MÜTÂBAAT

Ferd veya garîb olduğu sanılan bir hadisin başka isnadlarla nakledildiğinin ortaya çıkması anlamında hadis terimi.

Müellif:

Sözlükte “peşinden gitmek, uymak, takip etmek” anlamındaki teba‘ kökünden türeyen mütâbaat kelimesi terim olarak “ferd veya garîb olduğu sanılan bir hadisin râvisine, hadisi tahriç edilmeye elverişli başka bir râvi tarafından muvâfakat edilmesi ve hadisin aynı şeyhten yahut senedin daha üst kısmında yer alan başka bir râvisinden benzer ifadelerle nakledilmesi” demektir. Hadisin başka tariklerden gelen bir rivayetinin bulunup bulunmadığını araştırma işine de “i‘tibar” denilmektedir. Araştırma sonucunda başka tarikten gelen bir veya birden çok rivayet bulunmuşsa bu durumda ferd yahut garîb hadis için mütâba‘ aleyh, teferrüd eden râviye mütâba‘, başka tariklerden geldiği görülen hadis ve onun râvisi için de mütâbi‘ (tâbi‘) terimleri kullanılır. Bir kusuru bulunan haberin bu kusurunu gideren bir başka habere âdıd da denir. Mütâbi‘ ve tâbi‘ kelimeleri hem râvinin hem hadisin sıfatlarıdır.

Mütâbaat ile şâhid terimi arasında fark bulunup bulunmadığı ve bunun ne tür bir fark olduğu konusunda ihtilâf edilmiştir. İ‘tibar sonucu bulunan hadis lafız bakımından mütâba‘ ile aynı ise buna mütâbaat, mâna bakımından ona benziyorsa şâhid deneceği görüşünde olanlar bulunduğu gibi bunun tam aksi görüşü savunanlar, hatta ikisinin eş anlamlı kabul edildiğini söyleyenler de vardır. İbn Hacer el-Askalânî hadis aynı sahâbîden rivayet ediliyorsa bunun mütâbaat, farklı sahâbîden geliyorsa şâhid olduğunu belirtir.

Mütâbaat ile şâhidin birbirinin yerine kullanılmasından kaynaklanan karışıklığı gidermek için Emîr es-San‘ânî mütâbaatı dörde ayırarak izah etmektedir. Buna göre başka tariklerden de geldiği görülen hadis teferrüd eden râvinin hocasından ise “el-mütâbaatü’t-tâmme”, hadisin menşeine daha yakın bir râviden ise “el-mütâbaatü gayri tâmme”dir. Aynı konudaki hadis başka bir sahâbîden nakledilmişse buna şâhid denir. Şâhid de “şâhid bi’l-lafz” ve “şâhid bi’l-ma‘nâ” olmak üzere ikiye ayrılır (Tavżîḥu’l-efkâr, II, 14). Ancak geçmişte kullanım farkından doğan problemleri sonradan yapılacak düzenlemelerle ortadan kaldırmak mümkün olmadığından Emîr es-San‘ânî’nin bu ayırımı da mütâbaat ve şevâhid konusundaki karışıklığı çözmemiştir. İbnü’s-Salâh ʿUlûmü’l-ḥadîs̱’inde (s. 82) “i‘tibar, mütâbaat ve şevâhid” başlığı altında i‘tibarı mütâbaat ve şâhidin bir çeşidi veya benzeri gibi göstererek kavram karışıklığına sebep olmuş, ardından gelen bazı hadis usulcüleri de onun bu başlığını aynen alarak karışıklığı sürdürmüşlerdir. Halbuki i‘tibar, mütâbaat ve şâhidin bir çeşidi veya benzeri değil bunları araştırıp bulma işinin adıdır (Emîr es-San‘ânî, II, 11-13).

Mütâbaat terimine ilk defa İbnü’s-Salâh, İbn Hibbân’dan nakiller yaparak temas etmişse de (ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 82-83) daha önce İbn Ebû Âsım el-Âḥâd ve’l-mes̱ânî adlı eserinde mütâbaat ve şevâhidden söz etmiştir. Hadis kaynaklarında pek çok örneği bulunmakla birlikte muhaddisler mütâbaata genellikle, Süfyân b. Uyeyne > Amr b. Dînâr > Atâ b. Ebû Rebâh > Abdullah b. Abbas senediyle nakledilen ve Hz. Peygamber’in eşi Meymûne’nin hizmetçisi bir hanıma zekât olarak verilmiş, ancak öldüğü için terkedilmiş bir koyun leşine rastladıktan sonra Resûl-i Ekrem’in, “Derisini alıp tabaklasaydınız” dediğini bildiren hadisi (Müslim, “Ḥayıż”, 100-104) örnek gösterirler. Konuya dair rivayetler incelendiğinde hadisi Süfyân b. Uyeyne dışında İbn Cüreyc’in de Amr b. Dînâr’dan aynı tarikle naklettiği görülür (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 38; Nesâî, “Ferʿ ve’l-ʿatîre”, 4-5). Burada İbn Cüreyc’in rivayeti Süfyân b. Uyeyne rivayetinin mütâbiidir. Mütâbi‘ rivayet, ferd hadisin râvisinin akranı olan aynı hocadan nakledilirse buna “el-mütâbaatü’t-tâmme” adı verilir. Aynı hadisi Üsâme b. Zeyd el-Leysî de senedin daha sonraki kısmında yer alan Atâ b. Ebû Rebâh’tan, “Derisini yüzüp ve tabaklayıp yararlansanız” şeklinde bir metinle nakletmiştir. Bu durumda rivayet, senedin menşeine daha yakın yerdeki başka bir hocadan farklı bir râvi tarafından nakledildiği için “el-mütâbaatü’l-kāsıra” (gayri tâmme) olarak isimlendirilir. Bir hadisi ferd ve garîb olmaktan kurtaran mütâbaat ve şâhidin sahih olması şart olmayıp çok zayıf olmaması yeterlidir. Râviler değerlendirilirken muhaddislerin kullandığı “Hadisleri ihticâc için yazılır” ve, “Hadisleri i‘tibar için yazılır” gibi ifadelerle hadisi sahih olmamakla birlikte i‘tibarda kullanılabilecek değerde olan râviler kastedilir.

BİBLİYOGRAFYA
Müslim, “Ḥayıż”, 100-104; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 38; Nesâî, “Ferʿ ve’l-ʿatîre”, 4-5; İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 82-85; Irâkī, Fetḥu’l-muġīs̱, s. 90-93; İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 70-72; Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Ali Hüseyin Ali), Beyrut 1412/1992, I, 240-245; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1385/1966, I, 241-245; Emîr es-San‘ânî, Tavżîḥu’l-efkâr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Medine, ts. (el-Mektebetü’s-Selefiyye), II, 11-15; Cemâleddin el-Kāsımî, Ḳavâʿidü’t-taḥdîs̱, Beyrut 1399/1979, s. 128-129; Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-naẓar, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 211-212; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, s. 114-119; Zafer Ahmed et-Tehânevî, Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1392/1972, s. 45-46; Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 174-175; Salahattin Polat, “İ‘tibar”, DİA, XXIII, 455.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 180-181 numaralı sayfalarda yer almıştır.