NÂFİ‘

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Müellif:

Sözlükte “fayda vermek” anlamındaki nef‘ kökünden türeyen nâfi‘ kelimesi “fayda veren” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği mahlûka hayırlı ve faydalı şeyi veren” mânasına gelir (, “nfʿa” md.; , “nfʿa” md.). “Allah size bir zarar gelmesini diler veya bir fayda elde etmenizi murat ederse O’na karşı kimin bir şey yapmaya gücü yetebilir?” meâlindeki âyette (el-Feth 48/11) darr ve nef‘ kavramları irade sıfatı yoluyla zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir. Nef‘ ve darr kavramları yedi âyette fiil kalıplarıyla, beş âyette de nef‘ darr şeklinde putlardan nefyedilmiş ve dolayısıyla bu sıfatların tapınılmaya lâyık olan Allah’ın zatında bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca ondan fazla âyette anlam bakımından birbirine yakın olan durr, ricz, azap kelimelerinin yer aldığı cümlelerde bunların ortadan kaldırılması bağlamında nef‘ kavramının içeriği Allah’a izâfe edilmiştir (, “nfʿa”, “ḍrr”, “kşf” md.leri).

Nâfi‘ ismi İbn Mâce ile Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış (“Duʿaʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), birçok hadis metninde nef‘ kavramı Allah’a nisbet edilmiştir (, “nfʿa” md.). Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir hadisten Hz. Peygamber’in dualarından birinin şöyle olduğu anlaşılmaktadır: “Allahım! Öğrettiğin şeylerden beni faydalandır, bana fayda verecek şeyleri öğret ve bilgimi arttır!” (İbn Mâce, “Duʿaʾ”, 2; Tirmizî, “Daʿavât”, 128). Resûl-i Ekrem bir gün Abdullah b. Abbas’ı terkisine almış ve, “Allah’ın, sayesinde seni faydalandıracağı öğütler vereyim mi sana, ey genç?” dedikten sonra sıraladığı öğütleri içeren metinler içinde nef‘ ve darr kavramlarını zât-ı ilâhiyyeye nisbet etmiştir (, I, 307-308).

Nef‘ kavramının yer aldığı âyetler incelendiği takdirde iki hususun dikkat çektiği görülür. Bunlardan birinin nef‘in darr kavramıyla birlikte kullanılması, diğerinin de Allah’tan başka tapınılan varlıkların zarar veya fayda vermek gibi bir kudrete sahip bulunmadıkları, dolayısıyla hürmet ve tâzime putların değil Allah’ın lâyık olduğu gerçeğinin vurgulanmasıdır. Âlimler, dâr isminin nâfi‘ ile birlikte Allah’a nisbet edilmesinin gereğini vurgularken nâfiin tek başına kullanılmasını sakıncalı görmemişlerdir (Hattâbî, s. 94; Halîmî, I, 205-206). Dâr ve nâfi‘ isimleri Fahreddin er-Râzî’nin de belirttiği gibi övgü ifade eden isimlerdir, zira bu isimlerin içerdiği kudrete sahip bulunmayan bir varlığın kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olması mümkün değildir (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 345). Şüphesiz hayır ve şer dahil olmak üzere olan biten her şey, ayrıca onları doğuran veya sağlayan sebepler Allah’ın kudret ve iradesinin dahilindedir. Nâfi‘ ismine, “zararlı gibi görünen bir şeyi isabetli fakat sezilmez yollarla faydalı hale getiren, çaresizlerin imdadına yetişen ve ihtiyaçtan fazlasını lutfeden” gibi mânalar da verilmiştir. Hayatın acı-tatlı, hayırlı-şerli, faydalı-zararlı alternatifleri çerçevesinde seyrettiği bilinmektedir. İnsanın karşılaştığı güçlükleri aşabilmesi için elinden gelen çabayı göstermesi gerekir, ancak onun aşamayacağı güçlükler de vardır. Kişinin, güçlükler karşısında bütün hayır ve şerrin Allah’ın kudreti dahilinde bulunduğu bilincini taşıması kendisine hem güç kazandırır hem de başarısızlık halinde onu ruhî çöküntüden korur. Zira Allah’ın takdir ve kazâsına rıza göstermeyenin derdine deva bulunamaz (Kuşeyrî, s. 90; ayrıca bk. DÂR). Fiilî sıfatlar çerçevesine giren nâfi‘ ismi cebbâr, latîf, muğnî, muiz, mukīt ve rezzâk isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.


BİBLİYOGRAFYA

, “nfʿa” md.

, “nfʿa” md.

, “nfʿa” md.

, “nfʿa”, “ḍrr”, “kşf” md.leri.

, I, 306-308.

İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 2, 10.

Tirmizî, “Daʿavât”, 82, 128.

Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1399/1979, s. 63.

Hattâbî, Şeʾnü’d-duʿâʾ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 94-95.

, I, 205-206.

Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 90.

, s. 156-157.

, s. 345.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 285-286 numaralı sayfalarda yer almıştır.