LÂM

Arap alfabesinin yirmi üçüncü harfi.

Müellif:

Türk alfabesinde on beşinci sırada yer alan, ebced tertibindeki sırası on iki, sayı değeri otuz olan harfin adı Fenike alfabesinde lamd (üvendire, baston), Ârâmîce ve İbrânîce’de lamed (lamad), Yunanca’da lambda ve Arapça’da lâm olup baston veya üvendire biçimindeki Hiyeroglif remzinden doğup geliştiği kabul edilir. Ebced tertibini esas alan Fenike alfabesinden doğup gelişmeleri sebebiyle dünya alfabelerinin çoğunda on ikinci sırada yer alır.

Lâmın mahreci, dilin iki kenarı ile dilin uç kısmının temas ettiği üst damak ve azı dişlerini izleyen dört dişin üst kısımları olarak geniş bir alanı kaplar. Sahip olduğu cehr, beyniyye, istifâl, terkīk, izlâk, inhirâf, infitâh ve zuhûr sıfatlarının gereği olarak lâm sesi çıkarılırken dilin uç tarafının üst damağa kuvvetle dayanmasından dilin üst kısmında nefes cereyanı hapsolur (cehr), bu sırada dilin uç kısmı üst damağa doğru yükselip meylederek kavisli bir hal alır (inhirâf); ancak dilin iki yanından nefes akışı devam ettiğinden nefesin tam akması veya tam hapsolması söz konusu değildir (beyniyye). Dilin uç tarafı dışındaki kısımları ile üst damak arasının açık olması (infitâh) ve dilin yukarıya yükselmeyerek aşağıda kalması (istifâl) sebebiyle söylenişi kolay (izlâk), ince ve açık seçik bir ses (terkīk, zuhûr) çıkar. Şarkiyatçılara göre lâm sesi sürtüşmeli (fricative), yanal (latérale), yumuşak (sonore) ve akıcı (liquide) bir ünsüz olup nefes akışı dilin iki (bilatérale) veya tek (unilatérale) yanından olabilir.

Belirlilik (mârife) takısı olan ve bu sebeple harf-i ta‘rif / lâm-ı ta‘rif denilen ”ال“ takısının sadece “lâm”ı mârife harfidir. Sâkin olması sebebiyle öndeki hemze ona ulanarak seslendirme işlevi (vasl) görür. Halîl b. Ahmed’e göre ”ال“ birlikte mârife edatıdır. Hurûf-ı şemsiyye adı verilen ”ت ث د ذ ر ز س ش ص ض ط ظ ل ن“ harflerinden biriyle başlayan bir kelimenin başına ”ال“ takısı geldiğinde “lâm”ı okunmayarak bu harflere katılır (idgām-ı şemsiyye) ve kelimenin ilk harfi iki defa okunmak üzere şeddelenir: ال+ شمس ← الشّمس gibi. Bunların dışında kalan ve hurûf-ı kameriyye adı verilen ”ا ب ج ح خ ع غ ف ق ك م و هـ ي“ harflerinde ise ”ال“ takısının “lâm”ı okunur (izhâr-ı kameriyye): ال+ باب ← الباب gibi. Ayrıca lâmelifte (لا) asıl harf elif olup sâkin olması sebebiyle lâm onun okunmasını sağlama (vasl) işlevi görür (İbn Cinnî, I, 409-410).

Kur’an kıraatinde kelime sonundaki sâkin lâm, arkadan gelen kelime başındaki “râ”ya katılarak (idgām-ı mütekāribeyn: mahreçleri birbirine yakın olan iki harfin idgamı), sâkin nûn ise kendisini izleyen lâma katılarak (idgām-ı bilâgunne: gunnesiz -geniz sesi olmayan- idgam) telaffuz edilir: قل ربّ ← قرْربّ ← قرّبّ؛ من لدن ← مللدن ← ملّدن gibi. Ayrıca “Allah” kelimesinin “lâm”ı, önde ötreli veya üstünlü bir harf bulunup kendisine ulanması durumunda kalın okunur.

Lâm, kelimelerin yapısında asıl harf olarak bulunduğu gibi zâit (ziyade) harf olarak da gelir: عبد ← عبْدل؛ ذك ← ذلك؛ علّ ← لعلّ gibi. Ancak ”ذلك، تلك، أولالك، هنالك“ gibi işaret isimlerindeki bu ziyade lâmların uzaklık / uzağa işaret (lâm-ı teb‘îd) ve pekiştirme işlevi gördüğü belirtilir. ”ر ض ع ف ق ك ن“ harfleri “lâm”a dönüşerek (ibdâl) ikincil ve eş anlamlı kelimeler oluşturduğu gibi “lâm”ın, başta ve en çok ”ن“ olmak üzere ”م و هـ ى“ harflerine dönüşerek de anlamdaş-ikincil kelimeler oluşturduğu görülür: Hetele → hetene, ḥalis → ḥamis, lekz → vekz, lemz → hemz, celḫ → ceyḫ … gibi (Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, II, 378-422).

Edat (mâna harfi) olarak da kullanılan “lâm”ın cer lâmı, tarif lâmı, ibtidâ lâmı, emir lâmı, kasem lâmı gibi çeşitleri vardır. İbtidâ lâmı, mübtedâ ve haberiyle “lev” ve “levlâ”nın haberleri başına gelerek pekiştirme işlevi yapar. Kasem lâmı da hem yemin ifadesinin hem de cevabının başına dahil olup pekiştirme vazifesi görür. Her iki tür “lâm”ın harekesi üstündür. Cer lâmının harekesi zamirlere ve nidâ “yâ”sının hemen ardından gelen müstegāse (yardıma çağrılan) bitişirse üstün, diğerlerinde ise esredir. Gramer kitaplarında cer harfinin istihkak, ihtisas, milk, ta‘lîl, olumsuzluğu pekiştirme / tekit (olumsuz “kvn” maddesinden sonra), kasem, taaccüb, ta‘diye gibi yirmiden fazla anlamı örneklerle açıklanmıştır (meselâ bk. Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, Kitâbü’l-Lâmât, tür.yer.; İbn Abdünnûr, s. 293-329; İbn Hişâm, s. 274-312). Zeccâcî, edat olan (harf-i ma‘nâ) lâmı ayrıntılarıyla incelediği bir eser kaleme alarak otuz bir çeşit “lâm”dan söz etmiştir (bk. bibl.).


BİBLİYOGRAFYA

, “l” md.

Sîbeveyhi, Kitâbü Sîbeveyhi (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, II, 206-207, 237, 278, 376; IV, 240, 433-483; V, 344-345.

Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, Kitâbü’l-Lâmât (nşr. Mâzin el-Mübârek), Beyrut 1412/1992.

Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Kitâbü’l-İbdâl (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379/1960, II, 378-422.

İbn Cinnî, Sırru ṣınâʿati’l-iʿrâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk 1405/1985, I, 43-76, 321-411; II, 423, 652, 758, 818, 830.

Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş, el-İḳnâʿ fi’l-ḳırâʾâti’s-sebʿ (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Dımaşk 1403, I, 337-445.

İbn Yaîş, Şerḥu’l-Mufaṣṣal, Beyrut, ts. (Âlemü’l-kütüb), X, 36-37, 45-46.

Radî el-Esterâbâdî, Şerḥu’ş-Şâfiye (nşr. M. Nur el-Hasan v.dğr.), Beyrut 1402/1982, III, 250, 253.

İbn Usfûr el-İşbîlî, el-Mümtiʿu’l-kebîr fi’t-taṣrîf (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1996, s. 145-147, 268.

İbn Abdünnûr, Raṣfü’l-mebânî (nşr. Ahmed M. el-Harrât), Dımaşk 1405/1985, s. 160-164, 293-329.

İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb (nşr. Mâzin el-Mübârek – M. Ali Hamdullah), Beyrut 1985, s. 274-312.

Süyûtî, el-Müzhir fî ʿulûmi’l-luġa ve envâʿihâ (nşr. M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr.), Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), I, 476, 565.

J. Cantineau, Esquisse, Paris 1960, s. 183, 288.

H. Fleisch, Traité de philologie arabe, Beyrouth 1961, I, 3, 224.

a.mlf., “Lām”, , V, 644-645.

İsmail Karaçam, Kur’ân-ı Kerîm’in Fazîletleri ve Okunma Kāideleri, İstanbul 1984, s. 198-199, 210, 218-219, 222, 225-226, 233, 243, 249.

Hasan Abbas, Ḫaṣâʾiṣu ḥurûfi’l-ʿArabiyye ve meʿânîhâ, Dımaşk 1998, s. 79-83.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 92-93 numaralı sayfalarda yer almıştır.