MUHAMMED b. KERRÂM

Ebû Abdillâh Muhammed b. Kerrâm b. Arrâk b. Huzâbe b. el-Berr (el-Berâ’) es-Siczî (ö. 255/869)

Horasan ve Mâverâünnehir’de ortaya çıkan Kerrâmiyye fırkasının kurucusu.

Müellif:

Büyük ihtimalle 190 (806) yılında Sicistan’ın Zerenc şehrinin bir köyünde doğdu. Arap asıllı olduğu belirtilen babası Kerrâm (Kerâm, Kirâm) Benî Nizâr’a, bazılarına göre ise Benî Türâb’a mensuptur (Sem‘ânî, V, 43-44; Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl, IV, 21-22). İlk eğitimini köyünde alan Muhammed tahsil için Horasan’a gitti. Nîşâbur’da uzun süre yanında kaldığı Mürcie âlimi ve zâhid Ahmed b. Harb’den faydalandı, zühdle ilgili görüşlerinde onun tesirinde kaldı. Ayrıca diğer bazı hocaların derslerine devam etti. Ali b. İshak el-Hanzalî es-Semerkandî’den Muhammed b. Sâib el-Kelbî’nin Muhammed b. Mervân tarikiyle gelen tefsirini okudu. Daha sonra Belh’te Mürciî İbrâhim b. Yûsuf el-Mâkiyânî’den, Merv’de Ali b. Hacer’den, Herat’ta Mürciî Abdullah b. Mâlik b. Süleyman’dan öğrenim gördü. Mürcie adına hadis uyduran Ahmed b. Abdullah el-Cüveybârî ve Mürciî Muhammed b. Temîm el-Faryâbî’den çok sayıda hadis rivayet etti (İbn Hibbân, I, 142; II, 306).

Kaynaklarda genellikle Mürcie’nin mensubu veya kollarından Kerrâmiyye’nin kurucusu diye gösterilen, bazı eserlerde ise Mürcie kelâmcısı yahut Mürciî bir zâhid olarak tanıtılan Muhammed b. Kerrâm (Zehebî, el-ʿİber, I, 366; İbnü’l-İmâd, II, 131) öğrenimini tamamladıktan sonra gençlik yıllarını Sicistan’da geçirdi. Amelî konularda diğer Mürciîler gibi Ebû Hanîfe’nin fikhî görüşlerine bağlı kaldı. “Ümmetimden Ebû Hanîfe isimli biri çıkacak ve Allah onun vasıtasıyla sünnetimi yenileyecek” meâlindeki hadisi (Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl, I, 106) Ahmed b. Abdullah el-Cüveybârî’den rivayet etti. Bu arada İbrâhim b. Muhammed b. Süfyân, İbrâhim b. Haccâc, Muhammed b. İsmâil b. İshak, Ahmed b. Muhammed b. Yahyâ ed-Dehhân ve daha pek çok kimse onun derslerine devam edip kendisinden rivayette bulundu (İbn Asâkir, XV, 878; Sem‘ânî, V, 44). Kendini ibadete vermesi geniş bir kesimin etrafında toplanmasına vesile oldu. Özellikle zühd, tecsîm ve teşbihle ilgili görüşlerini Muhammed b. İsmâil b. İshak’ın rivayet ettiği söylenir (a.g.e., V, 42-43).

Sicistan valisinin dinde bid‘atlar ortaya koyduğu gerekçesiyle Muhammed b. Kerrâm’ı öldürtmek istediği, fakat taraftarlarının fazla olması sebebiyle sürgün etmekle yetindiği belirtilmekte (Sübkî, II, 306), ancak vali tarafından ona isnat edilen bid‘atların neler olduğu bilinmemektedir. İbn Kerrâm, Sicistan’dan çıkarılmasının ardından fikirlerini Gûr, Garcistan (Gazne) ve Horasan’ın kırsal kesimlerinde köylüler arasında yaymaya devam etti. Buralarda ayrıca ashâbü’l-hadîs ile Şîa’nın düşüncelerine karşı mücadele verdi (Bağdâdî, s. 215-216; Şehristânî, I, 45). Garcistan’da bulunduğu sırada âbid görünümüyle pek çok kimseyi kendisine bağladı. Bazı taraftarlarıyla birlikte Nîşâbur’a geldiğinde özellikle cahil ve ezilmiş köylüler onun fikirlerini kolayca benimsedi (Bağdâdî, s. 216; İsferâyînî, s. 100; Bosworth, L/1 [1968], s. 6).

Hayatının bu hareketli dönemlerinde Mekke’ye gidip beş yıl süreyle mücâvir kaldıktan sonra Nîşâbur’a dönen Muhammed b. Kerrâm’ın Mekke’de kimlerle görüştüğü konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ardından Sicistan’a döndü, zühd ve takvâ adına bütün mallarını satıp Nîşâbur’a geçti. Burada dikişsiz deri elbise giydiği, başına beyaz külâh koyduğu, sütçülükle uğraştığı, dükkânında insanlara vaaz ve nasihatte bulunduğu belirtilmektedir. Bu şekilde etrafında avamdan fakir bir kesimi toplamayı başaran İbn Kerrâm, kalbin bilmesi (mârifet) olmasa bile sadece şehâdet kelimesini söylemekle (ikrar) imanın geçerli olduğu fikrini ortaya attı. Ayrıca tecsîm ifade eden bazı görüşler ileri sürmeye başladı; bu arada zühd ve ibadet konusunda âzami hassasiyet gösterdi. Ancak fikirleri ve hayat tarzı halk arasında tartışılmaya başlandı. Bazıları onu âlim ve dindar bir kimse olarak kabul ederken bazıları düşüncelerini eleştirdi. Özellikle imanın sadece ikrardan ibaret olduğu şeklindeki görüşü Muhammed b. Eslem’den büyük tepki gördü. Abbas b. Hamza ve İbn Huzeyme ise İbn Kerrâm’a mensup kişilerin küfre girdiği, tövbe etmedikleri takdirde öldürülmelerinin gerektiği yönünde fetva verdiler (İbn Hacer, V, 356). Öte yandan Buhârî’ye gönderdiği bir mektupla imanın artıp eksilmeyeceğini belirten hadis konusunda fikrini sorması, Buhârî’nin de bu hadisi rivayet edenlerin şiddetle dövülmesi ve uzun süre hapsedilmesi gerektiğini yazarak mektubunu iade etmesi (Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl, IV, 21) İbn Kerrâm’ın toplumdaki itibarının sarsılmasına yol açtı. Tâhirîler’in Horasan valisi Tâhir b. Abdullah’ın huzurunda bir grup âlim tarafından sorgulanan İbn Kerrâm, fikirlerinin ilâhî ilham ürünü olduğunu iddia edince 243 (857) yılında vali tarafından Nîşâbur’da hapsedildi. Bir süre sonra serbest bırakıldı ve Şam ordusunun sınırdaki karargâhına gitti, oradan yine Nîşâbur’a döndü. Bu defa Muhammed b. Tâhir kendisini sekiz yıl hapse mahkûm etti (Sübkî, II, 304; İbn Hacer, V, 356). Muhammed b. Kerrâm’ın hapsedilmesinde iman görüşünün, dolayısıyla Mürcie’ye yakınlığının büyük payı olduğu düşünülebilir. 251’de (865) serbest bırakıldığında Kudüs’e gidip vaaz vermeye başladı. İmanın ikrardan ibaret olduğu düşüncesinde ısrar etmesi üzerine kitapları yakıldı; Kudüs valisi tarafından Remle’ye sürgün edildi ve burada vefat etti. Cesedinin Kudüs’e getirilerek Erîhâ’da Zekeriyyâ peygamberin yanına gömüldüğü rivayet edilmektedir.

Allah’ın arş üzerinde bulunduğunu ve arşı doldurduğunu, O’nun zât ve cevher itibariyle tek olduğunu, bir yerden başka bir yere intikal edebileceğini, ilâhî kelâmın lafız açısından da kadîm olduğunu savunan Muhammed b. Kerrâm, Allah’ın zâtıyla ilgili olarak ileri sürdüğü tecsîm doktriniyle vahdet-i vücûda zemin hazırlamış, dolayısıyla İslâm düşüncesinde antropomorfist tanrı anlayışının ilk temsilcilerinden kabul edilmiştir. Bunun yanında iman için dilin ikrarını kâfi görmesinin yaşadığı bölgede pek çok kişinin müslüman olmasını kolaylaştırdığı söylenmiştir (bk. KERRÂMİYYE).

Eserleri. Muhammed b. Kerrâm’a yapılan atıflardan günümüze ulaşmayan eserleri hakkında kısmen fikir edinmek mümkündür. 1. Kitâbü’t-Tevḥîd. Allah’ın varlığı, sıfatları ve diğer temel akaid meselelerine dair olmalıdır. 2. Kitâbü ʿAẕâbi’l-ḳabr. Allah’ın zâtı ve sıfatları, iman, büyük günah gibi itikadî konularla ilgili olup sonraki müellifler tarafından bu kitaba atıflar yapılmıştır (Bağdâdî, s. 161, 163, 164; İsferâyînî, s. 103-104; Nesefî, I, 112; Şehristânî, I, 124; Sem‘ânî, V, 43). Eserin bölümlerinden biri hadisçilerin iman anlayışının reddi hakkındadır, müellif burada imanı ikrar ve amel olarak tanımlayanları reddetmektedir. 3. Kitâbü’s-Sır. Şiî İbn Dâî er-Râzî’nin yaptığı alıntılardan eserin İbn Kerrâm’ın kelâmî ve fıkhî görüşlerini içerdiği anlaşılmaktadır. 4. Maḳālât. Zühde ve zahmet içinde yaşamaya (tekaşşüf), ayrıca nefsânî arzulardan kurtulma yollarına dair bazı hadisleri, görüşleri ve diğer ahlâkî konuları içerdiği sanılmaktadır (Massignon, s. 263).

Ömer es-Semerkandî’ye nisbet edilen Kitâbü Revnaḳı’l-ḳulûb adlı eser Muhammed b. Kerrâm’ın biyografisini de ihtiva etmektedir (van Ess, Ungenützte Texte zur Karrāmīya, s. 30-41).

BİBLİYOGRAFYA
Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, el-İktisâb (nşr. Mahmûd Arnûs), Beyrut 1986, s. 21, 27; Eş‘arî, Maḳālât (Ritter), s. 141, 143; Hakîm es-Semerkandî, es-Sevâdü’l-aʿẓam, İstanbul 1887, s. 27; İbn Hibbân, el-Mecrûḥîn, I, 142; II, 306; Ebü’l-Hüseyin el-Malatî, et-Tenbîh ve’r-red, Mısır 1991, s. 151; Hâkim en-Nîsâbûrî, Târîḫ-i Nîsâbûr (nşr. R. N. Frye), Mouton 1965, V, vr. 27b; Bağdâdî, el-Farḳ (Abdülhamîd), s. 161, 163, 164, 215-216; İsferâyînî, et-Tebṣîr (Hût), s. 100, 103-104; Nesefî, Tebṣıratü’l-edille (Salamé), I, 112; Şehristânî, el-Milel, Beyrut 1990, I, 45, 124; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), V, 42-44; İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ, XV, 877-879; Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl, I, 106; IV, 21-22; a.mlf., el-ʿİber, I, 366; Safedî, el-Vâfî, Dımaşk 1954, IV, 375-377; Sübkî, Ṭabaḳāt, II, 304-306; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, V, 353-354, 356; İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, II, 131; L. Massignon, Essai sur les origines du lexique technique de la mystique musulmane, Paris 1954, s. 260, 263; Süheyr M. Muhtâr, et-Tecsîm ʿinde’l-müslimîn: Meẕhebü’l-Kerrâmiyye, Kahire 1971, s. 48-54; J. van Ess, Ungenützte Texte zur Karrāmīya, Heidelberg 1980, s. 8-11, 30-41; a.mlf., Theologie und Gesellschaft im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, Berlin 1991; U. Rudolph, Al-Māturīdī und die Sunnitische Theologie in Samarkand, Leiden 1996, s. 82-87; Sönmez Kutlu, Türklerin İslâmlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, Ankara 2000, tür.yer.; a.mlf., “Kerrâmiyye”, DİA, XXV, 294-296; M. Şerefeddin [Yaltkaya], “Kerramiler”, DİFM, III/11 (1929), s. 3; C. E. Bosworth, “The Rise of the Karamiyyah in Khurasan”, MW, L/1 (1968), s. 5-14.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 549-550 numaralı sayfalarda yer almıştır.