KİNÂNE (Benî Kinâne)

Adnânîler’e mensup büyük bir Arap kabilesi.

Müellif:

Adını aldığı, Hz. Peygamber’in on dördüncü nesilden dedesi olan Kinâne’nin nesebi Adnân’a kadar Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Mead b. Adnân şeklindedir. Resûl-i Ekrem’in, “Allah İbrâhim’in çocuklarından İsmâil’i, İsmâiloğulları’ndan Benî Kinâne’yi, Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i ve onlar arasından da beni seçti” dediği rivayet edilir (Müslim, “Feżâʾil”, 1; Tirmizî, “Menâḳıb”, 1; İbn Sa‘d, I, 20). Mekke çevresinde oturan Kinâneliler, şehrin güneybatısında dedeleri Müdrike vasıtasıyla akrabaları olan Benî Hüzeyl, kuzeydoğusunda Huzeyme’nin diğer bir oğlundan gelen Benî Esed’in komşusu idiler. Kabilenin kollarının en meşhurları Nadr (Kays), Mâlik, Milkân, Âmir, Amr ve Abdümenât’tır. Kureyş’e adını veren Kureyş (Fihr) b. Mâlik’in soyu Nadr’a dayanmaktadır. Kinâne’nin muhtemelen en kalabalık kolu Abdümenât da Bekir, Müdlic, Düil, Leys, Damre, Gıfâr ve Hâris kollarına ayrılmaktaydı; bunlardan Benî Hâris gibi ehâbîş arasında yer alanlar da vardı.

İslâm öncesi dönemde Kinâne’nin özellikle Bekir b. Abdümenât kolu, Huzâa kabilesiyle birlikte hareket ederek Mekke hâkimiyetinin Cürhümlüler’den Huzâa’ya geçmesine yardımcı oldu. Kinâne kabilesi Fihr b. Mâlik’in liderliğinde, Kâbe’yi Mekke’den Yemen’e naklederek insanların hac için kendi topraklarına gelmesini sağlamak isteyen Himyerîler’le çarpıştı ve savaşı kazandı. Fihr’in torunlarından Kusay b. Kilâb, Mekke’nin hâkimiyetini ele geçirmek için Huzâalılar’la mücadele ettiği sırada Kinâneliler ona destek verdiler; Bekir b. Abdümenât ise Kusayy’ın karşısında yer aldı. Ebtah’ta yapılan savaşta çok sayıda kişi öldü. Anlaşmazlığın ortadan kalkması için taraflarca hakem tayin edilen Ya‘mer b. Avf el-Leysî, Kusayy’ın lehine karar verince Kâbe hizmetleri ve Mekke’nin idaresi Kureyş’in eline geçti; Ya‘mer de ihtilâfı giderip kan davasını ayakları altında ezdiği için “ezici” anlamında Şeddâh (Şüddâh) lakabıyla anılmaya başlandı (İbn Hişâm, I-II, 117-118, 123-124). Câhiliye döneminde aya ve Uzzâ, Süvâ‘, Sâir gibi putlara tapan Benî Kinâne takvimin düzenlenmesi ve özellikle ay ve güneş yılından doğan farklılıkların giderilmesi amacıyla gerektiğinde seneye bir ay ilâve edilmesi şeklinde yapılan nesî’ uygulamasını yürütmekteydi (, s. 156). İslâm’dan önce meydana gelen ve temelde Kinâne ile Kaysîler arasında cereyan eden ficâr savaşlarına genellikle taraflardan biri olan Kinâne kabilesi mensupları sebebiyet vermiştir. İslâmiyet’ten önce başta Kureyş olmak üzere Hz. İsmâil’in soyundan geldikleri, Mekke’de oturdukları ve Kâbe’nin hizmetinde bulundukları gerekçesiyle kendilerini diğer Arap kabilelerinden üstün kabul ederek dinî-iktisadî alanlarda bazı imtiyazlı âdetler edinip çeşitli kurallar koyan hums içerisinde Benî Kinâne de yer almıştır. Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe Kâbe’yi yıkmak için ordusuyla Mekke’ye geldiğinde onunla görüşmeler yapmak üzere giden heyet içerisinde Kureyş’in reisi Abdülmuttalib’le birlikte Benî Bekir b. Abdümenât’ın reisi Ya‘mer b. Nüfâse de bulunuyordu.

Genellikle Kinâne ve kolu Bekir b. Abdümenât Kureyş’i Hevâzin’e karşı desteklemiştir; bununla birlikte aralarında çeşitli anlaşmazlıkların ve çatışmaların yaşandığı da bilinmektedir. Bekir b. Abdümenât’ın bazı mensupları, özellikle Kureyşli bir genci öldürttüğü gerekçesiyle reisleri Âmir b. Yezîd’in öldürülmesinden sonra Kureyş’e karşı düşmanlık beslemeye başladılar. Bundan dolayı Kureyş Bedir Gazvesi’ne, Kinâne’nin kendilerine saldırmayacağına dair garanti vermesinden sonra çıkabilmiştir; ancak bundan sonra Bekir b. Abdümenât yine de Hz. Peygamber’e karşı Kureyş’i desteklemiştir. Hudeybiye Antlaşması, Benî Bekir ile Huzâa arasında Câhiliye döneminden beri süregelen kan davasının bir tarafa bırakılmasını ve on yıllık bir barışı öngörmesine rağmen Kureyş’in desteğini alan Benî Bekir Huzâa’ya bir gece baskın düzenledi ve bu saldırı sırasında Huzâa’nın yaşlı reisi Kâ‘b b. Amr dahil birçok kişi öldürüldü. Hz. Peygamber’in müttefiki Huzâalılar bu olayın intikamının alınması konusunda Medine’ye bir heyet göndererek Resûl-i Ekrem’den yardım istediler. Hz. Peygamber’in bu müracaat üzerine çıktığı sefer Mekke’nin fethiyle sonuçlanmıştır. Resûl-i Ekrem’in ordusunda Benî Kinâne’nin Gıfâr, Damre ve Leys kollarından birçok sahâbî yer almıştır. İbn Sa‘d, Vâsile b. Eska‘ el-Leysî’nin Tebük Seferi için hazırlık yapıldığı bir sırada Medine’ye gelerek İslâm’a girdiğini ve bu sefere katıldığını kaydetmektedir (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 305). Aynı kaynağa göre kabilelerinden ayrılıp Tihâme’nin dağlık bölgesinde yaşadıkları ve eşkıyalık yaptıkları anlaşılan Kinâne, Müzeyne, Hakem ve Kâre kabilelerine mensup bir grup Hz. Peygamber’e temsilci göndermişler ve Resûl-i Ekrem de onlara ihtida edip namaz ve zekât gibi ibadetleri yerine getirdikleri takdirde kendi himayesi altında olacaklarına, daha önceki davranışlarından sorumlu tutulmayacaklarına, herhangi bir haksızlığa mâruz bırakılmayacaklarına ve aralarındaki kölelerin hürriyetlerine kavuşturulacağına dair yazılı güvence vermiştir (a.g.e., I, 278).

Hendek Gazvesi sırasında Medine’yi kuşatan Ebû Süfyân’ın ordusunda Kureyş’in yanı sıra bazı Kinâneliler’in de yer aldığı (a.g.e., II, 71), Hz. Peygamber’in Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı Müzeyne, Hüzeyl ve Kinâne kabilelerinin vergilerini toplamakla görevlendirdiği, Kinâne’nin Benî Mâlik kolundan gelen Benî Firâs’ın Sıffîn’de Muâviye’ye karşı Hz. Ali’yi desteklediği ve Abdullah b. Ca‘fer b. Ebû Tâlib’in Sıffîn’de Kureyş, Esed ve Kinâne kabilelerine kumanda ettiği bilinmektedir. Taberî’nin 230 (845) yılına dair verdiği bilgilerden kabilenin bu tarihte Mekke civarında yaşadığı, ancak daha kuvvetli hale gelen diğer kabilelerin baskın ve yağmalarına karşı dayanamayacak kadar zayıf düştüğü anlaşılmaktadır. Benî Kinâne ve Bâhile kabileleri Benî Süleym’in baskınına mâruz kalmış, malları yağmalanıp mensuplarından birçoğu öldürülmüş, bunun üzerine görevlendirilen Hammâd b. Cerîr et-Taberî kumandasındaki kuvvetler başarılı olamayınca Halife Vâsiḳ-Billâh Boğa el-Kebîr’i göndermiş ve Benî Süleym etkisiz hale getirilmiştir (Târîḫ, IX, 129-130). Kabilenin bazı kolları çeşitli zamanlarda Mısır’daki Dimyat, İhmîm ve Üşmûneyn’e, Filistin’e ve Suriye’deki Havrân ve Serhad’a göç etmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Müslim, “Feżâʾil”, 1.

Tirmizî, “Menâḳıb”, 1.

, s. 134-137.

, I-II, 113-114, 117-118, 123-124, 184-187; III-IV, 389-390.

, I, 20, 68-69, 72, 127, 278, 305; II, 71.

, s. 133-134, 156, 195-196, 316, 318.

a.mlf., , s. 21-22, 113 vd., 125, 128, 227-228.

, I, 105-107, 179.

, XI, 83-85.

, IX, 129-130.

, s. 27-28, 170-171.

, X, 475-478.

, I, 403-405.

, III, 460.

M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr., Eyyâmü’l-ʿArab fi’l-Câhiliyye, Kahire 1361/1942, s. 322 vd.

, II, 584; ayrıca bk. İndeks.

W. M. Watt, Muhammad at Madīna, Oxford 1988, s. 10, 62, 83-84, 356.

a.mlf., “Kināna b. K̲h̲uzayma”, , V, 116.

, II, 843, 845.

F. Krenkow, “Kinâne”, , VI, 810-811.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 31-32 numaralı sayfalarda yer almıştır.