NİŞ

Sırbistan’da eski bir Osmanlı vilâyet merkezi, tarihî şehir.

Müellif:

Sırbistan’ın ikinci büyük şehri ve ülkenin güney ve güneydoğusundaki en büyük şehir, ana endüstri ve iletişim merkezidir. Morava nehrinin bir kolu olan Nišava’nın kıyısında deniz seviyesinden 214 m. yükseklikte geniş ovanın (Niş ovası) güneydoğu kenarında kuruludur. Burası aynı zamanda, Antik dönemden beri Balkanlar boyunca uzanan kuzey-güney karayolunun biri güneydoğudan Sofya, Filibe ve İstanbul’a, diğeri güneyden Üsküp, Selânik ve Yunanistan’a gidecek şekilde iki kola ayrıldığı yerdir. Günümüzde altı karayolu ile beş tren yolu Niş’te birleşir. 1386’da başlayıp 1878’e kadar kesintilerle devam eden Osmanlı idaresi altında stratejik öneme sahip İslâmî bir merkez özelliği kazanmıştır. XVIII ve XIX. yüzyıllarda Osmanlılar’ın Balkanlar’daki en büyük ve en güçlü kalelerinden biri konumunda olup bugün çeşitli yıkım ve sürgünlere rağmen İslâmî izlerini tamamıyla kaybetmemiş bir şehir durumundadır.

Şehrin ilk defa Kelt ve Dardanelliler’e ait eski bir yerleşim alanı üzerinde Naissus adıyla bir Roma kalesi olarak tarih sahnesine çıktığı belirtilir. Roma İmparatoru Tiberios (14-37) tarafından önemli bir merkez haline getirildikten sonra İstanbul’un kurucusu İmparator Konstantin kendisinin de doğduğu yer olan şehri birçok bina ile süsledi. Naissus 441’de Hunlar tarafından yıkıldı. İmparator Iustinianes şehri yeniden muhkem hale getirdiyse de 641’de Slavlar Niş’i bu defa tamamen tahrip ettiler. Tarihî Naissus şehri Nišava nehrinin güney kıyısında yer alıyordu.

VIII ve IX. yüzyıllarda bugünkü Niş’in yer aldığı bölge ilk Bulgar İmparatorluğu’nun sınırları içinde bulunuyordu. 971’den sonra Bizans’ın hâkimiyetine girdi. XI. yüzyılda Bizans imparatorları Niş, Semlin (Zemun) ve Belgrad’ı muhkem hale getirdiler. Osmanlı şehrinin çekirdeğini teşkil edecek olan yeni Niş Kalesi bu defa Nišava nehrinin kuzey (sağ) yakasında kuruldu. 1096’da ilk Haçlı seferi tarihçisi Tyreli William kalenin muhkem duvar ve kulelerle büyük bir garnizona sahip olduğundan bahseder. 1153’te coğrafyacı Şerîf el-İdrîsî burayı özellikle et, balık, meyve ve sütüyle zengin gelişmiş bir şehir diye anar. Fakat 1183’te Macar Kralı III. Bela yönetimindeki Sırp ve Macar orduları Belgrad ve Sofya ile birlikte Niş’i ele geçirip yıktılar. Aynı yıl III. Haçlı Seferi tarihçisi Ansbert burayı yarı yıkılmış bir şehir olarak tasvir eder. Daha sonra Niş Sırp Devleti’ne dahil oldu.

I. Murad kumandasındaki Osmanlı ordusu 788 (1386) yılında yirmi beş gün süren ağır bir kuşatmanın ardından şehri ele geçirdi ve burada ilk camiyi inşa ettirdi. 816’da (1413) Çelebi Sultan Mehmed, Niş’i vasalı Stephan Lazarevic’e verdi, fakat 831’de (1428) Osmanlılar şehri geri aldı. 1433’te seyyah Bertrandon de la Broquière, Niş’in kanlı bir şekilde geri alınışından ve harabeye dönmüş halinden bahseder. Niş tekrar inşa edildiyse de 847’de (1443) Kasım Bey ve Üsküplü İshak Bey’in liderliğindeki Osmanlı kuvvetleri János Hunyadi (Yanko), Djordje Branković ve Polonya-Macaristan Kralı Vladislav’ın orduları tarafından bozguna uğratılınca buranın üs olarak kullanımını engellemek için şehri ve çevresini yıktılar. Segedin Antlaşması’ndan (Ağustos 1444) sonra Niş Sırplar’a iade edildi, 860’ta da (1456) Djordje Branković’in ölümünün ardından kati olarak Osmanlı hâkimiyetine girdi. 927’de (1521) Belgrad’ın kesin biçimde fethedilmesinden sonra Niş’in askerî ehemmiyeti azaldı. Ancak Avusturya ve Macaristan seferleri için yine de Niş bir Osmanlı askerî üssü olarak önem arzediyordu.

903 (1498) yılı tahrir defteri, 167’si (% 60) müslüman olmak üzere 279 hâneli (yaklaşık 1400-1500 kişi) Niş’i Semendire (Smederova) sancağının ikinci büyük yerleşim yeri olarak gösterir (BA, TD, nr. 27). 922 (1516) yılı tahrir defterinde yer alan bilgi ise şehrin hızla geliştiğine işaret eder. Buna göre Niş’te 246’sı (% 75) müslüman olmak üzere 329 hâne (yaklaşık 1600-1800 kişi) mevcut olup müslümanların üçte biri sonradan müslüman olmuş yerlilerden, geri kalanı ise muhtemelen Balkanlar’ın güneyinden veya Anadolu’dan gelen Türkler’den oluşmaktaydı (BA, TD, nr. 1007). Şehirde müslümanlar genellikle nalbantlık, ayakkabıcılık, dokumacılık, eyer yapımı ve deri tabaklama gibi işlerde çalışıyordu. Şehir üçü müslümanlara (Câmi-i Şerif, Mescid-i Çarşı ve Köprübaşı), biri hıristiyanlara ait olmak üzere dört mahalleye ayrılmıştı. Ayrıca biri, Tokat’tan sürülen Tatarlar’ın soyundan Minnetoğlu Mehmed Bey’in kurduğu vakfa ait olmak üzere iki hamam bulunuyordu. 903 (1498) tarihli defterde on beş kişiden oluşan ve kolonizatör dervişleri oldukları anlaşılan “cemâat-i tekkeliyân”dan bahsedilmiş olması dikkat çekicidir.

XVI. yüzyılda Niş tekrar önemli bir şehir hüviyeti kazandı. İstanbul’a giden yol üzerinde bulunduğundan pek çok Batılı seyyah ve gözlemci buradan geçerken şehrin tavsifini yapmıştır. 1553’te Hans Dernschwam burayı suru bulunmayan müstahkem bir yer diye anar ve şehirde kuleye benzer minareleri olan üç cami gördüğünü, güzel kervansarayların bulunduğunu, Şibenikli ve Dalmaçyalı tüccar ve zanaatkârlarla karşılaştığını belirtir. 1580’de Venedikli Paolo Contarini, “Nissa” diye kaydettiği Niş’i Türkler’in ve az sayıda hıristiyanın yaşadığı, çatısı tahta kiremitle kaplı evlerin bulunduğu, çok sayıda cami ve nehir boyunca uzanan yaklaşık 1500 evin yer aldığı bir kale-şehir şeklinde anar. 1587’de Reinhold Lubenau eski Naissa şehrinin muhteşem kalıntılarından bahseder ve birinde iki güzel türbenin bulunduğu toplam beş adet “iyi yapılmış” cami ile herkesin bedava kalabildiği, kendilerinin de konakladığı çok güzel bir imaret olduğunu yazar. Adam Wenner ise (1616) şehrin etkileyici ve verimli bir ova içinde kurulmuş olduğundan, birçok cami, bir imaret, bir kervansaray ve birkaç hamamın bulunduğundan söz eder. Adı geçen kurşun kaplı ve kubbeli camilerden bugün sadece, 1521-1523 tarihlerinde Semendire sancak beyi olarak görev yapan Malkoçoğlu Bâlî’ninki ayakta kalmıştır. Farklı seyyahların sözünü ettiği bu cami, han, imaret, hamam ve türbeler, Yahyâpaşaoğlu Mehmed Bey’in oğlu olan Derviş Bey tarafından yapılmıştır.

Osmanlılar zamanındaki haliyle Niş şehrinin en ayrıntılı tasvirini burayı 1070 Şâbanında (Nisan 1660) ziyaret eden Evliya Çelebi verir. O tarihte şehirde pek çok bakımlı konağın yanı sıra fakir yerleşimlerini de içeren toplam 2060 ev bulunuyordu. Kalesi ise garnizonsuz ve daha ziyade han biçiminde olup şehrin ortasında yer alıyordu. Evliya Çelebi Niş’in camilerinden, bilhassa çarşının ortasında bulunan ve sade bir mimarisi olan I. Murad Camii ile Muslı Efendi ve Hüseyin Kethüdâ camilerinden bahseder. Ayrıca yirmi iki sıbyan mektebinin bulunduğu şehrin köprü başında yer alan Bektaşî Tekkesi ile Zâhide Bacı ve Haydar Kethüdâ tekkeleri Evliya Çelebi’nin özellikle söz ettiği yerlerdendir. Haydar Kethüdâ Tekkesi’nin hemen yakınında muhtemelen meşhur Mihaloğulları ailesinden Mihalzâde’nin ziyaretgâhı bulunuyordu; tekkenin çeşmesi 989 (1581) tarihini taşıyordu.

II. Viyana Kuşatması’nın ardından hıristiyan birliğiyle yapılan savaş sonucunda 24 Eylül 1688’de Niş, Margrave Ludwig von Baden’in birlikleri tarafından ele geçirildi. Fakat Vezîriâzam Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa’nın karşı saldırısı ile üç hafta süren kuşatmadan sonra geri alındı (Zilhicce 1101 / Eylül 1690). Şehrin zarar gören cami ve mescidleriyle evleri onarıldı. İmparatorluğun Belgrad ile Kuzey ve Orta Sırbistan’ın büyük bir kısmını kaybettiği 1715-1718 savaşından sonra Osmanlılar, serhad şehirleri olan Niş ve Vidin’i muhkem hale getirmek üzere geniş çaplı bir inşa çalışması başlattılar. Şehrin eski kuzey kısmı Avrupaî tarzda burçlarla güçlendirilmiş surlarla çevrildi. Bu işin tamamlanması 1719’dan 1723’e kadar sürdü (İstanbul Kapısı üzerinde bugüne kadar ulaşan yirmi dört beyitlik bir Osmanlı kitâbesinde bu inşaat faaliyeti anlatılır). İnşa çalışmasıyla ilgili kayıtlar Osmanlı arşivlerinde de bulunur (BA, MAD, nr. 4712, 5340). Aynı yıllarda Nišava nehrinin güneyinde, yıkılan eski Roma kale-şehrinin bulunduğu yerde kurulmuş olan kenar mahalle de toprak bir istihkamla çevrildi (günümüzde mevcut değildir). Rebîülevvel 1150’de (Temmuz 1737) Avusturya İmparatorluğu ile yapılan savaşta Seckendorf Niş’i ele geçirdi; fakat aynı yılın ekim ayında Rumeli Beylerbeyi Köprülüzâde Hâfız Ahmed Paşa tarafından savaşsız geri alındı. Mayıs 1809’da Osmanlılar’a karşı yapılan ilk Sırp ayaklanmasında Stephan Sindjelić liderliğindeki isyan kuvvet kullanılarak bastırıldı. 900 isyancının kafatasından oluşan “Kelle Kulesi”, söz konusu savaşı sembolize eder.

XVIII. yüzyılda müslüman Türkler’e ait 2300, hıristiyan Sırplar’a ait 700 evin yanı sıra küçük bir Ermeni tüccar grubunun bulunduğu Niş, Balkanlar’ın en önemli şehirlerinden biri haline geldi. Ancak 1837’de ortaya çıkan veba salgını ile başta müslüman kesim olmak üzere şehir nüfusunun büyük bir kısmı yok oldu. 1840’ta 16.000 kişilik şehir nüfusunun 10.000’inin Sırplar’dan oluştuğu kaydedilmektedir. O tarihte şehirde on bir cami, iki kilise, bir saat kulesi, büyük bir çarşı ve birçok han bulunuyordu. 1291 (1874) tarihli Prizren Vilâyeti Salnâmesi Niş’i sancağın merkezi olarak tanımlar. Şehir otuz mahalleye ayrılmış olup 4920 müslüman ve 17.107 Sırp’ın yaşadığı toplam 3651 eve sahipti. Ayrıca 1507 dükkân, dört hamam, on üç cami, altı mescid, dokuz müslüman ve üç hıristiyan mektebiyle bir rüşdiye mevcuttu. Belgrad Kapısı’nın önünde Evliya Çelebi tarafından da sözü edilen, Derviş Baba ve Zâhide Bacı türbeleri yer alıyordu.

1877’de Sırplar şehri kuşattılarsa da alamadılar. Fakat 1878 yılının Ocak ayında Osmanlı birliklerinin büyük bir kısmının Plevne savunması ile meşgul olduğu sırada yedi hafta süren kuşatmanın ardından Niş’i ele geçirdiler. 1878’in Eylülünde İngiliz Konsolosu Baker, Londra’ya şehrin müslüman nüfusunun 8300’den 300’e indiğini, müslümanlara ait malların yağmalanıp evlerinin çoğunun yakıldığını bildirmiştir. Camiler de askerî ve resmî amaçlarla kullanılanları dışında yıkılmıştı. Savaşın hemen ardından artık bir Sırp toprağı olan Niş sancağının bütün müslüman nüfusu sınır dışı edilmiş ve şehir merkezinde küçük bir müslüman cemaati bırakılmıştı.

Niş, Osmanlı idaresi altında önceleri Semendire’ye bağlı kaza durumundaydı. 1839’da yeni idarî teşkilâtın gereği olarak vilâyet haline getirildi ve buraya Vâsıf Paşa tayin edildi. Sofya, Samakov ve Köstendil de daha sonra Niş’e bağlandı. Ardından isyan hareketleri sebebiyle idarî durumunda değişiklik oldu. Yapılan teftişler sonucu Niş tekrar vilâyet haline getirildi ve Midhat Paşa şehrin valiliğine tayin edildi (1861). Midhat Paşa’nın valiliği döneminde Niş ve yöresinde önemli sayılabilecek ıslahatlar gerçekleştirildi. Ziraî tedbirler alındı, ulaşım imkânları arttırıldı, sulama kanalları yapıldı, yeni mektepler ve ıslahhâneler kuruldu. 1864 vilâyet nizamnâmesiyle Silistre, Vidin ve Niş’le birleştirildi, Tuna vilâyeti oluşturuldu. 1876’da Bulgar isyanı sırasında bu teşkilât yeniden gözden geçirilip Niş’in Üsküp ile Sofya’ya bağlanması öngörüldüyse de çıkan savaş yüzünden bu idarî tasarruf gerçekleşmedi. 1875’te Niş Şehirköy, İvranya ve Kurşunlu kazalarından oluşuyordu. Bu sırada vilâyet dahilinde 30.000 erkek nüfus vardı.

1945 yılına kadar Niş fazla gelişemedi. 1884’te 16.718, 1900’de 25.127, 1931’de 35.465 ve 1948’de 49.332 olan şehir nüfusu 1958’de 76.000’e yükseldi. Tito yönetimindeki Yugoslavya döneminde şehir 1965 yılından itibaren faaliyet gösteren üniversitesi, tekstil, metal (özellikle alüminyum metalürjisi), mobilya, lokomotif ve makine üretimiyle bir endüstri merkezi haline geldi. 1981’de burada 161.376 kişi yaşıyordu. 2002 yılı nüfusu 250.518’dir. Niş, Balkanlar’daki en büyük Osmanlı hisarı özelliğine sahip olan 1719-1723 yıllarına ait görkemli surları ve 1521-1523 yıllarından kalan Malkoçoğlu Bâlî Bey Camii’nin yanı sıra XIX. yüzyılın ortalarından kalma İslâm Ağa Camii etrafında toplanan küçük müslüman cemaatiyle hâlâ zengin Osmanlı döneminin izlerini taşımaktadır. Zamanımıza ulaşan bu iki camiden birincisi 1896’da şiddetli sel yüzünden harap oldu. 1970-1980’lerde iyi bir şekilde restorasyonu yapıldı. İslâm Ağa Camii ise 17 Mart 2004 tarihinde Kosova’daki kilise tahribi olayları neticesinde yüzlerce Sırp radikal grup tarafından yakılıp tahrip edildi. Caminin restorasyonu için teşebbüsler sürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
BA, TD, nr. 27, 1007; BA, MAD, nr. 4712, 5340; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, V, 363-364; H. Dernschwam, Tagebuch einer Reise nach Konstantinopel und Kleinasien 1553/55 (ed. Fr. Babinger), München-Leipzig 1923, s. 7-12, 256-257; a.mlf., İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü (trc. Yaşar Önen), Ankara 1992, s. 26-29; R. Lubenau, Beschreibung der Reisen (ed. W. Sahm), Königsberg 1912, I, 101-102; A. Wenner, Tagebuch der kaiserlichen Gesandschaft nach Konstantinopel 1616-1618 (ed. K. Nehring), München 1984, s. 29-30; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 367-371; Salnâme-i Vilâyet-i Perizerin, Prizren 1281, s. 99-100; P. Contarini, Diario del viaggio da Venezia a Constantinopoli di Paolo Contarini che andavo bailo per la Repubblica Veneta alla Porte Ottomano nel 1850, Venise 1856, s. 23; C. Jireček, Die Heerstrasse von Belgrad nach Constantinopel und die Balkanpässe, Prag 1877, s. 87-89; Rat Srbije sa Turskom za oslobođenje i nezavisnost (1877-78), Beograd 1879, tür.yer.; Bertrandon de la Broquière, Le Voyage d’outremer (ed. Ch. Schefer), Paris 1892, s. 204; K. N. Kostić, Trgovinski Centri i Drumovi po Srpskoj Zemlji u Srednjem i Novom Veku, Beograd 1899, tür.yer.; B. Lovrić, Istorija Niša, Niš 1927, tür.yer.; Necati Tacan, Eski Osmanlı Seferlerinden Niş, Belgrad, Salankamin, Petrovaradin, Lugoş, Tımışvar Kuşatma ve Meydan Muharebeleri (1690-1696), İstanbul 1939, s. 22 vd.; S. Atanasijević, Istorija Niša, Niš 1940, tür.yer.; a.mlf., Borbe za Oslobođenje Niša, Niš 1952, tür.yer.; M. Kostić, Plan Niša, Beograd 1963, tür.yer.; a.mlf. v.dğr., “Niš”, Enciklopedija Jugoslavije, Zagreb 1965, VI, 295-298; P. Petrović-Deljanin, Tvrdjava Niš, Niš 1965; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri III, s. 129-135; J. McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims (1821-1922), Princeton 1996, s. 104; D. M. Jovanović, “Neki Topografski Podaci o Starom Nišu”, Starinar, V-VI, Beograd 1954-55, s. 365-373; A. Andrejević, “Bali Begova ili Reisova Džamija u Niškoj tvrdjavi”, Gradina, IX, Niš 1974; D. Janić, “Džamija u Niškoj Tvrdavi”, Raška Baština, II, Kraljevo 1980, s. 193-203; Nejat Göyünç, “Midhat Paşa’nın Niş Valiliği Hakkında Notlar ve Belgeler”, TED, sy. 12 (1982), s. 279-316; Muhammed Aruçi, “Udhëkryqet Civilizuese Ballkanike (2) Shkatërrimi i Xhamive në Beograd e Nish, Sulm Kundër Kulturës Turke”, Fakti, Shkup 29 Prill 2004, s. 10; A. Cevat Eren, “Niş”, İA, IX, 293-298; F. Bajraktarević – [A. Popovic], “Nis̲h̲”, EI2 (İng.), IX, 56-57.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 147-149 numaralı sayfalarda yer almıştır.