KİN

Müellif:

Farsça asıllı kîn kelimesinin Arapça’daki yaygın karşılığı olan hıkd (حقد), “birine karşı düşmanlığını ve hıncını içinde tutmak” anlamında masdar ve “bir kimsenin içinde yaşattığı düşmanlık ve nefret duygusu” anlamında isim olarak kullanılır (, “ḥḳd” md.; , I, 1223-1224). Ayrıca dağn (ضغن), şahan (شحن) ve şahnâ (شحناء), buğz (بغض) ve bağzâ (بغضاء) gibi kelimeler de hıkd ile yakın anlamlarda kullanılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis kaynaklarında hıkd geçmemekle birlikte sevgi, dostluk ve düşmanlıkla ilgili âyet ve hadisler kin gütmenin kötülüğünü de ifade etmektedir. Ayrıca iki âyette (Muhammed 47/29, 37) çoğul şekliyle (adgān) zikredilen dağn kelimesi tefsirlerde “kin ve nefret” olarak açıklanmıştır. Bazı âyetlerdeki bağzâ da “kin, nefret, düşmanlık” anlamına gelmektedir. Râgıb el-İsfahânî, sevginin karşıtı olduğunu belirttiği buğzu “nefsin yadırgadığı şeye karşı nefret duyması” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “bġż” md.). Bağzâ, Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği beş âyetin dördünde “adâvet” (düşmanlık) kelimesiyle birlikte kullanılmıştır (, “bġż” md.). Bu âyetlerin birinde (el-Mâide 5/91), “Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister” buyurularak içki ve kumarın ahlâkî ve içtimaî zararına dikkat çekilmiştir. Bazı hadislerde de buğz ve sevgi kavramlarının birbirinin karşıtı olarak geçtiği görülür (meselâ bk. , III, 430, 439, 440; IV, 236; Buhârî, “Îmân”, 1; Tirmizî, “Birr”, 60). Müslümanlar arasında sevgi, kardeşlik ve dayanışmanın önemine dikkat çeken hadislerde onların birbirine karşı kin (şahnâ), haset, buğz gibi duygular beslememeleri istenmiştir (meselâ bk. , II, 494; Buhârî, “Edeb”, 57, 58; Müslim, “Birr”, 23, 24, 28, 30-32).

Hadislerde buğz kavramının “kötülerden sevgisini esirgemesi” anlamında Allah’a nisbet edildiği de görülmektedir (meselâ bk. , II, 162; IV, 154; V, 263; Müslim, “Birr”, 157; Tirmizî, “Cennet”, 25). Yine hadislerde “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek” şeklindeki klişe ifadelerle (, III, 20; IV, 286; Buhârî, “Îmân”, 1, 2; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 60) sevginin de kin ve nefretin de menfaat, sempati veya antipati gibi sübjektif sebeplere değil Allah’ın emir ve yasaklarıyla ortaya koyduğu iradesine, dinî ve ahlâkî kurallara dayanması gerektiği belirtilmiştir.

Daha çok edebî-ahlâkî eserlerde öfke ve düşmanlık gibi başlıca erdemsizliklerden söz edilirken kin duygusuna ve buna dair ibretli sözlere de yer verildiği görülür (meselâ bk. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, s. 141, 242, 278). Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’ye göre kin öfkenin nefiste süreklilik kazanmış şeklidir. Cürcânî de kini kısaca “intikam arzusu” olarak açıkladıktan sonra Gazzâlî’nin İḥyâʾ adlı eserindeki ifadesini aynen kullanarak bir kimseye karşı hissedilen öfke duygusunun ortaya çıktığı anda yatıştırılmaması halinde bunun insanın içine yerleşip süreklilik kazanacağını, böylece öfkenin kin halini alacağını belirtir. Aynı müellif kini “düşmanlık duygusu sebebiyle insanlara karşı kalbe yerleşen suizan” şeklinde de tanımlar. Gazzâlî, gazap duygusunun neticesi olarak gördüğü kini “bir kimsenin başka birini aşağılaması, ona nefret duyması ve bu duyguların devamlı ve kalıcı olması” diye açıkladıktan sonra kin duygusunun kişinin ahlâkî hayatı bakımından tehlikesini ve zararlı neticelerini ortaya koyar. Bunlar, birine kin besleyen kişinin sahip olduğu imkânlardan dolayı onu kıskanması ve bu kıskançlığın süreklilik kazanması, o kişiyle normal iletişimini kesmesi, aleyhinde kötü sözler söylemesi, zararlı faaliyetlerde bulunması, haklarını engellemesi, fırsat bulduğunda ona eziyet etmesi gibi İslâm’ın sosyal ilişkilerde yasaklamış olduğu kötülüklerdir. Kin tutmanın iradeyi aşan boyutunu da dikkate alan Gazzâlî, bu duygunun normal davranışları engellemeyecek şekilde dizginlenmesini, içindeki bu duyguya rağmen kişinin kendini kin beslediği şahsa iyilik etmeye zorlanmasını öğütler. Ayrıca kin beslenen tarafın da kin besleyene hak ettiği şekilde karşılık verme, onu hoş görüp normal ilişkilerini sürdürme veya ona hak ettiğinden daha ağır kötülüklerle karşılık verme şıklarından birini tercih edebileceğini, bunlardan ilkinin adalet, ikincisinin fazilet, üçüncüsünün zulüm olduğunu belirtir.


BİBLİYOGRAFYA

, “bġż” md.

, “ḥḳd” md.

, “el-Ḥıḳd” md.

, I, 1223-1224.

, “bġż”, “żġn”, “şḥn” md.leri.

, “bġż”, “żġn” md.leri.

, II, 162, 494; III, 20, 430, 439, 440; IV, 154, 236, 286; V, 263.

Buhârî, “Îmân”, 1, 2, “Edeb”, 57, 58.

Müslim, “Birr”, 23, 24, 28, 30-32, 60, 157.

Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 60, “Cennet”, 25, “Birr”, 60.

Kindî, Resâʾilü’l-Kindî el-felsefiyye (nşr. M. Abdülhâdî Ebû Rîde), Kahire 1398/1978, s. 126.

Ebû Hayyân et-Tevhîdî, eṣ-Ṣadâḳa ve’ṣ-ṣadîḳ (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), Beyrut-Dımaşk 1416/1996, s. 141, 242, 278.

, III, 181.

Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr, Beyrut-Dımaşk 1412/1991, V, 46, 49.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 30-31 numaralı sayfalarda yer almıştır.