MUHAMMED b. EBÜ’s-SÂC

Ebü’l-Müsâfir (Ebû Ubeydillâh) el-Afşîn Muhammed b. Ebi’s-Sâc Ya‘kūb Dîvdâd b. Yûsuf Dîvdest (ö. 288/901)

Sâcoğulları hânedanının kurucusu ve ilk hükümdarı (889-901).

Müellif:

Mâverâünnehir’in Üsrûşene (Uşrusana) bölgesinin yerli halkından Ebü’s-Sâc Ya‘kūb Divdâd b. Yûsuf Divdest’in oğludur. Bölgenin hükümdar ailesi mensuplarından Haydar b. Kâvûs el-Afşin’in kumandanlarından olan Divdâd daha sonra Abbâsîler’in hizmetine girerek önemli görevler üstlenmiştir. Kaynaklarda Afşîn b. Divdâd ve İbn Ebü’s-Sâc adlarıyla da zikredilen Muhammed b. Ebü’s-Sâc babasının ölümünün ardından, Halife Mu‘temid-Alellah’ın nâibi sıfatıyla iktidarı elinde tutan kardeşi Muvaffak-Billâh tarafından Tarîkimekke ve Haremeyn valiliğine tayin edildi (266/880). Bu yıllarda Abbâsîler’in idaresindeki birçok bölge âsilerin yönetimine geçmiş, valiler de başlarına buyruk hareket etmeye başlamışlardı. İbn Ebü’s-Sâc, Mekke’yi ele geçiren Muhammed el-Mahzûmî’yi yenerek şehirden çıkardı. Ertesi yıl gönderdiği askerler, Kûfe’yi işgal eden Heysem el-İclî ile savaşıp onun öncü kumandanını öldürdüler. Muhammed b. Ebü’s-Sâc, 268 (881-82) yılında Vâsıt yöresinde Ali b. Habîb el-Yeşkürî adlı Arap reisini bozguna uğrattı. Aynı yıl, hac kafilelerini ve yolcuları soyan Hârûn adlı eşkıyayı ortadan kaldırarak yol güvenliğini sağladı. Merkezden gelen bir orduyu da Muhammed el-Mahzûmî’nin hâkimiyeti altındaki Cidde’ye gönderdi. Mahzûmî’nin, içinde silâh ve değerli eşya bulunan iki gemisi ele geçirildi ve şehirdeki hâkimiyetine son verildi (269/882). Bu başarılarından dolayı Rahbe-Hadîse arasındaki bölgenin valiliğiyle (Cemâziyelâhir 269 / Aralık 882 – Ocak 883) Enbâr ve Rahbe şehirleri de onun idaresine verildi. İbn Ebü’s-Sâc, Fırat boylarına gitmek üzere Hicaz’dan ayrılacağı sırada ayaklanan göçebe Araplar’ın isyanını bastırıp Rahbe’ye geldiğinde buraya hâkim olan Araplar’ın mukavemetiyle karşılaşınca şehri ele geçirdi.

Muhammed b. Ebü’s-Sâc, Ahmed b. Tolun’un vefatı üzerine (270/884) Musul ve el-Cezîre Valisi İshak b. Kündacık ile Suriye ve Mısır’ı Humâreveyh’in elinden almak için anlaştı. Muhammed ve İshak yapacakları sefer için hazırlanırken halifenin nâibi Muvaffak-Billâh’tan yardım istediler. Muvaffak-Billâh yardım göndereceğini bildirdiği halde emîrler yardım gelmeden harekete geçerek Suriye’yi ele geçirdiler. Bunun üzerine Mısır Hükümdarı Humâreveyh Suriye’ye bir ordu yolladı. Muhammed ve İshak, Muvaffak-Billâh’ın gönderdiği kuvvetlerin kendilerine katılması için Mısır ordusunu oyaladılar. Bu sırada kışın bastırmasıyla Mısırlı askerler Şeyzer’deki evlere dağıldılar (270/884). İki emîr, Muvaffak’ın oğlu Ebü’l-Abbas Ahmed (el-Mu‘tazıd-Billâh) kumandasında bir ordunun kendilerine katılmasından sonra Şeyzer’deki Mısır ordusuna baskın düzenleyip çok sayıda Mısır askerini öldürdüler.

Humâreveyh bizzat kendisinin kumanda ettiği büyük bir orduyla Remle’ye geldi. Bu sırada Ebü’l-Abbas Ahmed’in Muhammed ve İshak’a hakaret etmesi Abbâsî ordusunda gerilime sebep oldu. Mu‘tazıd-Billâh, Humâreveyh’in üzerine yürüdüğünde Muhammed ile İshak karargâhlarına geri döndüler. Mu‘tazıd-Billâh, Tavâhîn savaşında (271/885) Mısır askerleri karşısında bozguna uğradı. Bu dönemde İshak ile Muhammed’in arası açıldı. İshak’ın Abbâsî iktidarını elinde tutan Muvaffak’la arası iyi idi. Bu durum karşısında Muhammed de hutbeyi Humâreveyh adına okutmaya başladı ve oğlu Divdâd’ı rehine olarak Mısır’a gönderdi. Humâreveyh, ona ve kumandanlarına 200.000 altından fazla para gönderdi. Ardından Suriye’ye giderek Bâlis şehrinde Muhammed ile buluştu. Bu dönemde İshak’ı bozguna uğratan ve sığındığı Mardin Kalesi’ni kuşatan Muhammed bir süre sonra kuşatmayı kaldırıp Sincar’a gitti. Orada bir Arap kabilesini mağlûp etti. Ardından Emîr İshak’a ait olan Musul ve el-Cezîre’yi ele geçirdi; buralarda önce Humâreveyh, sonra da kendi adına hutbe okuttu. Kendisine tekrar hücum eden İshak’ı beş ay içinde iki defa yendi (273/886-87).

274 (887-88) yılında çok sayıda asker toplayan Humâreveyh, Suriye’ye giden Emîr İshak’ı bozğuna uğrattı. İshak kaçarak bir kaleye sığındı. Fakat Mısır hükümdarının Fırat’ı geçtiğini öğrenince ona elçi gönderip itaatini bildirdi. Bunun üzerine Humâreveyh, Muhammed’i bırakıp İshak’tan yana bir tavır aldı. Fakat Muhammed Dımaşk’ı almak için Suriye’ye girince o da hemen harekete geçti (17 Zilkade 274 / 3 Nisan 888). İki ordu Dımaşk civarında Seniyyetül‘ukāb’da karşılaştı. Humâreveyh’in sayı ve silâh bakımından üstün ordusu karşısında yenilgiye uğrayan Muhammed Halep yoluyla Rakka’ya gitti; Humâreveyh de Rakka karşısındaki Fırat kıyısına geldi. Musul’a çekilen Muhammed, Humâreveyh Beled’e ulaşınca Hadîse’ye gitti. Mısır hükümdarı İshak’ı Muhammed’i takiple görevlendirdi. 20.000 kişilik bir orduyla Muhammed’in üzerine yürüyen İshak, Muhammed’e yenilerek Rakka’ya çekildi. Bu olaydan sonra Muhammed Dımaşk’a yürümek için Muvaffak-Billâh’tan izin istedi ve asker göndermesini talep etti. Muvaffak-Billâh da yardım kuvveti gelmeden harekete geçmemesi için onu uyardı.

Öte yandan İshak, Muhammed’in baskın yapmasından endişelenerek Fırat’ı geçmişti. Bunu öğrenen Muhammed, Muvaffak-Billâh’ın uyarısını önemsemeyip Rakka’yı işgal etti ve Humâreveyh ile İshak’ın Fırat’ı geçmesini önlemek için askerlerini ırmağın kıyılarına yerleştirdi. Humâreveyh, Fırat’ın başka bir yerinden geçirdiği sayıca az bir askerî birlikle arkadan hücum ederek Muhammed’in ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Muhammed, Musul’a çekilip bir ay kadar Muvaffak-Billâh’tan gelecek kuvveti bekledi. Bu kuvvet gelmeyince Bağdat’a gitti ve Muvaffak-Billâh tarafından çok iyi karşılandı (276/889). Muvaffak-Billâh, Cibâl eyaletinde (Irâk-ı Acem) çıkan karışıklıkları bastırmak için bölgeye giderken onu da yanında götürdü. Muhammed b. Ebü’s-Sâc aynı yıl Azerbaycan valiliğine tayin edildi (İbnü’l-Esîr, VII, 436); böylece 317 (929) yılına kadar hüküm sürecek yarı bağımsız Sâcoğulları hânedanı kurulmuş oldu (276/889). İbn Ebü’s-Sâc’ın 279’da (892) Azerbaycan valiliğine getirildiği ve hânedanın bu tarihte kurulduğu da rivayet edilir (EI2 [İng.], VII, 395). Taberî ise onun 285 (898) yılında Halife Mu‘tazıd-Billâh tarafından Azerbaycan ve İrmîniye valiliğine getirildiğini kaydeder (Târîḫ, III, 2185). Ancak bu tarih ikinci defa bu göreve tayiniyle ilgili olmalıdır. Çok geçmeden merkezi Duvîn olan İrmîniye valiliği de Muhammed’in idaresine verildi.

Ermeni Kralı Simbat’ın elçi göndererek krallığının tasdikini rica etmesi üzerine Halife Mu‘temid-Alellah, Muhammed’e krala tacı kendi adına giydirmesini emretti (279/892). Ancak Kral Simbat, ertesi yıl Bizans İmparatoru VI. Leon’a da elçi yollayıp kendisine tâbi olmak istediğini bildirdi ve imparatorla kral arasında müslümanlara karşı bir antlaşma imzalandı. Simbat antlaşmanın ardından kalabalık bir ordu ile İrmîniye vilâyetine girince karşısında Muhammed’i buldu ve kralın teklifiyle barış yapıldı. Muhammed, bu hadiseden sonra Musul yöresinde toplanmış olan Hâricîler’i dağıtarak otuz kadar Hâricî reisini Bağdat’a gönderdi.

Simbat kısa bir süre sonra Duvîn’i kuşatıp şehri ele geçirdi. Esir aldığı müslümanların ileri gelenlerini Bizans imparatoruna gönderdi. Muhammed Azerbaycan’dan gelerek Duvîn’i geri aldı; ancak kralla yapılan savaşta yenilince kral Muhammed’in barış teklifini kabul etti. Ardından kralla birkaç savaş daha yapıldı. 900 yılında Van gölü havzasındaki Ermeni prenslerine karşı parlak bir zafer kazanan Muhammed ertesi yıl bölgede çıkan veba salgınında Berdea’da öldü (Rebîülevvel 288 / Mart 901). Vasiyeti üzerine oğlu Divdâd Azerbaycan ve İrmîniye valisi ilân edildi. Halife Mu‘tasım-Billâh’ın etrafında toplanan Orta Asyalı emîr ve kumandanların oğulları arasında yüksek mevkilere çıkan birkaç kişiden biri olan Muhammed b. Ebü’s-Sâc dirayetli bir emîrdi. Berdea’da basılmış 285 (898) tarihli bir sikkede Afşin unvanıyla anıldığı görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
Taberî, Târîḫ (de Goeje), III, 1942, 1996, 2025, 2027, 2039, 2048, 2116, 2137, 2146, 2185, 2195, 2202; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 45-62, 172-182; Muhammed b. Abdülmelik el-Hemedânî, Tekmiletü Târîḫi’ṭ-Ṭaberî (Taberî, Târîḫ [Ebü’l-Fazl], XI içinde), s. 241, 247, 249, 251-253; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 336, 362, 372, 396, 397, 398, 409-410, 414, 422, 423, 424, 427, 428, 430, 431, 436, 464, 467, 473, 491; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, I, 80, 81, 82, 83, 84; Düvel-i İslâmiyye, s. 170; R. Grousset, Histoire de l’Arménie, Paris 1947, s. 355, 379, 399-416; V. Minorsky, Studies in Caucasian History, London 1953, s. 110-111; CHIr., IV, 228-232; Zambaur, Manuel, s. 43, 179; C. E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, Edinburgh 1996, s. 170; a.mlf., “Sād̲j̲īds”, EI2 (İng.), VIII, 745-746; M. Défremery, “Mémoire sur la famille des sādjides”, JA, IX (1847), s. 409-446; X, 396-436; Hakkı Dursun Yıldız, “Azerbaycan’da Hüküm Sürmüş Bir Türk Hânedânı Sâcoğulları I”, TD, sy. 30 (1976), s. 109-118; a.mlf., “Azerbaycan’da Hüküm Sürmüş Bir Türk Hânedânı Sâcoğulları II”, TED, sy. 9 (1978), s. 107-128; Cl. Huart, “Sâcîler”, İA, X, 16-17; H. A. R. Gibb, “Muḥammad b. Abī’l-Sād̲j̲”, EI2 (İng.), VII, 395; A. Karang – F. R. C. Bagley, “Afšīn b. Dīvdād”, EIr., I, 591.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 524-526 numaralı sayfalarda yer almıştır.