LÂYİHA

Osmanlı bürokrasisinde rapor veya taslak türü belgeye verilen ad.

Müellif:

Arapça asıllı bir kelime olan lâiha “düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi” anlamına gelir. Osmanlılar lâyihayı rapor ve taslak olmak üzere iki ayrı belge türü için kullanmışlardır. Rapor mahiyetindeki lâyihalar kendi içlerinde de birkaç gruba ayrılır. Bunların arasında belki en çok kullanılan ve en çok bilineni ıslahat lâyihaları olup herhangi bir konuda düşünülen ıslahatın bir kişi veya daire tarafından kaleme alınmış metni ve belgesidir. Osmanlı tarihinde bu tür birçok lâyiha hazırlanmıştır. En meşhurları Tatarcık Abdullah Efendi, Koca Yûsuf Paşa, Abdullah Birrî Efendi, Sâdullah Enverî, Fâik Paşa gibi şahıslar tarafından yazılmış olanlardır. Bu gruba giren ikinci lâyiha tipi bir memuriyet veya teftiş sonrasında tesbit edilen hususların kaleme alındığı belgelerdir. Bu tür lâyihalar içinde yabancı bir devlet nezdine gönderilen memurların intibalarını bildirdikleri lâyihalar da vardır. Meselâ Yâver Süleyman ve Yüzbaşı Âsaf beylerin İran memuriyetleriyle ilgili lâyihaları bunlardandır (, nr. 14-117-126-7). Üçüncü tip lâyihalar bir mesele hakkında görüş bildirir ki bunlara örnek olarak Mustafa Reşid Paşa’nın Paris Muahedesi ve gayri müslim tebaaya verilen imtiyaz fermanı hakkındaki itirazlara cevap mahiyetinde olan lâyihası gösterilebilir (Cevdet, I, 76-83). Esbâb-ı mûcibe lâyihaları ise yeni konulacak bir kanun veya bir kanunda yapılacak değişikliğin sebeplerini açıklamak üzere kaleme alınır. Elviye-i selâse ile ilgili olarak hazırlanan lâyiha bu gruba örnek olarak verilebilir (, nr. 1/2-5). Taslak mahiyetindeki lâyihalar kanunnâme, nizamnâme, tâlimatnâme, mukavelenâme, şartnâme gibi belgelerin taslakları niteliğindedir. Bunlar, resmî daireler tarafından hazırlanabildiği gibi devletle bir mukavele yapacak şirket veya şahıslar tarafından da kaleme alınıp resmî makamlara sunulabilirdi.

Lâyihaların bütün diğer belgeler gibi kâğıdın üst kenarına yakın bir yerinde “hüve” işareti yer alır. Biraz boşluk bırakıldıktan sonra lâyihanın neye dair olduğu yazılır. Lâyihalarda elkāb bulunmaz. Ancak yazılan makama göre takdim ifadesi değişik olur. Lâyihalar mahiyetlerine göre kâğıdından tertip şekline kadar farklılık gösterir. Rapor mahiyetinde olanlarda kullanılan kâğıtların büyüklüğü raporun uzunluğuna göre değişir. Çok uzun olanlar birkaç sayfa halinde ve defter şeklinde yazılmıştır. Tek takrirlik kâğıt kullanıldığında marj sağda, çift takrirlik kâğıt kullanıldığında marj yaprağın “b” yüzünde sağda, “a” yüzünde soldadır. Taslak niteliğindeki lâyihalar üzerinde düzeltmeler yapılabileceğinden kâğıdın kullanılışı da farklıdır. Bunlarda lâyiha metni ya karnı yarık denilen şekilde, yani kâğıt uzunlamasına ikiye bölünerek bir yarısına yazılır veya defter şeklinde yaprağın “b” yüzüne yazılıp sonraki yaprağın “a” yüzü boş bırakılırdı. Bunun sebebi çıkartma, ilâve ve düzeltmelerin çıkmalar şeklinde buralara yapılmasıydı.


BİBLİYOGRAFYA

, İrade-Meclis-i Mahsûs, nr. 3379.

, nr. 1/2-5.

, nr. 14-88/5-88-12, 14-117-126-7, 8, 18-525/275-128-27, 25-1289-52-73, 37-313-47-112.

, I, 76-83.

Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1994, s. 335-339.

Tatarcık Abdullah, “Sultan Selîm-i Sâlis Devrinde Nizâm-ı Devlet Hakkında Mütâlaât”, , VII/41 (1332), s. 257-284; VII/42 (1332), s. 321-346; VIII/43 (1333), s. 15-34.

Enver Ziya Karal, “Ragıp Efendi’nin Islahat Lâyihası: II. Mahmud Devri”, , sy. 5 (1942), s. 356-368.

a.mlf., “Nizâm-ı Cedîde Dâir Lâyihalar 1792”, a.e., sy. 6 (1942), s. 414-425.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 116-117 numaralı sayfalarda yer almıştır.