KOCA MEHMED PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ

Çorum’un Osmancık ilçesinde XV. yüzyılın ortalarına doğru inşa edilen külliye.

Müellif:

Osmancık Kalesi’nin eteğinde Güney mahallesinin Kayadibi mevkiindedir. Cami, imaret, hamam ve bedestenden meydana gelen külliyenin imaret ve bedesteni günümüze ulaşmamıştır. İmaret Camii adıyla da anılan yapının, cümle kapısının üzerinde yer alan iki parçalı Arapça kitâbesinde 834 (1430-31) yılında Vezîriâzam Koca Mehmed Paşa tarafından inşa ettirildiği belirtilmektedir. 842 (1438-39) ve 843 (1439-40) tarihli vakfiyelerinden anlaşıldığı üzere bu yapıların bânisi Hıdır Dânişmend oğlu Mehmed Nizâmeddin Paşa’dır. Hayatına dair ayrıntılı bir araştırma yapmış olan Hüseyin Hüsâmeddin Bey’in tesbitlerine göre kendisi I. Mehmed Amasya’da iken Anadolu beylerbeyi olmuş, II. Murad döneminde 832 (1429) yılında vezîriâzamlık mertebesine yükseltilmiştir. Koca Mehmed Paşa memleketi olan Osmancık’ta 843 yılının Zilkade ayında (Nisan 1440) vefat etmiştir. Caminin doğusunda olduğu bilinen mezarı kaybolmuştur (Köseoğlu, sy. 1 [1938], s. 9).

Rebîülâhir 1082 (Ağustos 1671) tarihli bir belge caminin kubbe, mihrap ve duvarlarının çatlaması, son cemaat revakı kubbelerinin yıkılması üzerine aynı tarihte tamir edildiğini ortaya koyar. Rebîülevvel 1133 (Ocak 1721) tarihli bir fermanda da cami ve hamamın tamirinin bu tarihte tamamlandığı belirtilir. Minaresiyle son cemaat revakı 1943 yılı depreminde yıkılmış, 1968’de camiye yeni bir minare yapılmıştır. 2006-2007 yıllarında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen kapsamlı çalışmayla caminin mihrabı, minberi ve kapı kanatları restore edilmiş, önüne sundurma şeklinde ahşap bir son cemaat yeri ilâve edilmiştir. Hazîresinde bakımsız durumda olan taş sandukalar 2011’de Osmancık Belediyesi tarafından temizlenerek caminin doğu yanındaki boş alana aktarılmıştır.

Koca Mehmed Paşa Camii çevresi taş bir duvarla sınırlanmış genişçe bir avlunun içinde yer alır. Tabhâneli cami tipinin karakteristik örneklerinden biridir. Ancak yan odaları girişe açılmayıp kubbeli ana sofaya birer kapı ile bağlantılıdır. Cami oldukça temiz bir taş işçiliğiyle inşa edilmiştir. Yapımında kaba taş, tuğla ve kireç harcı kullanılmış, beden duvarlarında kaba taşların dört bir yanına iki sıra halinde yatay ve dikey durumda tuğladan çerçeve konularak cepheler renklendirilmiştir. Caminin ön cephesinde her birimi birer kubbe ile örtülü olan beş bölümlü son cemaat revakının bulunması gerekirken bu kısım yok olmuştur, fakat cephe duvarındaki kemer bingi başlangıçları son cemaat yerinin varlığını kanıtlamaktadır. Kapısı giriş eyvanının içinde yer almakta, yan duvarlarında mihrâbiyeler bulunmaktadır. Üç dilimli bir kemerin içinde olan on sıra mukarnaslı yaşmağın taçlandırdığı cümle kapısının kemeri ve sövesi, alternatif yerleştirilen beyaz ve kırmızı renkli taşlarla hareketli bir görünüm kazanmıştır. Caminin ceviz ağacından yapılma, yalancı kündekârî tekniğindeki kapı kanatları son derece dekoratif bir görünüme sahiptir. Türk ahşap işçiliğinin önemli örnekleri arasında sayılabilecek olan bu kapı kanatları yatay durumda beş panoya ayrılmış, sülüs hatlı hadis ibarelerinin yanı sıra girift kıvrık dallar, rûmîler, palmetler, on iki köşeli yıldızların oluşturduğu geometrik geçmelerle bezenmiştir.

Geniş bir kemerle birbirinden ayrılmış olan giriş sofası ve namaz mekânının üzerleri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülüdür. Giriş kubbesinde geçiş öğesi olarak pandantif, namaz bölümünde ise baklava dilimleri kullanılmıştır. Özgün şeklini bir ölçüde yitirmiş olan alçı mihrabı yazılı ve zencirek motifli dikdörtgen çerçeveler içine alınmış, üç sıra stalaktitli nişin içi geometrik şekillerle süslenmiştir. Minberi yenidir ve özellik arzetmez. Üzerleri sekizgen kasnağa oturan pandantifli kubbelerle örtülü tabhâne mekânlarının duvarlarında dikdörtgen kesitli birer niş bulunmaktadır. Pencereleri çift sıra halinde düzenlenen yapının alt sıradaki pencereleri dikdörtgen açıklıklı ve sivri kemerli alınlıklara sahipken üst sıradakiler yuvarlak kemerli ve alçı şebekelidir. Sofa ve namaz mekânını örten kubbelerin kasnaklarında da dairevî kemerli pencereler yer almakta, yapının çatı hizasını ve kubbe eteğini kirpi saçak dolanmaktadır. Caminin kuzeybatı köşesindeki minaresi yenidir.

Büyük bir ihtimalle caminin doğu yönünde olması gereken hazîreye ait mezarlar ortadan kaldırılmış, taşları dağıtılmıştır. Bunların önemli bir grubunu Selçuklu tarzında yapılmış, çatısının iki yanında bazı âyetlerden ibaret kabartma yazıların bulunduğu sandukalar oluşturmaktadır. Hazîreye ait bu lahitlerin içinde Mehmed Paşa’nın zevcelerinden Cihan Hatun ile torunu Ömer Çelebi’ye ait sandukalar mevcuttur. Neşet Köseoğlu, üzerinde isim bulunmayan bir sandukanın 1930’lu yıllarda caminin son cemaat yerinde kapının ön kısmında durduğunu yazar (Çorumlu, sy. 1 [1938], s. 11). Bu mezar şüphesiz özel bir kişinin mezarıydı. Osmancık’ta bugün bir müze olmadığından bu sandukalardan birkaçı Çorum Müzesi’ne taşınmış, diğerleri ise avluda tanzim edilmiştir.

Koca Mehmed Paşa, Osmancık’ta iki hamam yaptırmıştır. Evliya Çelebi’nin bahsettiği hamam (Seyahatnâme, III, 178) 1960’lı yıllarda yıktırılmıştır. Halen mevcut durumdaki hamam ise Kızılırmak sahilinin yakınında çarşı içinde Aşağı Hamam denilen yapıdır. Bir kuşluk hamamı (kadınların ve erkeklerin nöbetleşe kullandıkları) olan yapının kitâbesi yoktur. Dikdörtgen planlı yapının soyunmalık kısmının üzerini sekizgen kasnağa oturan 8,25 m. çapında bir kubbe örter. Dar, dikdörtgen planlı ılıklığı üç bölümlü olup her biriminin üzerinde birer kubbecik yer alır. Kubbeyle örtülü sıcaklık bölümü iki eyvanlı ve çift halvetlidir. Zemini sekili iki eyvanı üçer kurnalı, halvetleri ise ikişer kurnalıdır. Hamamın arka kısmında su haznesi ve külhan bulunur. Yapının inşaatında kaba taş ve harç kullanılmıştır. Hamam günümüzde bakımlı ve faal durumdadır. Külliyenin hiçbir izi kalmamış olan aşhane-imareti hakkında fazla bilgi yoktur. Mutfağı 1255 (1839) yılına kadar faaliyetini sürdürmüş, daha sonra sadece ramazan ayında muhtaç durumdaki ailelere yemek çıkartmış, 1283’te (1866-67) tamamen ortadan kaldırılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 178; İsmail Hami Danişmend, Osmanlı Devlet Erkânı, İstanbul 1971, s. 9; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 529-535, rs. 921-930; Yıldız Demiriz, Osmanlı Mimarisi’nde Süsleme I: Erken Devir 1300-1453, Ankara 1979, s. 638-641, rs. 706-711; Cevdet Saraçer, Tarihsel Doku İçinde Unutulan Bir Kent: Osmancık, İstanbul 2000, s. 44-51; Amasyalı Hüseyin Hüsâmeddin, “Koca Mehmed Paşa”, TOEM, VII/37 (1332), s. 43-49; VII/38 (1332), s. 117-122; Neşet Köseoğlu, “Osmancıklı Mehmed Paşa’nın İki Vakfiyesi”, Çorumlu, sy. 1, Çorum 1938, s. 9-11, 33; a.mlf., “Osmancık’ta Üç Kitabe”, a.e., sy. 5 (1938), s. 10-11; K. Erdmann, “Weitere Nachträge zu den Beobachtungen auf einer Reise in Zentralanatolien”, Archäologischer Anzeiger, LXXI, Berlin 1957, sütun 361; Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İFM, XXIII/1-2 (1963), s. 48; Muzaffer Erdoğan, “Osmanlı Devrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri”, VD, sy. 7 (1968), s. 168; Fügen İlter, “Osmanlı Ulaşım Ağında Irmak Kenarı Bir Yerleşme: Osmancık”, TTK Belleten, LII/203 (1988), s. 535-569, rs. 21, 25, 26, plan 2, 5, çz. 1, 2.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 71-73 numaralı sayfalarda yer almıştır.