KÛFE

Güney Irak’ta Hz. Ömer’in emriyle Sa‘d b. Ebû Vakkas tarafından kurulan şehir.

Müellif:

Bâbil harabelerinin güneyinde Fırat’ın batı kenarında kurulmuş olup Necef ile Kerbelâ arasında ve Hîre’nin 5 km. kuzeyindedir; Bağdat’tan uzaklığı ise 170 kilometredir. Kādisiye Savaşı’nın ardından fethedilen Medâin şehrine geçici olarak yerleştirilen Araplar’ın sağlığı yörenin rutubetli iklimi ve sivrisineklerinin çokluğu sebebiyle bozulmuş, aynı şekilde deve ve koyunlar da zarar görmüştü. Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın durumu Hz. Ömer’e bildirmesi üzerine halife ordugâh-şehir için Medine ile arasında nehir engeli olmayan daha uygun bir yer tesbit edilmesini istedi. Çeşitli araştırmalardan sonra uygun arazi bulunarak Haddülezrâ (Sûrestân) denilen yerde (Belâzürî, s. 275; Yâkūt, IV, 558) Kûfe adıyla yeni bir şehir kuruldu. Kûfe adı konusundaki görüşler farklıdır. İsmin Süryânîce veya Farsça kökenli olduğu düşünüldüğü gibi (, V, 345-346), arazi şeklinden hareketle “yuvarlak kum tepesi, çakıl taşları ile karışmış kum tepesi” veya “insanların toplandıkları yer” anlamlarını taşıyan Arapça kûfe kelimesinden geldiği yahut şehrin ismini buradaki Kûfân adlı bir tepeden aldığı da kaydedilmektedir (Yâkūt, IV, 557-558). Kaynaklarda şehrin 14-19 (635-640) yılları arasında kurulduğuna dair farklı rivayetlere yer verilmekle birlikte genellikle 17’de (638) tesis edildiği belirtilir (Belâzürî, s. 274, 276; Taberî, III, 598; IV, 40 vd.; Yâkūt, IV, 558). Şehrin kuruluş tarihiyle ilgili ihtilâfların temeli, Kûfeliler ile Basralılar arasındaki rekabete ve her iki tarafın kendi şehirlerini diğerine göre daha önce kurulmuş gösterme çabasına dayanmaktadır.

Kûfe’nin kurulduğu yerin, özellikle bölgede yapılacak askerî harekât için stratejik öneme ve zengin tarım havzalarına sahip olması ve ticarî güzergâh üzerinde bulunması gibi sebeplerle tercih edildiği anlaşılmaktadır. Askerî bir kamp ve garnizon olarak kurulmakla birlikte zamanla bir şehre dönüşen Kûfe bölgenin idarî, ticarî ve kültürel bakımdan gelişmesinde rol oynamış, bu özelliğiyle Hz. Ali ve ilk Abbâsî halifeleri tarafından başşehir olarak tercih edilmiştir. Hz. Ömer döneminde gerçekleşen fetihlerde büyük role sahip olan Kûfe el-Cezîre, Tüster, Râmhürmüz, Nihâvend, Hemedan, Cürcân, Azerbaycan ve İsfahan gibi yerlerin fetihlerinde üs olarak kullanıldığı gibi bölgede İslâmiyet’in yayılmasında da önemli rol üstlenmiştir.

İslâm fetihleriyle birlikte kurulan üç yeni şehirden ikisi olan Kûfe ve Basra için (diğeri Fustat) “Irâkeyn” (iki Irak) ve “mısreyn” (iki şehir) tabirleri kullanılır. Bu iki şehir ilk dönemde Irak bölgesinin iki idarî merkezini oluşturmuş, Irak’ın güneyinden sorumlu olan Basra valisi aynı zamanda Ahvaz, Fars, Kirman, Mekrân, Sicistan ve Horasan’ı; orta ve kuzeyinden sorumlu olan Kûfe valisi de Hemedan, Rey, Kazvin, İsfahan ve Azerbaycan’ı idare etmiştir. Emevîler zamanında Kûfe Basra, Uman, Bahreyn, Kirman, Sicistan, Horasan ve Mâverâünnehir’i kapsayan Irak eyaletinin merkezi olmuştur.

Dairevî bir şekilde tasarlanan Kûfe’nin merkezinde İslâm şehirlerinin tamamında ortak unsurlar olarak göze çarpan cami, dârülimâre ve pazar yeri bulunmakta, şehrin bütün ana caddeleri bu merkeze açılmaktaydı. Kûfe’nin ortasında “sahn” veya “rahbe” adı verilen ve çeşitli maksatlar için kullanılan bir meydan vardı. Şehir planında ilk önce cami yeri tesbit edilmiş, kuvvetli bir okçunun dört yöne attığı okların düştüğü yerin ötesine evlerin inşasına izin verilmiştir. Mugīre b. Şu‘be tarafından 40.000 kişiyi alacak büyüklükte genişletilen Kûfe Camii’ni daha sonra Ziyâd b. Ebîh büyük masraflarla tamir ettirmiştir.

Kûfe Camii’nin güneybatı tarafında bir sokak arayla valilerin ikamet etmeleri için Dârülimâre (Kasrülimâre) denilen vali konağı inşa edildi. Beytülmâl de Dârülimâre içerisinde bulunmaktaydı. Sa‘d b. Ebû Vakkās tarafından yaptırılan bina daha sonra Vali Ziyâd b. Ebîh tarafından yeniden inşa edildi. Sağlam yapısıyla aynı zamanda dış saldırılara karşı kale görevi üstlenen Dârülimâre’ye Abbâsîler döneminde bazı kısımlar eklendi.

Kûfe’de Hz. Ömer’in emriyle caminin yanında bir de Künâse adı verilen pazar kuruldu. Pazar ticarî faaliyetlerin yanı sıra ilmî tartışmaların yapıldığı, şiir ve mûsiki faaliyetlerinin yürütüldüğü bir kültür merkezi durumundaydı. Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin valiliği döneminde hayvan ticareti yapılan bölüm dışarıda tutulmak suretiyle pazarda iki sıra dükkân inşa edilerek tüccara kiraya verildi. Böylece bir nevi kapalı çarşı mahiyeti kazanan pazar, daha sonra kurulan Bağdat ve Kayrevan gibi şehirlerdeki pazarlara da örnek teşkil etti.

Sa‘d b. Ebû Vakkās, şehrin kurulmasının ardından kabilelerin belirli bir düzen içinde iskân edilmesi görevini Ebü’l-Heyyâc Amr b. Mâlik el-Esedî’ye verdi. Kûfe, Ebü’l-Heyyâc tarafından dört ana kesime ayrıldı ve bu kısımlara “menhec” denilen on beş ana yol yapıldı. Hz. Ömer’in emri doğrultusunda ana caddeler ve tâli yollar 40, 30, 20 ve 7 arşın olarak planlandı. Kuzey tarafı beş, güney tarafı dört, doğu ve batı tarafları üçer caddeye bölünerek her kabile kendisine ait bir mahalle oluşturacak şekilde yerleştirildi. İlk yerleştirilen kabileler arasında Süleym, Sakīf, Hemdân, Becîle, Tağlib, Esed, Neha‘, Kinde, Ezd, Müzeyne, Temîm, Esed, Âmir, Cedîle ve Cüheyne yer almaktadır (Taberî, IV, 45). Kabilelerin bu düzene göre yerleştirilmesi “a‘şâr” kelimesiyle ifade edildi. Belâzürî, kura sonucu Yemen kabilelerinin şehrin cami ile Fırat nehri arasında kalan doğu tarafına, Nizârî kabilelerin caminin batı tarafına yerleştirildiğini nakleder (Fütûḥ, s. 275). Kûfe’ye ilk yerleşmeden kısa bir süre sonra gerek şehir nüfusunda gerekse çeşitli bölgelerden göç edenlerin sayısında meydana gelen artış yeni bir düzenlemeyi gerekli kıldı. Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın durumu bildirmesi üzerine Hz. Ömer nesep âlimlerinden Saîd b. Nimrân’ı Kûfe’ye gönderdi. Saîd kabileleri yedi gruba ayırarak yerleşmeyi yeniden düzenledi. Bu düzenlemeye de “sübu‘” adı verildi (Taberî, IV, 48; Aytekin, s. 11). Zaman içerisinde Kûfe’ye yeni kabilelerin gelmesi, bazılarının şehir içinde yer değiştirmesi veya göç sebebiyle çeşitli nüfus hareketleri olmuştur.

Taberî, Kûfe kurulduğu sırada buraya yerleşen Yemen kabilelerinin 12.000, Kuzey Arapları’nın 8000, Deylemliler’in 4000 kişi kadar olduğunu kaydeder. Askerî amaçlarla tesis edildiğinden, sonraki dönemlerde cihad maksadıyla gelenlerin (mukātile) yanı sıra giderek gelişen şehrin zenginliğinden istifade etmek isteyenlerin de yerleşmesinden dolayı Emevîler döneminde Kûfe’nin nüfusunda büyük artış olduğu görülmektedir. Ziyâd b. Ebîh zamanında 60.000 mukātile ve 80.000 aile ferdinin divan defterlerine işlendiği, yani atıyye alan Arap mukātile ile ailelerinin 140.000 kişiyi bulduğu bilinmektedir. Emevîler devrinde mevâlînin ve Hîre’den gelen gayri müslim unsurların atâ almadıkları için divan defterlerine işlenmedikleri dikkate alındığında şehir nüfusunun daha fazla olduğu anlaşılır. Emevîler devrinin sonlarına doğru nüfusun 300-350.000 arasında bulunduğu tahmin edilmektedir (Hişâm Caît, el-Kûfe, s. 282; Söylemez, s. 95).

Hz. Ömer, Kûfe kadılığı ve beytülmâl idaresiyle Abdullah b. Mes‘ûd’u görevlendirdi. Abdullah b. Mes‘ûd, aynı zamanda İslâm’ı öğretmek ve ilmî faaliyetlerde bulunmak suretiyle Kûfe tefsir, hadis, fıkıh, kıraat ve gramer mekteplerinin temelini attı. Şüreyh kadı olarak görevlendirildikten sonra da Abdullah b. Mes‘ûd beytülmâlle ilgili görevini sürdürdü.

Kûfe’de her kabilenin kendine mahsus mahallesi, cuma camii dışında mescidi ve mezarlığı bulunmaktaydı. Çoğu Emevîler döneminde inşa edilen bu mescidlerin sayısının elli civarında olduğu tesbit edilmektedir (M. Saîd et-Turayhî, I, 6-8; Hişâm Caît, el-Kûfe, s. 313-315; Söylemez, s. 56-58). Kadılar tarafından tayin edilen mescid imamları, aynı zamanda Kur’an ve hadis gibi dinî ilimleri öğretmelerinin yanı sıra dinî sorulara veya hukukî problemlere cevap vermeye de çalışıyorlardı. Şehirde yaşayan Nestûrî ve Ya‘kūbî hıristiyanlara ait kiliselerle yahudilere ait havra da bulunmaktaydı. “Cibâne” denilen kabile mezarlıkları sadece ölülerin gömülmesi için değil savaşa çıkacak askerlerin toplandığı, ganimetlerin dağıtıldığı ve önemli günlerde toplantıların yapıldığı yerler olarak da kullanılmaktaydı. Bu mezarlıkların yanı sıra aynı işlevi gören sahralar da mevcuttu. Kûfe’nin doğu kesiminde benzeri Basra ve Fustat’ta görülen, cizye ve haraç gelirlerinin korunduğu Dârürrızk (Medînetürrızk) adı verilen bina yer almaktaydı. Fırat nehri üzerinde kurulan köprüler, hamamlar ve hapishaneler şehirde inşa edilen diğer yapılardan bazılarıdır.

Kûfe’nin kuruluşu sırasında aileler kendilerine ayrılan alana çadır kurmuş veya kamıştan evler yapmışlardı. Kadınlar da savaşa gittiği için sefere çıkıldığında evler sökülerek kamışlar demet halinde bağlanır, savaştan dönülünce tekrar kurulurdu. Bir süre sonra yangın vb. sebeplerden dolayı bu evlerin yerine kerpiçten ve tuğladan evler inşa edildi. Zamanla avlulu ve ihata duvarı ile çevrili ev tipi ortaya çıktı. Bunun yanında çoğu şehrin merkezinde bulunan ve adına “kasr” (dâr) denilen aristokrat sınıfa ve zenginlere ait, büyük kısmı Emevîler döneminde inşa edilmiş konaklar da mevcuttu. İçme suyu ihtiyacı açılan kuyularla karşılanırken şehrin temizliğinden genellikle halk sorumlu olmakla beraber ana yollar ve meydan gibi yerlerin temizliği resmî görevliler tarafından yapılmaktaydı.

Kûfe ilk devir İslâm tarihinde birçok siyasî olaya sahne olmuştur. Her şeyden önce şehrin, aralarında rekabet bulunan bedevî-hadarî, güneyli-kuzeyli çeşitli Arap kabilelerinden, mevâlîden, yahudi ve hıristiyanlardan oluşan kozmopolit yapısı bazı iç karışıklıklarda büyük rol oynamıştır. Sâsânîler’e karşı önemli başarılar elde eden şehrin kurucusu Sa‘d b. Ebû Vakkās, bir süre sonra kendisi hakkındaki bazı şikâyetler yüzünden Hz. Ömer tarafından haksız bulunmamakla birlikte valilikten azledildi; yerine Ammâr b. Yâsir ve ardından Mugīre b. Şu‘be getirildi. Hz. Ömer’in vasiyeti üzerine Hz. Osman Sa‘d’ı tekrar Kûfe valiliğine getirdiyse de Sa‘d ile beytülmâl görevlisi Abdullah b. Mes‘ûd arasında bir borç meselesi yüzünden çıkan anlaşmazlık sebebiyle şehir halkı ikiye bölündü. Hz. Osman, Sa‘d’ı valilikten azlederek yerine Velîd b. Ukbe’yi tayin etti. Ancak Velîd’in bazı davranışları Kûfeliler arasında hoşnutsuzluk uyandırdığından bir süre sonra Hz. Osman onu da azletti ve yerine Saîd b. Âs’ı getirdi. Saîd şehre ilk yerleşen ve başından beri Irak’ın fethinde yer alan, bu sebeple de “ehlü’l-eyyâm ve’l-Kādisiyye” denilen kimselerin şehirde söz sahibi olmaları için çalıştı. Irak’ın fethinde bulunmadıkları için kendilerine “revâdif” denilen ve diğerlerine göre daha az atıyye almaları sebebiyle huzursuzluk çıkaran kimseleri sıkı bir şekilde kontrol altına aldı. Eşter en-Nehaî’nin başını çektiği muhalifleri Şam’a gönderdi. Bir süre sonra Kûfeliler, Basralı ve Mısırlılar’la birlikte bazı icraatları yüzünden Hz. Osman’ı hedef alan muhalefetin içinde yer aldılar. Yezîd b. Kays ve ardından Eşter en-Nehaî liderliğinde isyan ederek istişare için gittiği Medine’den dönmekte olan Vali Saîd’i şehre sokmadılar ve daha önce iki defa bu göreve getirilen Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin onun yerine vali tayin edilmesini sağladılar. Ardından Basralı ve Mısırlılar’la birlikte Eşter en-Nehaî liderliğindeki Kûfeliler Medine’yi kuşattılar. 35 (656) yılında Hz. Osman’ı şehid edenler arasında bir grup Kûfeli de bulunmaktaydı.

Hz. Ali, Kûfe Valisi Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin yerine Umâre b. Şihâb’ı gönderdiyse de yeni vali halk tarafından şehre sokulmadığı için geri dönmek zorunda kaldı. Cemel Vak‘ası’ndan önce Hz. Ali, Ebû Mûsâ’yı azlederek yerine Karaza b. Kâ‘b’ı vali tayin etti. Kûfeliler Cemel (36/656) ve Sıffîn (37/657) savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer aldılar. Hz. Ali, Cemel Vak‘ası’ndan sonra Kûfe’yi yönetim merkezi olarak seçti. Ancak Sıffîn’de Hz. Ali’nin hakem tayinini kabul etmesi yüzünden başta Temîm kabilesi mensupları olmak üzere binlerce Kûfeli ondan ayrıldı ve böylece bir zümre olarak Hâricîler ortaya çıkmış oldu. Hâricî İbn Mülcem tarafından Kûfe Camii’nde şehid edilen Hz. Ali bir rivayete göre Kûfe’de defnedildi (40/661).

Hz. Ali’nin şehid edilmesinin ardından Kûfe’ye yerleşen Hucr b. Adî, gerek Muâviye’nin gerekse onun vali olarak tayin ettiği Mugīre b. Şu‘be ve ardından Ziyâd b. Ebîh’in Hz. Ali ve taraftarlarına yönelik söz ve tavırlarına şiddetle karşı çıkarak bir muhalefet oluşturdu; ancak sürgün ve hapis cezalarından sonra birkaç arkadaşı ile birlikte öldürüldü (51/671). Hz. Ali’nin ve ardından Muâviye’nin isyan eden Hâricîler’le mücadeleleri sırasında Kûfe hareketli günler yaşadı. Muâviye döneminde Kûfe Valisi İbn Ümmü’l-Hakem’in 59 (678) yılı başında Hâricî isyanını bastırması ve şehrin yakınındaki Bânikyâ’da âsilerin hemen hemen hepsini ortadan kaldırması bir bakıma Kûfe Hâricîliği’nin sonu oldu.

Kûfeliler, Muâviye’nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Yezîd’e biat etmeyen Hz. Hüseyin’i gönderdikleri elçi ve mektuplarla Kûfe’ye davet edip halife yapmak istediler. Halktan binlerce kişi, Hüseyin tarafından durumu yerinde incelemesi için Kûfe’ye gönderilen amcasının oğlu Müslim b. Akīl’e biat etti. Fakat Vali Ubeydullah b. Ziyâd’ın sert tedbirleriyle halk biattan vazgeçerek Müslim’in etrafından dağıldı; Müslim de yakalanarak öldürüldü (60/680). Yeni gelişmelerden haberdar olmayan Hz. Hüseyin, Müslim b. Akīl’in öldürülmeden önce gönderdiği olumlu haberler üzerine Kûfe’ye doğru yola çıktı; ancak Kûfe yakınlarındaki Kerbelâ’da Vali Ubeydullah’ın görevlendirdiği Ömer b. Sa‘d kumandasındaki ordu tarafından ailesi ve yakınları ile birlikte şehid edildi (10 Muharrem 61 / 10 Ekim 680). Bir süre sonra Kûfe’de, Hz. Hüseyin’i başlangıçta davet edip ardından sözlerinden caymakla onun katledilmesine sebep oldukları için pişmanlık duyan ve Tevvâbîn adı verilen bir topluluk ortaya çıktı. Süleyman b. Surad liderliğinde isyan eden Tevvâbîn, Vali Ubeydullah b. Ziyâd’ın gönderdiği Emevîler’in ünlü kumandanı Husayn b. Nümeyr tarafından bastırıldı ve kılıçtan geçirildi (65/685).

Kûfe bir süre, Emevîler’e karşı hilâfet mücadelesi veren Abdullah b. Zübeyr’in hâkimiyetini kabul ettiyse de Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye adına Kûfe’ye gelen Muhtâr es-Sekafî burada isyan çıkararak şehre hâkim oldu (66/685). Muhtâr es-Sekafî’nin önde gelen kumandanlarından İbrâhim b. Eşter, Ubeydullah b. Ziyâd kumandasındaki Emevî ordularını Musul yakınında Hâzir ırmağı kıyısında ağır yenilgiye uğrattı. Ubeydullah, Husayn b. Nümeyr ve Ömer b. Sa‘d bu savaşta öldürüldü (9 Muharrem 67 / 5 Ağustos 686). Abdullah b. Zübeyr, Basra’ya vali tayin ettiği kardeşi Mus‘ab b. Zübeyr’i Muhtâr es-Sekafî’den Kûfe’yi almak üzere görevlendirmesinin ardından Mus‘ab’la Muhtâr es-Sekafî arasında Kûfe yakınlarındaki Harûrâ’da yapılan savaşta Muhtâr öldürüldü ve Kûfe tekrar Abdullah b. Zübeyr’in idaresine girdi (67/687). Birkaç yıl sonra Mus‘ab b. Zübeyr’i Deyrülcâselik civarında yapılan savaşla ortadan kaldıran Abdülmelik b. Mervân’ın Kûfe’ye girerek halkın biatını almasıyla şehirde Emevî hâkimiyeti yeniden kuruldu (72/691). Kûfe valisi, Halife Abdülmelik’in kardeşi Bişr b. Mervân, Ezrakī Hâricîler’le mücadele etmek üzere Kûfeliler’den oluşan 5000 kişilik bir orduyu İbnü’l-Eş‘as kumandasında Basra valisinin emrine verdi.

Bişr b. Mervân’ın ölümünden (ö. 75/694) sonra stratejik önemi yanında isyan merkezi haline gelen Irak’a tayin edilen Emevî Valisi Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî bölgeyi ve bu arada Kûfe’yi yirmi yıl boyunca sert tedbirlerle yönetti. Onun vali tayin edildiğinde Kûfe Camii minberinden besmelesiz olarak okuduğu tehditlerle dolu hutbe Arap edebiyatında meşhurdur (Taberî, VI, 202-204). 76 (695) yılında Kûfe, Şebîb b. Yezîd eş-Şeybânî liderliğindeki Hâricîler’in baskınına uğradıysa da Haccâc onları püskürtmeyi başardı. Haccâc’a karşı isyan ederek ona çok zor anlar yaşatan Abdurrahman b. Muhammed b. Eş‘as isyanın asıl merkezi sayılan Kûfe’ye girdiğinde halk kendisini hararetle karşıladı. Haccâc’la savaşmak üzere Kûfe’den ayrılan İbnü’l-Eş‘as Deyrülcemâcim’de mağlûp edildi (82/701). Haccâc 83’te (702) Kûfe ile Basra arasında Vâsıt şehrini kurunca bölgenin idarî merkezi Kûfe’den Vâsıt’a geçti.

102’de (721) Irak genel valiliğine tayin edilen Ömer b. Hübeyre, açıkça Yemenîler’e karşı cephe alıp Kayslılar’ı destekleyerek şehri yönetmeye çalıştı. Kûfe 105 (723-24) yılından itibaren on beş yıl Irak valiliği yapan Hâlid b. Abdullah el-Kasrî idaresinde sakin dönemlerinden birini yaşadı. 120’de (738) onun yerine tayin edilen Yûsuf b. Ömer es-Sekafî, Kuzey Arapları’na dayanarak Irak’ı yönetmeye çalıştı. 122’de (740) Hz. Hüseyin’in torunu Zeyd b. Ali, Kûfe’de halktan gizlice biat alarak isyan hareketi başlattıysa da muvaffak olamadı ve öldürüldü. 127 (744-45) yılında Dahhâk b. Kays eş-Şeybânî liderliğindeki Hâricîler sayısı 100.000’i aşan mensupları ile Kûfe’de etkinlik kazandı. Aynı yıl Kûfe, Ca‘fer-i Tayyâr’ın oğlunun torunu ve Cenâhiyye hareketinin lideri kabul edilen Alevî reisi Abdullah b. Muâviye’nin isyanına sahne oldu. Her iki hareket Emevî yöneticileri tarafından bastırıldı.

Emevîler’in sonlarına doğru Kûfe aynı zamanda gizlilik içinde yürütülen Abbâsî davetinin merkezi durumundaydı. İmam Muhammed b. Ali, Abbâsî propagandasını önce Kûfe’de başlatmış, ardından Horasan’a gitmişti. Yerine geçen oğlu İbrâhim el-İmâm, Halife II. Mervân tarafından Humeyme’de tutuklanınca halife, kardeşi Ebü’l-Abbas es-Seffâh’ı imam tayin ederek Kûfe’ye gönderdi. Humeyd b. Kahtabe ve kardeşi Hasan kumandasındaki Abbâsî ordusu 14 Muharrem 132’de (2 Eylül 749) Kûfe’yi ele geçirdi. Emevî hilâfetine son veren Abbâsî ordusunun önde gelen isimlerinden olup daha önce İbrâhim el-İmâm tarafından Kûfe’ye başnakib tayin edilen, ancak faaliyetlerini gizlilik içinde sürdüren Ebû Seleme el-Hallâl ortaya çıkıp “vezîr-i Âl-i Muhammed” unvanıyla henüz belirlenmemiş olan Abbâsî halifesinin veziri sıfatıyla ihtilâlin yönetimini ele aldı. Bu arada Ebü’l-Abbas es-Seffâh, ihtilâl ordusunun Kûfe’ye girmesinden bir ay sonra Safer 132’de (Ekim 749) ailesiyle birlikte Kûfe’ye geldi. 12 Rebîülâhir 132 (28 Kasım 749) Cuma günü Kûfe Camii’nde ilk Abbâsî halifesi olarak kendisine biat edildi.

Bağdat kuruluncaya kadar bir süre Abbâsîler’in yönetim merkezlerinden biri olarak kalan Kûfe’nin önemi daha sonra özellikle askerî ve ilmî açıdan uzun süre devam etti. Bu arada Abbâsîler döneminde şehir siyasî bazı çalkantılara sahne oldu. Me’mûn devrinde Hz. Ali soyundan gelen Şiî-Zeydî lideri Ebû Abdullah İbn Tabâtabâ Kûfe’de ayaklandı (199/815). Emîrü’l-mü’minîn unvanıyla halifeliğini ilân etti ve Kûfe valisini şehirden uzaklaştırarak beytülmâle el koydu. Irak ve Arabistan Valisi Hasan b. Sehl tarafından üzerine gönderilen 10.000 kişilik Abbâsî ordusu, İbn Tabâtabâ ile birlikte hareket eden Ebü’s-Serâyâ eş-Şeybânî karşısında ağır yenilgiye uğradı. İbn Tabâtabâ’nın ölümü üzerine Ebü’s-Serâyâ, Hz. Hüseyin neslinden Muhammed b. Muhammed b. Zeyd’i halife ilân etti. Hasan b. Sehl’in gönderdiği ikinci bir orduyu da mağlûp eden Ebü’s-Serâyâ mevkiini iyice sağlamlaştırdı. Kûfe’de adına para bastırdı; bazı şehirlere nâibler tayin etti; Basra’yı ele geçirdi. Hasan b. Sehl, Ebü’s-Serâyâ’dan üzerine gönderdiği Herseme b. A‘yen sayesinde kurtulabildi (200/815). Kûfe’de Hz. Ali soyundan gelenlerin liderliğindeki isyanlar daha sonra da devam etti. 250 (864) yılında Yahyâ b. Ömer ve 256’da (870) Ali b. Zeyd’in isyanları sırasında Abbâsî valileri şehirden kaçmak zorunda kaldılar. İsyanlar güçlükle bastırılabildi. Kûfe 293 (906), 312 (924), 315 (927) ve 325 (937) yıllarında Karmatîler’in saldırılarına mâruz kaldı. Şehri işgal eden Karmatîler’in yaptığı yağma ve tahribat büyük zararlara yol açtı. 334’te (945) Bağdat’a girerek siyasî gücü eline alan Şiî Büveyhîler zamanında Kûfe özellikle türbeler gibi bazı ziyaret mekânları dolayısıyla büyük ilgi görmekteydi. Ancak daha sonra gerek hilâfetin gerekse Büveyhîler’in nüfûzu azalınca Kûfe de bundan etkilendi. Kûfe’nin idaresi 374’te (984-85) Abbâsî Halifesi Tâi‘-Lillâh tarafından Hafâce kabilesinden Emîr Ebû Tarîf Ulyân b. Sümâl el-Hafâcî’ye verildi. 375 (985) yılında Karmatîler Kûfe’yi yeniden ele geçirdiler. 386’da (996) Büveyhî Hükümdarı Bahâüddevle şehri Ukaylîler’in reisine iktâ olarak verdi. Ardından Mezyedîler’e intikal eden Kûfe, 495 (1101-1102) yılında Hille’nin yeni bir merkez olarak kurulmasıyla önemini büyük ölçüde kaybetti. 580’de (1184) Kûfe’yi ziyaret eden İbn Cübeyr, eski surlar başta olmak üzere şehrin önemli ölçüde harabe haline geldiğini ve özellikle çevredeki bedevî Hafâce kabilesinin yağmalarından zarar gördüğünü kaydeder (er-Riḥle, s. 187). Yaklaşık bir buçuk asır sonra Kûfe’yi ziyaret eden ve şehrin Hafâce kabilesinin yağmalarından dolayı tahrip edilmiş olduğunu belirten İbn Battûta buradaki caminin iyi durumda olduğunu, ancak Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın yaptırdığı Kasrülimâre’nin sadece temellerinin kaldığını söyler (er-Riḥle, II, 54-55). Ardından Kûfe’nin yerini Şiîler için önemli bir ziyaret yeri olan yakınındaki Necef’in aldığı görülmektedir. Osmanlılar döneminde Kûfe, Kerbelâ sancağının Necef kazasına bağlı bir nahiye merkezi durumundaydı.

Kûfe’de özellikle tefsir ve hadis, dil, tarih, fıkıh ve kıraat gibi ilimlerde birçok âlim yetişmiş, Kûfe merkezli ilmî ekoller ortaya çıkmıştır. Abdullah b. Mes‘ûd ve öğrencileri tarafından temelleri atılan Irak tefsir ekolü tefsirde re’ye önem vermekteydi. Alkame b. Kays, Mesrûk b. Ecda‘, Esved b. Yezîd, Mürre et-Tayyib, Saîd b. Cübeyr, İbrâhim en-Nehaî, Âmir b. Şerâhîl eş-Şa‘bî, Yahyâ b. Sellâm ve Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Kûfeli meşhur tefsir âlimlerinden bazılarıdır. Hadis alanında Abdullah b. Mes‘ûd ve Kûfe’de en son vefat eden sahâbî olarak bilinen Abdullah b. Ebû Evfâ’nın ardından şöhret kazanmış Kûfeli âlimler arasında Âmir b. Şerâhîl eş-Şa‘bî, Ebû İshak es-Sebîî, Süfyân es-Sevrî, İbn Ebû Zâide, Vekî‘ b. Cerrâh, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe, kardeşi Ebü’l-Hasan İbn Ebû Şeybe, onun oğlu Ebû Ca‘fer İbn Ebû Şeybe ve Mutayyen zikredilebilir. Fıkıh alanında Kûfe’de II. (VIII.) yüzyılda ortaya çıkan ekol “ehl-i re’y” adıyla bilinir. Emevîler döneminde Medine dışında ikinci ilim merkezi olarak ortaya çıkan Kûfe ekolünün oluşmasında Kur’an ve Sünnet bilgileri yanında re’y ve ictihadlarıyla da tanınan Hz. Ömer, Hz. Ali ve özellikle Abdullah b. Mes‘ûd’un payı büyüktür. Kûfeli fakihler arasında bir kısmı tâbiînden olan Abîde es-Selmânî, Hâris el-A‘ver, Alkame b. Kays, Mesrûk b. Ecda‘, Şüreyh b. Hâris, İbrâhim en-Nehaî, Saîd b. Cübeyr, Âmir b. Şerâhîl eş-Şa‘bî, İbn Şübrüme, Kûfe kadısı İbn Ebû Leylâ, Süfyân es-Sevrî, Hammâd b. Ebû Süleyman ve talebesi Ebû Hanîfe, onun meşhur talebeleri Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî akla gelen ilk isimlerdendir. Kûfe kıraat ilmi açısından da başlıca merkezlerden biriydi. Abdullah b. Mes‘ûd burada kıraat dersleri verdiği gibi Hz. Osman zamanında çoğaltılan Mushaf’ın bir nüshası Kûfe’ye gönderilmiş ve tâbiînden Ebû Abdurrahman es-Sülemî bu nüshayı esas alarak kırk yıl süreyle Kûfe Camii’nde Kur’an okutmuştur. Meşhur kıraat imamları veya râvilerinden olan Âsım b. Behdele, Ebû İshak es-Sebîî, A‘meş, Hamza b. Habîb, Hafs b. Süleyman, Ali b. Hamza el-Kisâî, Ebû Bekir b. Ayyâş, Hallâd b. Hâlid ve Halef b. Hişâm Kûfe’de yetişmiştir. Irak bölgesinde Basra dil mektebinden sonra başlangıçta bu ekolden faydalanmakla birlikte zamanla bağımsız hale gelen Kûfe dil mektebi ortaya çıkmıştır. Mensupları Kûfiyyûn adıyla bilinen ve Basriyyûn ile rekabet halinde olan ekolün önemli temsilcileri arasında Mufaddal ed-Dabbî, Ebû Ca‘fer er-Ruâsî, Ali b. Hamza el-Kisâî, Ebû Amr eş-Şeybânî, Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Ebû Abdullah İbnü’l-Arabî ve şair Mütenebbî zikredilebilir (bk. KÛFİYYÛN). Tarih alanında daha ziyade Hz. Peygamber’in sîreti ve hadisleri etrafında faaliyet gösteren Medine tarih ekolü yanında Kûfe, Basra ile birlikte temelde dil, şiir, ensâb ve ahbâr gibi çeşitli kabilelere ait rivayetlere ağırlık veren Irak tarih ekolünü oluşturmaktadır. Muhammed b. Sâib el-Kelbî, Ebû Mihnef, Avâne b. Hakem, Seyf b. Ömer, Hişâm b. Muhammed el-Kelbî ve Nasr b. Müzâhim bu ekolün en eski mensupları arasında yer alır.

Kûfe şehriyle ilgili olarak telif edilen, ancak zamanımıza ulaşmayan eserler arasında Heysem b. Adî’nin Ḫıṭaṭü’l-Kûfe, Vülâtü’l-Kûfe, Ḳuḍâtü’l-Kûfe ve’l-Baṣra, Kitâbü Faḫri ehli’l-Kûfe ʿalâ ehli’l-Baṣra; İbn Şebbe’nin Kitâbü’l-Kûfe, Kitâbü Ümerâʾi’l-Kûfe; İbn Ukde’nin Kitâbü Fażli’l-Kûfe ve İbnü’n-Neccâr diye tanınan Ebü’l-Hasan Muhammed b. Ca‘fer et-Temîmî’nin Târîḫu’l-Kûfe’si zikredilebilir (ayrıca bk. Sâlih Ahmed el-Alî, XXIV [1974], s. 140-146).

Günümüzde Kûfe, Necef muhafazasına bağlı bir ilçe merkezidir. Başlangıçta Necef ile aralarında 10 km. kadar bir uzaklık bulunurken bugün iki şehir âdeta birbiriyle bitişmiş durumdadır. Kûfe’nin 1965’te 30.000 olan nüfusu 2002’de 115.000’e ulaşmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

, VI, 5 vd., 66 vd.

, s. 274-287.

, III, 598; IV, 40-48, 160, 163, 241, 244, 251, 271, 279, 499; V, 64, 143, 234, 347 vd., 551, 569; VI, 38, 93, 162, 202-204, 224, 267, 346; VII, 26, 160, 180, 316, 344, 421, 429; VIII, 528, 534; IX, 266-270, 474.

Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Meḳātilü’ṭ-Ṭâlibiyyîn (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1949, tür.yer.

İbn Cübeyr, er-Riḥle, Beyrut 1400/1980, s. 187-189.

, IV, 557-561.

, III, 20, 30, 79, 82, 105, 109, 137, 154, 349, 461; IV, 19 vd., 158, 168, 175, 211, 249, 406; V, 124, 219, 229, 324, 348, 408; VIII, 155, 170.

İbn Battûta, er-Riḥle (nşr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat 1417/1997, II, 54-55.

M. Hüseyin ez-Zübeydî, el-Ḥayâtü’l-ictimâʿiyye ve’l-iḳtiṣâdiyye fi’l-Kûfe fi’l-ḳarni’l-evveli’l-hicrî, Bağdad 1970.

Kâmil Süleyman el-Cebûrî, Târîḫu’l-Kûfe el-ḥadîs̱: 1280-1393/1860-1973, Necef 1974, I-II.

M. Saîd et-Turayhî, Târîḫu mesâcidi’l-Kûfe, Haydarâbâd 1402/1982, I.

Jan-Olaf Blichfeldt, Early Mahdism, Leiden 1985, s. 27-36, 71.

Mehdî el-Mahzûmî, Medresetü’l-Kûfe, Beyrut 1406/1986, s. 1-7, 22, 26, 32, 84.

Hüseyin b. Ahmed en-Necefî el-Berrâkī, Târîḫu’l-Kûfe, Beyrut 1987, s. 19, 78 vd., 90, 112 vd., 150, 268 vd., 397 vd., 436, 443, 449.

S. Kemal Sandıkçı, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, Ankara 1991, s. 189-226.

Abdülazîz ed-Dûrî, Baḥs̱ fî neşʾeti ʿilmi’t-târîḫ ʿinde’l-ʿArab, Beyrut 1993, s. 118, 124.

Hişâm Caît, el-Kûfe: Neşʾetü’l-medîneti’l-ʿArabiyyeti’l-İslâmiyye, Beyrut 1993, tür.yer.

a.mlf., “al-Kūfa”, , V, 345-351.

Hasan Onat, Emevîler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, Ankara 1993, s. 45, 62, 93, 104, 115, 134.

Ülker Aytekin, Hz. Osman Zamanında Kûfe (yüksek lisans tezi, 1995), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 8-15, 61-64.

M. Mahfuz Söylemez, Bedevîlikten Hadarîliğe Kûfe, Ankara 2001, s. 21-32, 35, 39, 43, 51, 53, 55-59, 62, 65, 70, 74, 76, 85, 90, 95-96 vd., 177, 231 vd., 281 vd.

M. Hinds, “Kūfan Political Alignments and their Background in the Mid-Seventh Century A. D.”, , II (1971), s. 346-367.

Sâlih Ahmed el-Alî, “Meṣâdiru dirâseti târîḫi’l-Kûfe fi’l-ḳurûni’l-İslâmiyyeti’l-ûlâ”, , XXIV (1974), s. 137-171.

K. V. Zetterstéen, “Kûfe”, , VI, 964-967.

M. Esad Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, , X, 521.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 339-342 numaralı sayfalarda yer almıştır.