Mustafa Akbaş. Tatar şair ve yazarı Abdullah Tukay`ın eserlerinden seçmeler ve bunlardaki dil özellikleri. Doktora tezi (1996)

Tez KünyeDurumu
Tatar şair ve yazarı Abdullah Tukay`ın eserlerinden seçmeler ve bunlardaki dil özellikleri / The Selections from Tatar poet and writen Abdullah Tukay and their language specialities
Yazar:MUSTAFA AKBAŞ
Danışman: PROF.DR. NURİ YÜCE
Yer Bilgisi: İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü
Konu:Türk Dili ve Edebiyatı = Turkish Language and Literature
Dizin:Milliyetçilik = Nationalism ; Tatar edebiyatı = Tatar literature ; Tukay, Abdullah = Tukay, Abdullah ; Şairler = Poets
Onaylandı
Doktora
Türkçe
1996
286 s.
277 11. ÖZET Abdullah Tukay (1886-1913) yedi- sekiz yıllık yazı hayatında inanılmayacak kadar çok eser vermiştir. Dört yüzün üzerinde şiir; gazeteci olarak yazdığı 850 sayfayı dolduran fıkra – makale ve polemik yazısı; kırkı aşkın halk edebiyatı derlemesi ve azımsanmayacak sayıda Rusçadan tercüme. Bu ürünlerin sahibi şair ve yazar Tukay’dır. Fikir adamı Tukay’ın başka hizmetleri de bundan aşağı kalmaz. XX. yüz yıl başı, Tatar toplumu yarı feodal bir hayat sürmektedir. Sanayi girişimleri yenidir, Rusya’da idarî bir keşmekeş hüküm sürmektedir. Tatar millî uyanışı başlamıştır ama milliyetçilik şuuru gelişip yaygınlaşmamıştır. Halk hâlâ çağdışı eğitim kurumları medreseler, şeyhler (işanlar) ve toprak ağaları yönlendirmektedir. Öteki Türk kökenli haklarla da münasebetler sağlam ve sağlıklı değildir. Böyle bir devirde Tukay’ın bir aydın olarak sivrildiğini görürüz. Zâlim yöneticilerden sömürücü toprak ağalığına, çıkarları için halkı kandıran din adamlarından gerici eğitim kurumlarına, ezilip sömürülen kadınlardan çocuk haklarına ve şerefli bir halk olduğunun, yüksek bir kültürün mirasçısı bulunduğunun bilincine varamamış Tatarların uyanmasına kadar pek çok konuda sivri kalemini kullandığını görürüz. Onu Fransız “aydınlanmacı” filozofların Tataristan’daki devamcısı olarak değerlendirmek ancak hakkım teslim etmek olur. Üçüncüsü, Tukay dil ve edebiyatta bir çığır açıcı, yön belirleyici kişidir. Buhara ve İstanbul’da okuyup Tatar edebiyatını Divan- Servet-i Fünun doğrultusunda yönlendirmeye çalışanlara da – kendisi de 1905-1907 arası bu modaya uyduğu hâlde- bir yanılgı içinde olduklarını haykıran yine o’dur. Halk edebiyatı ürünlerini derlemiş, halkın duyuş ve düşünüşlerini yine onun dili ve söyleyiş ustalıklarıyla terennüm etmiştir. Kazan aydınlarına verdiği uzun “Halk Edebiyatı” konferansı Tatar edebiyatının yönünü ve ilkelerini belirleyici olmuştur. Bu sebeple onu Çağdaş Tatar Edebiyatının kurucusu saymak gerekir. Günümüz Tatar dil ve edebiyatını onun izinden giden sanatçılar temsil etmektedir. Tukay’da çok kaynaklı bir etkilenmeden söz etmek gerekir. Köklü bir hoca ailesinden geldiği için, müslümanlığı iyi bilir. Şiir ve nesirlerinde ayet278 ve hadislere göndermeler yaptığına sık sık tanık olunur. Hazırlık dönemi şiirlerinde Arapça kelimeler ağırlıklıdır, aruzu kullanır. Medrese öğrenimi gördüğü için İslam dünyası ortak kültür mirasını bilmektedir. İstanbul’da okuyup gelen Türk gençleri (başta Derdmend), “hayatımın yönünün değiştirdi” dediği İstanbullu Abdülveli Emrullah ve Kazan’a gelen gazete, dergi ve kitaplar yoluyla Osmanh-Türk edebiyatım da yakından izlemiştir. Bazı şiirleindeki Osmanlıca kelimeler yanında Türkiye Türkçesi kelimeleri ve fiil çekimleri bunu gösterir. Abdülveli ve Rusça tercümeleri vasıtasıyla ileri derecede olmamakla birlikte Batı edebiyatını bilmektedir. Medresede Rusçayı öğrenmiştir. Klasik Rus edebiyatının kurucuları Puşkin, Lermontov, Tolstoy vb. lerine derin hayranlığı vardır; onlardan tercümeler yapmıştır. Halkın içinden gelen bir köylü çocuğu olduğundan halkının türkülerine, masal ve efsanelerine müthiş bir sevgisi vardır. Kökü eskilere varan geleneksel halk kültürünü de ( başta XII. yy. şairi Süleyman Bakırgani) özümsemiştir. Bir düşünürün “aslanın vücudu, yediği hayvanların etinden oluşmuştur” sözü Tukay’a tıpatıp uymaktadır. Çok kaynaktan beslenmiş, taklitçi olmamış; tam tersine hepsinin sentezinden orijinal bir şair ve aydın ortaya çıkmıştır. İşte Abdullah Tukay budur. Tukay halkçıdır, Tukay milliyetçidir, Ama ne halk dalkavuğu (popülist), ne de şoven milliyetçidir. Dışa karşı bütün milletlere saygılı bir hümanist, içten bakıldığında halkının dil. kültür ve millî değerlerine kıskançlıkla bağlı gerçek bir Tatar milliyetçisidir. “Dilde, fikirde, iş’de birlik” prensipleriyle Tercüman gazetesini çıkaran Gaspıralı İsmail Bey’i başta hararetle destekler. Onun çağdaş eğitimi amaçlayan okulları Tukay’ı çok heyecanlandırır. Fakat millî dil ve kültürlerin eriyip gideceği korkusu cephe almasına sebep olur. Osmanlı dil ve edebiyatının bir moda olmaktan çıktığını görünce, bıçakla kesilmiş gibi tavrını değiştirir. Yüksek Osmanlı dil ve edebiyatının Tatar kültürünü eriteceğinden korkmuştur. (Günümüz Tatar aydınlarında da aynı korkuya şahit olunmaktadır.) Birçok şiirinde Ziya Paşa ve özellikle Tevfik Fikret’in izleri açıkça görülmekle birlikte adlarım anmaz. Yalnızca Hamid ve Abdullah Cevdet’ten söz eder. Kimbilir. belki de kendisini çekemeyenlerin ‘tercimeçi’ diye karalamalarından çekinmiştir.279 Medresede çok iyi Rusça öğrenmiştir. Bu dili iyi bilen Tatarlar o zamanlar da az değildir. Fakat Tukay, bu dille kesinlikle yazmamıştır. Tatarcada bulunmayan bazı terimler dışında Rusça kelimeleri bir çeşni olarak bile kullanmadığı görülür. Tukay çağdaşlaşma yanlısı bir aydındır. O zamanların deyimiyle, Batı tarzı eğitimden yana, “ceditçi” dir. Medreselerin zamanın gerisinde kalmış okullar olduğu görüşü şiir ve nesirlerinde en çok işlenen konulardandır. Medresede geçen yıllarını hatırladıkça derin bir acı duyar. Ruslar eğitim- öğretimde daha önce uyanıp Avrupa’yı örnek almışlardır. Hâlâ gerçeği kabullenemeyen medrese sahibi zenginlere ağır eleştirilerde bulunur. Elbette karşılık olarak dinsizlikle suçlanmıştır. Halbuki o, ekonomik çıkarlarını düşünen medrese patronlarından ve dini halka kendi anlattıkları gibi benimsetmek isteyen yobazlardan çok farklı, gerçek bir dindardır. İlerici din bilgini Şehabeddin Mercânî’ye derin saygısı vardır. Din konusunda yazdığı pek çok şiir de bunun ispatıdır. Halk diliyle yazmış ve söylemiş olan geçmiş yüzyıllar sanatçıları unutulmadan yaşamaktadır. Bunu gören Tukay esas kaynağın halk olduğunu sezmiştir. Tukay’ı sanatçı ve düşünür olarak üç ayrı devrede incelemek doğru olur: Birinci devre (1905-1907) tercümeler yaptığı Türk ve Rus edebiyatı taklidi aşikane şiirler yazdığı dönemdir. Önceleri medresedeki arkadaşlarıyla el yazısı gazeteler çıkarır. Ardından Uralski’de çıkan gazete ve dergilerde hem çalışır, hem de şiirleri yayınlanır. Kazan’da adı duyulmaya başlar, dikkat çeker. Kazan’da yayınlanan gazetelere de şiir ve yazı göndermeye başlar. 1905 İhtilâlinden sonra, bizde Tanzimat devrinde olduğu gibi bir gazetecilik patlaması yaşanmaktadır. Esas kültür merkezinin Kazan olduğunu gören Tukay oraya gelir. İkinci devre (1908-1912) onun şair, yazar ve gazeteci olarak en verimli, en başarılı olduğu dönemdir. Sosyal hayatı yok gibidir. Müthiş bir verimlilik gözlenir. Çalıştığı, arkadaşlarıyla çıkardıkları gazete ve dergilerde bazıları takma adlarla hemen her gün, birkaç yazı ve şiiri yayınlar. Geniş bir okuyucusu ve hayranı vardır. Aynı zamanda yılmaz bir polemikçidir. Halkın280 uyanmamasından fayda görenler, çıkarları bozulanlarca sevilmez, fakat takdir de edilir. Hiçbir çıkar gözetmemiş, kalemini satanların da düşmanı olmuştur. Kimseye minnet etmeyen, düşüncelerinden fedakârlığa yanaşmayan inatçı, sağlam bir kişiliktir. Günümüzde müze olan bekâr pansiyonu “Bolgar nomiri”ndeki odasında bulunan eşya bir karyola, bir masa ve sandalye, bir de küçük kitaplıktan ibarettir. Üçüncü devreyi (1912-1913) ikinciden ayıran belirgin özellik, çocuklara yönelik ürünleridir. Elbette ikinci devrenin ürünleri de sürmüştür. Çocukların anlayabileceği dille pek çok şiir, masal ve fabl yazmıştır. Baskıcı yönetime karşı oluşu; karakter, inanç ve hümanist yönü kadar bu yönüyle de ‘Tevfik Fikret’in Tatar edebiyatındaki kardeşidir’ demek bir gerçeği ifade etmek olur. Bu kadar kısa bir ömre bunca çok ve seçkin eseri sığdırabilmesini anlamak güçtür. Tukay’ı okuyup tanıdıkça şaşkınlık ve hayranlık artar. Tukay uzmanı Prof. ibrahim Nurullin’in söyleyişi ile “O, Goethe gibi bir dahîdir” Tatarcayı üstün başarı ile kullanır. Ama Tukay’ın dilinde üç katman vardır. Birinci katman klasik Türkî dil ağırlıklıdır. İkinci katmanda Türkiye Türkçesini etkileri sezilir. Üçüncü katmanda ise çağdaş Tatar yazı dili diyebileceğimiz bir yazı dili kullanılmaya başlar. Bütün bu çabaları ile Tukay, Çağdaş Tatar dilinin de kurucudur. Onun döneminde, ilk defa halk diliden geniş ölçüde yaralanılır. Yeni Tatarca kelimeler Tatar yazı diline girip cani ılık kazanır. Tatar halk edebiyatından ve halkın dil kullanımındaki ustalığından geniş ölçüde yararlanmıştır. Bunu şiirlerinde ve düz yazılarında açıkça görürüz. Ses özellikleri bakımından Tatarcanın genel kuralları içinde kalan yazar, sözvarlığı ve cümle kurmada daha geniş imkanlara uzanır. Halkın dil kullanım biçiminden etkilenir. İsimler bütün hallere girerler. Ek-fıil ile bütün isim türü kelimeler yüklem görevini üstlenirler. Bol bol zamir kullanılır. Her tür zamirle karşılaşılır. Şiirin anlamına derinlik katacak sıfat ve zarf gibi sözlerden sık sık yararlanır. Her türlü bağlaç ve edat ile bağlamalar yapılır. Ama hareketi sağlayan dinamik sözler de unutulmaz. Bunlar fiillerdir. Fiilerin bütün kiplerine şiirlerinde rastlanır. Her tür kullanıma sayısız örnek281 bulunur. Bizim çalışmamız bu bakımdan bir ilk özelliğini taşıdığından Tukay’ın dili üzerinde derinlemesine durulmuştur. Ayrıca Tukay’ın kullandığı kelimeler kültür açısından önemlidir. Çalışmada böyle bir sözlük de verilmiştir. Şimdiye kadar Tukay genellikle Türk okuyucusuna tanıtılma amacıyle edebiyat açısından ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu çalışmada Tukay bir bütün olarak verilmeye çalışılmıştır. Ne ölçüde başarılı olduğunun takdiri, elbette Tukay dostlarına aittir.

Download: Click here