MÂNKDÎM ŞEŞDÎV

Ebü’l-Hüseyn Kıvâmüddîn Ahmed b. Ebî Hâşim Muhammed el-Hüseynî el-A‘râbî el-Kazvînî (ö. 425/1034)

Zeydî-Mu‘tezilî kelâmcısı.

Müellif:

Hayatına dair fazla bilgi yoktur. Nisbesinden anlaşıldığı üzere Kazvin bölgesinde doğmuştur. Pehlevîce’de “ayın yüzü” anlamına gelen mâng-dîm kelimesinin Arapçalaşmış şekli olan Mânkdîm (Mânekdîm, Mânkedîm) yüzünün güzelliği sebebiyle kendisi hakkında kullanılırken “altı dev şeytan” anlamındaki Şeşdîv isminin ona niçin verildiği bilinmemektedir. Nesebi Hz. Hüseyin üzerinden Hz. Ali’ye ulaşır. Bu sebeple tabakat kitaplarında kendisi için Hüseynî nisbesi ve “seyyid” unvanı kullanılır. Muhtemelen nesebinin Hz. Hasan üzerinden Hz. Ali’ye ulaştığı şeklinde bir kanaatin varlığı sebebiyle tabakat yazarları Mânkdîm’in Hz. Hasan’ın soyundan gelmediğini özellikle vurgular (İbnü’l-Murtazâ, vr. 157a; Ahmed b. Yahyâ Hâbis es-Sa‘dî, vr. 283; Ebü’l-Hasan Abdullah b. Miftâh, I, 28). İsim zincirini doğru bir şekilde kaydeden Muhallî’nin daha ziyade Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere verilen “şerîf” unvanını kendisi hakkında kullanması bir sehiv olmalıdır. Bazı kaynaklarda Mânkdîm için geçen “İmâm” (Ebü’l-Hasan Abdullah b. Miftâh, I, 28) ve “Müstazhir-Billâh” lakapları ise (Humeyd b. Ahmed el-Mahallî, s. 292; İbnü’l-Murtazâ, vr. 157a; İbn Fend, II, 693) ona bir ara kalkıştığı imâmet iddiasından dolayı verilmiştir. Ayrıca hayatının belli bir dönemini Rey’de geçirdiğinden eserinin bazı yazmalarında onun için Râzî nisbesi de kullanılır (Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, neşredenin girişi, s. 29).

Mânkdîm, Deylem Zeydîleri’nin imamı olan Müeyyed-Billâh Ahmed b. Hüseyin’in öğrencisidir. Onun Müeyyed-Billâh’tan hangi ilimleri okuduğuna dair bilgi yoksa da hocasının kelâm ve fıkıh ilimlerinde yetkin olduğu göz önüne alınırsa kendisinden bu iki ilme dair öğrenim gördüğü söylenebilir. Mânkdîm’in Müeyyed-Billâh’ın öğrencileri arasında ayrıcalıklı bir konuma yükseldiği kaynaklardan anlaşılmaktadır. Nitekim Müeyyed-Billâh 411 (1021) yılında Lencâ’da vefat ettiğinde cenaze namazını Mânkdîm kıldırmıştır. Hocasının ölümünden sonra muhtemelen ilim tahsil etmek amacıyla Rey’e gitti. Burada 415’te (1025) vefat eden Kādî Abdülcebbâr’ın cenazesine katılanlar arasında ismi zikredilen Mânkdîm 417’de (1026) Lencâ’ya döndü. Bu sırada Zeydîler tarafından Müeyyed-Billâh’tan sonra imam kabul edilen kardeşi Ebû Tâlib Nâtık-Bilhak Yahyâ b. Hüseyin’e karşı Müstazhir-Billâh unvanı altında imâmet iddiasıyla ortaya çıktıysa da bu iddia Zeydîler tarafından kabul görmeyince tekrar Rey’e döndü ve burada vefat etti. Bazı kaynaklarda onun Nâtık-Bilhakk’ın ardından imâmet iddiasında bulunduğu (Ahmed b. Yahyâ Hâbis es-Sa‘dî, vr. 283), hatta ondan sonra imam kabul edildiği (İbnü’l-Murtazâ, vr. 157a) yönünde rivayetler varsa da ikisinin ölüm tarihleri arasında bir yıllık sürenin olması ve Mânkdîm’in hayatının son döneminde Rey’de bulunması bu rivayetleri şüpheli kılmaktadır.

Mu‘tezilî düşünceyi Mu‘tezile’nin on birinci tabakasından kabul edilen, hem Ebû Abdullah el-Basrî’den hem de Kādî Abdülcebbâr’dan ders okuyan Müeyyed-Billâh aracılığı ile tanıyan Mânkdîm bazı modern çalışmalarda Kādî Abdülcebbâr’ın öğrencisi olarak nitelendirilse de (EIr., I, 117; The Encyclopaedia of Islam Three, fas. 3, s. 10) kaynaklarda buna dair herhangi bir kayıt yoktur. Nitekim Mu‘tezile âlimlerinin zikredildiği Hâkim el-Cüşemî’ye ait Şerḥu ʿUyûni’l-mesâʾil ve İbnü’l-Murtazâ’ya ait Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile’de kendisine yer verilmez. Ancak Kādî Abdülcebbâr’ın eserine ta‘lik yazdığı göz önünde bulundurulursa Rey’de kaldığı sırada büyük ihtimalle onun derslerine katılmış olduğu söylenebilir. Öte yandan tedris faaliyetleri hakkında da herhangi bir bilgiye rastlanmayan Mânkdîm Şeşdîv’in hiçbir öğrencisinin adı bilinmemektedir.

Kaynaklarda kelâm ilmindeki yetkinliği özellikle vurgulanan Mânkdîm, muhtemelen olgunluk dönemini siyasî mücadelelerle geçirmiş olması sebebiyle fazla eser yazamamıştır. Bilinen tek eseri Kādî Abdülcebbâr’ın Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’sine yazdığı ta‘liktir. İbn Fend’in Şerḥu’l-Uṣûl adıyla zikrettiği eser (Meʾâs̱irü’l-ebrâr, II, 702) bazı kütüphane kayıtlarında Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse ismiyle Mânkdîm Şeşdîv’e atfedilir (Vecîh, Meṣâdirü’t-türâs̱, II, 243; Rukayhî v.dğr., II, 655). Adından da anlaşılacağı üzere eser Mu‘tezile’nin beş esasını oluşturan tevhid, adalet, va‘d ve va‘îd, el-menzile beyne’l-menzileteyn, emir bi’l-ma‘rûf ve nehiy ani’l-münker ilkelerinin ayrıntılı bir açıklaması ve bu ilkeler üzerindeki tartışmalarla ilgilidir.

Mânkdîm Şeşdîv’in Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse üzerine ta‘lik yazmak suretiyle kitabın aslından farklı bir eser telif ettiği kesin olmakla birlikte, bu kitabın Abdülkerîm Osman tarafından Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse adıyla Kādî Abdülcebbâr’a izâfe edilerek neşredilen eser (Kahire 1965) olup olmadığı tartışmalıdır. Bu karışıklık eserin yazma nüshalarında her iki müellifin de isimlerinin zikredilmesinden kaynaklanmaktadır. Yazmalardaki kayıtlar, Mânkdîm’in Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse üzerine bir ta‘lik yazmasının adı geçen eser temelinde şekillenen yeni ve özgün bir eser ortaya koymak değil, Kādî Abdülcebbâr tarafından imlâ edilen eseri bazı küçük değişikliklerle rivayet etmekten ibaret olduğu şeklinde bir algının doğmasına yol açmıştır (Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, neşredenin girişi, s. 27-28). Abdülkerîm Osman tarafından (Kahire 1965) neşredilen eserin gerçekte Kādî Abdülcebbâr’ın Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’si olmadığını ilk defa söyleyen Daniel Gimaret, neşri yapılan bu eserin halen kayıp bulunan Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse üzerine Mânkdîm Şeşdîv tarafından kaleme alınan Taʿlîḳu Şerḥi’l-Uṣûli’l-ḫamse (Taʿlîḳ ʿalâ Şerḥi’l-Uṣûli’l-ḫamse) adlı eser olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasını kanıtlamak amacıyla bazı deliller sıralamıştır (Gimaret, sy. 15 [1979], s. 49-57). Gimaret’nin ileri sürdüğü delillerin başında, eserin bazı yazmalarında Mânkdîm Şeşdîv’e nisbetinin “ta‘lik” diye ifade edilirken bazı yazmalarda “telif” olarak anılması, böylece onun doğrudan Mânkdîm tarafından yazılan bir eser diye nitelendirilmesi gerektiği iddiası gelmektedir. Nitekim kitabın San‘a’da bulunan bir nüshasında (Mektebetü’l-câmii’l-kebîr, İlmü’l-kelâm, nr. 190; Abdülkerîm Osman’ın neşrinde kullandığı ikinci nüsha) Mânkdîm Şeşdîv bizzat müellif olarak kaydedilirken, yine San‘a’da mevcut diğer bir nüshasıyla (Mektebetü’l-câmii’l-kebîr, İlmü’l-kelâm, nr. 161) Vatikan nüshasında (Biblioteca Apostolica Vaticana, Arabe, nr. 1028) eserin Mânkdîm Şeşdîv’in telifi olduğu belirtilmektedir. Öte yandan Gimaret, kitabın yazma nüshalarındaki ta‘lik kaydını ifade eden kelimelerin de aslında eserin Mânkdîm Şeşdîv’e aidiyetine işaret ettiğini ileri sürer. Nitekim Abdülkerîm Osman’ın neşrinde dayandığı İstanbul nüshasındaki (TSMK, III. Ahmed, nr. 1872) “‘ullika an” kaydının, Mânkdîm Şeşdîv’in Kādî Abdülcebbâr’dan okuduğu metnin bizzat kendisi tarafından rivayet edilen şekline değil, aslında Kādî Abdülcebbâr’dan okuduğu metin üzerinde kendi yorumlarını da içeren ve öğrencileri tarafından rivayet edilen ikinci bir metne işaret ettiğini, şayet Mânkdîm Şeşdîv’in ta‘liki Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’nin rivayetinden ibaret olsaydı yahut böyle kabul edilseydi bu durumda söz konusu yazmada “‘allaka alâ” kaydının bulunması gerektiğini ileri sürer, ayrıca literatürden örnekler vererek bunu kanıtlamaya çalışır. Diğer taraftan eserin üslûbu da onun Kādî Abdülcebbâr’dan başka bir müellifin elinden çıktığını göstermektedir. Zira müellif kendini birinci şahıs olarak sunarken Kādî Abdülcebbâr eser boyunca üçüncü şahıs olarak zikredilmekte, müellifin bu eseri Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’yi küçük ilâvelerle aktardığı bir eser olarak değil, yazdığı esere zemin teşkil eden müstakil ve farklı bir kitap olarak algıladığını gösteren ifadeler bulunmaktadır (s. 41, 43, 45). Ayrıca eserde Mânkdîm Şeşdîv’in metin üzerindeki etkisinin sadece rivayet etmekle sınırlı kalmayıp metne kendi tercihlerini yansıtmak suretiyle yeni bir metin inşa ettiğini gösteren unsurlar da göze çarpmaktadır. Bu durum, Mânkdîm’in bizzat Kādî Abdülcebbâr’ın diğer eserlerindeki görüşlerini de zikrederek bunları eleştiriye tâbi tutması ve aralarında tercihlerde bulunması şeklinde olabildiği gibi (s. 122-123), Kādî Abdülcebbâr ile diğer Mu‘tezilî âlimlerin görüşlerini kıyaslayarak aralarında tercihlerde bulunması şeklinde olabilmektedir (s. 688-689). Yine Mânkdîm Şeşdîv’in Kādî Abdülcebbâr’ın konuları anlatırken takip ettiği plana karşı çıktığı ve isabetli tertibin ne şekilde olması gerektiğini belirttiği, bazan karşı çıktığı bu planı takip ederken (s. 81, 666, 746) bazan da olması gerektiğini söylediği yeni planı temel aldığı (s. 647), Kādî Abdülcebbâr’ın bazı tanımlarına karşı çıktığı (s. 176, 324), zikrettiği açıklama ve delillerin gerçekte Ebû Ali el-Cübbâî’den alındığını söyleyerek nihaî kaynağına işaret ettiği (s. 42-43, 86-87), zaman zaman da bunları reddettiği (s. 55, 124-125, 180, 408) görülmektedir. Ayrıca eserin imâmet bahsinde Mu‘tezile’nin imâmet anlayışı yerine Zeydiyye’nin anlayışının savunulması, kitabın Zeydî olan Mânkdîm Şeşdîv’in elinden çıktığını kanıtlamaktadır (EIr., I, 118). Öte yandan bu tür farklılıkların Kādî Abdülcebbâr’ın öğrencilerinin hocalarına muhalefet ettikleri konularda esere kendi görüşlerini eklemelerinden kaynaklandığı da ileri sürülmüştür (Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse: Mu‘tezile’nin Beş İlkesi, tercüme edenin girişi, I, 50).

Mânkdîm Şeşdîv’e ait ta‘likin bir kısmı kataloglara Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, bir kısmı ise Taʿlîḳu (Taʿlîḳātü) Şerḥi’l-Uṣûli’l-ḫamse başlığıyla kaydedilmiş birçok nüshası mevcuttur. Gimaret bunlardan Ankara, İstanbul, Milano, Berlin, Münih, San‘a, Vatikan ve Viyana’da kayıtlı toplam on yedi nüshayı zikreder (AIsl., sy. 15 [1979], s. 48-49). Ayrıca özellikle Yemen’deki bazı özel kütüphanelerde de çeşitli nüshaları bulunmaktadır (meselâ bk. Habeşî, s. 45, 258, 318; Vecîh, Meṣâdirü’t-türâs̱, II, 243). Taʿlîḳu Şerḥi’l-Uṣûli’l-ḫamse’nin doğrudan Mânkdîm Şeşdîv’e atfedilerek yapılmış bir neşri tesbit edilememiştir. Eseri ilk defa Abdülkerîm Osman İstanbul ve San‘a’daki nüshalarına dayanarak “Ahmed b. Hüseyin b. Ebû Hâşim’in ta‘liki” kaydıyla ve Kādî Abdülcebbâr’a izâfetle Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse başlığı altında neşretmiş (Kahire 1384/1965), ardından bu neşir birçok defa basılmıştır. Semîr Mustafa Rebâb da eseri aynı kayıt ve aynı adla (Beyrut 1422/2001), İlyas Çelebi ise kitabın İstanbul nüshasını “Ahmed b. Hüseyin b. Ebû Hâşim Mânkdîm’in ta‘liki” kaydıyla Kādî Abdülcebbâr’a atfederek Şerḥu’l-Uṣûli’l-Ḫamse: Mu‘tezile’nin Beş İlkesi başlığı altında Türkçe çevirisiyle birlikte yayımlamıştır (I-II, İstanbul 2013). Zeydî âlimi Hüsâmeddin Kāsım b. Ahmed el-Mahallî (ö. VIII./XIV. yüzyılın ilk yarısı) Taʿlîḳu Şerḥi’l-Uṣûli’l-ḫamse üzerine bir ta‘lik yazmıştır. Bu eserin yazma nüshası Milano’da (Biblioteca Ambrosiana, Ar. nr. F 192) bulunmaktadır (Gimaret, sy. 15 [1979], s. 60).

BİBLİYOGRAFYA :

Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 5-36; a.mlf., a.e.: Mu‘tezile’nin Beş İlkesi (trc. İlyas Çelebi), İstanbul 2013, tercüme edenin girişi, I, 11-55; a.mlf., el-Uṣûlü’l-ḫamse (nşr. Faysal Büdeyr Avn), Küveyt 1998, neşredenin girişi, s. 5-60; Humeyd b. Ahmed el-Mahallî, el-Ḥadâʾiḳu’l-verdiyye fî menâḳıbi eʾimmeti’z-Zeydiyye (nşr. W. Madelung, Aḫbâru eʾimmeti’z-Zeydiyye içinde), Beyrut 1987, s. 270, 292; İbnü’l-Murtazâ, Yevâḳītü’s-siyer fî şerḥi Kitâbi’l-Cevâhir ve’d-dürer, Riyad Mektebetü Câmiati’l-Melik Suûd, nr. 7894, vr. 157a; Ebü’l-Hasan Abdullah b. Miftâh, el-Müntezeʿu’l-muḫtâr mine’l-ġays̱i’l-midrâr: Şerḥu’l-Ezhâr, San‘a 1424/2003, I, 28-29; İbn Fend, Meʾâs̱irü’l-ebrâr fî tafṣîli mücmelâti cevâhiri’l-aḫbâr: el-Levâḥiḳu’n-nediyye bi’l-ḥadâʾiḳı’l-verdiyye (nşr. Abdüsselâm Abbas el-Vecîh – Hâlid Kāsım M. el-Mütevekkil), Amman 1423/2002, II, 693, 694, 701-702; Ahmed b. Yahyâ Hâbis es-Sa‘dî, el-Maḳṣadü’l-ḥasen ve’l-meslekü’l-vâżıḥ, Princeton University Digital Library, nr. ymdi_03_43, vr. 283 (mikrofilm, orijinali San‘a’da Mektebetü Muhammed el-Kibsî’dedir); W. Madelung, Der Imam al-Qāsim ibn Ibrāhīm und die Glaubenslehre der Zaiditen, Berlin 1965, s. 182-183; a.mlf., “ʿAbd al-Jabbār”, EIr., I, 116-118; G. Monnot, Penseurs musulmans et religions iraniennes: ‘Abd al-Jabbar et ses devanciers, Paris 1974, s. 263; Abdullah Muhammed el-Habeşî, Fihrisü maḫṭûṭâti baʿżi’l-mektebâti’l-ḫâṣṣa fi’l-Yemen, London 1414/1994, s. 45, 258, 318; R. C. Martin v.dğr., Defenders of Reason in Islam: Mu’tazilism from Medieval School to Modern Symbol, Oxford 1997, s. 54-56; Abdüsselâm b. Abbas el-Vecîh, Aʿlâmü’l-müʾellifîne’z-Zeydiyye, Amman 1420/1999, s. 104; a.mlf., Meṣâdirü’t-türâs̱ fi’l-mektebâti’l-ḫâṣṣa fi’l-Yemen, San‘a 1422/2002, II, 243; Ahmed Abdürrezzâk er-Rukayhî v.dğr., Fihristü maḫṭûṭâti Mektebeti’l-Câmiʿi’l-kebîr: Ṣanʿâʾ, San‘a, ts. (Vizâretü’l-Evkāf ve’l-irşâd), II, 655-657; M. Saîd el-Melîh – Ahmed M. Îsevî, Fihrisü maḫṭûṭâti’l-Mektebeti’l-Ġarbiyye bi’l-Câmiʿi’l-kebîr bi-Ṣanʿâʾ, Yemen, ts. (Meclisü’l-kıyâde), s. 177-178; M. T. Heemskerk, Suffering in the Mu‘tazilite Theology: ‘Abd al-Jabbār’s Teaching on Pain and Divine Justice, Leiden 2000, s. 3-5, 60-62; a.mlf., “ʿAbd al-Jabbār b. Aḥmad al-Hamad̲h̲ānī”, The Encyclopaedia of Islam Three, Leiden 2007, fas. 3, s. 9-18; D. Thomas, “ʿAbd al-Jabbār: Sharh al-Usūl al-khamsa, Commentary on the Five Principles”, Christian-Muslim Relations: A Bibliographical History (ed. D. Thomas – A. Mallett), Leiden-Boston 2011, II, 603-604; a.mlf., “Mānkdīm Shashdīw”, a.e., II, 662-664; D. Gimaret, “Les Uṣūl al-Ḫamsa du Qādī ʿAbd al-Ğabbār et leurs commentaires”, AIsl., sy. 15 (1979), s. 47-96; İlyas Çelebi, “Şerhu’l-Usûli’l-Hamse”, DİA, XXXVIII, 570-571.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 193-194 numaralı sayfalarda yer almıştır.