KÜNDÜRÎ

Ebû Nasr Amîdülmülk İmâdüddîn Mansûr b. Muhammed el-Kündürî (ö. 456/1064)

Selçuklu veziri.

Müellif:

415’te (1024) Nîşâbur’un Turaysîs bölgesindeki Kündür köyünde doğdu. Bazı kaynaklarda adı Muhammed b. Mansûr olarak kaydedilmektedir. Şeybânîler’in Benî Cerrâh koluna mensup olan ailesi Herat’a yerleşmişti. Babası Kündür köyünün dihkanı idi.

Tahsilini Nîşâbur’da tamamlayan Kündürî, şair Bâharzî ile birlikte Muvaffak Hibetullah b. Muhammed’in derslerine devam etti. Fıkıhla meşgul oldu, Arapça ve Farsça’yı öğrendi. Sultan Tuğrul Bey Nîşâbur’u fethedince (429/1038) Muvaffak Hibetullah b. Muhammed’e fasih Arapça ve Farsça bilen birini kâtip olarak görevlendirmek istediğini söyledi; o da Kündürî’yi tavsiye etti. Başlangıçta saraydaki kapıcı ve hâciblerin teftişi (işrâfü’l-bâb) ve istihbarat işleriyle ilgili bir göreve getirilen Kündürî bu görevden hoşlanmayınca Hârizm’in idaresine memur edildi. Hârizm’de bulunduğu sırada Tuğrul Bey onu muhtemelen Hârizmşah ailesinden bir hanımı kendisine istemesi için görevlendirdi. Fakat Kündürî bu hanımla kendisi evlendi ve ardından Tuğrul Bey’e isyan etti. Ancak sığındığı kalede ele geçirilerek sultanın ordugâhına götürüldü ve onun emriyle hadım edildi. Diğer bir rivayette ise onun Tuğrul Bey’den korkup evlenecek durumda olmadığını ispat için kendini hadım ettirdiği kaydedilir. Tuğrul Bey, Kündürî’yi hadım ettirerek cezalandırmakla beraber ehliyet ve liyakatinden dolayı onu görevinde bıraktı ve muhtemelen emîr-i şikâr tayin etti. Kündürî, reîsü’r-rüesâ Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali b. Mîkâîl’in vezirliği sırasında Dîvânü’r-resâil’de kâtip olarak çalıştı. Ebû Muhammed Hasan ed-Dihistânî (İbnü’l-Esîr, IX, 526) veya Ömerek er-Ribâtî’den sonra vezir tayin edildi (447/1055). Kündürî, Hemedan’da İbrâhim Yinal tarafından kuşatılan Tuğrul Bey’e yardıma gitmedi, mağlûp olduğuna dair haberler üzerine sultanın üvey oğlu Enûşirvân’ı Selçuklu tahtına çıkarmaya kalkıştı (450/1058). Oğuzlar’ın tepkisi üzerine Ahvaz’a kaçıp Hezâresb b. Bengîr’e sığındı. Daha sonra affedilerek Tuğrul Bey’in yanına döndü ve Kutalmış’ın isyanını bastırmakla görevlendirildi. Tuğrul Bey’in ölüm haberi üzerine başşehir Rey’e döndü ve onun vasiyetine uyarak Çağrı Bey’in oğlu Süleyman’ı tahta çıkardı. Fakat Kutalmış’ın büyük bir tehlike teşkil edeceğini anlayıp Alparslan’ı sultan ilân etti (455/1063).

Alparslan tahta çıkınca Kündürî’ye vezirlik görevini sürdürmesini söyledi. Ancak nüfuz ve kudretini Kündürî ile paylaşmak istemeyen Nizâmülmülk, bazı emîrlerle iş birliği yaparak Süleyman’ın kendisinden önce sultan ilân edilmesinden dolayı Kündürî’ye kırgın olan Alparslan’ı onu öldürmesi hususunda ikna etti. Bunun üzerine Alparslan, Kündürî’yi tevkif ve mallarını müsadere ettirip Merverrûz’a gönderdi ve orada hapsetti (7 Muharrem 456 / 31 Aralık 1063). Kündürî, bir yıl hapis yattıktan sonra sultanın görevlendirdiği iki gulâm tarafından katledildi (16 Zilhicce 456 / 29 Kasım 1064). Cenazesi Kündür köyüne götürülerek orada defnedildi.

Tuğrul Bey zamanında Selçuklular’la Abbâsîler arasındaki münasebetlerin geliştirilmesinde Kündürî’nin büyük katkıları olmuştur. Tuğrul Bey’in Bağdat’a ilk girişinde (447/1055) kendisine refakat eden Kündürî, Halife Kāim-Biemrillâh’ın kızı Seyyide Hatun’la Tuğrul Bey’in evlenmesi konusunda önemli rol oynamış, tehdit dahil çeşitli yollara başvurarak halifeyi ikna etmeyi başarmıştır. Halife tarafından “seyyidü’l-vüzerâ” lakabı verilen Kündürî, 13 Şâban 454’te (22 Ağustos 1062) Tebriz dışında kıyılan nikâhta Tuğrul Bey’in vekili sıfatıyla hazır bulunmuştur. Tuğrul Bey’in daha önce dört vezir değiştirdiği halde ölümüne kadar sekiz küsur yıl Kündürî ile çalışması ve kendisine çok geniş yetkiler vermesi onun devlet idaresinde ne derece yetenekli olduğunu göstermektedir.

Kündürî kitâbetteki mahareti, fesahat ve belâgatı, akıl ve ferâseti, cömertlik ve adaletiyle temayüz etmiş, bu meziyetlerinden dolayı Ebîverdî, Surredürre, Ali b. Hasan el-Bâharzî ve Lâmiî Gürgânî gibi şairler tarafından övülmüştür. Bâharzî’nin onun hadım edilmesi üzerine yazdığı tesliyetnâme devrin şairleri tarafından takdirle karşılanmıştır. Ancak Mu‘tezilî-Şiî olan Kündürî’nin Şâfiîler’le Eş‘arîler’e düşmanlığı ve özellikle İmam Şâfiî aleyhindeki konuşmaları yüzünden Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî ve İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî gibi âlimler Horasan’ı terkederek kendisine tepki göstermişlerdir. Onun Horasan camilerinde Râfizîler’le birlikte Eş‘arîler’in de lânetlenmesini istediği, ancak daha sonra bu tavrından vazgeçtiği rivayet edilir. Ulemâyı, şair ve edipleri destekleyen Kündürî imar faaliyetlerinde de bulunmuş, medrese, mescid ve ribâtlar yaptırmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Lâmiî Gürgânî, Dîvân (nşr. M. Debîrsiyâkī), Tahran 2535 şş., s. 1-11, 29, 59, 68-73, 82-86, 98-106, 132-134.

Ali b. Hasan el-Bâharzî, Dümyetü’l-ḳaṣr (nşr. Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1971, II, 230-245.

, s. 130, 190-191.

, VIII, 226, 234, 238-239.

, I, 96-97, 107-109, 115.

, s. 16-18.

, bk. İndeks.

, s. 2, 7, 30.

, V, 138-143.

Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960, II/5, s. 23-26, 29-30.

Nâsırüddin Münşî-i Kirmânî, Nesâʾimü’l-esḥâr (nşr. Celâleddin Hüseyn-i Urmevî), Tahran 1337 hş., s. 48-49.

Hindûşâh es-Sâhibî, Tecâribü’s-selef (nşr. Abbas İkbâl), Tahran 1357 hş., s. 261-266, 279, 346.

, XXVI, 304-305.

, V, 71-74.

Hândmîr, Düstûrü’l-vüzerâʾ (nşr. Saîd-i Nefîsî), Tahran 2535 şş., s. 83, 148-149, 153.

, II, 173-175.

Abbas İkbâl-i Âştiyânî, Vizâret der ʿAhd-i Selâṭîn-i Büzürg-i Selcûḳī (nşr. M. Takī Dânişpejûh – Yahyâ Zükâ’), Tahran 1338 hş., s. 42-43.

G. Makdisi, Ibn ‘Aqīl et la résurgence de l’Islam traditionaliste au XIe siècle (Ve siècle de l’Hégire), Damas 1963, s. 106-107, 124-127; ayrıca bk. İndeks.

a.mlf., “al-Kundurī”, , V, 387-388.

C. L. Klausner, The Seljuk Vezirate, A Study of Civil Administration 1055-1194, Cambridge 1973, s. 11, 19, 25, 29, 42-43, 52, 57-58, 60, 69, 74-77, 105.

Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul 1976, tür.yer.

a.mlf., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1992, III, 7-11; ayrıca bk. İndeks.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 554-555 numaralı sayfalarda yer almıştır.