MÜLÂMESE

Mala dokunmak suretiyle gerçekleşen Câhiliye dönemine ait bir satım şekli.

Müellif:

Sözlükte “dokunmak” anlamındaki lems kökünden türeyen mülâmese, Hz. Peygamber’in yasakladığı Câhiliye dönemine ait satım şekillerinden birinin adıdır. Bu kelime ve aynı masdardan gelen lâmese fiili Kur’ân-ı Kerîm’de (en-Nisâ 4/43; el-Mâide 5/6) ve bazı hadislerde (el-Muvaṭṭaʾ, “Ṭahâret”, 64; Buhârî, “Nikâḥ”, 25) abdesti bozan durumlardan söz edilirken geçmektedir ve Hanefîler’e göre anılan âyetlerde bu fiil mecazen cinsel temas mânasında kullanılmıştır. Yasaklığı hakkında sahih hadisler bulunduğu için (Buhârî, “Ṣalât”, 10, “Büyûʿ”, 62, Libâs, 20) fakihler mülâmese satışının geçersiz olduğu noktasında fikir birliği içindedir; fakat bununla ne kastedildiği hususunda gerek hadis rivayetlerinde gerekse fıkıh eserlerinde farklı yorumlar yer almaktadır. Hadis rivayetlerinde daha çok satım konusu malın elbise olduğu ve dokunmanın malı inceleme yerine geçtiği belirtilmekte, bazılarında bu işlem tarafların birbirinin elbisesine dokunarak trampa yapmaları şeklinde açıklanmaktadır. Bu izahlar, mebîin alıcı bakımından yeterince bilinmemesi ve dokunmanın akdin kurulmasına veya bağlayıcı hale gelmesine işaret teşkil etmesi noktasında birleşmektedir. Fıkıh eserlerinde bu satımın şekli hakkında, mezheplere göre farklılıklar taşıyan satıcının mala dokunmasıyla yahut müşterinin dilediği elbiselerden birine dokunmasıyla akdin meydana gelmesi (bu bağlamda bazı Hanefî müelliflerinin kullandığı “lüzum” kelimesinin “in‘ikad” anlamında olduğu hakkında bk. Sıddîk M. Emîn ed-Darîr, s. 122, 126), top halindeki kumaşı açıp iyice bakmadan sadece elle dokunmak suretiyle satın alma, giysilerin/kumaşların gece karanlığında satılması, çuval içinde veya paketlenmiş yahut top halindeki malı açıp görmeden dokunma yoluyla satma/alma vb. açıklamalar bulunduğu gibi mülâmesenin yasaklanma gerekçesi olarak da akdin temeli sayılan karşılıklı rızanın yeterince oluşmasına fırsat vermemesi, akdi rastlantı ve şansa bağlayan bir satış biçimi olması, cehalet ve garar içermesi gibi hususlar zikredilmektedir (a.g.e., s. 118-128). Daha çok top halindeki kumaşı açıp incelemeden sadece elle dokunmak suretiyle satın alma şeklinde yorumlanan mülâmesede mebîin katlanmış veya sarılı halde, yani alıcıya nasıl bir parça olduğu hakkında yeterli bir kanaat edinme fırsatı verilmeden satışa konu yapıldığı, o döneme ait kumaşların ise bütünüyle el işi olup her bir parçanın kendine has özelliklere sahip bulunduğu (bk. KIYEMÎ) dikkate alınırsa bu satışın sadece, dokunmayla gerçekleştiği gerekçesine binaen yasaklanmış olamayacağı daha iyi anlaşılır. Zira bu kadarıyla mülâmese meşrû bir yöntem olan fiilî mübadele yoluyla akid yapmaktan pek farklı değildir (bk. MUÂTÂT). Burada asıl önemli nokta, satışın dokunmayla gerçekleşmesi veya mebîin kumaş olması değil tavsif edilse bile görülmeden karar verilemeyecek bir malın ya hiç ya da yeterince incelenmeden, dolayısıyla rıza oluşmadan satılmasıdır. Aslında doktrinde hâkim anlayış, görüldüğünde muhayyer olmak şartıyla bir malın görülmeden satılmasına bile imkân vermektedir (bey‘u’l-ayni’l-gāibe). Fakat mülâmese, bu tür satışlar için bir tedbir olarak getirilen görme muhayyerliğini tamamen devre dışı bırakmaktadır.

Hadis kaynaklarında kendisine müstakil bir bab tahsis edilen mülâmese, fürû-i fıkıh eserlerinin “büyû‘” bölümünde ya mahallü’l-akd ele alınırken veya “el-büyûu’l-fâside”, “el-büyûu’l-menhiyyü anhâ” gibi başlıklar altında işlenir ve bu satış şeklinin belirsizliğe, bir tarafın aldanmasına veya ileride tarafların çekişmesine yol açma özelliği üzerinde durularak garar ve cehalet kavramlarıyla irtibatlandırılır. Temel yaklaşımlar bu iki kavram ekseninde şekillenmekle birlikte mülâmesenin kapsamını belirlemede birtakım görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Meselâ İmam Mâlik, üzerinde içeriği hakkında yazı bulunan çuvallar/paketler içindeki malların açılmadan satılmasını, Medine halkı uygulamasını esas alarak mülâmese kapsamında saymaz ve bununla gararın hedeflenmediğini belirtir (el-Muvaṭṭaʾ, “Büyûʿ”, 76); İmam Şâfiî ise buna da mülâmese hükmünün uygulanması gerektiği kanaatindedir.

BİBLİYOGRAFYA
el-Muvaṭṭaʾ, “Ṭahâret”, 64, “Büyûʿ”, 76; Buhârî, “Ṣalât”, 10, “Nikâḥ”, 25, “Büyûʿ”, 62, “Libâs”, 20; Müslim, “Büyûʿ”, 1-3; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 25; Tirmizî, “Büyûʿ”, 69; Nesâî, “Büyûʿ”, 23-26; Şâfiî, el-Üm, VII, 204; Burhâneddin el-Mergīnânî, el-Hidâye (nşr. M. M. Tâmir – Hâfız Âşûr Hâfız), Kahire 1420/2000, III, 975; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, İstanbul 1985, II, 122-123; İbn Kudâme, el-Muġnî (Herrâs), IV, 228-229; Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, VII, 388; Sıddîk M. Emîn ed-Darîr, el-Ġarâr ve es̱eruh fi’l-ʿuḳūd fi’l-fıḳhi’l-İslâmî: Dirâse muḳārene, Beyrut 1410/1990, s. 79, 118-128.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 536-537 numaralı sayfalarda yer almıştır.