NESÎMÎ

NESÎMÎ (نسيمي; ö. 820/1417 [?]) Hurûfîliği ile tanınan mutasavvıf şair.

Müellif: A. Azmi Bilgin

Kaynaklarda doğum yeri ve tarihi hakkında yeterli bilgi bulunmadığı gibi son dönem çalışmalarında da çelişkili bilgiler vardır. İran kaynakları Şîraz ya da Şirvan’da, XVI. yüzyıl Osmanlı tezkirecilerinden Âşık Çelebi Diyarbekir’de, Latîfî ise Bağdat’ta (Nesîm nahiyesi) dünyaya geldiğini söylemektedir. Nesîmî ile aynı dönemde yaşayan İbn Hacer el-Askalânî onu Tebrizli gösterir (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269-270). İbnü’l-İmâd da aynı bilgiyi tekrarlar (Şeẕerât, VII, 144). Türkçe divanındaki bir beytine (Ayan, Nesîmî, II, 578) ve Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ’sına (vr. 133a) göre Türkmen asıllıdır. Bunun yanında Arap olduğunu söyleyenler bulunsa da Türkleşmiş bir soydan geldiği ve ana dilinin Türkçe olduğu anlaşılmaktadır (Seyyid Nesîmî Divanından Seçmeler, s. VII). İbn Hacer el-Askalânî’nin Nesîmüddin (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269), Sıbt İbnü’l-Acemî’nin Ali olarak verdiği adıyla ilgili Celâleddin, Ömer vb. isimler de zikredilmiştir; ancak İmâdüddin lakabı isim yerine geçecek kadar kabul görmüştür (Künûzü’ẕ-ẕeheb, II, 125). Künyesi Ebü’l-Fazl’dır. Hemen bütün kaynaklarda ismiyle birlikte “Seyyid” unvanı da kullanılmaktadır. İyi bir eğitim görmüş, genç yaşta tasavvuf yoluna girerek Fazlullah-ı Hurûfî ile Bakü ve Şirvan’da bir süre beraber yaşamış, Hurûfîlik anlayışının en sadık temsilcilerinden biri olmuştur.

Nesîmî’nin önce Bedreddin eş-Şiblî’ye bağlandığı belirtilse de (Latîfî, s. 524) asıl şöhretini, Fazlullah-ı Hurûfî’ye intisap ederek halifesi olduktan ve onun Timur tarafından idam edilmesinin ardından kazanmıştır. Fazlullah’ın öldürülmesi üzerine Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesîmî’nin I. Murad devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Hacı Bayrâm-ı Velî ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfîlik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir (İA, IX, 207). Ancak Ali Şîr Nevâî’nin Nesîmî hakkında övgü dolu sözler söylemesi (Nesâyimü’l-mahabbe, s. 437) onun Orta Asya Türk dünyasında önemli bir kişilik olduğunu göstermektedir.

Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesîmî o tarihte Hurûfîler’in Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gitti. İbn Hacer el-Askalânî, onun burada Hurûfî şeyhi olarak faaliyette bulunduğunu ve bağlılarının çoğaldığını belirtir (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 270). Ahmet Yaşar Ocak, Şeyh Bedreddin Simâvî’nin aynı tarihlerde Halep’e uğramasının muhtemelen Nesîmî ile görüşmek amacını taşıdığını ileri sürmektedir (Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, s. 184). Halkın yanı sıra Dulkadıroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Karayülük Osman (Râgıb et-Tabbâh, III, 16), Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah gibi devlet adamları da fikirlerinden etkilendiler (Değirmençay, s. 40 vd.). Nesîmî şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullandı. “Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi” ve “vücudun bütün organlarını harflerle izah” gibi fikirleri Sünnî çevrelerde tepkiyle karşılandı. Halep ulemâsı onun ulûhiyyet iddia ettiğini, görüşlerinin İslâm’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Bu fetva, Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî’nin onayını alan saltanat nâibi Emîr Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle uygulandı (İbn Hacer, VII, 270; Latîfî, s. 526-527; Kınalızâde, II, 986). İbn Hacer, olayları kronolojik sırayla ele aldığı eserinde 820 (1417) yılına ait hadiseleri anlatırken onun bu yılda (İnbâʾü’l-ġumr, VII, 269), aynı eserinin bir başka yerinde ise 821’de (1418) (a.g.e., V, 47) öldürüldüğünü belirtir. Sıbt İbnü’l-Acemî (Künûzü’ẕ-ẕeheb, II, 125-126) ve İbnü’l-İmâd el-Hanbelî de (Şeẕerât, VII, 144) Nesîmî’nin 820’de (1417) katledildiğini söyler. Onun ölüm tarihini 807 (1404), 824 (1421) ve 837 (1433) olarak veren kaynaklar da vardır. Abdülbaki Gölpınarlı ise Refîî’nin Beşâretnâme’sinde Nesîmî’yi “şehîd-i aşk-ı fazl-ı zü’l-celâl” diye andığını belirterek onun bu eserin telif tarihi olan 811’den (1408) önce öldürüldüğünü kaydeder (İA, IX, 207). Kabri Halep’te kendi adıyla anılan bir tekkede bulunmaktadır. Şîraz yakınlarında Zerkan dışında bir mezarının bulunduğu kaydedilse de (Rızâ Kulı Han Hidâyet, s. 236) burası bir makam mezar olmalıdır.

Nesîmî ilâhî sıfatlara sahip olan insanın kutsallığının, saygınlığının ve özgürlüğünün korunması gerektiğini söylemiş, inandıklarını ve gerçekleştirmek istediklerini Hurûfîlik’te bulmuştur. Ona göre insan varlık güzelliğinin aynasıdır. Onu korumak, ona saygı göstermek bu güzelliğin korunması demektir. Çünkü Tanrı insan yüzünde görülür. Nesîmî’ye göre insan ceset ve ruhtan ibaret olmasına rağmen aslında daha yüce bir varlıktır. Kalenderîler tarafından takdis edilen şairin bazı şiirleri bu zümrelerin âyinlerinde okunmuştur. Nesîmî’nin seyyid olması ve Alevî-Bektaşîler’in yedi büyük şairinden biri kabul edilmesi kendisine çeşitli yerlerde mezar izâfe edilmesine yol açmıştır. Ayrıca Nesîmî bu çevrelerde şehid ve mazlum bir velî olarak çok büyük kabul görmüş, hakkında çeşitli menkıbeler oluşmuştur.

Dilinde Âzerî Türkçesi özellikleri ağırlıklı olsa da Nesîmî, Oğuz Türkçesi’yle teşekkül etmeye başlayan klasik şiir dilinin kuruluşunda açık, sade ve âhenkli diliyle önemli rol oynayan lirik, samimi ve coşkun şairlerin başında gelir. Tasavvuf ve Hurûfîlik terimleri bir tarafa bırakılırsa dili halk diline çok yaklaşır. Nesîmî inanç ve heyecanlarını olduğu gibi şiire dökmekten kendini alamamış, ateşli ve taşkın sözler söylemiş, hayranlığını ifade ettiği Hallâc-ı Mansûr gibi canını feda etmekten kaçınmamıştır. Aynı zamanda divan edebiyatının mazmunlarını klişeleştirmeyi gerçekleştiren ilk şairlerdendir. Ayrıca Âzerî Türkçesi’nin Fuzûlî’den önceki en büyük şairi olarak kabul edilir.

Türk edebiyatında önemli etkisi olan Nesîmî’nin en çok tesirinde kalanlar mutasavvıf ve özellikle Hurûfî şairlerdir. Şiirlerine kendi döneminde ve ölümünden sonra birçok nazîre yazılmıştır. Onun etkisinde kalan Türk şairlerinden XV. yüzyılda Âzerî şair Habîbî, Diyarbekirli Halîlî, Karakoyunlu hükümdarlarından Cihan Şah (Hakîkî), Hurûfî şairlerinden Refîî ve Penâhî; XVI. yüzyılda Arşî ve Usûlî sayılabilir. Şah İsmâil de (Hatâî) Hurûfîliği yeniden canlandıran bir hükümdar olarak Nesîmî’ye nazîreler yazan ve onu taklit eden şairlerdendir (ayrıca bk. Ayan, Nesîmî, I, 89-104).

Nesîmî, Azerbaycan’da doğumunun 600. yılı itibar edilerek 1973’te UNESCO’nun kararıyla anılmıştır. Bu vesileyle onunla ilgili ortaya konan çeşitli eserlerden bazıları şunlardır: İmamverdiyev Gabil, Nesimi (Bakü 1974, manzum hikâye); Fikret Emirov, Nesimi Dastanı (1977, koreografik poema); İsa Hüseynov, Mahşer (Bakü 1982, roman). Ressam Mikayıl Abdullayev Nesîmî’nin portresini yapmış, ayrıca bazı şiirleri bestelenmiş, hakkında bir film çevrilmiş, Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Dilcilik Enstitüsü’ne adı verilmiştir. Azerbaycan dışında İran ve Türkiye’de Nesîmî hakkında yapılmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır: Hüseyin Sıddîk (Nesîmî, Tahran 1353 hş. [tarihî dram], Feridun Aşurof’tan çeviri); Seyyid Ali Sâlihî (Ḳaḳnûs der Şeb-i Ḫâkister, Tahran 1368 hş.); Reha Çamuroğlu (Sabah Rüzgârı: Enel-Hakk Demişti Nesîmî, İstanbul 1992).

Eserleri. 1. Divan (Türkçe). Nesîmî’nin çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan divanı yanında mecmualarda da şiirlerine sıkça rastlanır. Biri Azerbaycan’da, diğerleri İstanbul’da (1260, 1286) olmak üzere beş defa basılan divanın Azerbaycan’da yapılan ilk baskısından sonra (nşr. Selman Mümtaz, Bakü 1926) Cihangir Gehramanov eserin sözlüğünü yayımlamış (Nesimi Divanı Leksikası, Bakü 1970), ilk tenkitli neşrini de Arap harfleriyle gerçekleştirmiştir (İmadeddin Nesimi, Eserleri, I-III, Bakü 1973). Hüseyin Ayan, üzerinde doktora çalışması yaptığı divanı (1970, AÜ DTCF) önce tek cilt (Nesîmî Divanı, Ankara 1990), ardından iki cilt (Ankara 2002) halinde yayımlamıştır. Bu yayıma göre divanda üç mesnevi, 457 gazel, dört müstezad, bir murabba, üç terciibend, 315 tuyuğ, dört beyit bulunmaktadır. Fatih Köksal Türkiye’de basılan Nesîmî divanlarında yer almayan otuz altı, Ömer Zülfe de on altı yeni tuyuğ tesbit etmiştir (bk. bibl.). Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun açıklamalarla Nesîmî divanından yaptığı seçmeler, hem şairin şiirlerinin daha iyi anlaşılmasında hem de şiir şerhi alanında dikkate değer bir çalışmadır (bk. bibl.).

2. Dîvân (Farsça). Nesîmî’nin basılmış olan (İstanbul 1260) bu divanı yanında şiir mecmualarında da çeşitli şiirlerine rastlanır (Karatay, s. 313, 318). Nesîmî Farsça şiirlerinde Fazlullah-ı Hurûfî’yi sıkça anmış, Hurûfîlik’le ilgili konulara yer vermiş, on iki imamı ve Hz. Ali’yi öven şiirler yazmıştır. Hamid Mehmedzâde (Dîvân-ı Fârsî-yi Nesîmî, Bakü 1972), Pervîz Abbâsî-yi Dâkânî (Dîvân-ı Seyyid ʿİmâdüddîn Nesîmî, Tahran 1369 hş.) ve Yedullāh-i Celâlî-i Penderî (Zindegî ve Eşʿâr-ı ʿİmâdüddîn Nesîmî, Tahran 1371 hş., 1382 hş.) tarafından neşirleri yapılan divanın Türkçe çevirisini Veyis Değirmençay gerçekleştirmiştir (İmâdüddin Nesîmî ve Farsça Divanı’nın Türkçe Çevirisi, Erzurum 2005). Buna göre Farsça divanda 290 gazel, yedi kaside, beş mesnevi, bir terciibend, bir müstezad, bir muhammes terkibibend, bir musammat, seksen beş rubâî, yirmi kıta, üç Arapça, iki Arapça-Farsça mülemma‘ gazel bulunmaktadır. Divan, ayrıca İran’da hattat İsmâil Nejad Ferd-i Luristânî’ye ta‘lik hatla yazdırılarak yayımlanmıştır (Tahran 1370 hş.). Kathleen Burrill, Nesîmî’nin 158 Türkçe tuyuğ ve on dört Farsça rubâîsi üzerine bir doktora çalışması yapmış (1964, Columbia University), bu çalışma daha sonra The Quatrains of Nesimî Fourteenth-Century Turcic Hurufi adıyla yayımlanmıştır (The Hague-Paris 1972).

3. Mukaddimetü’l-hakāik. Fazlullah-ı Hurûfî’nin Câvidânnâme’si esas alınarak yazılan bu Türkçe mensur eserde dinî meseleler, itikada ait konular harflerle açıklanmaktadır. Kitapta Kur’an’daki hurûf-ı mukattaa ve abdest, ezan, ikāmet, zekât, savm, hac, ana babaya iyilik, îmân-ı yakīn gibi konularla ilgili, harflerle rakamlar arasında bağlantılar kurularak yorumlar yapılmaktadır. Nesîmî’ye aidiyeti kesinlik kazanmayan eserin çeşitli nüshaları bulunmaktadır (Ayan, Nesîmî, I, 140-141; ayrıca bk. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Ktp., nr. 185; Adana İl Halk Ktp., nr. 1711; Süleymaniye Ktp., Ali Nihad Tarlan, nr. 162/1; Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş Emîr Hoca, nr. 249/1).

Latîfî, “Lisân-ı selâsenin her birinde bir divanı vardır” diyerek (Tezkiretü’ş-şu‘arâ, s. 524) Nesîmî’ye Arapça bir divan nisbet etmekteyse de esere henüz rastlanmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA

Seyyid Nesîmî Divanından Seçmeler (haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu), Ankara 1985, s. I-XXXII.
Sıbt İbnü’l-Acemî, Künûzü’ẕ-ẕeheb fî târîḫi Ḥaleb (nşr. Şevkī Şaas – Fâlih el-Bekkâr), Halep 1417/1996, II, 125-126.
İbn Hacer, İnbâʾü’l-ġumr, V, 47; VII, 269-270.
Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve (haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 437.
Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 133a.
Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 523-527.
Kınalızâde, Tezkire, II, 986.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 817.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, VII, 144.
Rıza Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn, Tahran 1305, s. 236-237.
Osmanlı Müellifleri, II, 432-434.
Râgıb et-Tabbâh, İʿlâmü’n-nübelâʾ bi-târîḫi Ḥalebi’ş-şehbâʾ, Halep 1343/1925, III, 15-16.
TYDK, I, 13-17.
Abdülbâki Gölpınarlı, Nesimi, Usuli, Ruhi, İstanbul 1953, s. 3-10.
a.mlf., “Nesîmî”, İA, IX, 206-207.
Karatay, Farsça Yazmalar, s. 313, 318.
Ali Alparslan, Câvidânnâme’nin Nesîmî’ye Tesiri (doçentlik tezi, 1967), İÜ Ed.Fak. Genel Ktp., nr. THT 9, s. 50-60.
Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıllar), Ankara 1992, s. 155.
a.mlf., Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15-17. Yüzyıllar), İstanbul 1998, s. 181-184.
Yedullah-i Celâlî-i Penderî, Zindegî ve Eşʿâr-ı ʿİmâdüddîn Nesîmî, Tahran 1382 hş., s. 153.
Hüseyin Ayan, Nesîmî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, Ankara 2002, I-II.
a.mlf., “Kul Nesîmî’ye Ait Olduğu Sanılan Şiirler”, EFAD, sy. 6 (1974), s. 21-33.
Veyis Değirmençay, Karakoyunlu Hükümdarı Cihânşâh ve Farsça Şiirleri (Dîvân-ı Hakîkî), Erzurum 2004, s. 40 vd.
İbrahim Olgun, “Seyyit Nesîmî Üzerine Notlar”, TDAY Belleten (1970), s. 47-68.
a.mlf., “Nesîmî Üzerine Notlar”, a.e. (1971), s. 195-207.
İsmâil Hâkimî, “Nesîmî-i Baġdâdî”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât ve ʿUlûm-i İnsânî, XXIII, Tahran 1977, s. 222-228.
Abdülfettâh Revvâs Kal‘acî, “Lüʾlüʾetü Âzerbaycân ve şâʿirü’l-insân”, ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye, XXXII/1, İslâmâbâd 1416/1996, s. 61-91.
Hemid Memmedzade, “Nesimi’nin Farsça Divanı” (trc. Turgut Karabey), TDEAD, IX (1998), s. 135-147.
Fatih Köksal, “Seyyid Nesimî’nin Bilinmeyen Tuyuğları”, TUBA, XXIV/1 (2000), s. 187-197.
M. R. Hess, “Zum Stammbaum Einiger Türkischer Nesîmî-Handschriften”, Ar.Ott., XXI (2003), s. 245-257.
Ömer Zülfe, “Nesîmî’nin Tuyuğlarına Ek”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, II/4, Ankara 2005 (http://mtad.humanity.ankara.edu.tr).
F. Babinger, “Nesīmī”, EI2 (İng.), VIII, 8.
“Nesimi”, Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Bakü 1983, VII, 229-231.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 3-5 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif: İlyas Üzüm

Görüşleri. Edebî kişiliği yanında düşünceleri açısından da dikkate değer bir şahsiyet olan Nesîmî’nin bu yönü, klasik İslâmî ilimler ve bâtınî düşünce alanındaki birikimiyle vahdet-i vücûd ve hurûfî anlayışına duyduğu ilgiden kaynaklanır. Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça da bilen şair tamamen seçmeci nitelikteki düşüncelerini üstün bir edebî kudretle ifade etmiş, benzer anlayışlara sahip bâtınî-sûfî çevreleri etkilemiştir.

Şairin fikrî bakımdan en önemli özelliği hurûfî düşüncesidir. Daha Bedreddin eş-Şiblî’ye bağlı bir derviş iken Hurûfîliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurûfî’ye intisap etmesi ve onun önde gelen halifesi konumuna gelmesi kendisini koyu bir hurûfî şairi yapmıştır. Bu sebeple şiirlerinde Hurûfîliğin temel kitabı sayılan Câvidânnâme’ye çok sayıda atıf yaptığı gibi Hurûfîlik ilkelerine ve sembollerine de bolca yer vermiştir. Allah’ın ilkin Âdem’de, daha sonra genel olarak insanda, özel olarak da Fazlullah’ta tecelli ettiği düşüncesi, insan sûretinin ve organlarının kutsal ve sırlı olarak kabul edilmesi, hat ve nokta motifleri, sayıların kutsallığı şairde en sık rastlanan görüşlerdir (Ünver, Hurufîlik ve Kuran, s. 154-158). Ancak onun Hurûfîlik açısından asıl önemli tarafı, başta Fazlullah-ı Hurûfî olmak üzere akımın önde gelenlerinin eserlerini Farsça yazmalarına karşılık onun düşüncelerini Türkçe ifade etmesi, Hurûfîliğin bilhassa Anadolu’da yayılmasında merkezî bir rol oynaması, bu düşünceyi İranlı Hurûfîler’e göre daha sistemli ve daha edebî bir dille anlatmasından ileri gelir.

Nesîmî’nin bir başka yönü de vahdet-i vücûdcu görüşleridir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî tarafından sistemleştirilen bu telakkiyi Nesîmî hurûfî düşüncelerle yoğurarak zengin bir içerikle ortaya koymuştur. Daha ilk mesnevisinde âşıkla mâşukun, secde edenle edilenin bir olduğunu, “Küllî yer ile gök Hak oldu mutlak / Söyler def ü ceng ü ney enelhak” beytiyle ifade etmiş (Divan, s. 53), “Ey Nesîmî, Hak Teâlâ sendedir / Hem sıfâtı dilde zâtı candadır” beytiyle de (a.g.e., s. 66) ilâhî zâtın kendi varlığıyla birleştiğini ileri sürmüştür. Ayrıca “yaratan, hayat veren, her şeye sahip olan” gibi Allah’a ait sıfatlarla kendini nitelemiştir (a.g.e., s. 88). Nesîmî’nin Hallâc-ı Mansûr’a ve “enelhak” motifine sıkça gönderme yapması ve Hallâc-ı Mansûr gibi dramatik biçimde öldürülmesi bazı müelliflerce “ikinci Mansûr” diye anılmasına yol açmıştır.

Dinin emirlerine aldırmayan bir bâtınî-ibâhî gibi görünen Nesîmî’nin mensup olduğu Hurûfîlik, Bâtınîliğin alt kollarından birini oluşturur. Nesîmî, İslâm’ın bazı inançlarını ve temel ibadetlerini hiçbir dil ve yorum kuralını dikkate almaksızın te’vil etmiştir. Meselâ Kur’ân-ı Kerîm, onun şiirlerinde insanlara doğru yolu gösteren bir hidayet kitabı olmaktan çıkıp Hurûfîlik anlayışını temellendiren şifrelere dayalı bir kitap haline gelmiştir. Kur’an’ın nazmına hâkim olduğu görülen, şiirlerinin büyük çoğunluğunda âyetlere yer veren ve bu sebeple “bâtınî Kur’an şairi” olarak da anılan Nesîmî’nin bütün yorumları âyetleri dil, mantık ve tefsir metodolojisinden ayrı Hurûfîlik istikametine çevirmesinden ibarettir (Ünver, Hurufîlik ve Kuran, s. 171 vd., 264 vd., 288 vd.). Temel ibadetleri de aynı bakışla değerlendiren Nesîmî namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerin gerçek mahiyetlerinin medresede okutulan ilimlerle öğrenilemeyeceğini, bunların bâtınî hedefler amaçladığını söylemiştir (Divan, s. 138).

Birçok şiirinde başta Hz. Ali olmak üzere imamları öven Nesîmî, bazan vahdet-i vücûd anlayışının bir yansıması olarak Hz. Ali’ye ulûhiyyet atfeden deyişlere de yer vermiş, bir şiirinde onu rahmân, rahîm, evvel, âhir, ahad, samed gibi Allah’a ait sıfatlarla nitelemiştir (Üzüm, sy. 11 [2004], s. 82). Öte yandan on iki imamı öven şiirlerinde (Divan, s. 69, 73-74, 75-76, 99-100, 107) inanç ve ibadet anlayışlarına hiç temas etmemiştir. Kaynaklarda Nesîmî’nin Ca‘ferî mezhebine mensubiyetine dair bilgi yoktur.

Ağırlıklı anlayışa göre Nesîmî’nin Türkmen olması, görüşlerinin bâtınî ve seçmeci karakter taşıması, hurûfî öğretileri Sünnî olmayan çevrelerde yaymaya çalışması ve âlimlerin verdiği fetva ile öldürülmesi özellikle Alevî ve Bektaşî çevrelerinde yoğun ilgi görmesine yol açmıştır. Kızılbaş Alevîleri’nin erkân kitabında müridlerin Nesîmî’nin şiirlerini okuması istenmiş (Buyruk, s. 49), ayrıca “can”ların duruş biçimlerini ifade eden “dâr”lardan birinin Nesîmî dârı olduğu, tâlibin bu dârda durması ve kendisini Nesîmî ile ilişkilendirip “derisinin Hak yolunda yüzüldüğünü” hatırlaması gerektiği ifade edilmiştir (a.g.e., s. 115). Nesîmî, Alevî ve Bektaşî çevreleri tarafından yedi büyük şairden biri olarak sevilip sayılmakla birlikte Kızılbaş Alevîleri, hurûfî öğretilerinden ziyade inancı uğrunda öldürülmesini merkeze alıp onu sembolleştirmişlerdir. Meselâ Pîr Sultan Abdal, deyişlerinde Nesîmî’ye çok sayıda atıfta bulunmakla beraber (Pir Sultan Abdal Divanı, s. 35, 80, 82, 112, 161, 410) bunların hiçbirinde şairin hurûfî anlayışına yer vermeyip dramatik biçimde öldürülmesini anlatmıştır. Bektaşîlik açısından ise çeşitli dönemlerdeki birçok şair onu hurûfî görüşlerini onaylama çerçevesinde anmıştır.

Nesîmî, yaygın İslâmî anlayışa mensup çevreler tarafından da farklı biçimlerde değerlendirilmiştir. Vahdet-i vücûd anlayışını benimseyen bazı tasavvuf çevreleri onu bu görüşleri dolayısıyla överken hurûfî ve bâtınî yönü dolayısıyla da eleştirmiştir. Meselâ Sofyalı Bâlî Efendi, Nesîmî’yi “Işıklar” grubuna mensup zındık bir kişi diye nitelemiş, vahdet-i vücûdcu düşüncelere sahip Bursalı Şeyh Üftâde kendisini gerçeğe ulaşan, ancak gizlenmesi gereken şeyleri açığa vuran bir kimse diye anmış (Mehmet Ali Ayni, s. 109), Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi de Nesîmî’nin Hallâc-ı Mansûr gibi tevhid ehlinin ileri gelenlerinden olduğunu belirtmiştir (Sun‘ullah Gaybî, s. 121).

BİBLİYOGRAFYA

Nesîmî, Divan (nşr. Hüseyin Ayan), Ankara 1990, s. 53, 66, 69, 73-74, 75-76, 88, 99-100, 107, 138.
Buyruk: İmam Cafer-i Sadık Buyruğu (nşr. Fuat Bozkurt), İstanbul 1982, s. 49, 115.
Sun‘ullah Gaybî, Sohbetnâme (Abdurrahman Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî içinde), İstanbul 2001, s. 121, 125.
Pir Sultan Abdal Divanı (nşr. Esat Korkmaz), İstanbul 1994, s. 35, 80, 82, 112, 161, 410.
Mehmet Ali Ayni, Türk Azizleri I: İsmail Hakkı, İstanbul 1944, s. 109.
Ali Alparslan, Câvidânnâme’nin Nesîmî’ye Tesiri (doçentlik tezi, 1967), İÜ Ed.Fak. Genel Ktp., nr. THT 9, s. 60 vd.
Abdülbâki Gölpınarlı, Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, Ankara 1973, s. 28-30.
Mustafa Ünver, Hurufîlik ve Kuran: Nesîmî Örneği, Ankara 2003, s. 154-158, 171 vd., 264 vd., 288 vd.
a.mlf., “İslâm’ın Solunda Bir Kur’an Şâiri: Nesîmî ve Hac Motifleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 14, Samsun 2003, s. 221-244.
İlyas Üzüm, “Kültürel Alevî Kaynaklarına Göre Hz. Ali Tasavvuru”, İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 11, İstanbul 2004, s. 82, 87, 92, 95.
Hüsamettin Aksu, “Hurûfîlik”, DİA, XVIII, 410-411.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 5-6 numaralı sayfalarda yer almıştır.