MA‘BED el-CÜHENÎ

Ma‘bed b. Abdillâh b. Ukeym el-Cühenî (ö. 83/702 [?])

Kaderiyye diye anılan hür irade düşüncesinin ilk temsilcilerinden.

Müellif:

Muhtemelen 20 (641) yılında Medine, Basra veya Kûfe’de doğduğu rivayet edilir. Bazı kaynaklarda babasının adı sahâbî Ma‘bed b. Hâlid’le karıştırılarak Hâlid olarak geçmekteyse de (meselâ bk. Halîfe b. Hayyât, I, 503) doğrusu Abdullah’tır. Dedesinin adı Ukeym (İbn Hazm, s. 445; Sem‘ânî, III, 394), Uleym (İbn Tağrîberdî, I, 201), Uveym (, X, 225) ve Uveymir (, IV/1, s. 399; Sem‘ânî, III, 441) şeklinde kaydedilmektedir. Bu ihtilâflar dikkate alındığında Ma‘bed el-Cühenî’nin ailesi hakkında yeterli bilginin bulunmadığı ortaya çıkar. İbn Tağrîberdî, 80 (699) yılında ölenlerin listesini verirken (en-Nücûmü’z-zâhire, I, 200) kaderî düşüncesinden dolayı Abdülmelik b. Mervân tarafından idam edilen Saîd b. Abdullah el-Cühenî’den bahseder. Künyesi ve ölüm sebebi aynı olan bu şahsın Ma‘bed’in kardeşi olduğu anlaşılmaktadır (krş. , IV, 52). Ebû Ma‘bed diye künyelenen babası Abdullah Hz. Peygamber’e ulaşmış, Ömer b. Hattâb’dan mürsel olarak, Osman b. Affân’dan doğrudan hadis rivayet etmiştir (İbn Hazm, s. 445). Kûfe’de ikamet eden Abdullah’ın oğulları Ma‘bed ile Saîd’in Hicaz ve Basra’da yaşadıkları belirtilmektedir. Hayatının büyük kısmını Medine’de geçirdikten sonra Basra’ya giden Ma‘bed’i İbnü’l-Murtazâ Mu‘tezile’nin Medine tabakasından saymaktadır (Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile, s. 133). Bu arada Ma‘bed’in Basra’da yetişip Medine’ye geçtiği ve orada düşünceleriyle insanları ifsat ettiği de onun hakkında nakledilenler arasında yer alır (, X, 225). Tahsil hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Ebû Zer el-Gıfârî’den faydalandığı ve büyük ihtimalle onunla birlikte Şam’a gittiği belirtilmektedir. Emevîler’in müslümanların mallarını Allah’ın malı olarak kabul etmeleri, cebir anlayışını desteklemeleri, ilâhî kaderin onları müslümanların başı ve beytülmâlin hâkimi yaptığı şeklindeki düşüncelerinin Ebû Zer tarafından eleştirilmesi herhalde Ma‘bed üzerinde etkili olmuştur (Ali Sâmî en-Neşşâr, I, 317-318).

Yaşadığı dönemde meşhur bir kişi olduğu anlaşılan Ma‘bed, Halife Abdülmelik b. Mervân tarafından Bizans sarayına elçi olarak gönderilmek, ayrıca oğlu Saîd’i eğitmek amacıyla Şam’a çağrılmıştır. Saîd’i eğitme görevinin ötesinde Bizans’a elçi olarak gönderilip gönderilmediği hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Ma‘bed’in Şam’da ikametinin ardından İbnü’l-Eş‘as’ın ayaklanmasına kadar (81-82/700-701) Basra’da kalmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Genellikle biyografi kitapları, akaid ve fırkalarla ilgili eserler Ma‘bed el-Cühenî’yi kader konusunu ilk defa ortaya atan, Basra’da bu mevzuda ilk defa söz söyleyen kişi olarak gösterir (Müslim, “Îmân”, 1, 2; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 16; Bağdâdî, s. 18; , X, 225). Bu arada İbnü’n-Nedîm, Ebü’l-Kāsım el-Belhî’den naklen kader ve i‘tizâl konusunda ilk defa görüş ileri süren kişinin Senseveyh diye bilinen Yûnus el-Esvârî olduğunu ve Ma‘bed’in kader hususundaki düşüncelerini ondan aldığını ifade eder (el-Fihrist, s. 201). Evzâî’den nakledilen bir başka rivayette ise Ma‘bed’in kaderle ilgili fikirlerini hıristiyan iken müslüman olan, daha sonra tekrar Hıristiyanlığa dönen Sûsen (Sevsen) adlı bir kişiden öğrendiği ve Gaylân ed-Dımaşkī’nin Ma‘bed’in düşüncelerini sürdürdüğü belirtilir (, X, 226). Hasan-ı Basrî’nin Ma‘bed için sapık ve saptırıcı dediği ve onunla görüşmeyi yasakladığı da rivayet edilmektedir.

Ma‘bed’le ilgili olarak kaynaklarda yer alan rivayetler birbiriyle uyuşmamaktadır. Öncelikle kader konusunda ilk söz söyleyen yahut Basra’da bu düşünceyi ilk defa ileri süren kişinin Ma‘bed olduğu hususu kesin değildir. Zira bu alanda fikir ileri sürenler arasında zikredilen Yûnus el-Esvârî ve Sûsen’den başka Ebü’l-Esved ed-Düelî’nin de (ö. 69/688) bulunduğu bilinmektedir (İbnü’l-Murtazâ, s. 134). Ma‘bed’in Basra’da bu görüşü ilk defa ortaya atmış olması da tartışmalıdır. Çünkü Basra’da sahip bulunduğu konum itibariyle kader mevzuunda ilkin görüş belirten kişi Hasan-ı Basrî’dir. Ma‘bed’in Basra’ya intikali büyük ihtimalle Şam’da görevlendirilmesinden sonraki yıllara rastlar. Hasan-ı Basrî’nin Abdülmelik b. Mervân’a yazdığı risâle bu hareketin ilk belgesi olarak gösterilir. Mu‘tezile âlimleri de bu eseri çok defa kaynak saymışlardır (meselâ bk. a.g.e., s. 19). Ayrıca Mu‘tezile kaynaklarında Hasan-ı Basrî’ye hür irade düşüncesinin gelişiminde ilk sırada yer verilmektedir (Şerîf el-Murtazâ, İnḳāẕ, s. 225; a.mlf., Resâʾil, s. 54). Ma‘bed, Basra’ya gidişinde (73/692) muhtemelen Atâ b. Yesâr ile birlikte Hasan-ı Basrî’yi ziyaret etmiş, Emevî hükümdarlarının kötü icraatından bahsederek işledikleri amellerin Allah’ın kaderiyle cereyan ettiğini belirttiklerini söylemiş, Hasan-ı Basrî de onun düşüncelerine katılmıştır (Taşköprizâde, III, 33). Öyle anlaşılıyor ki Ma‘bed ile Hasan-ı Basrî en azından birbirlerini destekler mahiyette fikir alışverişinde bulunmuşlardır. Bu bakımdan Ma‘bed’in sapkın ve saptırıcı olduğu ve ondan uzaklaşılması gerektiği şeklinde Hasan-ı Basrî’ye nisbet edilen rivayet isabetli görünmemektedir. Ma‘bed’in Basra’ya intikalinden sonra Emevî hükümdarlarının ilâhî adalet adına yaptıkları zulümlere karşı çıkması, ardından Abdurrahman b. Muhammed b. Eş‘as’ın Emevîler’e karşı başlattığı harekete katılması onun Emevî taraftarı olmayan, fakat onlara karşı isyanı da câiz görmeyen Hasan-ı Basrî gibi sadece bir nazariyatçı değil fikirlerini eyleme geçiren bir uygulayıcı olduğunu ortaya koyar. Ma‘bed’in isyanın ardından Mekke’de yaralı olarak ele geçirildiğinde Hasan-ı Basrî’nin tavsiyelerine uymadığından yakınması, ikisi arasındaki yakınlığın derecesini gösterdiği gibi Haccâc’ın kader ve kazâ konusundaki alaycı sorularına cesur bir tarzda verdiği cevaplar da kaynaklara aksetmiş bulunmaktadır (meselâ bk. Kādî Abdülcebbâr, s. 334; Zehebî, Mîzân, IV, 141). Ma‘bed büyük bir ihtimalle, İbnü’l-Eş‘as ayaklanmasının bastırılmasından sonra Abdülmelik b. Mervân yahut Haccâc b. Yûsuf tarafından kardeşi Saîd’le birlikte idam edilmiştir. Ölümü esnasında annesinin hayatta olduğu, Hasan-ı Basrî ile karşılaştığında oğlunun adl görüşünü savunduğuna onun şahit olduğunu söylediği belirtilmektedir (Kādî Abdülcebbâr, s. 334).

Kaderiyye düşüncesi İbnü’l-Eş‘as hareketinden önce Emevîler için bir tehlike teşkil etmediği gibi Ma‘bed de görüşleri sebebiyle idam edilmiş değildir. Zira düşüncelerinden dolayı idam edilseydi Hasan-ı Basrî’nin de cezalandırılması gerekirdi. Buna göre Ma‘bed’in idamı siyasî faaliyetlerinden dolayı olmuştur. Onun Kaderiyye’nin başı yahut Basra Kaderiyyesi’nin lideri olduğu şeklinde sonraları ortaya çıkan rivayetler, büyük ihtimalle Kaderiyye ve i‘tizâl karşıtı grupların -özellikle Hasan-ı Basrî gibi itibarlı bir şahsiyetin kendilerince hatalı bir inançla anılmasını istemedikleri için- bu töhmeti Ma‘bed’e yüklemiş olmalarına dayanmaktadır. Nitekim Şehristânî’nin, Hasan-ı Basrî’nin Abdülmelik b. Mervân’a gönderdiği risâlenin ona nisbetinden şüphe ederek Vâsıl tarafından yazılmış olabileceğini ileri sürmesi (el-Milel, I, 47) aynı endişenin ürünü olmalıdır. Bütün bunlardan çıkan sonuç Ebû Zer ekolünün bir temsilcisi olan Ma‘bed’in, o günkü İslâm toplumunun bünyesinden ortaya çıkan problemlerde Emevîler’e karşı bir tepki olarak kaderi nefyetmesiyle mükellefiyetin meşruluğunu ve hür iradeyi savunmuş olmasıdır. Onun adl ve emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker konusundaki düşünceleri Mu‘tezile üzerinde geniş ölçüde etkili olmuştur.

Ma‘bed el-Cühenî’nin Ebû Zer ve Muâviye b. Ebû Süfyân’dan hadis rivayet ettiği bilinmektedir. Basra’da ve Medine’de yetişen âlimlerden başta asıl râvisi sayılan Mâlik b. Dînâr olmak üzere Ebü’t-Teyyâh Yezîd b. Hâmid, Abdurrahman b. Avf’ın torunu Medine kadısı Saîd b. İbrâhim, nahivci Yahyâ b. Ya‘mer el-Leysî, Fîrûz ed-Dânâc, Zeyd b. Refî‘ ve Muâviye b. Kurre kendisinden rivayette bulunmuştur (Kâ‘bî, s. 89; Kādî Abdülcebbâr, s. 334; , XVI, 797). Basralı tâbiîlerin ikinci tabakasından sayılan, fıkıh ve hadis konusunda geniş bilgiye sahip olduğu belirtilen Ma‘bed’in rivayetlerinin güvenilirliği ihtilâflıdır. Yahyâ b. Maîn ve Ebû Hâtim onun Kaderîler arasında en güvenilir kişi olduğunu söyler (, X, 225; krş. GAS, I, 135). Dârekutnî, hadisinin sahih fakat mezhebinin kötü olduğunu ifade ederken İbn Hacer sika olduğunu ve yalanla suçlanmadığını belirtir (, X, 226). Buna karşılık Ebû Zür‘a Ma‘bed’i zayıflar arasında zikreder.


BİBLİYOGRAFYA

Müslim, “Îmân”, 1, 2.

Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 16.

Tirmizî, “Îmân”, 4.

, VII, 264.

, I, 503.

, IV/1, s. 399-400.

a.mlf., , I, 204.

Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, Târîḫ (nşr. Şükrullah b. Ni‘metullah el-Kūcânî), Dımaşk 1980, s. 370.

, s. 441, 484, 547, 625.

Kâ‘bî, Ẕikrü’l-Muʿtezile (nşr. Fuâd Seyyid, Fażlü’l-iʿtizâl ve Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile içinde), Tunus 1393/1974, s. 89, 96.

, VIII, 280.

, III, 35-36.

, s. 201.

Kādî Abdülcebbâr, Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile (nşr. Fuâd Seyyid, Fażlü’l-iʿtizâl ve Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile içinde), Tunus 1393/1974, s. 334, 341.

, s. 18, 117, 363.

Şerîf el-Murtazâ, İnḳāẕü’l-beşer (nşr. Ali Hâkanî en-Necefî), Necef 1935, s. 225.

a.mlf., Resâʾil (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Bağdad 1386/1967, s. 54.

, s. 445.

, I, 47.

, III, 394-396.

, XVI, 797-803.

a.mlf., Tebyînü keẕibi’l-müfterî (nşr. M. Zâhid Kevserî), Dımaşk 1347, neşredenin girişi, s. 11.

, IV, 456.

, IV, 185-187.

a.mlf., , IV, 141.

a.mlf., : sene 81-100, s. 199-203.

, s. 133-134, 137.

, I, 216, 225; IV, 52; V, 359; X, 225-226.

a.mlf., , II, 506.

, I, 200, 201.

, II, 163-164; III, 33.

, I, 135.

Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî, Kahire 1977, I, 317-320.

Hüsnî Zeyne, el-ʿAḳl ʿinde’l-Muʿtezile, Beyrut 1978, s. 17.

J. van Ess, “Maʿbed el-Cühenî”, , LIII/2 (1398/1978), s. 279-312; LIII/3 (1398/1978), s. 527-560.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 281-282 numaralı sayfalarda yer almıştır.