MESUD II

(ö. 708/1308)

Anadolu Selçuklu hükümdarı (1282-1296, 1302-1308).

Müellif:

Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un oğludur. Babası Kırım’da bulunduğu sırada Gıyâseddin Mesud’u kendine veliaht seçmiş ve ölürken naaşının Konya Alâeddin Camii avlusunda bulunan atalarının türbesine (kümbedhâne) defnedilmesini vasiyet etmişti.

II. İzzeddin Keykâvus Kırım’da vefat edince (677/1278-79) Gıyâseddin Mesud deniz yoluyla Sinop’a geldi (679/1280). Kastamonu uç beyi Çobanoğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan onu alıp önce Moğol Valisi Samagar Noyan’a, ardından İlhanlı Hükümdarı Abaka Han’a götürdü. Abaka Han Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbekir ve Harput’un idaresini Mesud’a tahsis etti ve bir müddet onu Tebriz’de yanında tuttu. Abaka Han’ın ölümünden sonra yerine geçen Ahmed Teküder, Anadolu Selçuklu topraklarını onunla III. Gıyâseddin Keyhusrev (1266-1284) arasında paylaştırdı (680/1282). Ancak III. Gıyâseddin Keyhusrev müşterek saltanata razı olmadı ve Moğollar’ın Anadolu valisi Kongurtay ile Vezîr Sâhib Ata Fahreddin Ali’yi yanına alarak Ahmed Teküder ile görüşmek üzere yola çıktı. Bu sırada Ahmed Teküder, rakibi Argun’un Kongurtay ile birleşerek kendi hanlığı aleyhinde faaliyette bulunduğunu öğrenip onlara karşı mücadele başlattı. Bu durum Keyhusrev’in yolculuğunun yarıda kalmasına sebep oldu. Keyhusrev bir süre sonra hanın merkezine ulaşmayı başardı. Ancak bu defa da Ahmed Teküder’in mücadeleyi kaybedip Argun’un han olması planlarını bozdu. Yeni hükümdar Argun Han, Tebriz’de bekleyen Mesud’u Anadolu Selçuklu sultanlığına tayin etti. III. Gıyâseddin Keyhusrev öldürüldü. Tebriz’den Anadolu’ya sultan olarak dönen Gıyâseddin Mesud önce Kayseri’de, ardından Konya’da tahta çıktı (683/1284). II. Mesud’un tahta çıktığı ve III. Keyhusrev’in öldürüldüğü tarihle ilgili farklı rivayetler de vardır (Turan, s. 582-583).

Sultan Mesud’un Anadolu Selçuklu tahtına oturması uzun zamandır rahat yüzü görmeyen halk için bir ümit ışığı oldu. Ancak o da kendinden önceki hükümdarlar gibi “gölge sultan” olmaktan öteye gidemedi. Bu devirde ülke Moğol kumandanları ile İlhanlılar adına Anadolu’yu idare eden valilerin hâkimiyeti altındaydı. Anadolu Selçuklu Devleti hem İlhanlılar’a haraç ödüyor, hem de Anadolu’da bulunan Moğol şehzade ve kumandanlarının idaresindeki orduların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Anadolu’ya Moğol ordularının gelmesi halktan alınan vergilerin artması, açlık ve sefalet demekti. Anadolu halkı bir taraftan Moğollar’ın baskısı sonucu artan vergileri ödemek, diğer taraftan Türkmen saldırılarına dayanmak ve Selçuklu devlet adamlarının yolsuzluklarına katlanmak zorunda bırakılıyordu.

Konya ve civarında düzeni sağlamak oldukça zordu. Karamanoğulları ve Eşrefoğulları Anadolu Selçukluları’nı tehdit ediyordu. Sultan II. Mesud’un Kayseri’de ikamet etmesini fırsat bilen III. Gıyâseddin Keyhusrev’in annesi torunlarını Konya’da tahta çıkaracak kadar güçlendi. Kendisini desteklemeleri için Karamanoğlu Güner Bey’i beylerbeyi, Eşrefoğlu Halil Bey’i saltanat nâibi tayin etti. Bu iki beyin desteğiyle şehzadeler törenle sultan ilân edildiyse de bunlar çok geçmeden ortadan kaldırıldı (684/1285).

Argun Han, 684 (1285) yılında Türkmenler’i cezalandırmak için kardeşi Geyhatu idaresinde masrafları halktan toplanan vergilerle karşılanan 20.000 kişilik bir kuvveti Anadolu’ya gönderdi. O yılı Erzincan’da geçiren Geyhatu ertesi yıl Sivas ve Kayseri üzerinden Aksaray’a geldi. Geyhatu’nun yanında Sultan Mesud da vardı. Ordunun hareketi sırasında halkın pek çoğunun evlerini terkederek mağaralara saklanmasına sinirlenen Geyhatu Konya üzerine yürüdü, ancak Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin oğlu Sultan Veled onunla görüşüp Konya halkına zarar vermeden geri dönmesini sağladı. Bu arada Sultan Mesud, kendisine karşı harekete geçen Germiyanoğulları’nı Sultan Baltu kumandasındaki Moğol kuvvetlerinin yardımıyla bozguna uğrattı.

Öte yandan III. Gıyâseddin Keyhusrev’in annesi, Argun’dan devletin III. Gıyâseddin’in iki oğlu ile Sultan II. Mesud arasında paylaştırılmasını istedi. Türkmenler’le de iş birliği içine girerek Anadolu’da huzursuzluk çıkardı. Sonunda II. Mesud, Argun Han’ın isteği üzerine III. Gıyâseddin’in iki oğlunu Emîridâd Nizâmeddin ile birlikte Argun Han’a gönderdi (684/1285). Burada yapılan muhâkeme sonunda bu iki çocuğun III. Gıyâseddin’e ait olmadığı anlaşıldı ve başları kesilerek Türkmenler’e gönderildi.

Bu sırada Germiyan Türkmenleri Beyşehir bölgesini yağmaladılar. Moğol ve Türk askerleriyle karşı harekete geçen Sultan Mesud, Germiyan ili uç bölgesini işgal edip 8 Şevval 686 (16 Kasım 1287) tarihinde Konya’ya ve oradan da Kayseri’ye döndü. Daha sonra Şehzade Geyhatu ile birlikte Karamanlılar’ın üzerine yürüdü. Moğol-Selçuklu ordusu 9 Zilhicce 686’da (15 Ocak 1288) Lârende’yi ve Karaman topraklarını tahrip etti. Karaman Türkmenleri ve Eşrefoğulları durumun kendi aleyhlerine döndüğünü farkederek Sultan II. Mesud’dan özür dileyip itaatlerini arzettiler. Germiyanoğulları da Konya’ya gelip II. Mesud ile barış yaptı. Bu olayın ardından Argun Han, Vezir Sâhib Ata Fahreddin Ali’yi huzuruna çağırarak ondan daha fazla vergi ödenmesini istedi. İhtiyar vezir hasta bir halde Konya’ya geri döndükten kısa bir süre sonra öldü (Şevval 687 / Kasım 1288). 687 (1288) yılında Karamanoğulları, Eşrefoğulları ve Germiyanoğulları Sultan Mesud’a itaat arzettiler.

Sâhib Ata Fahreddin Ali’nin ölümü üzerine vezirlik göreviyle Anadolu’ya gönderilen Fahreddin Kazvînî vergileri arttırmakla kalmayıp yeni vergiler de koydu. Topladığı ağır vergilerle halkı isyan noktasına getirdi. Hakkındaki şikâyetleri değerlendiren Argun Han, Fahreddin Kazvînî’yi Tebriz Meydanı’nda idam ettirdi (Ramazan 690 / Eylül 1291).

Sultan Mesud kendisine karşı ayaklanan Eşrefoğulları üzerine hareket edince Konya’nın korumasız kaldığını gören ayak takımı şehri yağmaladı. Kargaşa ancak Mesud’un geri dönmesiyle sona erdi. Bu tarihlerde meydana gelen depremde Erzincan’ın büyük bir kısmı yıkıldı. Amasya ve Niksar’da sel felâketi oldu.

Fahreddin Kazvînî’nin idamından sonra Argun Han’ın Yahudi asıllı veziri Sa‘düddevle, Anadolu’ya vezir olarak Şemseddin Ahmed Lâkûşî’yi gönderdi. Onunla birlikte gelen Kılavuzoğulları adlı çete Anadolu’da büyük zulümler yaptı. Vezir Sâhib Ata Fahreddin Ali’nin ölümünün ardından Moğollar’ın Anadolu halkı üzerindeki baskı ve zulümleri daha da arttı.

690 (1291) yılında Argun Han ölünce Geyhatu Han Ahlat dolaylarında tahta çıktı. Anadolu’da malî işler Yavlak Arslan’ın oğlu Nâsırüddin’e teslim edildi. Onun hem Moğollar’ı hem halkı memnun eden yönetimi Anadolu’ya biraz da olsa nefes aldırdı. Ancak Geyhatu’nun Anadolu’dan ayrılması bir süredir sinmiş olan Karamanoğulları’nı harekete geçirdi. Konya üzerine yürüyen Karamanoğulları Beyşehri’ni alıp Eşrefoğlu’nu öldürdükten sonra Halil Bahadır’ın kumandasında Konya’yı üç gün yağmaladılar. Şehrin ileri gelenleri Sâhib Ata’nın torunundan yardım istediler. Denizli’den yardım kuvvetleri yola çıktığında Sultan Mesud’un kardeşi Rükneddin de Kayseri’den bir kuvvetle Konya’ya yardıma geldi. Ancak bu kuvvetler Karamanoğulları’nı engellemeye yetmedi. Neticede Sultan Mesud Geyhatu’dan yardım istemek zorunda kaldı. Geyhatu Moğol ordusu ile Anadolu’ya girdi. Sultan Mesud onu Kayseri’de karşıladı; bu haber Konya halkını rahatlattı. Moğol-Selçuklu kuvvetleri Lârende’yi ele geçirip şehri ateşe verdiler. Ardından isyan halindeki Eşrefoğulları topraklarında, Denizli ve Menteşe iline kadar olan sahalarda yağma ve kıtal yaparak ganimet ve esirlerle Konya’ya döndüler. Konyalılar Geyhatu’yu sevinçle karşılamalarına rağmen on sekiz gün boyunca şiddetli zulme mâruz kaldılar.

Bu sırada II. Mesud’un kardeşi Rükneddin Kılıcarslan, Kastamonu’ya giderek oranın hâkimi Çobanoğlu Yavlak Arslan ve Türkmenler’le birlik olup saltanat iddiasında bulundu. Geyhatu Karamanoğulları, Eşrefoğulları ve Menteşe beylerine karşı giriştiği cezalandırma harekâtını tamamlayıp Kılıcarslan ve Yavlak Arslan’a karşı 691 (1292) yılında bir ordu sevketti. Ordunun başında II. Mesud, Mücîrüddin Emîrşah ve Vezir Necmeddin ile Moğol kumandanları Anit, Göktay ve Giray bulunuyordu. Yapılan savaş sonunda Moğol-Selçuklu ordusu üstün geldi. Kastamonu Beyi Çobanoğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan öldürüldü.

Anadolu halkı Geyhatu’nun hanlığı döneminde de ağır vergiler ödemek zorunda bırakıldı. Bir ara hanlığı Baydu ele geçirdiyse de onun kötü idaresine Gāzân Han son verdi. Gāzân Han’ın müslüman olması Anadolu halkının mânevî yönden rahatlamasını sağladı. Fakat Moğol noyanlarının sık sık isyan etmesi halkı canından bezdiriyordu. Gāzân Han’ın 695 (1296) yılında Anadolu valisi olarak tayin ettiği Togaçar Noyan, Anadolu’da ve özellikle eski Dânişmendli topraklarında halktan çok miktarda para topladı ve halka kötü muamele etti. Gāzân Han da onu cezalandırmak üzere Baltu ve Arap noyanları Anadolu’ya gönderdi. Togaçar öldürüldü. Ancak bu defa Baltu, Gāzân Han’a karşı isyankâr tavırlar içine girdi. Gāzân Han onu birkaç defa Tebriz’e çağırdıysa da her defasında bir bahane uydurarak bunu reddetti, ayrıca Tebriz’e gitmek isteyen Sultan II. Mesud’a engel oldu. Mesud, bu dönemde Moğollar sayesinde kendini daha emniyette hissettiği için Kayseri’de oturuyor, Konya’yı ahîler idare ediyordu.

Baltu’nun kendisine isyan ettiğini anlayan Gāzân Han 695’te (1296) Anadolu’ya Kutluğ Şah idaresinde 30.000 kişilik bir ordu gönderdi. Baltu mağlûp olunca Ermeni kralına sığındı. Ancak kral tarafından yakalanıp Tebriz’e Gāzân Han’a gönderildi ve şehir meydanında idam edildi (25 Zilhicce 696 / 14 Ekim 1297). Gāzân Han, Baltu’nun isyanı sırasında zorla yanında tuttuğu Sultan Mesud’un suçlu olduğuna inanıyordu. Bu sebeple Kutluğ Şah Noyan tarafından Tebriz’e gönderilen Sultan II. Mesud, Gāzân’a Baltu’nun kendisini zorla yanında tuttuğunu anlattıysa da mazeretleri Gāzân Han’ı tatmin etmediği için hükümdarlıktan uzaklaştırılıp Hemedan’da ikamete mecbur edildi. Yerine iki yıl sonra kardeşi Ferâmurz’un oğlu III. Alâeddin Keykubad Selçuklu tahtına geçirildi (697/1298).

III. Alâeddin Keykubad devrinde de ülkede karışıklık, isyan ve zulümler devam etti. Bu dönemde Sülemiş (Sûlâmîş) adlı bir Moğol noyanı Gāzân Han’a karşı isyan etti, ancak o da Baltu gibi Tebriz’de öldürüldü. Çok kötü bir idare sergileyen III. Alâeddin Keykubad Moğol noyanları gibi halktan paralar topladı. Sivas, Malatya, Divriği ve diğer yerlerde yaptığı zulüm ve haksızlıklar Moğollar’ı bile rahatsız ettiğinden tahttan indirilip yerine II. Mesud ikinci defa Anadolu Selçuklu tahtına çıkarıldı (702/1302). İkinci hükümdarlık döneminde de başarısız olan Sultan Mesud, 703’te (1304) Abuşka Noyan ile birlikte Aksaray-Niğde arasındaki Dulhisar’a kapanan Câbioğlu’nu kuşattı. Ancak Gāzân Han’ın ölüm haberi gelince kuşatma kaldırıldı.

Ebü’l-Feth es-Sultânü’l-a‘zam Gıyâsü’d-dünyâ ve’d-dîn unvanıyla anılan II. Mesud uzun süre hasta yattıktan sonra 708 (1308) yılında Kayseri’de vefat etti. Son yıllarını maddî sıkıntılar içinde geçiren sultanın borçları ve Moğollar’ın bitmeyen istekleri yüzünden bunalıma girip kendini zehirlediği de rivayet edilir (Sümer, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, sy. 1 [1969], s. 75). Tartışmalı olmakla birlikte genellikle kabul edilen görüşe göre II. Mesud Anadolu Selçuklu Devleti’nin son hükümdarıdır. Onun ardından Kılıcarslan b. III. Keyhusrev gibi tahta çıkarılmış (710/1310) bir hânedan mensubu olsa bile ülke içinde ve Moğollar tarafından tanınmadığı için II. Mesud’un son hükümdar kabul edilmesi daha isabetli olur. Günümüze intikal etmiş olan son Anadolu Selçuklu sikkeleri de Sultan II. Mesud’a aittir. Makrîzî’nin Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona erdiği tarih olarak 718 (1318) yılını göstermesi (es-Sülûk, II, 186), Demirtaş’ın Selçuklu şehzadelerini öldürtmesiyle ilgili olabileceği gibi yanlış bir tesbit de olabilir.

BİBLİYOGRAFYA
İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukname (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, II, 243-248; İzzeddin İbn Şeddâd, Baypars Tarihi (trc. M. Şerefeddin Yaltkaya), Ankara 2000, s. 32-33; Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Abdülkerim Alioğlu Alizade), Bakü 1957, s. 311-312, 318, 324, 328-329; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 2000, s. 104-170, 238-244; Niğdeli Kadı Ahmed, el-Veledü’ş-şefîḳ, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4518, s. 301; Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), I, 588, 650, 718; II, 186; Ahmed b. Mahmûd, Selçuknâme (haz. Erdoğan Merçil), İstanbul 1977, II, 156-157; Târîh-i Âl-i Selçuk (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952, metin, s. 63-80, 83-93; tercüme, 41-56, 59-67; Müneccimbaşı, Câmiu’d-düvel: Selçuklular Tarihi (nşr. ve trc. Ali Öngül), İzmir 2001, metin, II, 110-119, 124-125; tercüme, II, 124-134, 140-141; İsmâil Galib, Takvîm-i Meskûkât-ı Selçûkiyye, Ankara 1971, s. 90-94; Ahmed Tevhid, Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Kataloğu, İstanbul 1321, s. 318-342; Spuler, İran Moğolları, s. 64-65, 77, 95-100; Cl. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler (trc. Yıldız Moran), İstanbul 1979, s. 209, 287-294, 303-304, 329; Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1992, VIII, 342-351, 357-358; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1993, s. 163-167; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s. 582-583, 585-619, 631-654; İlhan Erdem, Türkiye Selçukluları İlhanlı İlişkileri: 1258-1308 (doktora tezi, 1995), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 275-424; Osman Gazi Özkuzugüdenli, Gâzân Hân ve Reformları (doktora tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 71-72, 87 vd., 141-147; Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, sy. 1, Ankara 1969, s. 60-75; a.mlf., “Keykubad III”, DİA, XXV, 360-361; Zerrin Günal Öden, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Mesud Hakkında Bazı Görüşler”, TTK Belleten, sy. 231 (1997), s. 237-300; Muharrem Kesik, “Cenâbî’ye Göre Türkiye Selçukluları”, TD, sy. 36 (2000), s. 256-258; İbrahim Kafesoğlu, “Keykubâd III.”, İA, VI, 662-663.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 342-344 numaralı sayfalarda yer almıştır.