MÜLTAN

Pakistan’ın Pencap bölgesinde tarihî bir şehir.

Müellif:

İndus nehrinin kollarından Çinâb suyunun doğusundaki bir ovada Hint alt kıtasının Orta Asya’ya açılan güzergâhında bulunur. Mültan adı daha önce kullanılan Mulasthân’ın değişmiş şeklidir. Bilinen tarihi milâttan önce 326’da burayı istilâ eden Makedonyalı İskender’le başlamaktadır. V. yüzyıldan sonra Hindu Rai hânedanının hâkim olduğu şehrin müslümanlar tarafından fethi 94 yılında (712) Sind fâtihi Muhammed b. Kāsım es-Sekafî tarafından gerçekleştirildi. Ele geçirildiğinde burada Araplar’ın “altın evi” dedikleri çok zengin bir Hindu mâbedi bulunuyordu. Nâsır b. Velîd Ammânî’yi vali tayin eden Muhammed b. Kāsım, şehirden ayrılmadan önce halka eman vererek şehrin ticaret ve kültür hayatının canlanmasını teşvik etti. Ancak Hindular bir müddet sonra ayaklanıp aralıklarla sürdürdükleri savaşlar sonunda şehre tekrar hâkim oldular. Bunun üzerine Halife Ömer b. Abdülazîz, Hindu şeflerine haber göndererek İslâm’a girdikleri takdirde yerlerini koruyabileceklerini bildirdi. 313 (925) yılı civarında bölgeyi gezen Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, Vali Ebû Leheb Mürebbih b. Esed’den bahseder. Mes‘ûdî’den otuz yıl kadar sonra buraya gelen İstahrî, Mültan’ın yerlilerle müslümanların birlikte dostça yaşadıkları müreffeh bir şehir olduğunu, İbn Havkal de 358’de (968-69), önemli bir kültür ve ticaret merkezi konumuna gelen Mültan’ın Abbâsî hâkimiyeti altında bulunduğunu söyler. 375 (985) yılında şehri gören Muhammed b. Ahmed el-Makdisî, buraya İsmâilîler’in hâkim bulunduğunu ve halkın çoğunluğunun Şiî olduğunu, hutbelerde Fâtımî halifesinin adının okunduğunu belirtmektedir.

Gazneli Mahmud Mültan’ı yedi günlük bir muhasaradan sonra zaptetti (396/1006) ve İsmâilîler dışındaki halka eman verdi; şehrin hâkimi Karmatî Ebü’l-Fütûh Dâvûd b. Nasr Serendib’e kaçtı. Sultan Mahmud, mühtedi Hindu kumandanı Suhpal’ı (Nevasaşah) yönetici olarak bırakıp şehirden ayrıldıysa da kısa bir süre sonra Suhpal irtidad ederek ayaklandı. Bunun üzerine Gazneli Mahmud, 398’de (1008) ve arkasından Ebü’l-Fütûh’un tekrar ele geçirmesi sebebiyle 400’de (1010) şehri zaptetti. Gazneliler devrinin sonlarına doğru İsmâilîler zaman zaman Mültan’a hâkim olmak için harekete geçtilerse de bir başarı kazanamadılar. Nihayet 571’de (1175-76) Gurlular’dan Muizzüddin Muhammed b. Sâm bölgede kesin Sünnî hâkimiyetini tesis etti. Delhi Sultanlığı döneminin başlarında Mültan bölgesi, zamanla bağımsız bir idare kuran ve yirmi iki yıl hüküm süren Nâsırüddin Kabâce’nin idaresinde kaldı ve büyük bir ilerleme kaydederek özellikle Orta Asya’dan göç eden âlim ve sanatkârların katkılarıyla bölgenin en önemli ilim ve kültür merkezi haline geldi. 626 (1228) yılında Sultan İltutmış burayı eyalet merkezi yaptı. Şehir XIII. yüzyılın ikinci yarısında Moğol saldırılarına mâruz kaldı ve büyük tahribata uğrayarak ticarî ve kültürel canlılığını kaybetti. Tuğluklular döneminin büyük bir kısmında kumandanlar arasındaki iktidar mücadeleleri yüzünden gelişemeyen Mültan 800’de de (1397) Timur istilâsına mâruz kaldı. Seyyidler devrinde, özellikle 1423-1435 yılları arasında defalarca Afganlılar’ın saldırısına uğrayan Mültanlılar 1437’de, yıllarca süren istikrarsızlık ve karışıklık yüzünden Delhi Sultanlığı ile bağlarını koparıp Şeyh Muhammed Yûsuf Kuşeyrî adında bir kumandanı idareci olarak seçtiler; şehri on beş yıl kadar bu kumandan yönetti. Muhtemelen 855’te (1451) Belûcîler’in Lengâh kabilesinden Rai Sahra adında bir kişi Mültan’a hâkim oldu; böylece seksen yıl kadar hüküm süren bağımsız Lengâh hânedanı dönemi başladı. Bu hânedana, Sind bölgesinin hâkimi Hüseyin Şah Argun son verdi (Rebîülâhir 933 / Ocak 1527); ardından şehir Bâbürlüler’e bağlı bir eyalet merkezi haline geldi. 1750’de Afganlı Ahmed Şah Dürrânî’nin eline geçinceye kadar uzun bir barış ve istikrar devri yaşayan Mültan tekrar eski canlılığını ve önemini kazandı. Bu tarihten sonra Sihler’in bölgedeki faaliyetleriyle başlayan yeni bir kargaşa dönemi sonunda onların yönetimine girdi (1818). 1848’den itibaren İngiliz hâkimiyetinde bölgenin idarî merkezi olarak önemini korudu ve 1947’de Pakistan topraklarına katıldı.

Mültan bugün demiryolu kavşağında bulunan döküm, çimento, cam, petrol rafinerisi, tekstil, deri ve gıda sanayilerinde gelişmiş, eğitim (Bahâeddin Zekeriyyâ Üniversitesi), ticaret ve turizmde öne çıkmış, 1.396.100 (2004) nüfuslu modern bir şehirdir. Turizmdeki öneminin başlıca sebebi, Pencap’taki İslâm sanatının Lahor’la birlikte iki büyük merkezinden biri olmasıdır. Mültan’daki yeni medreseler içerisinde Medrese-i Kāsımü’l-ulûm, Medrese-i Envârü’l-ulûm, Hayrü’l-medâris ve Medrese-i Bâbü’l-ulûm önemli kuruluşlardır. Şehir daha çok Hint-Türk mimari karakteri taşıyan türbeleriyle ünlüdür. Bunların en eskisi Hâlid b. Velîd’e izâfe edilen türbe, en çok ziyaret edileni Sühreverdiyye tarikatının Hindistan alt kıtasına yayılmasını sağlayan sûfî Bahâeddin Zekeriyyâ’nın türbesi, en görkemlisi de 1320’ye doğru yapılan Rükniâlem Türbesi’dir. Şehirdeki tarihî camiler arasında Vali Muhammed, Pulhat, Bakarâbâdî ve İydgâh (Namazgâh) anılabilir.

BİBLİYOGRAFYA
Cûzcânî, Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî, Kalküta 1864, s. 115-175; Firişte, Gülşen-i İbrâhîmî, Leknev 1867, II, 325-331; S. M. Latif, Early History of Multan, Lahore 1963; Ahmad Nabi Khan, Multan History and Architecture, Islamabad 1983; a.mlf., “Mausoleum of Shaikh Baha al-din Zakariya at Multan and the Introduction of Central Asian Art Traditions in South Asian Subcontinent”, RSO, LIX (1985), s. 275-288; Hameed ud-Din, “Multan in the 9th/15th and 10th/16th Centuries”, Journal of Indian History, XL, Trivandrum 1962, s. 24; Mumtaz A. Pathan, “Multan under the Arabs”, IC, XLIII/1 (1969), s. 13-26; Y. Friedmann, “The Temple of Multan. A Note on Early Muslim Attitude to Idolatory”, IOS, II (1972), s. 176-182; a.mlf., “Multān”, EI2 (İng.), VII, 548-549; H. Dasti, “Multan as a Centre of Trade and Commerce During the Mughal Period”, JPHS, XXXVIII/3 (1990), s. 247-256; T. W. Haig, “Multan”, İA, VIII, 578; P. A. Andrews, “Multān (Monuments)”, EI2 (İng.), VII, 550; Azmi Özcan, “Lengâhlar”, DİA, XXVII, 139.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 548-549 numaralı sayfalarda yer almıştır.