NİMET

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan kavramlardan biri.

Müellif:

Sözlükte masdar olarak “bolluk ve iyi hal içinde olmak”, isim olarak “maddî ve mânevî imkânlar” anlamına gelen nimet (na‘me) kelimesini (Lisânü’l-ʿArab, “nʿam” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 500). İbnü’l-Cevzî “insana refah ve mutluluk sağlayan meşrû şey” (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 597), Seyyid Şerîf el-Cürcânî “özel bir amaç veya bedel gözetilmeksizin yapılan iyilik” diye tanımlamıştır (et-Taʿrîfât, “Niʿmet” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de nimet kavramı fiil kalıplarında on sekiz, isim olarak elli dört ve naîm (bol nimet) şeklinde on yedi âyette geçmektedir. Bir âyette fiil kalıbıyla yer alan nimet kavramı Hz. Peygamber’e izâfe edilmekte (el-Ahzâb 33/37), iki âyetin birinde, Firavun’un İsrâiloğulları’nı köle olarak çalıştırmasının kendisi tarafından nimet diye telakki edilmesi Hz. Mûsâ tarafından eleştirilirken kelime ona nisbet edilmekte (eş-Şuarâ 26/22), diğerinde de karşılıksız malî harcama yaparken rabbinin rızâsını talep etmekten başka kimsenin nezdinde şükran beklentisi olmayan iyi insan tipi tasvir edilirken kullanılmaktadır (el-Leyl 92/19). Buna göre Kur’an’da yer alan nimet kavramı üç istisna dışında seksen altı defa Allah’a izâfe edilmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nʿam” md.). Aslında, “Sizin nezdinizde nimet namına bulunan her şey hiç şüphe yok ki Allah’tandır” meâlindeki (en-Nahl 16/53) ilâhî beyan çerçevesinde sözü edilen nimet istisnalarının ikisi neticede Allah’a nisbet edilmiş olur. Firavun’un tavrında ise nimet niteliği taşıyan bir husus yoktur.

Nimet olarak değerlendirilen şeylerin maddî ve mânevî olmak üzere ikiye ayrılması mümkündür. Maddî nimetler dünyada varlığın devamı için gerekli olan her şeyi içerir: Su, bitkiler, ekin ve meyveler, eşler, oğullar ve torunlar, giyecekler, dağlar, ırmaklar, yollar, yıldızlar, gece ve gündüz, gemilerin denizde yüzmesi ve tabiatın düzenli biçimde işlemesi gibi. Nahl sûresinde bunların çoğuna temas edilir (16/5-18, 53, 65-72, 78-83, 114, 121). Bunun yanında insanların dünya hayatında karşılaştığı çeşitli sıkıntıları Cenâb-ı Hakk’ın gidermesi, dua ve taleplerine icabet etmesi, insanlara yaşama sevinci vermesi gibi sayılamayacak kadar çok nimet mevcuttur. Mânevî nimetlere gelince Kur’an’da nimet kavramı hidayet, iman ve bunların sağladığı ebedî hayattaki mutluluk üzerine yoğunlaşmaktadır. İbnü’l-Cevzî nimet kelimesinin Kur’an’da on mânaya geldiğini, bunlardan yalnızca birinin güzel yaşama imkânları alanına girdiğini, diğerlerinin din, kitap, nübüvvet, Hz. Muhammed’in kendisi, İslâmiyet, lutuf ve ihsan, sevap ve mükâfat gibi mânalara geldiğini belirtir (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 597-599). Kur’an’a göre gerçek nimet, Cenâb-ı Hakk’ın “ruhumdan üflediğim” diye nitelendirdiği insanın (el-Hicr 15/29) selim fıtratını bozmayıp O’na bağlanmasıdır. İnsanla yaratıcısı arasındaki bu ilgi âhiret hayatına da taşınarak cennet nimetlerinden övgüyle söz edildikten sonra Allah’ın kulundan memnun oluşunun her nimetin üstünde bulunduğu belirtilir (et-Tevbe 9/72). Kur’ân-ı Kerîm’de âhiret hayatının nimetlerinden söz edilen on altı âyette “naîm” kelimesi kullanılır.

Kur’an’da kendilerine nimet verildiği bildirilenlerin başında peygamberler gelir. Bunların arasında Hz. Süleyman (en-Neml 27/19), Mûsâ (el-Kasas 28/17) ve Îsâ (ez-Zuhruf 43/59) özellikle zikredilir; ayrıca Meryem sûresinde söz konusu edilen bazı peygamberler de ilâhî nimete mazhar kılınmakla nitelendirilir (19/41-58). Hz. Muhammed ise bizzat nimet olarak anılmıştır (en-Nahl 16/83; krş. İbnü’l-Cevzî, s. 597-598). Peygamberlerden başka kendilerine nimet verilenler sıddîklar, şehidler ve sâlihler olup Allah’a ve resulüne itaat edenlerin de bunlarla birlikte mükâfatlandırılacağı beyan edilir (en-Nisâ 4/69).

Nimet kavramı çeşitli hadis rivayetlerinde de Kur’an’daki kullanılışına paralel biçimde yer almıştır. Wensinck’in el-Muʿcem’inde nimet kavramına yapılan atıflar altı sütunu bulmaktadır (VI, 491-496). Buhârî’nin naklettiği bir rivayete göre (“Meġāzî”, 8) Abdullah b. Abbas, “Allah’ın nimetini nankörlükle karşılayan ve sonunda kavimlerini helâke sürükleyenleri görmedin mi?” meâlindeki âyette (İbrâhîm 14/28) yer alan nimet kelimesiyle Hz. Muhammed’in kastedildiğini söylemiştir. Muhtelif hadislerde Allah’ın dünya hayatı için lutfettiği nimetlerin kadrinin bilinmesi, nankör davranılmaması ve sahip olunan imkânların ebedî hayatın kazanılması yolunda harcanmasının önemi üzerinde durulur (ayrıca bk. İN‘ÂM). Kur’an’da, Rahmân sûresinde otuz bir defa tekrarlanan “âlâ’” kelimesi başta olmak üzere nimet mânasına gelen veya ona yakın bir muhteva taşıyan fazl, ihsan, sevap, rızık, lutuf gibi kelimeler de çokça tekrarlanır.

Kelâma ve tefsire dair eserlerde Allah-insan münasebetleri bağlamında nimet verenin verilen nezdinde teşekkür hakkının bulunduğu ilkesine sık sık temas edilir. Buradaki nimet kul için iki açıdan büyük önem taşır. Bunlardan biri genellikle insan psikolojisine hâkim olan, içinde bulunduğu nimetten gafil olma sınırını aşıp şahsiyet kazanması ve yaşama sevinci taşımasıdır. İkincisi nimeti vereni tanıyıp O’nunla ruhî-mânevî iletişim kurmasıdır. Mâtürîdî, “Allah’ın size lutfettiği nimeti, öğüt vermek için indirdiği kitabı ve hikmeti unutmayın” meâlindeki âyetin (el-Bakara 2/231) tefsirinde buradaki nimetin büyük nimetlerden biri olan Hz. Muhammed’den başka “İslâm dini ve ahkâmı ya da Allah’ın insanlara lutfettiği bütün nimetler” mânasına gelebileceğini belirtir, ardından da ilâhî nimetlerin üç gruba ayrıldığını söyler. Birincisi İslâmiyet olup korunarak devam ettirilmesi gerekir; ikincisi özel nimetler olup şükrü icap ettirir; üçüncüsü diğer bütün nimetler olup tevhid inancını doğurur (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, II, 77).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “nʿam” md.; et-Taʿrîfât, “Niʿmet” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 500; Wensinck, el-Muʿcem, VI, 491-496; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nʿam”, “ely” md.leri; Buhârî, “Meġāzî”, 8; Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmet Vanlıoğlu), İstanbul 2005, II, 77; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aʿyün, s. 597-599.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 129-130 numaralı sayfalarda yer almıştır.