KUTBÜDDİN BAHTİYÂR

Hâce Kutbüddîn Bahtiyâr b. Kemâliddîn Ahmed b. Mûsâ el-Ûşî el-Kâkî (ö. 633/1235)

Çiştiyye tarikatına mensup Ferganalı mutasavvıf.

Müellif:

569 (1174) yılında (veya 582’de [1186]) bugün Kırgızistan’ın Fergana bölgesinde bulunan Ûş şehrinde doğdu. Babası İmam Ca‘fer es-Sâdık soyundan bir seyyiddir. On sekiz aylık iken babasını kaybeden Kutbüddin annesi tarafından yetiştirildi. İhtiyaç duyduğu zaman seccadesinin altından peksimet çıkardığı veya kızlarına çeyiz hazırlamak amacıyla yardım için kendisine başvuran fakir ailelere verilmek üzere seccadesinin altından çıkardığı peksimetler altın haline geldiğinden “Kâkî” (peksimetçi) diye anılmış ve bu nisbeyle tanınmıştır.

Menkıbeye göre beş yaşına geldiğinde onu mektebe Hızır götürmüş, bunu farkeden hocası, “Çocuk, ne kadar bahtiyarsın ki seni buraya Hızır getirdi” demiş, bundan sonra Bahtiyâr onun adı olmuştur. Bahtiyâr dinî ilimleri bu mektepte Ebû Hafs el-Ûşî adlı hocadan öğrendi. Ayrıca tasavvufla da ilgilenmeye başladı. Bu maksatla seyahate çıktı. Delîlü’l-ʿârifîn adlı eserinde anlattığına göre Bağdat’ta Ebü’l-Leys es-Semerkandî Camii’nde Çiştiyye tarikatının pîri Hâce Muînüddin Hasan el-Çiştî’ye intisap etti, tarikat hırkasını ondan giydi. Bağdat’ta iken Evhadüddîn-i Kirmânî ve ʿAvârifü’l-maʿârif müellifi Şehâbeddin es-Sühreverdî gibi mutasavvıfların sohbetlerinde bulundu. Bahtiyâr’ın mürşidine Ûş’ta veya İsfahan’da intisap ettiğine dair rivayetler de vardır.

Şeyhi Muînüddin Hasan el-Çiştî’nin Hindistan’a dönüp tarikatın merkezi Ecmîr’e yerleşmesi üzerine Bahtiyâr da Hindistan’a gitmeye karar verdi. Yolculuğu sırasında Mültan’a uğradığında dönemin önemli sûfîlerinden Bahâeddin Zekeriyyâ ile görüştü. Daha sonra müridi ve halifesi olan ve Genc-i Şeker diye de anılan Ferîdüddin Mes‘ûd ile ilk defa burada tanıştı. Bahtiyâr Mültan’da iken Moğollar Hindistan’ı istilâya başlamış, Tuluy Noyan kumandasındaki bir ordu 1224’te Mültan’ı kuşatmıştı. Bütün imkânlarıyla kırk gün boyunca şehri savunan Mültan hâkimi Nâsırüddin Kabâce’nin Şeyh Bahtiyâr’dan şehrin kurtulması için dua etmesini rica ettiği, şeyhin dua ettikten sonra Nâsırüddin Kabâce’ye bir ok vererek düşmanların üzerine atmasını istediği, ertesi gün Moğol askerlerinin kuşatmayı kaldırdıkları, bu olayın ardından Bahtiyâr’ın Mültan halkı ve Nâsırüddin Kabâce nezdindeki itibarının arttığı kaydedilmektedir.

Daha sonra Mültan’dan ayrılıp Delhi’ye giden Kutbüddin burada Sultan Şemseddin İltutmış’ın güvenini kazandı. Sultan kendisini şeyhülislâmlık makamına getirmeyi teklif ettiyse de o kabul etmedi ve şeyhülislâmlığa Necmeddin es-Suğrâ tayin edildi. Kutbüddin, kendisini çekemeyen ve varlığından rahatsız olan şeyhülislâmla arası açılınca mürşidine bir mektup gönderip Ecmîr’e gitmek için izin istedi. Muînüddin el-Çiştî ona Delhi’de kalmasını, yakında kendisinin oraya geleceğini bildirdi. Şeyhülislâm Necmeddin es-Suğrâ bir süre sonra Delhi’ye gelen Muînüddin’e bağlılığını bildirdi ve Bahtiyâr’ı kendisine şikâyet edip onu Delhi’den uzaklaştırmasını rica etti. Bunun üzerine Muînüddin, Bahtiyâr ile birlikte Ecmîr’e dönmeye karar verdi. Fakat Sultan İltutmış ve halk Kutbüddin Bahtiyâr’ın Delhi’de kalması için şeyhe ricada bulundu. Şeyh de Kutbüddin’e burada kalmasını söyleyerek kendisi Ecmîr’e döndü. Bahtiyâr Delhi’de kaldığı süre içinde sultandan ve halktan büyük itibar gördü. Ganj nehrinin büyük kolu Cemne kıyısı yakınlarındaki Kıluğhari’ye yerleşmeye karar verdi. Mürid ve dostları da onun ardından buraya gelip yerleştiler. Şeyhinin hasta olduğunu haber alınca Ecmîr’e gidip onu ziyaret etti. Şeyh Muînüddin, Kutbüddin Bahtiyâr Delhi’ye döndükten yirmi gün sonra vefat etti. Çok geçmeden dervişleriyle birlikte semâ yaparken, “Teslim kılıcıyla öldürülenlere gaybdan her an bir başka can vardır” anlamına gelen bir beyti işitince kendinden geçtiği ve bir daha kendisine gelemediği kaydedilen Kutbüddin’in bu olaydan dört gün sonra (14 Rebîülevvel 633 / 27 Kasım 1235) vefat ettiği belirtilmektedir.

Kutbüddin Bahtiyâr, eski Delhi’de Havz-ı Şemsî ile Kutub Minâr arasındaki Mihrevlî’de toprağa verilmiş, daha sonra kabri üzerine bir türbe yapılmıştır. Annesi ve kız kardeşi de bu türbede medfundur. Yüzyıllar boyunca Delhili müslümanlar tarafından ziyaret edilen türbesinin ziyaretçisi giderek azalmış ve bakımsız kalan türbe harap olmuştur. Hint-İslâm mimarisinin şaheserlerinden biri olan Kutub Minâr’ın bu adı, yapımını başlatan Kutbüddin Aybeg’den değil yakınında defnedilen Kutbüddin Bahtiyâr’dan aldığı kaydedilmektedir.

Çiştiyye tarikatının önemli şahsiyetlerinden olan Kutbüddin Bahtiyâr Hindistan’daki tasavvufî hayat üzerinde etkili olmuştur. Mürşidi Muînüddin el-Çiştî’ye dair Delîlü’l-ʿârifîn (Melfûẓât-ı Muʿînüddîn Çiştî, Kanpûr 1306/1889, Leknev 1868, 1890) adlı bir menâkıbnâme kaleme aldığı söylenen Kutbüddin Bahtiyâr’ın Farsça şiirleri de bulunmaktadır. Halifesi Ferîdüddin Mes‘ûd onun hakkında Fevâʾidü’s-Sâlikîn (Melfûẓât-ı Ḫâce Ḳuṭbüddîn Baḫtiyâr, Lahor, ts.) adıyla bir menâkıbnâme kaleme almıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Kutbüddin Bahtiyâr, Delîlü’l-ʿârifîn, Lahor 1952.

Cûzcânî, Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî (nşr. Abdülhay Habîbî), Kâbil 1342 hş., I, 419-420.

, III, 154.

Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve (haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 325-326, 340.

Firişte, Târîḫ-i Firişte, Nivalkişor 1323, II, 378-383.

Abdülhak ed-Dihlevî, Aḫbârü’l-aḫyâr, Delhi 1270, s. 29.

Dârâ Şükûh, Sefînetü’l-evliyâʾ, Nivalkişor 1872, s. 94.

Rızâ Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn, Tahran 1305 hş., s. 125.

Gulâm Server Lâhûrî, Ḫazînetü’l-ʿaṣfiyâʾ, Leknev 1872, I, 267-276.

Muhammed Hüseyin Muradâbâdî, Envârü’l-ʿârifîn, Leknev 1876, I, 342-348.

, III, 175, 1318; V, 1620, 1756.

Halîk Ahmed Nizâmî, Târîḫ-i Meşâyiḫ-i Çişt, Delhi 1953, s. 150.

Muhammed İkrâm, Âb-ı Kevs̱er, Lahor 1960, s. 239.

A. Schimmel, Mystical Dimensions of Islam, Carolina 1975, s. 346.

Gulâm Ali Âryâ, Ṭarîḳa-i Çiştiyye der Hind ve Pâkistân, Tahran 1365 hş., s. 105-232.

G. Böwering, “Ḳuṭb al-Dīn Bak̲h̲tiyār Kākī”, , V, 546-547.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 483 numaralı sayfada yer almıştır.