MÎSÂK-ı MİLLÎ

Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından ilân edilen ve barış şartlarını açıklayan bildiri.

Müellif:

Ahd-i Millî ve Peymân-ı Millî olarak da ifade edilir. Hazırlanmasına Erzurum ve Sivas kongrelerinde başlanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 12 Ocak 1920’de çalışmalarına başlayan Meclis-i Meb‘ûsan’ın seçilen bazı üyelerine bir grup oluşturmalarını ve kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda millî istekleri karşılayacak bir program hazırlamalarını tavsiye etti. Başta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere Kuvâ-yi Milliye taraftarı mebuslar İstanbul’a geldiklerinde meclis ikinci başkanı Hüseyin Kâzım Kadri Bey’in öncülüğünde düzenlenen bir metinle karşılaştılar. Bu sebeple Ahd-i Millî adıyla bir komisyon kurularak değişik metinlerin birleştirilmesine karar verildi. Komisyon çalışmalarını sürdürürken Mustafa Kemal Paşa sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey’e gönderdi. Komisyon, ana ilkeleri itibariyle Erzurum ve Sivas kongreleri kararlarını yansıtan ve mecliste oluşturulan Felâh-ı Vatan grubunun programı olarak düşünülen bu metni bütün meclis üyelerinin kabul edebileceği şekilde yeniden düzenledi. Mustafa Kemal’in metninde, Sivas Kongresi kararlarının birinci maddesindeki gibi, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanması esnasında Türk ordularının bulunduğu hattın içinde kalan, müslüman çoğunluğun yaşadığı toprakların fiilen veya hükmen hiçbir sebeple ayrılma ve bölünme kabul etmez bir bütün olduğu (md. 1), Arap çoğunluğun yaşadığı toprakların geleceğinin tayini hakkının Arap halkına ait bulunduğu (md. 3) açıklanıyordu (Atatürk’ün Bütün Eserleri, VI, 163-166).

Wilson prensiplerini esas alan komisyon, “mütareke hattının içinde ve dışında kalan topraklar” kaydını koyarak 1914 yılındaki Osmanlı topraklarının bölünmez olduğunu ortaya koydu. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un barış şartlarına göre Osmanlı toplumlarının geleceği halkın serbest oyu ile belirlenecekti. Osmanlı hükümeti bu prensibi esas alarak mütarekeyi imzalamıştı. Komisyon, mütarekenin imzalandığı sırada Türk askerinin hâkim olduğu toprakların bize ait olduğunu söylemek yerine işgal edilen yerlerin dışında kalan topraklara sahip çıkarken işgal altındaki topraklardan da vazgeçmediğini açıklamaktaydı. Ahd-i Millî Beyannâmesi adı verilen metin, 28 Ocak’ta Meclis-i Meb‘ûsan’da yapılan özel bir toplantıda 121 mebus tarafından imzalandı. Bazı kaynaklar bu metnin meclisin gizli oturumunda kabul edildiğini yazarsa da meclis o gün herhangi bir oturum yapmamıştır. Konu dış meseleleri yakından ilgilendirdiği için yayımlanmadan önce hariciye memurları tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesi, bunların tamamlanmasına kadar gizli tutulmasına karar verildi. Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’e gönderdiği bir yazıda “mütareke hattının içinde ve dışında” ifadesiyle sınır konusundaki prensiplerden bir hayli uzaklaşıldığını hatırlattı. “Sınır konusunda esas milliyettir” diyen Rauf Bey, mütareke sınırının bu milliyetler sınırını genel olarak göstermek maksadıyla zikredildiğini, bu şekilde Türk olan Süleymaniye ve Kerkük şehirlerinin de dahil edildiğini bildirdi (a.g.e., VI, 169-171).

Edirne mebusu Şeref Bey (Aykut), meclise bir önerge verip 28 Ocak’ta komisyonun kabul ettiği bildirinin basına ve parlamentolara tebliğini ve tercihen müzakeresini istedi. Bazı üyeler doğrudan tebliğini istedilerse de başkan, zapta geçirilmesi için mutlaka okunması gerektiğini söyleyerek 17 Şubat 1920 tarihli toplantının ikinci oturumunda Şeref Bey’e söz verdi. Bütün üyelerin gayretiyle ortaya “peymân-ı müebbed-i millî” çıktığını ve bunun bir mîsâk-ı millî olduğunu belirten Şeref Bey “Ahd-i Millî” başlıklı bildiriyi okudu. Oy birliğiyle kabul edilen metin “Mîsâk-ı Millî” adıyla yayımlandı. Fransızca’ya çevrilerek bütün hükümetlere ve parlamentolara gönderildi. Altı maddeden oluşan Mîsâk-ı Millî Beyannâmesi’nin girişinde Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinin devletin bağımsızlığı ve milletin geleceğinin, haklı ve sürekli barışa kavuşmanın aşağıdaki esaslara tamamen uyulmasıyla mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında Osmanlı saltanatını yaşatmanın imkânsız bulunduğunu kabul ettikleri vurgulanmaktadır. Barış şartları özetle şunlardır: 1. Osmanlı Devleti’nin sadece Arap çoğunluğunun yaşadığı, 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin imzalanması sırasında işgal altında kalan kısımlarının mukadderatı ahalisinin serbestçe vereceği oylara göre belirleneceğinden adı geçen mütareke hattının içinde ve dışında dinen, ırken, emelen birleşmiş, karşılıklı sevgi ve fedakârlık hisleriyle dolu, örfî ve içtimaî haklarıyla mahallî şartlara tamamen riayetkâr Osmanlı-İslâm ekseriyetiyle meskûn bulunan kısımların tamamı hakikaten ve hükmen hiçbir sebeple ayrılma kabul etmez bir bütündür. 2. Ahalisi ilk serbest kaldığı zamanda genel oylarıyla anavatana katılmış olan elviye-i selâse (Kars, Ardahan, Batum) için gerektiğinde tekrar genel oya başvurulmasını kabul ederiz. 3. Trakya barışına bağlanan Batı Trakya’nın hukukî durumunun tesbiti de orada yaşayanların serbestçe beyan edecekleri oylara göre belirlenmelidir. 4. İslâm hilâfetinin makarrı, saltanatın pâyitahtı ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul şehriyle Marmara denizinin güvenliği her türlü tehlikeden korunmuş olmalıdır. Bu esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve taşımacılığına açık kalması hakkında bizimle diğer bütün ilgili devletlerin müttefikan verecekleri karar geçerlidir. 5. İtilâf devletleriyle düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan antlaşma hükümleri çerçevesinde azınlıkların haklarına -civar ülkelerdeki müslüman ahalinin de aynı haklardan faydalanması şartıyla- riayet edilecektir. 6. Millî ve iktisadî gelişmemizin imkân dairesine girmesi ve daha modern bir idareye kavuşmamız için her devlet gibi bizim de gelişme araçlarımızın temininde tam bağımsızlığa ve serbestliğe sahip olmamız hayat ve bekamızın esas temelidir. Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve diğer gelişmelerimizi engelleyici kayıtlara karşıyız. Tahakkuk edecek borçlarımızın ödenme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır (Meclis-i Mebûsan Zabıt Ceridesi, I, 143-145).

Galip devletlerin barış tekliflerine karşı Osmanlı Parlamentosu’nun cevabı olarak ilân edilen Mîsâk-ı Millî tepkiyle karşılandı. İtilâf devletleri 16 Mart’ta İstanbul’u resmen işgal ettiler. Meclisi basarak ileri gelen mebusları ve aydınları tutuklayıp Malta’ya sürdüler. 18 Mart’ta çalışmalarına ara veren Meclis-i Meb‘ûsan 11 Nisan’da padişah tarafından feshedildi. Milletin temsilcileri 23 Nisan’da Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi adıyla toplanarak ülke yönetimine el koydular. Mîsâk-ı Millî yeni Türk Devleti’nin ilkelerini belirleyen, gerçekleşmesi için sonuna kadar çalışılacak millî ülkü, hedef ve kutsal ant oldu. 1920’lerde Mîsâk-ı Millî belgesine dayanılarak hazırlanan Yeni Mîsâk-ı Millî Haritası’nda İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları üzerinde hak iddia edilmektedir. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da yeni Türkiye’nin sınırları içinde gösterilmektedir. Ancak siyasî gelişmeler bu hedeflere tam olarak ulaşılmasını engellemiştir. Batum, 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile Gürcistan’a bırakılırken San Remo Konferansı, Lübnan ve Suriye’yi Fransa manda yönetimine verdiğinden (Nisan 1920) Fransa Büyük Lübnan Devleti’nin kurulduğunu ilân etti (Eylül 1921). Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle Fransa arasında 20 Ekim’de imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’yle bugünkü sınır çizilerek Suriye ve Lübnan Fransa’ya bırakıldı. Özel statü ile Fransız yönetimine verilen Hatay 23 Haziran 1939’da anavatana katıldı. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devleti tasfiye edilirken Mîsâk-ı Millî sınırları içinde gösterilen Irak, Filistin, Kıbrıs, Ege adaları ve Batı Trakya da yeni Türkiye Devleti sınırları dışında bırakıldı. Mecliste kabul edilen ve meclis tutanaklarında kayıtlı bulunan Mîsâk-ı Millî metninde mütareke çizgisinin içinde ve dışında kalan toprakların bölünmez bir bütün olduğu yazıldığı halde konuyla ilgili eserlerin çoğu “dışında” kelimesine yer vermemekte ve bugünkü sınırların Mîsâk-ı Millî sınırları olduğu şeklinde yanlış bir kanaatin oluşmasına sebep olmaktadır. Aslında Mîsâk-ı Millî’de hedef geniş tutulmuş, fakat şartlar gereği elde edilebilenlerle yetinilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Atatürk’ün Özel Arşivinden Seçmeler, Ankara 1981, s. 113-116.

Atatürk’ün Millî Dış Politikası: Millî Mücadele Dönemine Ait 100 Belge (1919-1923), Ankara 1992, I, 131-133.

Atatürk’ün Bütün Eserleri, İstanbul 2001, VI, 159-175.

Cevdet Kerim, Türk İstiklâl Harbi, İstanbul 1341, s. 28.

Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, İstanbul 1991, III, 17-21.

Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet 1920, Ankara 1970, s. 80-84.

G. Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri (trc. A. Cemal Köprülü), Ankara 1971, s. 207-209.

Mehmet Gönlübol – Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası: 1919-1938, Ankara 1973, s. 6-12.

Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, Ankara 1998, II, 315-319.

Mustafa Budak, İdealden Gerçeğe: Mîsâk-ı Millî’den Lozan’a Dış Politika, İstanbul 2002, s. 91-282.

Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, Ankara 2004, s. 281-292.

Meclis-i Mebûsan Zabıt Ceridesi (4. devre, 1. fevkalâde toplantı 17 Şubat 1336), Ankara 1992, I, 143-151.

Mete Tunçay, “Misak-ı Millî’nin 1. Maddesi Üstüne”, Birikim, III/18-19, İstanbul 1976, s. 12-16.

“Mîsak-ı Millî (Ulusal Ant) ile İlgili Bazı Belgeler”, Atatürk Haftası Armağanı, Ankara 1977, s. 17-51.

Nejat Kaymaz, “Mîsâk-ı Millî Üzerine Yapılan Tartışmalar Hakkında”, , VIII/3 (1983), s. 1941-1958.

a.mlf., “TBMM’de Mîsâk-ı Millî’ye Bağlılık Andı İçilmesi Konusu”, , IV/19-23 (1985), s. 47-51, 122-126, 177-179, 182-185, 275-280, 338-343.

Ahmet Mumcu, “Misak-ı Millî ve Anayasamız”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/3, Ankara 1985, s. 813-830.

İsmet Parmaksızoğlu, “Misâk-ı Millî”, , XXIV, 242-243.

Faik Reşit Unat, “Misâk-ı Millî (Ahd-ı Millî Beyannamesi)”, , I (1945), s. 92-93.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 173-175 numaralı sayfalarda yer almıştır.