MİFTÂHU’l-GAYB

Sadreddin Konevî’nin (ö. 673/1274) Allah-âlem ilişkisinde ilâhî bilginin yeri ve değerine dair Arapça eseri.

Müellif:

Eserin tam adı Miftâḥu ġaybi’l-cemʿi ve’l-vücûd fi’l-keşfi ve’ş-şühûd’dur. Sadreddin Konevî Miftâḥu’l-ġayb’da tasavvuf tarihinde Allah-âlem ilişkisini, dolayısıyla varlığın meydana gelişini ve işleyişini, akla dayalı ilmî yöntemlerden farklı olarak keşf ve ilhamdan kaynaklanan mistik sezgiyle açıklayan hocası Muhyiddin İbnü’l-Arabî gibi varlığı aynı sistemle yorumlamaktadır. İlm-i ilâhînin (Metafizik) temel meselesini başarılı bir üslûpla ele alan müellif girişte eserin tertibinin ve içerdiği bilgilerin kendi düşünce ürünü olmadığını, bunların tamamen ilâhî irade çerçevesinde keşf ve ilham yoluyla geldiğini söylemekte, bu sebeple kitabın tertibinin yadırganmaması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca eseri, yüksek düzeyde seçkin olan (ahassü’l-havâs) kimselerin seyrüsülûk esnasında yararlanması için kaleme aldığını, bazı konuları okuyucunun sezgi gücüne havale ederek kısa kestiğini, bir kısım önemli meseleler hakkında ise çok kapalı oldukları için susmayı tercih ettiğini ifade eder. Konevî, ele aldığı konularla ilgili olarak zaman zaman okuyucuya iyi düşünmesi ve dikkatini yoğunlaştırarak anlamaya çalışması hususunda uyarılarda bulunur, anlaşılması zor bazı meseleler için de tefekkürle birlikte keşfin gerekliliğini vurgular. Bir hususta okuyucuya ayrıca Keşfü sırri’l-ġayreh ʿan sırri’l-ḥayreh isimli eserini tavsiye eder. Kitabı hangi tarihte yazdığını belirtmemekle birlikte hayatının sonlarında kaleme aldığı en-Nefeḥâtü’l-İlâhiyye’de bu eserden söz etmesi (Keklik, s. XIX) onun adı geçen eserden daha önce telif edildiğini göstermektedir.

Konevî’nin müşahedenin tabiatına uygun bir yöntem geliştirerek tasavvufu müteahhirîn döneminde teşekkül eden ilim anlayışına yerleştirdiği ve tam bir Metafizik (ilm-i ilâhî) olarak tesis ettiği Miftâḥu’l-ġayb bir mukaddime ve girişten sonra on bir bölüm ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Mukaddimede konusunun Hak Teâlâ olması sebebiyle ilm-i ilâhînin (Metafizik) en şerefli ilim olduğu vurgulanmış, ilkeleri ve meselelerine kısaca işaret edilerek hiçbir ölçüye tabi tutulmaz diye bilinen bu ilmin de nihayet bir ölçüsü, usulü, kuralları bulunduğu belirtilmiştir. Giriş bölümü özet ve genel olmak üzere iki kısımdır. Özet kısmında eserdeki konular sayılmış, genel kısmında ise ilm-i ilâhînin mahiyeti ve konularına, varlığın birliği (vahdet-i vücûd) ve mertebeleriyle ilgili bazı tahlil ve açıklamalara yer verilmiş, ardından kısa bir hâtime ile kitap tamamlanmıştır. Eserin esas konusunu oluşturan on bir bölümlük kısma “Küllî sırrın açıklanması ve aslî konunun izahı” başlığı ile girilmekte ve burada cem‘ ve vücûd, ahadiyyet-i cem‘, hakīkatü’l-hakāik, amâ, nefes-i rahmânî, a‘yân-ı sâbite, arş, kürsî, akıl, nefis, levh, kalem gibi kavramlar çerçevesinde varlık mertebeleri izah edilerek Hakk’ın zâtından itibaren şehâdet âlemine tenezzülünün nasıl gerçekleştiği anlatılmaktadır. Daha sonra muhabbet teveccühünün hükümleri ve sırları, duanın sırrı, hükümleri ve şartları, Hakk’ın âlemle, âlemin Hak’la irtibatı açısından insanın bilgisi, bilgi-amel ilişkisi, ilâhî ve kevnî kelâm konusu ele alınmakta, “Önemli sırlı bilgiler” başlığı altında da konuların değişik boyutlarına dikkat çekilmektedir. Bazı bölümlere başlık konmamış, bazı bölümlerin de önceki bölümlere ek mahiyetinde olduğu ifade edilmiştir. Kitabın yaklaşık üçte birini oluşturan hâtime kısmında ise insân-ı kâmilin özelliklerine yer verilmiştir. Konevî, bu bölümde anlattıklarının 630 (1233) veya 631 (1234) yılında Türkmen bölgesinde iken kendisine mücmelen ilham edilen sırlardan ibaret bulunduğunu belirtmekte ve insanın hakikatinin ne olduğu, nereden, nerede ve niçin var olduğu, onu kimin var ettiği, bu âleme gelişindeki gayenin ne olduğu, nereye gideceği, ilk ve aslî irade açısından onunla neyin amaçlandığı, mâna olarak onda neyin bulunduğu, ilâhî ve kevnî nüshaların mütekabiliyeti gibi toplam on yedi sorunun cevabı üzerinde durmaktadır. Kitap bir tavsiye ve münâcâtla sona ermektedir.

Eser iki defa İran’da neşredilmiştir. Şeyh Ahmed eş-Şîrâzî tarafından gerçekleştirilen ilki Molla Fenârî’nin kitaba yazdığı Miṣbâḥu’l-üns beyne’l-maʿḳūl ve’l-meşhûd fî şerḥi Miftâḥi’l-ġaybi’l-cemʿ ve’l-vücûd adlı şerhin kenarında (Tahran 1323), Muhammed Hâcevî tarafından gerçekleştirilen ikincisi de yine Molla Fenârî’nin şerhiyle birlikte basılmıştır (Miftâḥu’l-ġayb li-Ebi’l-Meʿâlî Ṣadriddîn Muḥammed b. İsḥâḳ Ḳonevî ve şerḥuhû Miṣbâḥu’l-üns li-Muḥammed b. Ḥamza el-Fenârî, Tahran 1416 h./1374 hş.).

Miftâḥu’l-ġayb üzerine Osmanlılar döneminde birçok şerh yazılmıştır. Bunlardan ilki Molla Fenârî’nin yukarıda adı geçen şerhidir. Bu şerhin, metniyle birlikte gerçekleştirilen neşrinde Mirza Hâşim el-Üşkûrî, Âyetullah Humeynî, Seyyid Muhammed el-Kummî, Âgā Muhammed Rızâ Kumişeî, Hasanzâde Âmilî gibi müelliflerin ta‘lîkātına da yer verilmiştir. Muhammed Hâcevî ayrıca şerhi Farsça’ya çevirmiştir (Terceme-i Miṣbâḥu’l-üns, Tahran 1416 h./1374 hş.).

Molla Fenârî’den sonra eser, Fâtih Sultan Mehmed’in isteği üzerine Kutbüddinzâde İznikî ve Molla Ahmed-i İlâhî tarafından ayrı ayrı şerhedilmiştir. Kutbüddinzâde, Arapça olarak kaleme aldığı eserini (Fetḥu Miftâḥi’l-ġayb) Molla Fenârî’nin şerhindeki bazı muğlak yerleri açıklamak ve esas konuyu teferruattan ayıklamak amacıyla yazdığını belirtmiştir (DİA, XXVI, 489). Molla İlâhî’nin şerhi ise Farsça’dır (Şerḥ-i Miftâḥu’l-ġayb, Konya Yûsuf Ağa Ktp., nr. 414 [müellif nüshası]). Molla Ahmed-i İlâhî, Fâtih’in talebi üzerine eserle ilgili ayrıca Şerh-i Istılâhât-ı Miftâhu’l-gayb isimli bir kitap kaleme almıştır (Bayram, VII. devre, sy. 7 [1979], s. 14).

Miftâḥu’l-ġayb Atpazârî Osman Fazl-ı İlâhî (Miṣbâḥu’l-ḳalb Şerḥu Miftâḥi’l-ġayb), Abdurrahman Rahmi Bursevî, Ahmed b. Abdullah Kırîmî, Malkoçzâde Mustafa Efendi, Şehâbeddin Ahmed b. Hüseyin el-Hamevî tarafından da şerhedilmiştir (son dört müellifin şerhlerinin adı Şerḥu Miftâḥi’l-ġayb şeklindedir; nüshaları için bk. Ergin, II [1957], s. 70-71). Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde Esrârü’ş-şühûdi’l-ḥâṣıl min fetḥi’l-mevcûd adıyla kayıtlı olan (Veliyyüddin Efendi, nr. 1726) şerhin müellifi tesbit edilememiştir (a.g.e., II [1957], s. 71-72).

Eseri Ahî Evran Farsça’ya (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 278; Bayram, VII. devre, sy. 7 [1979], s. 13), Ekrem Demirli Türkçe’ye (Tasavvuf Metafiziği: Miftâh-ı Gaybi’l-cem ve’l-vücûd, İstanbul 2002), Stephane Ruspoli kısmî olarak Fransızca’ya çevirmiştir. Fransızca çevirisiyle birlikte kısmî neşri de yapılmıştır (La clé du monde suprasensible, Paris 1978; EI2 [İng.], VIII, 754).

BİBLİYOGRAFYA
Sadreddin Konevî, Miftâḥu’l-ġayb ve şerḥuhû Miṣbâḥu’l-üns li-Muḥammed b. Ḥamza el-Fenârî (nşr. Muhammed Hâcevî), Tahran 1416 h./1374 hş., ayrıca bk. neşredenin girişi; Câmî, Nefeḥât, s. 556; Taşköprizâde, eş-Şeḳāʾiḳ, s. 24-25; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1768; Osmanlı Müellifleri, I, 91; Brockelmann, GAL, I, 585-586; Suppl., I, 807; Nihat Keklik, Sadreddîn Konevî’nin Felsefesinde Allah-Kâinât ve İnsan, İstanbul 1967, s. XIX-XX; Osman Ergin, “Sadraddin al-Qunawî ve Eserleri”, ŞM, II (1957), s. 68-72; Mikail Bayram, “Sultan Fatih’de Sadruddin Konevi ve Ahi Evren Hayranlığı”, Fikir ve Sanatta Hareket, VII. devre, sy. 7, İstanbul 1979, s. 13-16; W. C. Chittick, “Sadr al-Dīn al-Ḳūnawī”, EI2 (İng.), VIII, 754; Mustafa Kara – Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, I, 111; Reşat Öngören, “Kutbüddinzâde İznikî”, a.e., XXVI, 489-490.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 16-17 numaralı sayfalarda yer almıştır.