MEV’ÛDE

Câhiliye döneminde diri diri toprağa gömülen kız çocuğunu ifade eden bir terim.

Müellif:

Sözlükte “bir şeyin üzerine ağır yük yüklemek; diri diri toprağa gömmek” mânalarındaki ve’d masdarından türemiş bir ism-i mef‘ûl olan mev’ûde kelimesi Arapça’da aynı anlama gelen veîd ve veîdeye göre daha çok kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de (et-Tekvîr 81/8) mev’ûdenin yanı sıra aynı fiili ifade etmek için “toprağa gömmek, gizlemek” (en-Nahl 16/59) ve “öldürmek” (el-En‘âm 6/140; el-İsrâ 17/31) anlamlarını taşıyan farklı kelimeler de yer almaktadır.

Genel olarak kız çocukları, bazan da erkek çocuklarının öldürülmesi Câhiliye devri Arap toplumunda birçok kabile tarafından uygulanan bir gelenekti. Mudar’dan Temîm, Kinâne, Kays, Hüzeyl, Esed ve Kureyş, Rebîa’dan Bekir b. Vâil ve Kahtânîler’den Kinde ve Huzâa bu âdetin uygulandığı kabileler arasında zikredilir.

Câhiliye Arapları’nda kız çocukları iki usulde öldürülüyordu. Bunlardan biri, hamile kadının doğumunu arazide yaparak çocuğun kız olması halinde onu kazdığı bir çukura kendi elleriyle gömmesi, diğeri ise genellikle altı yaşına girinceye kadar yaşamasına izin verilip daha sonra babası tarafından gömülmesi şeklindeydi. Öldürme vakti gelince baba karısına kızına temiz ve güzel elbiseler giydirmesini söyler, ardından onu akrabalarına gezmeye götüreceği vaadiyle daha önce bâdiyede kazdığı çukurun başına götürür ve süratle gömerdi. Diri diri gömmenin yanında suda boğmak, kuyuya (Dârimî, “Muḳaddime”, 1) yahut uçuruma atmak veya boğazlamak suretiyle de çocuk öldürüldüğü oluyordu.

Câhiliye döneminde kız çocuklarının öldürülmesinin birtakım sebepleri vardır. Bunların ilki yoksulluk (el-En‘âm 6/151) ve yoksul düşme korkusudur (el-İsrâ 17/31). Çünkü erkek çocuk aile bütçesine katkıda bulunurken kız çocuklarının aileye külfet getirdiği düşünülmüştür. Bununla birlikte bazan erkek çocuklar da aynı sebeplerle öldürülmekteydi. İkincisi kabileler arası savaşlardır. Kadınlar ve çocuklar savaşta genellikle korunmaya muhtaçtır ve daima esir düşme ihtimalleri vardır. Rivayete göre Kays b. Âsım, esir düşen kızının diyet ödenmesi sırasında geri gelmeyi reddetmesi üzerine bütün kızlarını öldüreceğine dair ant içmiş ve İslâm’a girince Resûlullah’a gelerek şöyle demiştir: “Ben kızlarımın hayatta kalmasına asla izin vermedim; sekiz tanesini öldürdüm. Sadece ben seferde iken karım bir kız dünyaya getirip dayılarının yanına vermiş. Daha sonra çocuğun varlığından haberdar olunca onu da alarak bütün yalvarmalarına rağmen götürüp gömdüm.” Resûlullah duydukları karşısında çok üzülmüş ve, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyerek Kays’a öldürdüğü her çocuğu için bir köleyi hürriyetine kavuşturmasını veya bir deve kurban etmesini söylemiştir. Kız çocuklarının öldürülmesinin bir sebebi de namus korkusudur. Çünkü kabileler arası savaşın yanı sıra âni baskın gibi hallerde kız çocuklarının başına gelebilecek kötü haller kızın ailesinin toplumda aşağılanmasına yol açıyordu. Ayrıca kız çocuklarının çolak, topal, kötürüm, kör, şaşı olması veya ciltlerinde alacalar, benekler bulunması gibi durumlar da onların uğursuz sayılmasına ve öldürülmesine yol açıyordu. Öte yandan tanrılara insan kurban etme âdeti de bu gelenek üzerinde etkili olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de Câhiliye devrinin bu kötü âdetine, “Onlardan birine kız çocuğu haberi verilince içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.” “Kendisine verilen kötü haber yüzünden halktan gizlenmeye çalışır; onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün!” (en-Nahl 16/58-59) ve, “O diri diri toprağa gömülen kıza, ‘hangi günah yüzünden öldürüldüğü sorulduğu zaman” (et-Tekvîr 81/8-9) meâlindeki âyetlerle temas edilmektedir. Ayrıca genel olarak çocukların öldürülmesi üzerine de çeşitli âyetler nâzil olmuştur (el-En‘âm 6/137, 140, 151; el-İsrâ 17/31). Zira Câhiliye döneminde bazı erkek çocukların da öldürüldüğüne dair bilgiler mevcuttur. Nitekim Kebîre bint Ebû Süfyân, Hz. Peygamber’e biat ederken daha önce dört oğlunu toprağa gömerek öldürdüğünü bildirmiş, bunun üzerine Resûl-i Ekrem kendisine dört köle âzat etmesini söylemiştir (İbn Hacer, VIII, 93). Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde çocukların öldürülmesinin yasaklanması yanında Resûlullah da müslüman olmayı kabul eden her kadın ve erkeğe onlardan biat alırken Allah’a eş koşmamak, yalan söylememek gibi temel esaslar arasında çocukların öldürülmemesini de şart olarak ileri sürüyordu. Birinci Akabe Biatı’nda Hz. Peygamber tarafından çocukların öldürülmemesinin şart koşulması (İbn Hişâm, I, 434) bunun en meşhur örneğidir. Daha sonra Kur’an’da mümin kadınların hangi şartlarla biat edecekleri belirtilirken çocuklarını öldürmeyecekleri hükmüne de yer verilmiştir (el-Mümtehine 60/12). Resûl-i Ekrem, bu insanlık dışı hareketi yasaklarken ayrıca kız çocuğuna iyi muamele edenin ve onu güzel bir şekilde büyütenin cehennem ateşinden uzak olacağını (Buhârî, “Edeb”, 18), hatta iki veya üç kızı ya da kız kardeşi bulunan kişinin onlara iyi davranması halinde cennete gireceğini müjdelemiştir (Tirmizî, “Birr”, 13).

Câhiliye döneminde kız çocuklarının öldürülmesine karşı çıkanlar da olmuştur. Meşhur Hanîfler’den Zeyd b. Amr b. Nüfeyl insanların puta tapmasını, putlar adına kurban kesmesini ve kız çocuklarını öldürmesini engellemeye çalışmış, hatta onlardan çocuklarını alarak geçimlerini sağlamış ve istediklerinde geri vermiştir. Şair Ferezdak’ın dedesi Sa‘saa b. Nâciye’nin de ikişer veya üçer deve karşılığında Benî Temîm’den 360 kız çocuğunu kurtardığı rivayet edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
Dârimî, “Muḳaddime”, 1; Buhârî, “Edeb”, 18; Tirmizî, “Birr”, 13; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 434; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Aḫbârü’n-nisâʾ fî Kitâbi’l-Eġānî (nşr. Abdülemîr Mühennâ), Beyrut 1409/1988, s. 46; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, III, 126-127; İbn Hacer, el-İṣâbe (Bicâvî), VIII, 93; Mahmud Esad, İslâm Tarihi (haz. Ahmet Lütfi Kazancı – Osman Kazancı), İstanbul 1983, s. 225; Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Bulûġu’l-ereb (nşr. M. Behcet el-Eserî), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 42-53; Elmalılı, Hak Dini, VIII, 5603-5606; Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, V, 88-98; Hasan İbrâhim Hasan, Târîḫu’l-İslâm, Kahire 1979, I, 64-65; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân (trc. Muhammed Han Kayanî v.dğr.), İstanbul 1990, VII, 47-48; M. Şemseddin, “Kable’l-İslâm Araplar’da İctimâî Âile”, DİFM, I/4 (1926), s. 90; Abdülmecîd Katâmiş, “Dirâsât fi’l-ems̱âli’l-ʿArabiyye”, Mecelletü’l-baḥs̱i’l-ʿilmî ve’t-türâs̱i’l-İslâmî, III, Mekke 1400/1980, s. 171-172; Yavuz Yıldırım, “İslâm Öncesi Arap Yarımadasında Çocuk Öldürme Olgusu”, İÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 7, İstanbul 2003, s. 79-111; Adnan Demircan, “Câhiliyye Araplarında Kız Çocuklarını Gömerek Öldürme Âdeti”, İSTEM: İslâm San’at, Tarih, Edebiyat ve Mûsıkîsi Dergisi, II/3, Konya 2004, s. 9-29.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 491-492 numaralı sayfalarda yer almıştır.