NÂİLÎ

(ö. 1077/1666)

Divan şiirinin ve sebk-i Hindî akımının önde gelen isimlerinden.

Müellif:

İstanbullu olup asıl adı Mustafa’dır. XIX. yüzyıl şairlerinden Manastırlı Nâilî’den ayrılması için Nâilî-i Kadîm diye anılır. Maden Kalemi kâtiplerinden Pîrî Halîfe’nin oğlu olduğundan Pîrîzâde olarak da bilinir (, IV, 529). Babası gibi Maden Kalemi’nde çalıştı ve bu dairede serhalifeliğe kadar yükseldi. Bu memuriyette iken ömrünün son yıllarında bilinmeyen bir sebeple Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa tarafından sürgüne gönderildi. Bir kasidesinden bir müddet sonra İstanbul’a döndüğü öğrenilmektedir. Öğrenim derecesi bilinmemekle beraber şiirlerinden zamanın ilimlerine vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. Şiirlerinde hayatının zorluk ve sıkıntılarla geçtiğini söyleyen şair geçimini sadece maaşı ile sağlamış olmalıdır. Anne ve babasını genç yaşta kaybeden Nâilî’nin bir kardeşi olduğu onun ölümü üzerine yazdığı bir mersiyeden anlaşılmaktadır. İstanbul’da vefat eden şairin Kandilli’deki Sünbülî Dergâhı’na gömüldüğü ve sonradan günümüzde ortadan kalkmış olan Beyoğlu Kabristanı’na nakledildiği belirtilmektedir (Tuman, s. 1001).

Türk edebiyatı tarihinin ilginç şairlerinden biri olan Nâilî sebk-i Hindî üslûbunun da öncülerindendir. Süslü ve debdebeli bir dille yazdığı şiirleri Farsça kelimelerden oluşan ağır terkiplerle yüklüdür. Çoğunda nesîb kısmı bulunmayan kasideleriyle tanınan şair bunlarda devrin toplumsal hayatından az-çok kesitler aktarır. Şairin dinî içerikli şiirleri daha çok kaside formunda olup “Eder” redifli na‘tı bunların en güzellerindendir. IV. Murad, Sultan İbrâhim ve IV. Mehmed dönemlerinde yaşayan Nâilî bu padişahların üçüne de kaside sunmuştur. IV. Murad’a takdim ettiği bir methiyede sultanın Bağdat seferini tamamlayıp İstanbul’a dönüşü münasebetiyle kaleme alınmış olup ondan maddî ve mânevî himaye beklediğini belirtir. Edirne’de iken IV. Mehmed’e “şitâiyye” kasidesini yazarak bir anlamda İstanbul’a geri dönme konusunda kendisinden yardım istemiştir. Devlet büyüklerinden en fazla Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’ya kaside takdim eden Nâilî sadrazam, şeyhülislâm, vezir, reîsülküttâb, defterdar, rûznâmeci, silâhdar gibi devlet büyükleri için yirmi yedi kaside yazmıştır. Şairin Halvetî tarikatına mensup olduğu, divanında yer alan “halvetîleriz” redifli gazeliyle Gülşenî isminin anıldığı beyitlerinden anlaşılmaktadır. Gazelleri ve özellikle müseddeslerinde tasavvufî terimler yer alır.

Nâilî öncelikle bir gazel şairidir. Bu alanda Fehîm-i Kadîm’den etkilendiği ve İzzetî Mehmed Efendi ile Mustafa Sâmi Bey’i etkilediği bilinir. Ayrıca İsmetî’ye nazîreler yazmıştır. Nâilî şiirlerinde ince ve derin mânaya sözden daha çok önem verir. Konularını dış dünya yerine geniş hayal dünyasından alır. Hayallerini ifade ederken soyut unsurları kullandığından şiirlerinin ilk bakışta anlaşılması zordur. Onun şiirlerinde devrindeki üzücü olayların hassas ruhunda meydana getirdiği üzüntüleri, maddî sıkıntıları, kadrinin bilinmeyişini, yer yer dünya nimetlerinden kopamamanın çırpınışını ve aşkın hüznünü görmek mümkündür. Nâilî’nin şiirlerinde en çok görülen sanat mübalağa, telmih ve tezattır. Eski mazmunların yetersiz kaldığı durumlarda yeni mazmunlar arama çabasına girmiş, şiirlerinde “hikmet-âmiz” söyleyişlere de yer vermiştir. Müseddes formunda yazdığı şiirlerinde acılarını ve ıstıraplarını dile getirmiştir. Tahmîs, terkibibend, müstezad, şarkı, rubâî, kıta nazım şekillerinde şiir yazmış olan Nâilî, kasidelerinde ve diğer şiirlerinde görülen ağır ve süslü üslûbun aksine şarkılarında sade bir dil kullanmış, yerli ve mahallî söyleyişlere yer vermiştir. Öğrencilerinden Hâfız Post birçok güftesini bestelemiştir.

Nâilî divanını bizzat tertip etmiş, Halûk İpekten, eserin otuz bir yazmasını karşılaştırarak tenkitli metnini yayımlamıştır (İstanbul 1970). Divanda otuz yedi kaside, terciibend şeklinde yazılmış bir mersiye, bir terkibibend, dört müseddes, Şeyhülislâm Bahâî Mehmed Efendi’nin gazeline yapılmış bir tahmîs, 390 gazel, bir müstezad, on sekiz kıta, sekiz rubâî, beş müfred, on bir şarkı ve altı tarih yer almaktadır. Matbu nüshasında (Kahire 1253) kasideler, tarihler, rubâîler, şarkılar, kıtalar ve şairin kardeşinin ölümü üzerine yazdığı mersiye yer almadığı gibi gazeller de eksiktir.


BİBLİYOGRAFYA

Nâilî-i Kadîm Divânı: Edisyon Kritik (haz. Halûk İpekten), İstanbul 1970.

Rızâ, Tezkire (nşr. Ahmed Cevdet), İstanbul 1316, s. 95-96.

Güftî ve Teşrîfâtü’ş-şuarâsı (haz. Kâşif Yılmaz), Ankara 2001, s. 228-230.

Safâyî, Tezkire (haz. Pervin Çapan), Ankara 2005, s. 581.

, IV, 529.

, III, 529.

Fâik Reşad, Eslâf (haz. Şemsettin Kutlu), İstanbul 1975, s. 231.

Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî (haz. Cemâl Kurnaz – Mustafa Tatcı), Ankara 2001, s. 1001.

Halûk İpekten, Nâilî: Hayatı, Sanatı ve Şiirlerinden Seçmeler, Ankara 1986.

a.mlf., Nâilî: Hayatı, Sanatı, Eserleri, Ankara 1991.

a.mlf., “Nâilî”, , IX, 41-44.

Ayşegül Mine Yeşiloğlu, Nâ’ilî-i Kadîm Dîvânı’nın Tahlîli (doktora tezi, 1996), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

a.mlf., “Edirne Selimiye Kütüphanesi’nde Bulunan Nâ’ilî-i Kadîm Dîvânı’nın Bir Nüshası”, Türk Edebiyatı, sy. 292, İstanbul 1998, s. 56-57.

İbrahim Kutluk, “Nâilî-i Kadîm’in Sanatı ve Kişiliği”, (1963), s. 269-305.

Mehmed Çavuşoğlu, “Divan Şiiri”, , LII/415-417 (1986), s. 1-16.

Mustafa İsen, “Edebiyatımızda Soyut Bir Akım: Sebk-i Hindî ve Bir Temsilcisi, Nâ’ilî”, Polemik, sy. 2, Ankara 1992, s. 20-21.

Ahmet Mermer, “Sebk-i Hindî ve Hayal Atlaması”, Yedi İklim, III/26, İstanbul 1992, s. 26-27.

W. Feldman, “The Celestial Sphere, The Wheel of Fortune, and Fate in the Gazels of Nâ’ilî and Bâkî”, , XXVIII (1996), s. 193-215.

Halil Toker, “Sebk-i Hindî (Hind Üslûbu)”, İlmî Araştırmalar, sy. 2, İstanbul 1996, s. 141-150.

E. G. Ambross, “Nāʾilī”, , VII, 916-917.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 315 numaralı sayfada yer almıştır.