MEŞHED-i ALİ

Irak’ın Necef şehrinde Hz. Ali’nin mezarı etrafında gelişen külliye.

Müellif:

Meşhed-i İmâm Ali, Ravzatü’l-Haydariyye ve Ravzatü’l-mukaddese olarak da anılır. 40 (661) yılında şehid edilen Hz. Ali’nin aslında nereye defnedildiği kesin olarak bilinmemektedir. Muâviye b. Ebû Süfyân taraftarlarının zarar vereceği endişesiyle gizlenen mezar Abbâsîler zamanında, şehid edildiği Kûfe Mescidi ile Kûfe’yi Fırat nehri taşkınlarından koruyan setlerin altında aranmış, nihayet Necef’te olduğu kanaatine varılmıştır. Mezarın üzerine ilk defa Abbâsî hânedanından Dâvûd b. Ali’nin (ö. 133/750) bir sanduka koydurduğu bilinmektedir. Kaynaklarda Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un 155’te (772) bir türbe yaptırdığı zikredilirse de Hamdullah el-Müstevfî ilk türbenin 175 (791) yılında Hârûnürreşîd tarafından inşa ettirildiğini söyler (Nüzhetü’l-ḳulûb, s. 32). Hz. Ali evlâdından olup Kûfe’de isyan eden ve 250’de (864) öldürülen Yahyâ b. Ömer et-Tâlibî’nin oğlu Celîl Ömer b. Yahyâ ceddinin türbesinin yanına bir imaret yaptırmış, Dâî-i Sagīr diye anılan Taberistan Aleviyye Hükümdarı Muhammed b. Zeyd de bazı ilavelerle külliyeyi genişletmiştir. İbn Havkal, Meşhed-i Ali’den bahsederken bu imaretin Ebü’l-Heycâ Abdullah b. Hamdân’ın eseri olduğunu, kabrin üstüne büyük bir türbe yaptırıldığını ve etrafının yüksek duvarlarla çevrilip dört kapıyla içine girildiğini kaydeder (Ṣûretü’l-arż, s. 240).

Hamdullah el-Müstevfî’ye göre Büveyhî Hükümdarı Adudüddevle’nin 366 (977) yılında genişlettiği imaret 443’te (1051) yanmış, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın 479’daki (1086) ziyaretinden önce tamir edilmiştir. İlhanlılar’ın Bağdat valisi Emîr Alâeddin’in 665 (1267) yılında bir ribât ilâve ettirdiği külliyenin İbn Battûta’nın 727’deki (1327) seyahati sırasında iyi durumda olduğu anlaşılmaktadır. İbn Battûta duvarları çini, yerleri ipek halı, tavanı altın ve gümüşten kandillerle süslenmiş misk kokulu türbede Hz. Ali’den başka Hz. Âdem ile Nûh’un da mezarlarının bulunduğunu söyler (er-Riḥle, s. 176-177). Türbenin o dönemde Irak’ta yaygın olan yüksek mukarnaslı türbeler şeklinde olduğu sanılır. 755’te (1354) yanan külliye Celâyirli hükümdarı veya valisi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Türbe, cami, medrese, ribât ve zâviyeden oluşan, ancak kesin tarihi bilinmeyen bu külliyeye ait bazı mimari parçalar günümüze kadar gelmiştir.

Kısa süreli bazı dönemler dışında 1516’dan 1914 yılına kadar Osmanlı idaresinde kalan Necef ve Kerbelâ’nın Şiîler’in merkezi haline gelmesi sebebiyle külliyede yapılan değişikliklerin çoğunun Safevîler tarafından gerçekleştirildiği görülür. 1588’den sonra Şah I. Abbas, Şah Safî ve II. Abbas dönemlerinde şekillenen külliyeye 1067-1070’te (1657-1660) Haseki Mehmed Paşa iki minare ilâve ettirmiş, Nâdir Şah 1156’da (1743) türbe cephesini ve kubbeyi altınla kaplatmıştır. Yapı ve süslemeler 1796’da Kaçar Hükümdarı Ağa Muhammed Şah, 1864’te Sultan Abdülaziz, 1887 ve 1898 yıllarında II. Abdülhamid, 1967’de Irak hükümetince tamir ettirilmiştir.

Külliyeyi çevreleyen bugünkü surların dışında kalan yapılar eski tarihlidir. Kuzeydoğu köşesindeki imaretin bir bölümüyle mescidin batı cephesi yıkılarak yerleri avlu teşkilâtına dahil edilmiştir. Revaklı avlulu, üç kubbeli harimi bulunan dikdörtgen planlı mescidin bânisinin adı ve inşa tarihi bilinmemektedir. Mescid-i Hadrâ ismiyle anılan yapı batıdan bir kapıyla meşhedin avlusuna bağlanmıştır. Batı surlarına bitişik olan ve İlhanlı döneminde yapılan Mescidü’r-re’s, Osmanlılar zamanında Sünnîler’in namaz kılmasına tahsis edilmiştir. Kare planlı, mihrap önü kubbeli caminin minaî tekniğiyle yapılmış çinili mihrabı Berlin Müzesi’ndedir. Birçok tamirle yenilenen camiden revaklı bir galeriyle doğrudan türbeye geçilmektedir. Bitişiğindeki Bektaşî Tekkesi iki bölümden meydana gelir. Aslında dört eyvanlı avlulu bir medrese olan birinci kısım küçük ölçüde planlanmış, sûfîlerin kaldığı ikinci kısım iki katlı hücreler şeklinde değerlendirilmiştir. Tekke Osmanlı döneminde batıya doğru genişletilmiştir. Külliyenin kuzeyinde kalan İmran Mescidi ise külliye ile birlikte Safevîler tarafından yaptırılmıştır ve eyvan şeklinde tek mekândan oluşan bir harime sahiptir.

Meşhedin etrafı I. Abbas tarafından kareye yakın planda 17 m. yüksekliğinde surlarla çevrilmiştir. İçeriye beş kapıyla girilmektedir. Bâbü’l-kebîr adını taşıyan doğu taçkapısı cepheden dışa taşan mimari yapısı, mukarnas dolgulu kavsarası ve çinili süslemeleriyle en gösterişli olanıdır. Surların iç kısmında önleri sivri kemerli eyvan biçiminde iki katlı ve iki bölümlü odalar sıralanmıştır. Sayıları zeminde elli dört, birinci katta yetmiş sekiz olan eyvanlarla odaların genişliği 3,5-4 metredir. Alttakiler genellikle Şiî ileri gelenlerinin defnedildiği mezarlık, üsttekiler müderris, talebe ve sûfî hücresi olarak kullanılmıştır. Bu yapılarla türbe arasında 8000 m2’lik bir avlu mevcuttur. Bu alanla eyvanlardaki mezarlar II. Abdülhamid zamanında kaldırılarak zemini mermer döşemeli avlu haline getirilmiştir.

Külliyenin esasını teşkil eden türbenin etrafı dört yandan revak şeklinde galerilerle çevrilmiştir. Üstleri ortalarında aydınlık feneri bulunan dörder kubbeyle örtülüdür. Doğu cephesi âbidevî taçkapı ve çifte minare ile canlandırılan bu bölüme her yandan birer kapıyla girilmektedir. Sekizgen kaideli silindirik minareler 35 m. yüksekliktedir. Kare planlı türbe, mukarnaslı tromplara yaslanan yüksek kasnaklı miğfer biçiminde bir kubbeyle örtülmüş, dış galeriden altı kapıyla geçilen türbenin batıdaki kapıları pencereye dönüştürülmüştür. Kubbe kasnağında da on iki pencere yer alır. Türbenin ortasındaki ahşap sanduka gümüşten yapılmış bir maksûre ile koruma altına alınmıştır. Uzun kenarlarda beşer, kısa kenarlarda dörder kemerli gümüş şebekelerden oluşan ve bitki motifleriyle süslenen maksûre en üstte altından bir dizi kandille sona ermektedir.

Sur dışında kalan yapılar da dahil olmak üzere külliyenin bütün elemanlarının zemin ve alt duvarları mermerle kaplanmış, diğer kısımlar kalem işi ve çinilerle süslenmiştir. Sır altı tekniğindeki çinilerde değişik türden zengin bitki kompozisyonları yer alır. Taçkapılar, türbe ve mescidlerin iç mekânlarıyla revak cephelerinde çini üzerine yazılmış Kur’an âyetleriyle Hz. Ali’yi öven şiirler mevcuttur. Türbenin taçkapısı, minareler ve kubbe altınla kaplıdır.

Meşhed-i Ali, Bağdat-Kâzımiye ve Kerbelâ’daki meşhedlerle birlikte türbe çekirdekli külliyeler grubuna girer. Bu yapılarda mimari ve süslemede ağırlık türbe üzerinde toplandığından diğer yapılar ikinci planda kalmıştır. XI. yüzyıldan sonra her dönemde büyük ilgi ve itibar gören Meşhed-i Ali, Ehl-i Şîa’nın ikinci hac merkezi oluşu yanında Ehl-i sünnet için de önemli bir ziyaret yeridir.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 240.

, s. 271-272.

, III, 396; VIII, 704-705.

, s. 31-32.

İbn Battûta, er-Riḥle, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 176-177.

Abbas el-Azzâvî, Târîḫu’l-ʿIrâḳ beyne iḥtilâleyn, Bağdad 1935, II, 263.

Ya‘kūb Serkîs, Mebâḥis̱ü ʿIrâḳıyye, Bağdad 1955, II, 58-69.

Suâd Mâhir Muhammed, Meşhedü’l-İmâm ʿAlî fi’n-Necef, Kahire 1388/1969, s. 117-190.

Ca‘fer Bâkır Âl-i Mahbûbe, Mâżi’n-Necef ve ḥâżıruhâ, Beyrut 1406/1986, I, 39-94.

O. Grabar, “The Earliest Islamic Commemorative Structures Notes and Documents”, Ars Orientalis, VI, Michigan 1966, s. 19.

E. Honigmann – Besim Darkot, “Necef”, , IX, 157-159.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 365-366 numaralı sayfalarda yer almıştır.