MUKTEDAB

Aruz sisteminde bir bahir.

Müellif:

Halîl b. Ahmed’in aruz sisteminde “müştebihe” diye adlandırılan dördüncü dairede beşinci, klasik genel sıralamada ise on üçüncü bahir olarak yer alır (DİA, III, 428; IV, 484). Bahrin adı “kesip koparmak, budamak” anlamındaki ḳadb kökünden “iftiâl” kalıbının sıfat şekli olup “kesilip koparılmış” demektir. Aslî vezni bir mısrada “müstef‘ilün mef‘ûlâtü müstef‘ilün” şeklinde olan münserih bahrinin her mısraının ilk tef‘ilesini teşkil eden “müstef‘ilün”ün kesilip atılması suretiyle elde edilmiş bir vezin olduğundan bu adla anılmıştır.

Halîl b. Ahmed’in daire sisteminde tam ve sahih şekli bir şatırda (mısra) “mef‘ûlâtü müstef‘ilün müstef‘ilün”dür (– – – / – – – / – – – ). Ancak uygulamada her iki şatrın sonundaki “müstef‘ilün” cüzlerinin düşmesiyle meczû‘ (bir cüzü düşmüş) hali olan “mef‘ûlâtü müstef‘ilün” (– – – / – – –) şekliyle kullanılır. Bahrin bir aruzu ve bir darbı vardır. Meczû‘ beytin aruzu ve darbı konumundaki “müstef‘ilün” tef‘ileleri tayy kuralı (dördüncü sâkin harfin düşürülmesi) uygulanarak “müfteilün” (– –) olur ve vezin bir şatırda “mef‘ûlâtü müfteilün” (– – – / – –) şekline girer. Haşv tef‘ilesi olan “mef‘ûlâtü”de ise zihaf kaideleri olarak habn (ikinci sâkin harfin düşürülmesi) ve tayy uygulanır. Ancak tef‘iledeki “murâkabet” (yan yana gelen iki hafif sebebin sâkin harflerinin aynı anda düşürülmesi veya sabit kalmasının câiz olmaması) dolayısıyla yukarıda zikredilen iki zihaf kaidesi (habn ve tayy) aynı anda bir tef‘ilede tatbik edilemez. Bu durumda “mef‘ûlâtü” (مفعلات) tef‘ilesinin fe ve vav harflerinin birlikte düşürülmesi gerekirdi. Bu mümkün olmamakla birlikte habn ve tayy kuralından yalnız birinin uygulanması icap eder. Bu sebeple “mef‘ûlâtü” tef‘ilesinin fe veya vav harfi düşürülebilir. “Mef‘ûlâtü” ya habn (birinci hafif sebebin sâkin harfi olan “fe”nin hazfi) kuralı tatbik edilerek “meûlâtü” (معولات) şekline dönüştürülür ki bu, pratikte hareke ve sükûn sayısı bakımından bunun eşdeğeri olan “mefâîlü”ye nakledilerek kullanılır veya tayy (ikinci hafif sebebin sâkin harfi olan “vav”ın hazfi) kuralı uygulanarak “mef‘ulâtü”ye (مفعلات) dönüşür. Bu da pratikte eşdeğeri olan “fâilâtü” (فاعلات) tef‘ilesine nakledilerek kullanılır. Kûfeli aruz âlimleri, muktedab bahrinin haşiv tef‘ilesi olan “mef‘ûlâtü”de habl (habn ve tayyin birlikte işletilmesi) kuralı uygulanarak elde edilen “meulâtü” (معلات) şeklini kabul etmişlerdir. “Mef‘ûlâtü” tef‘ilesine anılan zihaf kaideleri uygulanmadan aslî şekliyle kullanılışına dair örnekler çok az olup muzâri ve müctes bahirleri gibi eski Arap şiirinde çok nâdir olarak kullanılmış vezinlerdendir. Bu sebeple eski Arap şiirinde muktedab bahrinin kullanıldığı kaside ve şiirin bulunmadığı görüşünü ileri sürenler olmuşsa da Hz. Peygamber zamanında bu bahirde yazılmış şiirlerin mevcudiyetini kaydedenler de olmuştur (Hatîb et-Tebrîzî, s. 168). Muktedab bahrinin kulağa hoş gelen bir ritmi vardır. Ebû Nüvâs’ın bir kasidesiyle modern devir şairlerinden Ahmed Şevkī’nin bazı kasideleri bunun delili olarak gösterilir (Mahmûd Fâhûrî, s. 120 vd.). Ayrıca bu bahirde yazılmış zühd ve hikemiyata dair bazı şiirlerle gazel örnekleri de bulunmaktadır. İsmâil b. Hammâd el-Cevherî’nin tertibinde bu bahir yer almaz. Ona göre bahrin aslı recezdir (Kitâbü ʿArûżi’l-varaḳa, s. 56).

Aruza dair klasik kitaplarda ve bunlara muhteva bakımından sadık kalan yeni eserlerde muktedab bahrinin yukarıda sayılan vezinleri zikredilir. Ancak şairlerin nazım tekniğinde yaptıkları yenilikleri de göz önüne alarak yazılan eserlerde bahrin başka vezinlerine de yer verilmiştir. Celâl el-Hanefî bahrin aşağıdaki vezinlerini de tesbit etmiş ve bazı örnekler vermiştir (el-ʿArûż, s. 124-135):

1.– – –/– –/– –//– – –/– –/– –
////
/– –// /– –
2.////– – – 
3.– –////
– –/// – –/
4.– –////
– –////
5.– –////– – –
6./– – –///– – –
7.////– –
8.////

Muktedab bahri Türk şiirinde hemen hemen hiç kullanılmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA
Kāmus Tercümesi, I, 438; İbn Abdürabbih, el-ʿİḳdü’l-ferîd, V, 473; İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Kitâbü ʿArûżi’l-varaḳa (nşr. Sâlih Cemâl Bedevî), Mekke 1406/1985, s. 56; İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, el-ʿUmde (nşr. Muhammed Karkazân), Beyrut 1408/1988, I, 269-294; Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-ʿarûż ve’l-ḳavâfî (nşr. Ömer Yahyâ – Fahreddin Kabâve), Dımaşk 1399/1979, s. 167-169; İbn Ebû Şeneb, Tuḥfetü’l-edeb, Paris 1954, s. 82-84; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taḳṭîʿi’ş-şiʿrî ve’l-ḳāfiye, Beyrut 1966, s. 170-172; Celâl el-Hanefî, el-ʿArûż, Bağdad 1398/1977-78, s. 124-135; Abdürrızâ Ali, el-ʿArûż ve’l-ḳāfiye, Musul 1409/1989, s. 149-152; Mahmûd Fâhûrî, Sefînetü’ş-şuʿarâʾ, Halep 1410/1990, s. 120-124; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, el-Muʿcemü’l-mufaṣṣal fî ʿilmi’l-ʿarûż ve’l-ḳāfiye ve fünûni’ş-şiʿr, Beyrut 1411/1991, s. 142-146; M. Ali eş-Şevâbike – Enver Ebû Süveylim, Muʿcemü muṣṭalaḥâti’l-ʿarûż ve’l-ḳāfiye, Amman 1411/1991, s. 276; Gotthold Weil, “Arûz”, İA, I, 620, 629; G. Meredith-Owens, “ʿArūḍ”, EI2 (İng.), I, 690; Nihad M. Çetin, “Arûz”, DİA, III, 428, 432; a.mlf., “Bahir”, a.e., IV, 484.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 141-142 numaralı sayfalarda yer almıştır.