MA‘ŞÛK-ı TÛSÎ

(ö. V./XI. yüzyılın başları)

Horasanlı bir Türkmen sûfîsi.

Müellif:

IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısıyla V. (XI.) yüzyılın başlarında Horasan’da Tûs şehrinde yaşadı ve burada vefat etti. Asıl adı Muhammed olmakla beraber daha çok mânevî hallerin tesiriyle kendinden geçip cezbeli bir şekilde yaşadığından Ma‘şûk-ı Tûsî veya Muhammed-i Ma‘şûk diye tanınmıştır. Hücvîrî, Horasan sûfîlerini sayarken Ma‘şûk’un adını da zikreder, iyi ve güzel bir yaşama tarzı bulunduğunu bildirir (Keşfü’l-maḥcûb, s. 216). Muhammed b. Münevver dönemin ünlü sûfîsi Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın onu çok takdir ettiğini, büyük bir zat olduğunu, mânevî bir hali bulunduğunu söyler ve aralarında geçen şu olayı kaydeder: Ebû Saîd, Mihne’den Nîşâbur’a giderken Tûs’a yakın bir köye geldiğinde şehre girmek için bir dervişini göndererek Ma‘şûk’tan izin istemiş, ondan izin çıkmadan yola devam edemeyen Ebû Saîd kendisini ziyaret etmiş, Ma‘şûk onu güzel bir şekilde karşılayıp bağrına basmış, Tûs’ta dikili bulunan mâneviyat sancağının kısa bir süre sonra Ebû Saîd’in dergâhına dikileceğini söyleyerek onun meşhur bir sûfî olacağını müjdelemiştir (Esrârü’t-tevḥîd, s. 65-66).

Aynülkudât el-Hemedânî, Muhammed Hammûye ve Ahmed el-Gazzâlî gibi mutasavvıfların Ma‘şûk’u çok takdir ettiklerini, kıyamet günü sıddîkıyyet mertebesine ulaşmış velîlerin, “Keşke toprak olsaydık da Ma‘şûk üzerimize bassaydı” diyeceklerini kaydeder (Nâmehâ, I, 62; II, 171). Attâr ise onu “sır denizi” diye anar (Mantıku’t-tayr, II, 146). Meczupların aksine güzel giyinen Ma‘şûk’un Tûs Camii’nde Ebû Saîd’in bir sohbetine katıldığı, o sırada kendi elbisesine bir düğüm atarak onun dilini bağladığı, bunun üzerine Ebû Saîd’in, “Ey asrın sultanı, ey varlık âleminin serdarı! Bu düğümü çöz, aslında yedi göğü ve yeri bağlamış bulunuyorsun” dediği kaydedilmektedir (Câmî, s. 314). Ma‘şûk’un çağdaşı Emîr Ali Abû da meczup Türkmenler’dendi. Câmî, Aynülkudât el-Hemedânî’den naklen bu iki Türkmen şeyhiyle ilgili başka bir menkıbe daha anlatır (Nefeḥâtü’l-üns, s. 315).

Ma‘şûk-ı Tûsî ve Emîr Ali Abû, meczup olmaları sebebiyle düzgün ibadet hayatı olmayan ilk Türkmen şeyhlerindendir. Daha sonraki dönemlerde Horasan, Mâverâünnehir, Hârizm, İran ve Anadolu’da onlara benzeyen pek çok Türkmen şeyhine rastlanmıştır. Bu tür meczup dervişler bütün müslüman beldelerinde ermiş kişiler olarak kabul edilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 216.

Muhammed b. Münevver, Esrârü’t-tevḥîd (nşr. Zebîhullah Safâ), Tahran 1348 hş., s. 65-66.

Aynülkudât el-Hemedânî, Nâmehâ (nşr. Ali Nakī Münzevî), Tahran 1362, I, 62; II, 171.

Attâr, Mantıku’t-tayr (trc. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1962, II, 30, 146, 208.

Câmî, Nefeḥâtü’l-üns, Tahran 1370 hş., s. 314, 315.

Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve (haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 194, 195.

M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (haz. Orhan F. Köprülü), Ankara 1966, s. 13.

Nasrullah Pürcevâdî, “Şerḥ-i Aḥvâl-i Şeyḫ Muḥammed Maʿşûḳ-ı Ṭûsî”, Maʿârif, IV/2, Tahran 1366/1987, s. 169-198.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 28. cildinde, 105 numaralı sayfada yer almıştır.