MÜLK

Maddî âlemin bütünü ve bunun üzerindeki hükümranlık anlamında Allah’a ve insanlara nisbet edilen bir kavram.

Müellif:

Sözlükte “güç yetirmek, hâkimiyet kurmak, sahip olmak, tasarrufta bulunmak” mânasındaki mülk (melk, milk) masdarı Kur’an’da isim olarak “duyular âlemindeki bütün cisimleri kuşatan varlık alanı ve bunlar üzerindeki hükümranlık” anlamında kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlk” md.; Lisânü’l-ʿArab, “mlk” md.). Bu anlamıyla aynı kökten gelen ve daha çok gayb âlemini ve fizik ötesi alanları ifade eden melekût kavramından ayrılır (bk. MELEKÛT).

67. sûresi Mülk sûresi diye anılan Kur’an’da mülk kelimesi otuz iki yerde Allah’a nisbet edilir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “mlk” md.). Mülk kavramı zât-ı ilâhiyyeye atfen kullanıldığında O’nun tasarrufunda yer alan duyular âlemindeki bütün varlıkları ifade eder. Bununla beraber mülk Kur’an’da daha çok semâvât ve arza izâfetle Allah’a nisbet edilir. Birçok âyette göklerin ve yerin ve onların arasında bulunan her şeyin yani bütünüyle tabiat mülkünün Allah’a ait olduğu vurgulanır (el-Bakara 2/107; Âl-i İmrân 3/189; el-Mâide 5/17-18, 40, 120; el-Hadîd 57/2, 5; el-Bürûc 85/9). Ayrıca mülkte Allah’a ortaklığın söz konusu olmadığı (el-İsrâ 17/111; el-Furkān 25/2), Cenâb-ı Hakk’ın bütün mülkün sahibi bulunduğu ve onu dilediğine verip dilediğinden aldığı (Âl-i İmrân 3/26) belirtilir.

Öte yandan Kur’an’da önceki peygamberlere ve bazı şahsiyetlere “hükümranlık ve saltanat” anlamında mülk verildiği açıklanmıştır. Hz. İbrâhim’in soyuna (en-Nisâ 4/54), Hz. Yûsuf’a (Yûsuf 12/101), Dâvûd’a (el-Bakara 2/251; Sâd 38/20), Süleyman’a (el-Bakara 2/102; Sâd 38/35), Nemrud’a (el-Bakara 2/258), Firavun’a (ez-Zuhruf 43/51) ve Câlût’la savaşmak üzere İsrâiloğulları’ndan Tâlût’a (el-Bakara 2/247) mülk verildiği belirtilmektedir. Bazı âyetlerde sonsuz mülkü elde edeceklerini söyleyerek şeytanın Âdem ve Havvâ’yı yasak ağaçtan yemeleri için kandırdığı zikredilir (Tâhâ 20/120-121). Ayrıca âhiret hayatındaki cennet tasvirleri yapılırken orada hangi taraftan bakılırsa bakılsın çok sayıda nimet ve büyük bir mülkün (ihtişam) görüleceği belirtilir (el-İnsân 76/20).

Çeşitli hadis kaynaklarında mülk kavramı Allah’a nisbet edilir (Wensinck, el-Muʿcem, “mlk” md.). Özellikle Hz. Peygamber’in dualarında, ayrıca hac ibadetinin uygulanışı sırasında hamd, nimet ve mülkün Allah’a ait olduğunu ifade eden “telbiye” metninde çokça tekrarlanmaktadır (Buhârî, “Ḥac”, 13; Müslim, “Ḥac”, 19-21). Esmâ-i hüsnâdan birinin “mâlikü’l-mülk” olduğu da (Tirmizî, “Daʿavât”, 82) bilinmektedir.

Müfessirler âyetlerde geçen “göklerin ve yerin mülkü” sözünün Allah’ın varlıklar üzerindeki hâkimiyetinin kuşatıcılığına ve bunun bütün kâinatı içine aldığına işaret ettiği konusunda müttefiktir. Mülkün yerle ve göklerle bağlantılı kılınması daha çok insan bilgisinin onlarla sınırlı olması sebebiyledir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın varlık âlemi üzerindeki hâkimiyet ve tasarrufu sonsuz olup her şeyi kapsamaktadır. Allah gerek hükümranlık gerekse servet şeklinde mülkünden insanlara da vermiştir; ancak onların mülk üzerindeki hâkimiyetleri aslî olmayıp dolaylı, sınırlı ve geçicidir. Kur’an bu gerçeğin kıyametin koptuğu gün ortaya çıkacağını haber vermektedir: “Bugün mülk kime aittir? Elbette hâkimiyetini her konumda geçerli kılan tek Allah’a” (el-Mü’min 40/16).

Mülk kavramı hakkında müstakil risâleler kaleme alınmıştır. Bunlar arasında Ebû Muhammed Nûreddin et-Tebrîzî’nin Risâletü’d-devâʾir fi’l-mülki ve’l-melekût (Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 191), Tâhir b. Ahmed en-Neccâr’ın el-Yâḳūt fî tesbîḥi’l-mülk ve’l-melekût (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1216), Aziz Nesefî’nin Risâle der Beyân-i Mülk ve Melekût (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1095), Akkoyunlu Ahmedî’nin Risâle fi’l-mülki ve’l-melekût, Ebû İshak el-Meymûnî’nin Keşfü’l-ġıṭâʾ ʿan tefsîri ḳavlihî teʿâlâ: “Lillâhi mülkü’s-semâvâti ve’l-arż” (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 336) ve Ebû Saîd el-Hâdimî’nin Risâle fî ḳavlihî teʿâlâ: “Ḳuli’llâhümme mâlike’l-mülk” (İstanbul 1302) adlı eserleri sayılabilir.

BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlk” md.; Lisânü’l-ʿArab, “mlk” md.; Wensinck, el-Muʿcem, “mlk” md.; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “mlk” md.; Buhârî, “Ḥac”, 13; Müslim, “Ḥac”, 19-21; Tirmizî, “Daʿavât”, 82; Taberî, Câmiʿu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, I, 673-676; Mâtürîdî, Teʾvîlâtü Ehli’s-sünne (nşr. Fâtıma Yûsuf el-Hıyemî), Beyrut 1425/2004, I, 79-80, 259; II, 133; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, Tahran, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 234; Elmalılı, Hak Dini, I, 462-463; M. Plessner, “Mülk”, İA, VIII, 797-798; a.mlf., “Mulk”, EI2 (İng.), VII, 546-547.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 540 numaralı sayfada yer almıştır.