Ebü’l-Hâris el-Leys b. Sa‘d b. Abdirrahmân el-Fehmî (ö. 175/791)
Şâban 94’te (Mayıs 713), Aşağı Mısır’da Kahire yakınlarındaki Kalyûbiye vilâyetine bağlı Tûh ilçesinin Karkaşende (Kalkaşende) köyünde dünyaya geldi. 92 (711) veya 93 yılında doğduğu da rivayet edilir. Sem‘ânî’nin verdiği Şâban 124 (Haziran 742) tarihi (el-Ensâb, IX, 353) yanlıştır. Kaynaklarda bazı farklı rivayetler bulunsa da ailesinin aslen İran’ın İsfahan şehrine bağlı Mârbîn veya Tabne kazasından geldiği ve Mısır’daki Fehmoğulları’nın âzatlısı olduğu anlaşılmaktadır. Birçok kaynakta yer alan, Leys’in Hâlid b. Sâbit el-Fehmî’nin âzatlısı olduğu kaydı, ailesiyle Fehmoğulları arasındaki mevla’l-muvâlât ilişkisinin bu şahısla başladığını göstermektedir. Bu sebeple Leys’in İsfahan’da esir alındığı ve Mısır’a gelip Fustât’a yerleştiği rivayeti (Ebü’ş-Şeyh, I, 405-406) kendisiyle değil dedesiyle ilgili olmalıdır. Zira Leys’in babası Sa‘d b. Abdurrahman el-Fehmî’nin İsfahanlı olduğu, 42 (662) yılında doğup 100 (718-19) yılından sonra vefat ettiği (Ebû Nuaym, Târîḫu İṣbahân, I, 389) ve İsfahan’ın Hz. Ömer devrinde 21 (642) veya 23’te (644) fethedildiği göz önünde tutulursa babasının bile esir alınması ihtimali bulunmamaktadır. Dolayısıyla muhtemelen dedesi Abdurrahman esir alınmış, Mısır’a getirilerek Fehmoğulları’nın mevlâsı olmuş ve aile Leys’in doğum yeri olan Karkaşende’ye yerleşmiştir. Nitekim Abdullah b. Vehb’in hocalarından, İsfahan asıllı olup Mısır’a yerleşen Ebü’s-Sahmâ Süheyl b. Hassân’ın, kendileriyle Leys’in dedesi Abdurrahman arasında İsfahan’da iken sütkardeşliği bulunduğunu söylediğine dair rivayet (a.g.e., I, 399) dedesinin İsfahan’da doğduğunu göstermektedir.
Leys’in âzatlılık bağıyla mensubu bulunduğu Fehmoğulları, Emevîler döneminde Mısır’da büyük nüfuz sahibiydi ve onun gençlik yıllarında Hâlid b. Sâbit’in torunlarından üçü Mısır valiliği yapmıştı. Yetişmesinde bunların etkili olduğu anlaşılmaktadır. Leys Mısır ve Hicâz’da birçok âlimden ders aldı. Ayrıca Şam, Kudüs, Bağdat gibi ilim merkezlerine gitti. İlk olarak 113 (732) yılında yaptığı hac ziyareti esnasında Mekke’de içlerinde Atâ b. Ebû Rebâh, İbn Ebû Müleyke, İbn Şihâb ez-Zührî, Ebü’z-Zübeyr, İmrân b. Ebû Enes ve İbn Ömer’in âzatlısı Nâfi‘in de bulunduğu birçok âlimle görüştü. Hadis öğrendiği hocaları arasında Hişâm b. Urve, Saîd b. Ebû Saîd el-Makbürî, Amr b. Hâris, Yezîd b. Ebû Habîb, Ukayl b. Hâlid el-Eylî, Yûnus b. Yezîd el-Eylî, Abdurrahman b. Kāsım et-Teymî, Kesîr b. Ferkad, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî, Hâlid b. Yezîd el-Cumahî, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Abdurrahman b. Hâlid el-Fehmî, Abdülazîz el-Mâcişûn, Ebû Ma‘şer es-Sindî gibi âlimler bulunmaktadır. Tâbiînden elliyi aşkın, tebeu’t-tâbiîn ve daha sonraki nesilden 150 kadar kişiyle görüşüp onlardan faydalandığı rivayet edilir.
Döneminde Mısır’ın en büyük fakihi ve muhaddisi olan Leys’ten Hüşeym b. Beşîr, Abdullah b. Mübârek, İbn Vehb, İbn Lehîa, Ka‘nebî, Abdullah b. Abdülhakem, İbnü’l-Kāsım el-Utekī, Eşheb el-Kaysî, Kuteybe b. Saîd es-Sekafî, Kâtibülleys diye bilinen Abdullah b. Sâlih, Yahyâ b. Abdullah b. Bükeyr el-Mahzûmî, Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî, Saîd b. Ufeyr, Muhammed b. Hallâd, Abdullah b. Yezîd el-Adevî gibi birçok kişi ilim öğrenmiştir. Oğlu Şuayb ve torunu Abdülmelik fıkıh ve hadis alanlarında yetişmiş âlimler arasında sayılmaktadır. Müslim ve Ebû Dâvûd bunlar aracılığıyla Leys’ten hadis rivayet etmişlerdir.
Leys 14 Şâban 175 (16 Aralık 791) tarihinde vefat etti; cenaze namazını Mısır Valisi Mûsâ b. Îsâ el-Hâşimî kıldırdı ve Kahire’nin güneyinde Karâfetüssuğrâ’ya defnedildi. Mezarı halen Mısır’da önemli ziyaretgâhlardandır (türbesi için bk. Makrîzî, II, 463). Ölüm tarihi olarak 176 (792) ve 177 yılları da verilmektedir. İbn Sa‘d ise Mehdî’nin hilâfeti döneminde 14 Şâban 165’te (3 Nisan 782) vefat ettiğini belirtmektedir (eṭ-Ṭabaḳāt, VII, 517).
Genç yaşta Mısır’ın önde gelen ilim adamlarının takdirini kazanan Leys, gerek Emevîler gerekse Abbâsîler döneminde halifeler ve diğer devlet adamları nezdinde büyük itibar gördü. Mısır valileri ona danışmadan bir konuda kesin karar vermezlerdi. Emevî Halifesi II. Mervân, Mısır’a vali tayin ettiği bedevî Havsere b. Süheyl’e yardımcı olacak birini seçmeleri için Mısırlılar’a bir mektup gönderdiğinde Leys’in iki hocası hayatta bulunduğu halde bu göreve Leys ittifakla seçildi. Abbâsî halifeleri Mansûr ve Mehdî-Billâh’ın da kendisinden övgüyle söz ettikleri rivayet edilir. 140 (758) yılında hac görevini yerine getiren Mansûr, dönüşte Kudüs’te iken Leys bir heyetin başında elçi olarak halifenin huzuruna çıkmış, halife kendisine Mısır valiliğini (veya kadılığını) teklif etmiş, Leys, göreve güç yetiremeyeceğini ve mevâlîden olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirince halife bunun için birini tavsiye etmesini istemiştir. Abbâsîler’in ilk Mısır valisi olan Sâlih b. Ali el-Hâşimî zamanında Dîvânü’l-atâ üyeliği, Halife Mansûr döneminde Cezîre valiliği ve Mehdî-Billâh devrinde divan idaresi gibi bazı resmî görevler üstlendiği de rivayet edilmektedir. Bağdat’ta bulunan fakihlerin bir meseleyi halledememeleri üzerine Hârûnürreşîd tarafından ülkenin birçok şehrinden diğer fakihlerle birlikte Leys de Bağdat’a davet edilmiş ve meselenin çözümünde gösterdiği dirayetten memnun kalan halife kendisine çeşitli hediyeler yanında Mısır’da birçok yeri iktâ etmiş, diğer bir rivayete göre ise Leys’in, memurların denetiminden uzak kalmak için iktâları kabul etmemesi üzerine Mısır’daki çiftliklerinin işletmesini vermiştir (İbn Asâkir, L, 328-330). Zehebî, muhtemelen Leys’in bilinen Bağdat seyahatinin 161 (778) yılında gerçekleşmesinden hareketle bu rivayetin doğru olması halinde olayın Hârûnürreşîd’in hilâfetinden (786-809) önce olması gerektiğini belirtir (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, VIII, 146).
Döneminin bazı önemli siyasî ve dinî kararlarında etkili olduğu görülen Leys, Ebû Hanîfe’nin öğrencilerinden ilk Mısır kadısı İsmâil b. Yesa‘ el-Kindî’yi, hocasının görüşü doğrultusunda vakıfları iptal ettiği için sünnete ve sahâbe tatbikatına muhalif davrandığı gerekçesiyle Halife Mehdî-Billâh’a şikâyet ederek görevden aldırmıştır. 170’te Vali Ali b. Süleyman tarafından yıktırılan Mısır’daki hıristiyan kiliselerinin tekrar inşasına bir yıl sonra yeni vali Mûsâ b. Îsâ, Leys ve İbn Lehîa’ya danışarak izin çıkarmıştır. Bu iki âlim kilise yapımını memleketin imar faaliyeti olarak gördüklerini söylemiş ve Mısır’daki kiliselerin İslâm döneminde sahâbe ve tâbiîn zamanında inşa edildiğini belirtmiştir.
Leys’in çalışma programı, valiyle görüşüp onun karşılaştığı dinî problemlerin çözümüyle ilgilenme, öğrencilerine hadis rivayeti, halkın dinî meselelerine çözüm getirme ve maddî ihtiyaç içinde olanlara yardımcı olma şeklinde dört ayrı faaliyete ayrılmıştı. Kaynaklar onun cömert bir kişiliğe sahip olduğunu kaydeder. Yıllık geliri 20-25.000 dinar olmasına rağmen malını senesi geçmeden sadaka olarak dağıttığı için kendisine hiç zekât farz olmadığı, hatta bazan borçlu bile kaldığı, bilhassa İbn Lehîa, İmam Mâlik ve Mansûr b. Ammâr el-Vâiz gibi âlimlere önemli miktarda yardımda bulunduğu rivayet edilir.
Görüşleri. Leys’in itikadî görüşleri konusunda fazla bir şey bilinmemekle beraber müteşâbih rivayetleri te’vile gitmeden kabul etme taraftarı olduğu, seksen yaşına ulaştığı halde hiç kimse ile tartışmaya girmediği, kader inancını reddedenlerin hastalıklarında ziyaretlerine gitmeye, cenaze namazlarını kılmaya ve davetlerine icâbet etmeye lâyık olmadıklarını söylediği ve Mısır’da Hz. Osman aleyhtarlığını onun faziletlerine dair rivayetler naklederek ortadan kaldırdığı belirtilmektedir.
Leys, görüşlerine fukaha ihtilâflarını konu alan eserlerde yer verilen ve görüşleri fetva ve kazâya esas teşkil eden belli sayıdaki müctehidden (fukahâü’l-emsâr) biridir. Döneminde hadis ve fıkıh alanında Mısır halkının imamı kabul edilmekteydi. İmam Mâlik de Leys’e gönderdiği mektupta (aş.bk.) onun memleketindeki lider kişiliğini, saygınlığını ve hemşerilerinin kendisine olan ihtiyaçlarını, verdiği fetvalara itimatlarını vurgular. İmam Şâfiî, İbn Vehb, İbn Bükeyr gibi âlimler, fıkıh konusunda Leys’in Mâlik’ten üstün olmasına rağmen Mâlik’in daha çok rağbet görüp meşhur olduğunu söylemişlerdir. Yine Şâfiî rivayet ilminin Mâlik, Leys ve Süfyân b. Uyeyne arasında dolaştığını, zamanlarına yetiştiği halde Leys ve İbn Ebû Zi’b ile görüşemediğine üzüldüğünü söyler. Ahmed b. Hanbel ve Yahyâ b. Maîn ise Mâlik’i Leys’ten üstün tutarlar. İbn Maîn ayrıca Leys’i siyer müellifi Muhammed b. İshak’tan üstün kabul eder. Ancak bu mevkiine rağmen onun fıkhî görüşleri etrafında bir mezhep oluşmamıştır. Şâfiî bu durumu öğrencilerinin onun fıkhî görüşlerini yaymamasına bağlar. Hayatının sonlarına doğru Leys’in Mısır’da elde ettiği itibar Mâlik lehine azalmaya başlamış (Kindî, s. 382; Kādî İyâz, I, 456), Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinin Mısır’daki yükselişi, Leys’in esasen sistematik hale getirilmemiş olan görüşlerinin zamanla ihmal edilmesine ve unutulmasına yol açmıştır. Ancak Muhammed b. Beşîr el-Meâfirî, Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî ve Ebû Îsâ Yahyâ b. Abdullah el-Kurtubî gibi Endülüslü âlimler İmam Mâlik’ten ayrıldığı bazı konularda Leys’i takip etmiş ve onun birkaç görüşü Endülüs’te yaygın uygulama alanı bulmuştur (Kādî İyâz, I, 538; II, 413-414; Nübâhî, s. 72). İbn Abdülber, bu meselelerden biri olan tek şahit ve davacının yeminiyle hüküm vermenin câiz olmayacağı anlayışıyla ilgili olarak Endülüslü Mâlikîler’in aslında bu meselede Irak ekolünden etkilendiklerini, fakat görüşlerini açıklarken Leys’in arkasına saklandıklarını söyler (el-Kâfî, II, 909).
İmam Mâlik’in akranı olan ve onunla hemen aynı çevrede yetişen Leys, esas itibariyle Medine ehl-i hadîs ekolüne yakın durmaktaysa da Kûfe re’y ekolünün görüşlerinden de etkilenmiştir. Medineli olmakla beraber re’yciliğiyle tanınan Rebîa b. Abdurrahman’ın meclisinde bulunmuş, Ebû Hanîfe ile hacda karşılaşmış ve ona çeşitli fıkhî meseleler sormuş (Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî, I, 411-412), İmam Mâlik ile İmam Ebû Hanîfe’nin birbirleri hakkındaki övücü sözlerine vâkıf olmuştur. Ancak eğitiminde Medineli âlimlerin katkısının daha fazla ve memleketi Mısır’da Medine ekolünün görüşleri hâkim olduğu için bu ekolden daha çok etkilendiği şüphesizdir. Onun fıkhî görüşlerine özellikle Mâlikî eserlerinde rastlanması ve bazı konularda Mâlikîler’in onun görüşlerini tercih etmeleri bu yakınlık sebebiyle olmalıdır.
Leys’in usul düşüncesiyle ilgili olarak elde bulunan en sağlam kaynak, İmam Mâlik ile amel-i ehl-i Medîne konusunda girdiği tartışmada ona cevaben yazdığı risâledir (metni için bk. Yahyâ b. Maîn, IV, 487-497; Fesevî, I, 687-695; mektubu İbn Maîn Leys’in kâtibi Abdullah b. Sâlih’ten, Fesevî ise İbn Adî’nin hakkında Leys’in en güvenilir râvisi dediği İbn Bükeyr’den nakletmektedir). Leys’in Medineliler’in uygulamalarına aykırı ictihad ve fetvalarını haber alan Mâlik kendisini eleştiren bir mektup gönderip Medine’nin üstünlüğünü, hicret ve vahiy şehri olduğunu, helâl ve haramın burada belirlendiğini, sahâbenin büyük çoğunluğunun bu şehirde yaşayıp burada vefat ettiğini hatırlatarak Medine uygulamasının Hz. Peygamber ve onun ashabının uygulaması niteliğinde olması sebebiyle hiç kimsenin onlara aykırı davranamayacağını, aykırı görüşlerin muteber sayılmayacağını ve insanların ancak Medine ehline tâbi olduğunu savunmuştur (mektubun metni için bk. Yahyâ b. Maîn, IV, 498-501; Fesevî, I, 695-697; Kādî İyâz, I, 64-65). Leys, cevabî mektubunda ilim adamları arasında şâz fetvalardan kendisinden daha çok nefret eden, Medineli âlimleri ve onların ittifak ettikleri fetvaları kendisinden daha üstün sayan bir kimse bilmediğini belirterek Medine ile ilgili söylenenleri aynen kabul ettiğini ifade eder. Daha sonra da başta ilk halifeler olmak üzere sahâbeden beri cihad için Mısır, Şam ve Irak’a giden bütün İslâm ordularının içinde mutlaka Kur’an, Sünnet ve bu iki kaynağa dayalı re’y ictihadını bilen bir uzman grup bulunduğunu, bunların gittikleri yerlerde bu bilgileri yaydıklarını, bu bakımdan sahâbe ve tâbiînin yapmadığı bir şey ihdas etmenin câiz görülemeyeceğini belirtir. Sahâbe ve tâbiînin birçok dinî meselede ihtilâf ettiğini söyleyerek daha sonraki neslin ihtilâfına Medine’de kendisinin şahit olduğunu, bazı konularda Mâlik’le birlikte Rebîa’ya karşı çıktıklarını, re’y ve ilimdeki üstün mevkiine rağmen Zührî’nin çelişkileri bulunduğunu anlatır ve bundan dolayı Mâlik’in yanlış saydığı kanaatleri benimsediğini kaydeder. Ardından diğer İslâm coğrafyasında yaşayan sahâbenin Medineliler’in uygulamalarıyla çelişen görüş ve uygulamalarından örnekler sıralar. Bütün bunlar Leys’in uygulamaya şüpheyle baktığını ve rivayete daha çok ağırlık verdiğini göstermektedir. İmam Şâfiî, “Leys esere Mâlik’ten daha çok tâbidir” derken bunu kastetmiş olmalıdır.
Risâlesindeki açıklamalardan anlaşılacağı üzere Leys icmâa aykırı düşmeyi doğru bulmamakta ve Medine ulemâsının ittifakına ayrı bir önem vermektedir. İbn Hacer, hilâf kitaplarını çokça araştırmasına rağmen ölmüş çekirge yemeyi haram sayması dışında Leys’in sahâbe ve tâbiîn imamlarından ayrıldığı hiçbir görüşüne rastlamadığını, anılan görüşün ise bazı Mâlikîler’den de aktarıldığını belirtir (er-Raḥmetü’l-ġays̱iyye, s. 101). Ancak onun bu şekilde selef icmâına aykırı birkaç görüşünün daha bulunduğu ileri sürülmektedir (bu görüşler için bk. Mahmûd Sa‘d, s. 359-366).
İbnü’n-Nedîm, Leys’i İmam Mâlik’in öğrencilerinden kabul etmekteyse de (el-Fihrist, s. 252) bu nisbet pek doğru görünmemektedir. Zira her ikisi de hemen hemen aynı hocalardan öğrenim görmüş olup Kādî İyâz’ın deyimiyle birbirinin akranıdır (Tertîbü’l-medârik, I, 143, 256). Ayrıca Leys’in Mâlik’ten rivayet ettiği hadis sayısı yok denecek kadar azdır. Bunda, Mâlik’ten dört yıl kadar önce vefat etmiş olması sebebiyle hadisçilerin âlî isnad arayışlarının etkisi düşünülebilirse de Mâlik aracılığıyla bir hadisi rivayet ettikten sonra, “Bu Mâlik’in bizdeki ilk ve son rivayetidir” demesinden (Fesevî, II, 182) aralarında uzun süreli bir hoca-talebe ilişkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Leys’in Mâlik’ten rivayet ettiği birkaç hadisin daha bulunması da (Müsned, VI, 280; Tirmizî, “Tefsîru sûreti’l-Enbiyâʾ”, 2; Hâkim, I, 569; Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, I, 401; Hatîb, IX, 430) bu ilişkinin mahiyetini değiştirecek ölçüde değildir. Nitekim bu konu oğlu Şuayb’a sorulunca babasının birikim açısından başkasına bağımlı olmadığını söylemiştir (İbn Adî, IV, 202).
Bazı Hanefî tabakat müelliflerinin, eserlerinde Ebû Hanîfe’den faydalanması sebebiyle Leys’e yer vermeleri onun Hanefî olduğu şeklinde yorumlanmıştır. İbn Hallikân’ın, bazı eserlerde Leys’in Hanefî mezhebinden olduğu ve Mısır’da kadılık yaptığı yolunda kayıt gördüğünü belirtmesinden hareketle (Vefeyât, IV, 127) Kureşî gibi Hanefî tabakat yazarları onu eserlerinde zikretmişlerdir. Her ne kadar Ebû Yûsuf, Muallâ b. Mansûr ve İbn Semâa gibi Hanefî mezhebinin ileri gelenleri Leys b. Sa‘d’dan istifade etmişlerse de bu onun aynı mezhepten olduğunu göstermez. Öte yandan Ebû Hanîfe’nin görüşleri doğrultusunda hüküm veren Mısır kadısını vakıflarla ilgili uygulaması sebebiyle görevden aldırması da Leys’in bu mezhebe bağlı olmadığının bir göstergesidir. Leys’in istifade ettiği ilim çevresi daha çok Hicaz merkezlidir.
Hadis alanında devrinin önde gelen otoritelerinden olan Leys’e Halîfe b. Hayyât sahâbeden sonraki dördüncü, İbn Sa‘d beşinci nesil (tabaka) Mısırlılar arasında yer vererek onun çokça sahih hadis rivayet eden biri olduğunu belirtir. İbn Sa‘d yanında Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn, Ali b. Medînî, Ebü’l-Hasan el-İclî, Nesâî, Ebû Hâtim er-Râzî gibi ricâl âlimleri de Leys’i sika sayar. İbn Vehb, Mâlik ve Leys’in hadisi müsned olarak rivayet etmeseler de kendilerinin bizâtihi isnad olduğunu ve Mâlik’in eserlerinde, “İlim adamlarından güvendiğim biri bana haber verdi ki …” ifadesiyle Leys’i kastettiğini söyler. Amr b. Ali es-Sayrafî, Ebû Hafs el-Fellâs, Ebû Zür‘a er-Râzî ve İbn Hırâş ise Leys’in sadûk bir kişi olduğunu belirtmekle birlikte Ebû Zür‘a rivayet ettiği hadisin hüccet olarak kullanılabileceğini, İbn Hırâş da hadisinin sahih olduğunu söylemiştir. Leys’i sika kabul eden Ahmed b. Hanbel onun rivayetleri alıp aktarmada (tahammül) gevşeklik gösterdiğini, Ya‘kūb b. Şeybe de Zührî’den yaptığı rivayetlerde bazı sıkıntıların (ıztırâb) bulunduğunu belirtir.
Leys’ten hadis rivayet usulüyle ilgili olarak önemli bazı görüş ve uygulamalar aktarılmaktadır. Rivayet tekniğinde arz usulüne ilk başvuran muhaddislerden olan Leys, hadisçilerin çoğunluğunun görüşünün aksine hadis rivayet usullerinden olan kitâbet ve münâvele yoluyla rivayette bulunmayı, isteyene hadis yazıp yollamayı câiz görürdü. Meselâ Yahyâ b. Saîd el-Ensârî’nin mektupla gönderdiği rivayetleri tahdîs sîgasıyla ve kendisinden hiç hadis işitmediği Ubeydullah b. Ebû Ca‘fer’den münâvele yoluyla rivayette bulunmuştur. Âlî isnadla hadis rivayet etme imkânına sahip otoritelerden olan Leys’in Atâ b. Ebû Rebâh yoluyla Hz. Âişe’den, İbn Ebû Müleyke yoluyla İbn Abbas’tan, Nâfi‘ yoluyla İbn Ömer’den ve Saîd el-Makbürî yoluyla Ebû Hüreyre’den yaptığı rivayetler zamanının mevcut en âlî isnadlarıdır. Rivayet ettiği hadis senedlerindeki râvi sayısı ikiye ve üçe kadar inebilme ihtimali taşıdığı halde bazan nâzil isnadla rivayette bulunması, meselâ Zührî’den beş, Nâfi‘den dört ve Ebü’z-Zübeyr’den üç ayrı şahıs aracılığıyla rivayette bulunması, ilmî titizliğinin ve dindarlığının gereği olarak hocalarından doğrudan işitmediği hadislerin kaynaklarını göstermesi şeklinde açıklanmıştır.
Leys tâbiîn neslinin ileri gelenlerinden İbn Şihâb ez-Zührî, Ebü’z-Zübeyr gibi birçok muhaddisin özel koleksiyonlarına sahipti. Ebü’z-Zübeyr kendisine Câbir b. Abdullah’ın rivayetlerini içeren iki kitap verince hocasına bütün bunları Câbir’den işitip işitmediğini sormuş, onun bir kısmını kendisinden işittiğini, bir kısmını da başkasından rivayet yoluyla aldığını söylemesi üzerine işittiklerini kendisine bildirmesini istemiş, hocası da işittiklerini işaretleyerek bu isteğini yerine getirmiştir. Rivayetlerinde tedlîs yaptığı bilinen Ebü’z-Zübeyr’in özellikle Câbir’den naklettiği hadisleri Leys’in ayıklamış olduğu ve bu sebeple hocasının onun aracılığıyla gelen bütün rivayetlerinin sahih kabul edileceği ifade edilmektedir (bk. EBÜ’z-ZÜBEYR).
Eserleri. İbn Hacer, İmam Şâfiî’nin, “Öğrencileri Leys’i zayi etti” sözünden hareketle onun hiç kitap yazmadığını ve öğrencilerinin onun fıkhî görüşlerini tedvin etmediğini, sadece bazılarının bir kısım görüşlerini derlediğini ileri sürerken (er-Raḥmetü’l-ġays̱iyye, s. 100) Zehebî Leys’in çok eseri bulunduğunu belirtir (Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 126). İbnü’n-Nedîm de Leys’in Kitâbü Mesâʾili’l-fıḳh ve Kitâbü’t-Târîḫ adlı iki eseri olduğunu kaydetmektedir (el-Fihrist, s. 252). Bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre Mesâʾilü’l-fıḳh İmam Mâlik’in görüşlerinin eleştirisi niteliğindedir. Ayrıca Leys’in Mâlik’e yazdığı mektup, usul düşüncesi yönünden önemli olduğu kadar on civarında fıkhî görüşünü içermesi bakımından da önemlidir. Kindî’nin de söz edip iktibaslarda bulunduğu (el-Vülât ve’l-ḳuḍât, s. 10) Kitâbü’t-Târîḫ’in VI. (XII.) yüzyıla kadar geldiği bilinmektedir (Sem‘ânî, et-Taḥbîr, II, 381). Başta Ebü’l-Kāsım İbn Abdülhakem olmak üzere (Fütûḥu Mıṣr ve aḫbâruhâ) Belâzürî, İbn Sa‘d, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Halîfe b. Hayyât, Fesevî, Muhammed b. Cerîr et-Taberî, İbn Zebr er-Rabaî ve Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir gibi müelliflerin kitaplarında Leys’ten yapılan tarihî rivayetler muhtemelen bu esere dayanmaktadır. Leys’in çeşitli hocalardan derlediği hadislerden oluşan sayfalar (karâtîs) halinde bir hadis mecmuası (asıl) ve ayrıca kölelikle ilgili rivayetlerin yer aldığı anlaşılan Kitâbü’r-Rıḳ adında bir başka eserinin olduğu kaydedilmektedir (Fesevî, II, 217).
Leys’in naklettiği rivayetler Kütüb-i Sitte’nin hepsinde bulunmakla birlikte mükerrerleriyle 450’yi aşkın rivayetle Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ilk sırada yer almaktadır. Rivayet ettiği hadisler muhtelif âlimler tarafından cüzler halinde derlenmiş, Ebû Mûsâ Zuğbe et-Tücîbî on hadisi içeren Cüzʾ fîhi eḥâdîs̱ mine’l-cüzʾi’l-münteḳā adlı bir eser (nşr. Müs‘ad Abdülhamîd Muhammed, Tanta 1991), İbnü’l-Mukrî el-İsfahânî Eḥâdîs̱ü’l-Leys̱ b. Saʿd adıyla dört cüzlük bir eser (Sem‘ânî, et-Taḥbîr, II, 8) meydana getirmiştir. Biri Zuğbe, diğerleri İbn Bükeyr tarikiyle olmak üzere yedi hadisi içeren Cüzʾ fîhi meclis min fevâʾidi’l-Leys̱ b. Saʿd adıyla bir başka cüz neşredilmiş (nşr. Muhammed b. Rızk b. Tarhûnî, Riyad 1407/1987), âlî isnadla rivayet edilenleri İbn Kutluboğa ʿAvâlî ḥadîs̱i’l-Leys̱ adıyla toplamış (nşr. Abdülkerîm b. Bedr el-Mevsılî, Cidde 1408/1987), İbn Hacer el-Askalânî de Leys’in biyografisine dair eserinin sonunda âlî isnadla Leys’ten gelen kırk hadisi senedleriyle naklederek sıhhat derecelerini ve yer aldığı diğer kaynakları belirtmiştir (er-Raḥmetü’l-ġays̱iyye, s. 103-149). Ayrıca Hasan Cirit tarafından Leys b. Sa‘d ve Hadis Cüz’ü adıyla yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (1988, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).
İhtilâfü’l-fukahâ kitaplarında, hacimli fıkıh eserlerinde ve hadis mecmualarının şerhlerinde Leys’in fıkhî görüşlerine yer verilmiştir. Mısır kadısı Hâris b. Miskîn, İmam Mâlik’in öğrencileri İbnü’l-Kāsım, Eşheb el-Kaysî ve İbn Vehb ile Leys, Mâlik ve Mufaddal b. Fedâle’nin ittifak ettikleri görüşlere dair bir eser yazmış, Ubeydullah b. Ömer el-Bağdâdî eş-Şâfiî ise Abdullah b. Abdülhakem’in el-Muḫtaṣarü’ṣ-ṣaġīr adlı eseri üzerine yapılan bir çalışmaya diğer bazı müctehidlerin görüşleri yanında Leys’in görüşlerini de eklemiştir. Hilâl Ahmed Âşûr tarafından el-Leys̱ b. Saʿd ve fıḳhuhû fi’l-ʿibâdât ismiyle bir doktora tezi hazırlanmış (1983, Câmiatü Ümmi’l-kurâ külliyyetü’ş-şerîa [Mekke]), Abdullah Mahmûd Şehhâte el-İmâmü’l-Mıṣrî el-Leys̱ b. Saʿd adıyla bir monografi yazmıştır (Kahire 1966).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VII, 338, 340, 342, 379, 516-517, 518.
Yahyâ b. Maîn, et-Târîḫ, III, 501; IV, 487-501.
Halîfe b. Hayyât, eṭ-Ṭabaḳāt (Zekkâr), s. 673.
Buhârî, et-Târîḫu’l-kebîr, VII, 246-247.
İbn Kuteybe, el-Maʿârif (Ukkâşe), s. 505-506.
Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ, I, 123, 166-167, 623-625, 687-697; II, 142-143, 182, 216-218, 303-304, 441-446, 485-487, 824; ayrıca bk. İndeks.
İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, VII, 179-180.
Kindî, el-Vülât ve’l-ḳuḍât (Guest), s. 10, 382, neşredenin İngilizce önsözü, s. 29-31; ayrıca bk. İndeks.
İbn Hibbân, Meşâhîru ʿulemâʾi’l-emṣâr (nşr. M. Fleischhammer), Wiesbaden 1959, s. 191.
İbn Adî, el-Kâmil, III, 150; IV, 202; VII, 10.
Ebü’ş-Şeyh, Ṭabaḳātü’l-muḥaddis̱în bi-İṣbahân (nşr. Abdülgafûr el-Belûşî), Beyrut 1407/1987, I, 405-406.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 252.
Hâkim, el-Müstedrek, I, 569.
Ebû Nuaym, Ḥilye, VIII, 318-329.
a.mlf., Târîḫu İṣbahân (nşr. Seyyid Kesrevî Hasan), Beyrut 1410/1990, I, 389, 399; II, 138.
Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, el-İrşâd fî maʿrifeti ʿulemâʾi’l-ḥadîs̱ (nşr. M. Saîd Ömer b. İdrîs), Riyad 1409/1989, I, 201-202, 399-403.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, I, 15; VI, 182; VIII, 301; IX, 430; XIII, 3-14.
İbn Abdülber en-Nemerî, el-Kâfî fî fıḳhi ehli’l-Medîneti’l-Mâlikî (nşr. M. Muhammed Uhayd el-Morîtânî), Riyad 1400/1980, II, 909, 1093.
Şîrâzî, Ṭabaḳātü’l-fuḳahâʾ, s. 78.
Sem‘ânî, el-Ensâb, IX, 353.
a.mlf., et-Taḥbîr fi’l-muʿcemi’l-kebîr (nşr. Münîre Nâcî Sâlim), Bağdad 1395/1975, II, 8, 381.
Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî, Menâḳıbü Ebî Ḥanîfe, Beyrut 1401/1981, I, 411-412.
İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), L, 328-330, 341-380.
Kādî İyâz, Tertîbü’l-medârik, I, 64-65, 143, 256, 456, 538; II, 413-414; III, 115; ayrıca bk. İndeks.
İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 127-132.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, V, 382-383; VIII, 17, 94, 136-163, 316; IX, 233; X, 23.
a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 124-126.
Kureşî, el-Cevâhirü’l-muḍıyye, I, 438-439; II, 720-721; III, 168, 492; IV, 567.
Nübâhî, Târîḫu ḳuḍâti’l-Endelüs (nşr. Meryem Kāsım Tavîl), Beyrut 1415/1995, s. 71-72, 183.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, tür.yer.
İbn Hacer el-Askalânî, er-Raḥmetü’l-ġays̱iyye bi’t-tercemeti’l-Leys̱iyye (nşr. Yûsuf Abdurrahman el-Mar‘aşlî), Beyrut 1407/1987.
Ahlwardt, Verzeichnis, III, 189.
Sezgin, GAS (Ar.), I/3, s. 250.
Ahmed Halîl, el-Leys̱ b. Saʿd: Faḳīhu Mıṣr, Kahire 1969.
Mahmûd Sa‘d, Fıḳhü’l-İmâm el-Leys̱ b. Saʿd fî ḍavʾi’l-fıḳhi’l-muḳāren, İskenderiye 1988.
Abdüsselâm Allûş, Taḳrîbü’l-medârik bi-şerḥi risâletey Leys̱ b. Saʿd ve Mâlik, Beyrut 1416/1995.
Muhammed Muhammed el-Medenî, “Târîḫu’l-fıḳhi’l-İslâmî fî Mıṣr”, ME, XI/1 (1940), s. 410-411, 463-467, 526-529.
Muhammed Yusuf Musa, “İmam Mâlik ile Leys b. Sa‘d Arasındaki İhtilaf ve Yazışma” (trc. Abdülkadir Şener), AÜİFD, XVI (1968), s. 131-154.
R. G. Khoury, “al-Layth Ibn Sa‘d (94/713-175/791), grand maître et mécène de l’Egypte, vu à travers quelques documents islamiques anciens”, JNES, XL/3 (1981), s. 189-202.
Hasan Cirit, “Hicrî II. Asır Muhaddis ve Fakihlerinden Leys b. Sa‘d, İlmî Kişiliği ve Eserleri”, MÜİFD, XVIII (2000), s. 183-201.
A. Merad, “al-Layt̲h̲ b. Saʿd”, EI2 (İng.), V, 711-712.
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 164-168 numaralı sayfalarda yer almıştır.