MEHMED CELÂL

(1867-1912)

Ara nesle mensup şair, hikâyeci ve romancı.

Müellif:

Jandarma Dairesi reisi Ferik İsmâil Hakkı Paşa’nın oğludur. Babasının memuriyetleri dolayısıyla çocukluk yılları Şam, Beyrut, Sofya, Erzincan, Erzurum, Antalya, Halep ve Adana’da geçtiği için düzenli bir öğrenim göremedi. Genç sayılabilecek bir yaşta Jandarma Dairesi Tahrirat Kalemi’nde kâtip olarak çalışmaya başladı, daha sonra burada mümeyyizliğe kadar yükseldi. Bir ara Şemsülmaârif Mektebi ile bazı özel okullarda kitâbet ve Türkçe dersleri verdi. Gençlik yıllarında Büyükada’da komşuları Köçeoğlu Kirkor’un kızı Anna’ya âşık olan, daha sonra birkaç evlilik yaptığı halde Anna’yı hayatının sonuna kadar unutamayan Mehmed Celâl’in bu aşkı sadece ruh dünyasını altüst etmekle kalmadı, eserlerinin istikametini de belirledi. Eserlerinin çoğunda sevdiğinin yaşadığı Büyükada’yı konu edindi, bu münasebetle de edebiyat çevrelerinde “Ada şairi” lakabıyla anıldı. İkinci karısının doğum sırasında ölümü üzerine hayatı büsbütün perişan oldu, giderek derbeder bir hayata sürüklendi. Müptelâ olduğu içki yüzünden bir süre Fransız Hastahanesi’nde tedavi gördü, ancak çıktıktan sonra da durum pek değişmedi ve genç yaşta öldü (25 Ocak 1912). Mezarı ailesinin intisap etmiş olduğu Yenikapı Mevlevîhânesi Kabristanı’ndadır.

Küçük yaşta dolaştığı Anadolu vilâyetlerinde halk kültürü ve edebiyatıyla tanışan Mehmed Celâl’in daha çok Muallim Nâci’nin etkisi altında yazdığı ilk şiir denemeleri kendi yönettiği Tercümân-ı Hakîkat’ın “Edebiyat” sütununda yayımlanmış, daha sonraki yıllarda Maârif, Hazîne-i Fünûn, Ma‘lûmât, Mekteb, Mürüvvet, Resimli Gazete, Musavver Fen ve Edeb, İrtikā ve Terakkī gibi yayın organlarında pek çok şiiriyle birlikte mensur şiirleri, hikâye, makale, musâhabe ve roman tefrikaları neşredilmiştir. Şiirlerinin çokluğu ve bunları irticâlen söylemesi dolayısıyla “şâir-i zî-irticâl” diye anılır. Yaşadığı olaylar sebebiyle romantik ve santimantal bir mizaca sahip olmuştur. Eserlerinde şahsî hayatı yanında yoğun biçimde İstanbul’un semtleri ve tabii güzellikleriyle birlikte Osmanlı tarihini, devrin padişahı II. Abdülhamid’i övmesi ve 1897 Türk-Yunan Muharebesi’ni ele alması dikkati çeker. Gazete ve dergi sayfalarında kalan yazıları dışında hikâye, roman, şiir, mensur şiir ve musâhabe tarzında irili ufaklı altmıştan fazla eseri vardır. Mehmed Celâl bu yazdıklarıyla Hüseyin Cahit Yalçın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Yahya Kemal Beyatlı gibi genç yazarları etkilemiş, onların edebiyatla ilgilenmelerinde rol oynamıştır.

Başlıca Eserleri. Şiir: Ada’da Söylediklerim (İstanbul 1886), Zâde-i Şâir (1894), Âsâr-ı Celâl (1894), Sürûd (1895), Şevketlü Padişahımız Gazi Büyük Abdülhamîd Hân-ı Sâni Hazretleri (İstanbul 1900). Hikâye: Vicdan Azapları (1891), Hâlâ Seviyor (1891), Oyun (1892), Mev‘id-i Mülâkat (1893), Ak Saçlar (1895), Solgun Yâdigârlar (1899), Sefîd-ser (1899), İskambil (1899), İsmete Taarruz (1900), Piyano (1900), Zindan Kapısında (1906). Roman: Venüs (1886), Cemile (1886), Orora (1887), Margerit (1892), Elvâh-ı Sevâd (1892), Küçük Gelin (1893), Zehra (1894), Bir Kadının Hayatı (1894), Müzeyyen (1898), Dâmen-âlûde (1899), Leman (İstanbul, ts.), İsyan (İstanbul, ts.), Kuşdili’nde (İstanbul, ts.). Mensur şiir: İstiğrak (1886), Elvâh-ı Ma‘sumâne (1893), Elvâh-ı Şâirâne (1895). Diğer Eserleri: Güfte İntihâbı (1894), Osmanlı Edebiyatı Numûneleri (1894), Roman Mütâlaası (1895), Sevda Lugatı (1912; haz. Nuriye Tunçaydın – İlknur Özmert, İstanbul 1986; Osmanlı’dan Aşk Sözlüğü, haz. Nihat Yalçın, İstanbul 2014).

BİBLİYOGRAFYA :

Fâik Reşad, “Celâl Bey”, 1328 Mâlî Senesine Mahsus Musavver Nevsâl-i Osmânî, İstanbul 1328-30, s. 289-290; Osmanlı Müellifleri, II, 133-134; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 212-218; M. Fatih Andı, Ara Nesil Şairi Mehmed Celâl: Hayatı, Görüşleri, Şiirleri, İstanbul 1995; Yılmaz Daşcıoğlu, Mehmed Celâl’in Romanları ve Popüler Edebiyat Geleneği (yüksek lisans tezi, 1995), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Himmet Uç, “Mehmed Celâl’in Tenkitleri”, TK, sy. 334 (1991), s. 92-99.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 220-221 numaralı sayfalarda yer almıştır.