MEDKÛR, İbrâhim

(1902-1995)

İslâm felsefesi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Mısırlı bilim ve kültür adamı.

Müellif:

İbrâhim Beyyûmî Medkûr, Cîze’ye bağlı Ebünnumrus köyünde doğdu. İlk eğitimini köyünde aldıktan sonra Câmiu’l-Ezher’e girdi. Şer‘î hukukla modern hukuku uzlaştırma düşüncesiyle kurulmuş bir araştırma enstitüsü olan el-Kazâü’ş-şer‘î Medresesi’ne devam etti. Burada fıkıh âlimi Ali el-Hafîf’ten miras hukuku dersleri aldı. Ardından Mısır’da modern eğitimin verildiği en eski kolej olan ve şimdiki Kahire Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturan Dârü’l-ulûm’da okudu (1923-1927). Fransa’ya giderek Sorbonne Üniversitesi’nden edebiyat, Paris Üniversitesi’nden hukuk lisansı aldı ve felsefe alanında devlet doktorası yaptı (1934). Ülkesine döndükten sonra Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne öğretim üyesi olarak tayin edildi; on beş yıl boyunca sürdürdüğü senato üyeliğine seçildi (1937). 1940’lı yılların ortasından itibaren Arap kültür hayatını ilgilendiren önemli görevlere getirildi. Sosyal İşler Bakanlığı yaptı. Kahire’deki Mecmau’l-lugati’l-Arabiyye üyeliğine seçildi (1946). Yıllarını verdiği bu kurumun 1959’da genel sekreteri, selefi Tâhâ Hüseyin’in vefatı üzerine 1974’te de başkanı oldu. Ardından Dımaşk, Kahire ve Bağdat’taki aynı ismi taşıyan akademilerin ortak girişimiyle kurulan ve Ürdün’deki akademinin katılımıyla genişleyen Arap Dili Akademileri Birliği’nin başkanlığına seçildi. Mısır Kültürü Yüksek Konseyi üyeliğinde bulundu. Princeton Üniversitesi tarafından kendisine fahrî edebiyat doktoru pâyesi verilen İbrâhim Medkûr 4 Aralık 1995 tarihinde vefat etti.

İbrâhim Medkûr, İslâm felsefesindeki uzmanlığının yanı sıra bulunduğu çeşitli idarî ve akademik mevkilerde Arap kültür hayatında iz bırakan projelere imza atmış bir kültür adamıdır. Özellikle Mecmau’l-lugati’l-Arabiyye’deki faaliyetleri, bu kurumun Arap dilinin korunması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmalarına ciddi katkılar sağlamıştır. Kurumun, hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla dil ve kültür mirasını ortaya çıkarmak ve terminolojide birliği sağlamak üzere yayımladığı çok sayıda sözlük onun girişimleriyle hazırlanmıştır. Bunlar arasında Radıyyüddin es-Sâgānî’nin Kitâbü’t-Tekmile ve’ẕ-ẕeyl ve’ṣ-ṣıla’sı, İshak b. İbrâhim el-Fârâbî’nin Dîvânü’l-edeb’i, Ebû Amr eş-Şeybânî’nin Kitâbü’l-Cîm’i, Ebû Osman Saîd b. Muhammed es-Sarakustî’nin Kitâbü’l-Efʿâl’i gibi klasik sözlükler; Muʿcemü elfâẓi’l-Ḳurʾân ve birçok baskısı yapılan el-Muʿcemü’l-vecîz, el-Muʿcemü’l-vasîṭ ile neşrini sağ iken başlattığı el-Muʿcemü’l-kebîr sayılabilir (İbrâhim Medkûr, Maʿa’l-Ḫâlidîn, s. 26-35). Çok sayıda Arap uzmanının katkısıyla hazırlanan Muʿcemü’l-ʿulûmi’l-ictimâʿiyye adlı ansiklopedik terimler sözlüğü de (Kahire 1975) Medkûr’un UNESCO ile iş birliği içinde yürüttüğü önemli bir projedir.

Medkûr, İslâm düşüncesinin yeniden doğuşuna zemin hazırlayacak zengin mirası ortaya çıkarmak amacıyla Mecmau’l-lugati’l-Arabiyye’deki görev ve sorumlulukları çerçevesinde kendi yönetimi altındaki meslektaş ve öğrencilerini çeşitli klasik İslâmî eserlerin modern neşrine teşvik etmiştir. Nitekim İslâm felsefesi alanında İbn Sînâ’nın eş-Şifâʾ adlı eserinin, kelâm alanında Kādî Abdülcebbâr’ın el-Muġnî’sinin ve tasavvuf alanında Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’sinin neşrinde önemli rol üstlenmiştir. Ayrıca klasik İslâm mirasının Batı’da tanınması yönünde özendirici olmuş, bunun sonucu olarak İbn Sînâ’ya ait eş-Şifâʾın “İlâhiyyât” bölümüyle (La métaphysique du Shifâ’, trc. G. C. Anawati, I-II, Paris, Vrin 1978, 1985) Şehristânî’nin Kitâbü’l-Milel ve’n-niḥal’i (Livre des religions et des sectes, trc. D. Gimaret – J. Jolivet – G. Monnot, I-II, Paris, Peeters-Unesco 1986, 1993) Fransızca’ya kazandırılmıştır. Bu tercümelerin ilkini üstlenen ve Dominiken Doğu Tedkikleri Enstitüsü’nün müdürü olan Georges Chehata Anawati, onun akademi ve neşir faaliyetlerinde daima yakın mesai arkadaşı olmuştur. Medkûr da bu enstitünün çalışmalarını en zor zamanlarında bile desteklemiş ve kurumun bünyesinde çıkan Mélanges de l’Institut Dominicain d’Études Orientales du Caire () dergisinde 1958 yılından itibaren İslâm felsefesiyle ilgili makaleler yazmıştır. İslâm felsefesi üzerine yazmayı yalnızca akademik bir çalışma meselesi olarak görmeyen Medkûr, daima ortak bir insanlık birikiminin varlığına duyduğu inançla eserlerini kaleme almıştır. Felsefeyi medeniyetler arasındaki farklılıkları buluşturan bir köprü ve insanlığın ortak dili olarak kavradığından İslâm felsefesinin Batı ve İslâm dünyasını buluşturan yönlerini daha ilk çalışmalarından itibaren ön plana çıkarmıştır. Sorbonne’da doktora hazırlığı sırasındaki araştırmalarının ürünü olan iki kitabından ilki, Fârâbî’nin İslâm felsefesindeki yerini Ortaçağ yahudi ve hıristiyan filozofları üzerindeki etkisiyle birlikte konu edinmekte, ikincisi de Aristo’nun İslâm dünyasındaki belirleyici rolünü ortaya koymaktadır. Her iki eserde yönlendirici ana fikir medeniyet farklılığına rağmen felsefî ortaklığın mümkün olduğudur (Zeyneb Mahmoud el-Khodeiry, XXIII [1997], s. 478).

Fârâbî (Ebû Naṣr el-Fârâbî fi’ẕ-ẕikra’l-elfiyye li-vefâtihî 950 m., Kahire 1403/1983), Gazzâlî (Ebû Ḥâmid el-Ġazzâlî fi’ẕ-ẕikra’l-miʾeviyyeti’t-tâsiʿa li’l-mîlâd, Kahire 1962), Sühreverdî (el-Kitâbü’t-Teẕkârî, Şeyḫu’l-İşrâḳ Şihâbüddîn es-Sühreverdî fi’ẕ-ẕikra’l-miʾeviyyeti’s̱-s̱âmine li-vefâtihî 578 h-1190 m, Kahire 1394/1974) ve İbnü’l-Arabî (el-Kitâbü’t-Teẕkârî: Muḥyiddîn b. ʿArabî, Kahire 1389/1969) gibi İslâm düşünürleri hakkında yayımladığı anma kitapları Medkûr’un editörlük etkinlikleri arasında özellikle zikredilmelidir. Ayrıca Paris’teki yıllarından itibaren tanıştığı ve çeşitli ortamlarda birlikte çalıştığı Mısırlı felsefe tarihçisi Osman Emîn’in anısına hazırlanan bir esere (Dirâsât felsefiyye: Mühdât ilâ rûḥi ʿOs̱mân Emîn, Kahire 1979) editör olarak, Mısırlı Batı felsefesi uzmanı ve yakın dostu Yûsuf Kerem’in anısına hazırlanan armağan kitaba da (Yûsuf Kerem müfekkiren ʿArabiyyen ve müʾerriḫen li’l-felsefe, nşr. Âtıf el-Irâkī, Kahire 1988) yazar olarak bulunduğu katkılar, Medkûr’un felsefe alanında sarfedilen yerli çabaları köklü bir araştırma geleneğine dönüştürme bilincini yansıtmaktadır.

İbrâhim Medkûr asıl uzmanlık alanıyla ilgili olarak İslâm felsefesinin tarihî değeri, özgünlüğü, kapsamı, perspektif ve yöntem meseleleri üzerinde özellikle çalışmıştır. Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye menhec ve taṭbîḳuhû adlı eserinin ilk bölümü, onun bu konudaki temel yaklaşımını ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Medkûr’a göre İslâm’ın bilim ve felsefenin gelişmesine elverişli olmadığı, dolayısıyla bir İslâm felsefesinden söz edilemeyeceği yönünde XIX. yüzyılda Batılılar’ca ortaya atılan yorumlar bilgisizlik veya ön yargıdan kaynaklanmaktaydı. Nitekim XX. yüzyılda araştırmalar ilerledikçe İslâm düşüncesinin tarihî başarısı ve özgün niteliği hakkındaki bilgi yetersizliğinin farkına varılmıştır. Sâmî ırkının sistemli ve sentezci düşünceye yatkın olmadığı şeklindeki ırkçı ön yargıların ise artık modası geçmiştir. İslâm felsefesinin sadece Arap düşüncesinin bir ürünü olduğu şeklindeki iddianın zaten söz konusu olmadığını, bu geleneğin Fars, Hintli, Türk, Süryânî, Berberî birçok milletin katkılarıyla oluşup geliştiğini belirten Medkûr’a göre bu felsefe İslâmî bir çevrede gelişmiş ve Arap diliyle yazılmıştır; ancak Arapça yazılmış olması bunun bir Arap felsefesi olduğu anlamına gelmez. İslâmiyet çeşitli ulusları bir araya toplamış ve onlardan her biri İslâm düşüncesinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Ayrıca adına İslâm felsefesi derken de bu geleneğin sadece müslümanların entelektüel çabalarının sonucunda ortaya çıktığı kastedilmemekte, İslâm’ın medeniyet coğrafyası içinde yaşayan felsefî birikime sahip gayri müslim unsurların özellikle ilk dönemlerdeki itici ve öğretici katkıları göz önünde bulundurulmaktadır. Bu düşünce geleneğine İslâm felsefesi denmesinin bir gerekçesi, kaynaklarının ve müelliflerinin arka planlarının çeşitliliğine rağmen köklerini İslâm medeniyetinde bulması, ikinci ve daha önemli gerekçesi ise problemleri, esasları ve amaçları bakımından ilhamını İslâm’dan almış olmasıdır.

Medkûr’a göre İslâm felsefesinin birlik-çokluk yahut Tanrı-âlem ilişkisi gibi meseleleri ele alış tarzı ve akıl-vahiy uygunluğunu gözeten yöntemi kendine özgüdür. Ancak onun dinî bir yönelişe sahip olması kendini sınırlandırması sonucunu doğurmamış, İslâm filozofları, o dönemde felsefenin alanı içinde kabul edilen bilimsel problemler dahil olmak üzere felsefenin hiçbir temel problemini ihmal etmemişlerdir. Bu geniş kapsamlı araştırma alanı sadece filozofların ortaya koyduğu metinlerle de sınırlandırılamaz; İslâm felsefî birikimini bütün boyutlarıyla kavrayabilmek için araştırma alanına kelâm ve tasavvufu, hatta fıkıh tarihini ve fıkıh usulünü de katmak gerekmektedir. İslâm felsefesi tarihi içinde filozofları, kelâmcıları ve sûfîleri felsefî bir bakış açısıyla inceleme yöntemi Medkûr’un Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye adlı eserinde takip edilmiştir. Bu yönüyle eser, İslâm felsefesine yeni bir yaklaşım getiren Şeyh Mustafa Abdürrâzık’ın Temhîd li-târîḫi’l-felsefeti’l-İslâmiyye adlı eseriyle (Kahire 1944) karşılaştırılabilir niteliktedir (ikisi arasındaki ilişkileri ve farkları vurgulayan bir görüş için bk. Ibrahim M. Abu-Rabi‘, LXXII/1 [1995], s. 63).

İbrâhim Medkûr’a göre İslâm felsefesinin tarihteki yerini daha iyi kavrayabilmek için onun Antik Yunan felsefesi, Ortaçağ skolastisizmi ve modern felsefeyle olan ilişkisini bilmek gerekir. İslâm filozoflarının Grek felsefesinden, özellikle de Aristo’nun sisteminden etkilendikleri doğrudur, ancak beslendikleri kaynaklar Grekler’den ibaret değildir. Dolayısıyla alınan farklı etkilerle kendi araştırmalarının bunlarla kaynaşması ortaya özgün fikirler çıkarmıştır. Ortaçağ hıristiyan skolastisizmiyle karşılaştırıldığında ise İslâm felsefesinin ötekine kıyasla daha geniş bir ufka, daha özgür bir araştırma ortamına sahip bulunduğu ve daha çok felsefî başarıya imza attığı anlaşılır. Ayrıca hıristiyan felsefesi hakkında konuşabilmek için söze öncelikle İslâm felsefesinden başlanmalıdır. Çünkü hıristiyan felsefesi doğuşu ve gelişiminde İslâm felsefesine çok şey borçludur. Modern felsefenin kökleri de Ortaçağ felsefesine dayandığından ikisi arasındaki ilişki İslâm felsefesinin modern felsefeyle olan ilişkisini de açıklar. İnsanlığın entelektüel tarihindeki bu “kayıp halka”yı ortaya çıkarabilmek için müslüman nesillere düşen görev, İslâm felsefesi araştırmalarını şarkiyatçıları aşacak veya hiç değilse onlarla aynı düzeye gelecek şekilde sürdürmektir. Medkûr, “Türk kardeşleri”nin bu paha biçilmez mirasın farkında olduğundan kuşku duymadığını da belirtmektedir (Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye, I, 15-31).

Eserleri. 1. La place d’al-Fârâbî dans l’école philosophique musulmane (Paris 1934).

2. L’Organon d’Aristote dans le monde arabe (Paris 1934; Simon Van den Bergh’in önsözüyle 2. bs., Paris 1969).

3. Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye menhec ve taṭbîḳuhû (I-II, Kahire 1367, gözden geçirilmiş 3. bs., Kahire 1976).

4. Maʿa’l-Ḫâlidîn (Kahire 1401/1981).

5. Fi’l-Aḫlâḳ ve’l-ictimâʿ (Kahire 1974).

6. Ḥuḳūḳu’l-insân fi’l-İslâm (Dımaşk 1992).

Medkûr’un İslâm felsefesiyle ilgili olarak çeşitli dergi ve kitaplarda kırk dolayında makalesi yayımlanmıştır. Bu makalelerinde Fârâbî, İbn Sînâ, Gazzâlî, Bîrûnî, İbn Rüşd ve Şehâbeddin es-Sühreverdî el-Maktûl’ün felsefelerini çeşitli yönleriyle ele almış, İslâm felsefesinin Grek kaynakları üzerinde durmuş ve İslâm filozoflarının bazı Ortaçağ ve Rönesans düşünürleri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Makalelerden üçü eş-Şifâʾın mantık (el-Makūlât, el-İbâre) ve metafizik (el-İlâhiyyât) bölümleriyle ilgili olup eserin Arapça neşrinin sözü geçen bölümlerinde giriş olarak da yer almıştır. Metafizik bölümüne yazdığı giriş Mübahat Türker-Küyel tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (“Şifâ’nın Metafiziğinin [Fizikten Sonrası] Giriş”, İbn Sînâ: Doğumunun Bininci Yılı Armağanı [der. Aydın Sayılı], Ankara 1984, s. 405-431). Ayrıca Fârâbî ve İbnü’l-Arabî’ye dair yazdığı iki makale de Türkçe’de yayımlanmıştır (bk. bibl.; makalelerinin bir listesi için bk. Daiber, I, 591-594).


BİBLİYOGRAFYA

İbrâhim Medkûr, Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye, Kahire 1976, I, 15-31; ayrıca bk. tür.yer.

a.mlf., Maʿa’l-Ḫâlidîn, Kahire 1401/1981, s. 26-35, 165, 186-187, ayrıca bk. tür.yer.

a.mlf., “Fârâbî” (trc. Osman Bilen), İslâm Düşüncesi Tarihi (ed. M. M. Şerif), İstanbul 1990, II, 67-86.

a.mlf., “İbn Arabî ve Spinoza’da Vahdet-i Vücûd”, İbn Arabi Anısına Makaleler (trc. Tahir Uluç), İstanbul 2002, s. 157-169.

a.mlf., “The Study of Islamic Philosophy” (trc. Shahyar Sa’adat), al-Tawhid: A Quarterly Journal of Islamic Thought and Culture, I/1, Tahran 1983, s. 83-96.

H. Daiber, Bibliography of Islamic Philosophy, Leiden 1999, I, 591-594.

Ibrahim M. Abu-Rabi‘, “Islamic Philosophical Expression in Modern Arab Society”, , LXXII/1 (1995), s. 47-81.

Zeynab Mahmoud el-Khodeiry, “In Memoriam: Ibrahim Madkour (1902-1995)”, , XXIII (1997), s. 477-478.

“İbrâhîm Medkûr”, Mevsûʿatü aʿlâmi’l-ḳarni’r-râbiʿ ʿaşer ve’l-ḫâmis ʿaşer el-hicrî fi’l-ʿâlemi’l-ʿArabî ve’l-İslâmî, Riyad 1419, I, 39-40.

“İbrâhîm Medkûr”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyyetü’l-ʿâlemiyye, Riyad 1419/1999, I, 72.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 28. cildinde, 322-323 numaralı sayfalarda yer almıştır.