun rivayetlerini kaydetmiştir (Yâkūt, XVIII, 64-65). Kelbî hakkında kısmen iyimser bir değerlendirme yapan İbn Adî, onun özellikle Ebû Sâlih – İbn Abbas tarikiyle gelen hadis rivayetleri içinde münker şeylerin bulunduğunu kabul etmekle birlikte sahih hadislerinin de olduğunu, Süfyân es-Sevrî ve Şu‘be b. Haccâc’ın az da olsa kendisinden rivayette bulunduğunu, Süfyân b. Uyeyne, Hammâd b. Seleme gibi güvenilir âlimlerin Kelbî’nin râvileri arasında yer alıp tefsir konusunda onu beğendiklerini belirtmiştir (el-Kâmil, VI, 2132).

Kelbî’nin et-Tefsîr’i (Tefsîrü’l-Ḳurʾân) ’da Tefsîrü’l-Kelbî adıyla kaydedilmekte olup (I, 457) eserin pek çok yazma nüshası günümüze ulaşmıştır (Sezgin, I, 81-82). Onun ayrıca Abdullah b. Abbas’tan yaptığı rivayetlerden meydana gelen Aḥkâmü’l-Ḳurʾân’ı ile en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ adlı bir eserinin bulunduğu kaydedilmektedir (son iki eser için bk. İbn Kuteybe, s. 536; İbnü’n-Nedîm, s. 434).


BİBLİYOGRAFYA

, VI, 358-359.

, I, 222, 339; II, 168, 238.

, I, 101.

, s. 535-536, 625.

, VII, 270-271.

, II, 253-256.

, VI, 2127-2132.

, s. 432-434.

, XVIII, 64-65.

, III, 436-438.

, XXV, 246-253.

, III, 556-559.

, IX, 178-181.

, IV, 209.

, I, 457.

, I, 331-332.

, I, 80-82.

I. Goldziher, Meẕâhibü’t-tefsîri’l-İslâmî (trc. Abdülhalîm en-Neccâr), Kahire 1374/1955, s. 109, 134.

Abdülazîz ed-Dûrî, Baḥs̱ fî neşʾeti ʿilmi’t-târîḫ ʿinde’l-ʿArab (Beyrut 1960), Beyrut 1993, s. 40-41.

a.mlf., “Kütübü’l-ensâb ve târîḫu’l-Cezîreti’l-ʿArabiyye”, Meṣâdiru târîḫi’l-Cezîreti’l-ʿArabiyye (nşr. Abdurrahman Tayyib el-Ensârî v.dğr.), Riyad 1399/1979, s. 129-130.

Remzî Na‘nâa, el-İsrâʾiliyyât ve es̱eruhâ fî kütübi’t-tefsîr, Dımaşk 1390/1970, s. 195-196.

Şâkir Mustafa, et-Târîḫu’l-ʿArabî ve’l-müʾerriḫûn, Beyrut 1983, I, 190-191.

W. Atallah, “al-Kalbī”, , IV, 494-495.

“Âyâtü’l-aḥkâm”, , s. 477-478.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 205-206 numaralı sayfalarda yer almıştır.