MUHADRAMÛN

Câhiliye zamanında ve İslâm döneminde yaşadığı halde Hz. Peygamber’i müslüman olarak göremeyen kimselere verilen ad.

Müellif:

Sözlükte “sünnet olmamak; nesebi karışık olmak” gibi anlamlara gelen hadrame kökünden türeyen muhadram kelimesi (çoğulu muhadramûn) hem Câhiliye devrinde hem İslâmî dönemde yaşamış, Hz. Peygamber hayatta iken veya vefatından sonra müslüman olmuş, ancak onu mümin olarak görememiş kimseyi ifade eder. Buna göre muhadram, sahâbî veya tâbiî olduğu kesin şekilde bilinmeyen kişi olup Resûl-i Ekrem döneminde yaşadığı için ashap arasında yer alması gerekirken onu mümin sıfatıyla göremediği için sahâbeden sayılmamıştır. Sahâbe ile görüştüğü için tâbiî sayılması mümkünse de Resûlullah devrinde yaşadığından onun vefatının ardından dünyaya gelen tâbiîlerden farklı görülmüş, bu sebeple hadisçiler tarafından sahâbe ile tâbiînden ayrı bir nesil kabul edilmiştir. Ebû Mûsâ el-Medînî’nin muhadramûnun sahâbe arasında yer alması gerektiği yolundaki görüşü ise itibar görmemiştir (İbnü’l-Mülâkkın, II, 509).

İlk dönemlerden itibaren yapılan bu terimle ilgili tariflerin ortak özelliği, muhadramûnun hem Câhiliye zamanında hem İslâm döneminde yaşamış ve İslâm’a girmiş sayılmasıdır. İhtilâf edilen önemli hususlardan biri Câhiliye devrinin bitiş ve İslâm döneminin başlangıç sınırıdır. Bir görüşe göre Câhiliye ilk vahyin geldiği 610 yılında sona ermiş, o tarihten itibaren İslâmî dönem başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Câhiliye dönemi Mekke’nin fethedilmesi ve bütün Arap yarımadasının İslâm’a boyun eğmesiyle bitmiştir (Ali el-Kārî, s. 598). Muhaddisler ikinci görüşü tercih etmiş ve Mekke’nin fethinden önce kendi kavmini yahut diğer kabileleri henüz İslâmiyet’i kabul etmemiş halde görenleri muhadram saymıştır. Nitekim Müslim b. Haccâc, hicretten sonra dünyaya gelen Yüseyr b. Amr el-Kindî’yi Mekke’nin fethinden önce yaşadığı için muhadram kabul etmiştir (İbnü’l-Esîr, V, 520; Şemseddin es-Sehâvî, III, 165).

İhtilâf edilen ikinci konu ise hem Câhiliye’de hem İslâm döneminde yaşayan kişinin muhadram sayılabilmesi için Hz. Peygamber hayatta iken iman etmesinin gerekli olup olmadığıdır. İbn Kuteybe bu gibilerin Resûlullah’ın vefatının ardından, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr ise Hz. Peygamber yaşarken İslâm’a girmiş olmalarının gereğinden bahsettikleri halde müelliflerin büyük bir kısmı herhangi bir şarttan söz etmemiştir. Hz. Peygamber’i görüp onun vefatından sonra İslâmiyet’i kabul eden kimse Resûl-i Ekrem’in sohbetinde mümin olarak bulunmadığı için sahâbeden sayılmamış, hem Câhiliye hem İslâm döneminde yaşaması sebebiyle muhadram olarak değerlendirilmiştir (Ali el-Kārî, s. 599).

Muhadram kelimesine dil ve edebiyat âlimleriyle tarihçiler farklı anlamlar yüklemiş, dilciler Hz. Peygamber’le görüşüp görüşmeme, ona inanıp inanmama konusunu dikkate almadan ömrünün yarısı Câhiliye döneminde, yarısı İslâm devrinde geçen veya iki dönemde de eser veren şairlere muhadram demişlerdir. Nitekim her iki dönemde yaşadıkları ve sahâbî oldukları ittifakla kabul edilen Lebîd b. Rebîa, Kâ‘b b. Züheyr ve Hassân b. Sâbit gibi şahsiyetleri muhadram kabul etmişlerdir (Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 33). Tarihçiler ise hem Emevî hem Abbâsî devletlerini görenleri muhadram (muhadramü’d-devleteyn) saymıştır. Emevî Devleti’nin son dönemiyle Abbâsî Devleti’nin ilk yıllarına yetişen Rü’be b. Accâc ile Hammâd Acred gibi şairler bunlardandır (Denevşerî, vr. 49a; Yahyâ el-Cübûrî, s. 56).

Hadis râvisi olarak muhadramûn tâbiîn neslinin büyükleri arasında sayılmıştır. Ahmed b. Hanbel tâbiînin en faziletlilerinden söz ederken Alkame b. Kays, Mesrûk b. Ecda‘, Ebû Osman en-Nehdî ve Kays b. Ebû Hâzim gibi muhadramların adını saymıştır (Cemâleddin el-Kāsımî, s. 50). Kütüb-i Sitte ile İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾı, Dârimî’nin es-Sünen’i ve Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i üzerinde yapılan bir araştırmada bu eserlerde kırk üç muhadram râvinin toplam 4541 rivayetinin bulunduğu tesbit edilmiş, bunların içinde en çok hadis nakledenlerin Ebû Vâil Şakīk b. Seleme, Esved b. Yezîd en-Nehaî, Mesrûk b. Ecda‘, Alkame b. Kays ve Ebû Osman en-Nehdî olduğu belirtilmiştir (Bilgen, s. 155-156).

Hâkim en-Nîsâbûrî, İbnü’s-Salâh, Nevevî, Zeynüddin el-Irâkī, İbn Hacer el-Askalânî, Süyûtî ve Şemseddin es-Sehâvî başta olmak üzere hadis usulüne dair eser yazanlar muhadramûnu ayrı bir başlık altında ele almış, ayrıca bu konuda bazı müstakil eserler de yazılmıştır. Müslim b. Haccâc’ın günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen ve yirmi muhadram râvinin adına yer verilen (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 44) Kitâbü’l-Muḫaḍramîn’i (Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 432) bu konuda ilk eser olmalıdır. Sıbt İbnü’l-Acemî’nin Teẕkiretü’ṭ-ṭâlibi’l-muʿallem bi-men yuḳālü innehû muḫaḍram adlı kitabı günümüze ulaşan en kapsamlı çalışma olup burada 155 muhadram hakkında bilgi verilmektedir (Halep 1305; Delhi 1406/1985 [S̱elâs̱ü resâʾil fî uṣûli’l-ḥadîs̱ içinde], Riyad 1414/1994). Abdullah b. Abdurrahman b. Ali ed-Denevşerî’nin (ö. 1025/1616) el-Beyân ve’t-tebyîn fî ẕikri’l-muḫaḍramîn adlı eserinde ise (bk. bibl.) daha önce kaleme alınmış usul kitaplarında geçen isimler tekrarlanmaktadır.

Muhadramûn konusunda en geniş bilgiyi İbn Hacer el-Askalânî el-İṣâbe’sinde vermektedir (DİA, XXII, 487). Sahâbeyi tesbit etmek maksadıyla kaleme alınan kitabın üçüncü bölümünde kadın ve erkek 1400 kadar muhadramın biyografisi yer almaktadır. Osman Bilgen, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1998, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

BİBLİYOGRAFYA
Kāmus Tercümesi, III, 444-445; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VII, 445-446; İbn Kuteybe, el-Maʿârif (Ukkâşe), s. 573; Hâkim en-Nîsâbûrî, Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Haydarâbâd 1935 → Medine-Beyrut 1397/1977, s. 44-45; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), V, 520; İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 304-305; Nevevî, İrşâdü ṭullâbi’l-ḥaḳāʾiḳ (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1411/1991, s. 200; İbnü’l-Mülâkkın, el-Muḳniʿ fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdullah b. Yûsuf el-Cüdey‘), İhsâ 1413/1992, II, 508-511; Irâkī, Fetḥu’l-muġīs̱, s. 369-370; İbn Hacer, el-İṣâbe (Bicâvî), I, 4-5; a.mlf., Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 111; Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱, Beyrut 1403/1983, III, 162-167; , s. 419-421; Ali el-Kārî, Şerḥu Şerḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. M. Nizâr Temîm v.dğr.), Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam), s. 597-603; Denevşerî, el-Beyân ve’t-tebyîn fî ẕikri’l-muḫaḍramîn, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3651, vr. 46a-49a; Cemâleddin el-Kāsımî, Ḳavâʿidü’t-taḥdîs̱ (nşr. M. Behcet el-Baytâr), Halep 1925, s. 50; Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 431-432; Ahmed Muhammed Şâkir, el-Bâʿis̱ü’l-ḥas̱îs̱, Kahire 1377/1958, s. 193-194; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 74-75; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 32-35; Yahyâ el-Cübûrî, Şiʿrü’l-muḫaḍramîn ve es̱erü’l-İslâm fîh, Beyrut 1401/1981, s. 53-56; Ahmed Ömer Hâşim, Ḳavâʿidü uṣûli’l-ḥadîs̱, Beyrut 1404/1984, s. 274; Osman Bilgen, Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri (yüksek lisans tezi, 1998), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 155-156; Ilse Lichtenstädter, “Muhazram”, İA, VIII, 511; Renate Jacobi, “Mukhaḍram”, EI2 (İng.), VII, 516; M. Yaşar Kandemir, “el-İsâbe”, DİA, XXII, 487.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 395-396 numaralı sayfalarda yer almıştır.