NÛREDDİN ZENGÎ, Arslanşah

Ebü’l-Hâris el-Melikü’l-Âdil (el-Melikü’s-Saîd) Nûruddîn Arslanşâh b. İzziddîn Mes‘ûd b. Kutbiddîn Mevdûd Zengî (ö. 607/1211)

Musul atabegi (1193-1211).

Müellif:

569’da (1173) doğdu. Musul Atabegi İzzeddin Mes‘ûd b. Mevdûd’un oğludur. Babası, hastalığı ağırlaşınca Düneysir’de (Koçhisar) Atabeg Mücâhidüddin Kaymaz’ı yanına çağırarak kendisinden sonra yerine oğlu Nûreddin Arslanşah’ın getirilmesini vasiyet etti. Hasta haliyle Musul’a ulaştığında kardeşi Şerefeddin, atabeglik kendisine verilmediği takdirde Eyyûbî Hükümdarı I. el-Melikü’l-Âdil ile iş birliği yapacağını söyleyip İzzeddin’i tehdit etti. Ancak Mücâhidüddin Kaymaz’ın çabaları sonucu bu niyetinden vazgeçti. Mücâhidüddin Kaymaz vasiyetnâmeye uygun olarak Nûreddin Arslanşah’a biat edilmesini sağladı. Biat töreninden iki gün sonra İzzeddin Mes‘ûd vefat etti. Nûreddin Arslanşah kendisine yaptığı büyük hizmetten dolayı Kaymaz’ı vezirlik makamına getirdi.

Nûreddin Arslanşah’ın hükümdarlığının ilk yıllarında yönetim Mücâhidüddin Kaymaz’ın eline geçti. Amcası Nusaybin ve Sincar atabegi II. İmâdüddin Zengî’ye bağlı kumandanlar Musul’a tâbi bazı yerleri zaptedince Nûreddin Arslanşah buraların iadesini istedi, fakat İmâdüddin bu teklifi reddetti. İmâdüddin’in halefi el-Melikü’l-Mansûr Kutbüddin Muhammed de babasının kararında ısrar edince Nûreddin Nusaybin’i istilâya karar verdi ve kısa süren bir savaşın ardından Nusaybin’i ele geçirdi. Ancak savaştan sonra ortaya çıkan bir salgın hastalık yüzünden çok sayıda askerini yitirdi. Mücâhidüddin Kaymaz da bu sırada hayatını kaybetti. Askerinin bir kısmının ölmesi, bir kısmının da Musul’a geri dönmesi Nûreddin’i güçsüz duruma düşürdü. Eyyûbî Hükümdarı I. el-Melikü’l-Âdil, Kutbüddin Muhammed’e yardım için el-Cezîre bölgesine gelince Nûreddin Arslanşah, Nusaybin’i boşaltarak Ramazan 594’te (Temmuz 1198) Musul’a geri dönmek zorunda kaldı. Onun ayrılmasıyla Kutbüddin Muhammed yeniden Nusaybin’e sahip oldu. Aynı yıl I. el-Melikü’l-Âdil, Artuklu Hükümdarı Hüsâmeddin Yavlak Arslan’a ait Mardin’i kuşattı. Nûreddin Arslanşah, 595 yılının Ramazan ayında (Temmuz 1199) Eyyûbî ordusunu Mardin’den uzaklaştırmak için harekete geçti. Bu sırada el-Melikü’l-Efdal kendisine elçi gönderip amcası el-Melikü’l-Âdil’e karşı yanında yer almasını istedi. Nûreddin Arslanşah onun bu arzusunu kabul etti. el-Melikü’l-Efdal, Dımaşk’ı amcası Âdil’in elinden almak için Mısır’dan yola çıkınca Âdil, şehrin kuşatmasını oğlu el-Melikü’l-Kâmil Muhammed’e bırakarak Dımaşk’ın yeğeninin eline geçmesini önlemek için çok az sayıda bir orduyla Mardin’den ayrıldı. Bunun üzerine Nûreddin Arslanşah, Kutbüddin Muhammed ile Cezîre-i İbn Ömer Hükümdarı II. Seyfeddin Gazi’nin oğlu Muizzüddin Sencerşah’ı da yanına alıp Mardin’e doğru yola çıktı. Müttefikler Şevval 594’te (Ağustos 1198) Mardin civarında karargâh kurup şehri kuşattılar. Bir süre sonra şehri kurtarmak için gelen el-Melikü’l-Kâmil, Nûreddin Arslanşah ve müttefikleriyle savaşa tutuştu. Ancak ağır bir yenilgiye uğradı ve Mardin’den ayrılıp Meyyâfârikīn’a gitmek zorunda kaldı (7 Şevval 595 / 2 Ağustos 1199). Bu olaydan sonra Artuklu Hükümdarı Hüsâmeddin Yavlak Arslan’a Mardin’i ve bütün mülkünü geri veren Nûreddin Arslanşah, Harran’ı ele geçirmek için geldiği Re’sül‘ayn’da hastalanıp Musul’a döndü.

Öte yandan Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Âdil’in Kahire’ye girip kendisini büyük sultan ilân etmesi (595/1199) bölge hükümdarlarını endişeye düşürdü. Eyyûbîler’in Halep Meliki el-Melikü’z-Zâhir ve Mardin Artuklu Hükümdarı Yavlak Arslan gibi hükümdarlar ülkelerine yapılacak bir saldırıya karşı Nûreddin Arslanşah ile iş birliği yapmaya karar verdiler. Onların teklifi üzerine Nûreddin Arslanşah 597 Şâbanında (Mayıs 1201) el-Melikü’l-Âdil’in elinde bulunan el-Cezîre’ye yürüdü. Sincar hükümdarı ve amcasının oğlu Kutbüddin Muhammed ile Mardin Hükümdarı Yavlak Arslan da kendisiyle birlikte bulunuyordu. Nûreddin Arslanşah ordusuyla beraber Re’sül‘ayn’a geldiğinde, Harran’da olan el-Melikü’l-Âdil’in oğlu el-Melikü’l-Fâiz’in elçileri yanlarındaki barış yanlısı büyük emîrlerle birlikte Nûreddin’in huzuruna çıktılar. Nûreddin, aşırı derecedeki sıcakların etkisiyle ordusunda hastalık çıkması yüzünden onlarla o sırada sahip oldukları yerlerin yine kendilerinde kalması şartıyla antlaşma yaptı. Daha sonra el-Melikü’l-Âdil de söz konusu antlaşmaya bağlı kalacağına dair söz verince geçici bir zaman için hükümdarların sahip olduğu bölgeler güvenliğe kavuştu.

Nûreddin Arslanşah ile amcasının oğlu el-Melikü’l-Mansûr Kutbüddin Muhammed arasındaki düşmanlık sona ermiş ve bir dayanışma sağlanmıştı. Muizzüddin Sencerşah’ın da bu dayanışmada yer alması el-Melikü’l-Âdil’i rahatsız etti ve bu üçlü cepheyi bozmanın yollarını aramaya başladı. Hutbeyi kendi adına okumalarını sağlayarak Kutbüddin ve Muizzüddin’i yanına çekmeyi başardı. Bunun üzerine Nûreddin Arslanşah, Kutbüddin’in elinde olan Nusaybin’e yürüyüp şehri zaptetti (Şâban 600 / Nisan 1204). Kaleyi de ele geçirmekte iken Erbil Atabegi Muzafferüddin Kökböri’nin Musul bölgesine saldırdığını, Ninevâ’yı yağmaladığını öğrendi. Kuşatmayı kaldırıp hemen Musul’a dönmek için yola çıkan Nûreddin Arslanşah, Beled şehrine geldiğinde Kökböri’nin geri döndüğünü, ülkesinde yaptığı yıkımın abartılarak kendisine anlatılmış olduğunu gördü. Ardından Sincar Atabegliği’ne ait Tel A‘fer’e yürüyerek şehri kuşatıp ele geçirdi.

Bu sırada Meyyâfârikīn hükümdarı ve el-Melikü’l-Âdil’in oğlu el-Melikü’l-Eşref Mûsâ, Kökböri, Artuklu Hükümdarı Nâsırüddin Mahmûd ve Muizzüddin Sencerşah’ın kendisine karşı Kutbüddin Muhammed’in yanında yer aldıklarını öğrenen Nûreddin, Tel A‘fer’den yola çıkıp Bûşerâ’da karargâh kurdu. Askerlerinin pek çoğunun, ihtiyaçlarını karşılamak için çevre köylere dağıldıkları sırada saldırıya mâruz kaldı ve ağır bir yenilgiye uğrayarak sadece dört kişiyle Musul’a dönebildi. el-Melikü’l-Eşref ve müttefikleri başta Beled şehri olmak üzere çevreyi vahşice yağmaladılar. Arslanşah, Tel A‘fer’i geri verip onlarla barış antlaşması imzalamak zorunda kaldı (601/1204). 605’te (1208-1209) el-Melikü’l-Âdil’in oğullarından birinin Nûreddin Arslanşah’ın kızıyla evlenmesinin ardından Arslanşah ile Âdil arasında bir antlaşma sağlandı. Buna göre Âdil, Kutbüddin Muhammed’in, Arslanşah da Sencerşah’ın topraklarına sahip olacaktı.

Atabegliğin başşehri Sincar’ın da elinden çıkacağını düşünen Kutbüddin Muhammed, Âdil’e karşı hem Nûreddin Arsanşah’tan hem de Muzafferüddin Kökböri’den yardım istemeye karar verdi. Bu amaçla oğlunu önce Musul’a, ardından Erbil’e gitmek üzere yola çıkardı. Kutbüddin’in oğlu, Musul’a gidip Nûreddin Arslanşah’a babasının arzusunu bildirdikten sonra Erbil’e geçerek Kökböri’ye durumu açıkladı. Kökböri yanında büyük bir itibarı olduğunu düşünerek Âdil’e bir elçi gönderdi ve Sincar’ın Kutbüddin’e bırakılması için ricada bulundu. Ancak el-Melikü’l-Âdil kararından vazgeçmedi. Bu haber üzerine Kökböri, Arslanşah’a yanaşarak onunla bu konuda bir anlaşma zemini bulmaya çalıştı. Bu sırada Âdil, Arslanşah’ın kendisine yardımcı bir ordu göndereceğini beklerken Kökböri ile Arslanşah aralarında anlaşarak Kutbüddin’in yanında yer aldılar. Kökböri askerlerini toplayıp Musul’a geldi, Arslanşah da ordusunu hazır bir duruma getirdi. Musul’da bir araya gelen iki hükümdar Sincar’a yürüyüp Âdil ile hesaplaşmaya karar verdi. Kökböri, Nûreddin Arslanşah ile anlaşma yaptıktan sonra iki kızını onun oğullarıyla evlendirdi (605/1208-1209). Ancak Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın aracılığıyla taraflar arasında barış sağlandı. Yapılan antlaşmaya göre Sincar yine Kutbüddin Muhammed’e bırakılacak ve el-Melikü’l-Âdil’in ele geçirdiği bölgeler kendisinde kalacaktı (606/1209-10).

Nûreddin Arslanşah, hastalığı esnasında artık hayatından ümidini kestiğinden kendisinden sonra atabegliğin o sırada on yaşında bulunan oğlu el-Melikü’l-Kāhir II. İzzeddin Mes‘ûd’a verilmesini vasiyet etti. Devlet adamlarına, askerlere ve halkın ileri gelenlerine ona bağlı kalacaklarına dair yemin ettirdi. Küçük oğlu III. İmâdüddin Zengî’ye de Musul yakınlarındaki Akr ve Şûş kalelerini ve bu şehirlere bağlı beldeleri verdi. İki kardeş büyüyüp idareyi ele alıncaya kadar devlet işlerini yürütme görevini babasının kölesi ve üstâdüddârı Bedreddin Lü’lü’ün üstlenmesini istedi. 29 Receb 607’de (16 Ocak 1211) Musul yakınlarında vefat eden Nûreddin Arslanşah, Şâfiîler için sarayının karşısında yaptırdığı medresenin hazîresinde defnedildi.

İzzeddin İbnü’l-Esîr, Arslanşah’ın el-Melikü’l-Kâmil’in Mardin’den ayrılmasından sonra hiçbir engel yokken şehri kendi hâkimiyeti altına almayıp eski sahiplerine iade ettiğini kaydederek erdemli bir hükümdar olduğunu söyler; hayır işlerine koştuğundan, halkına iyiliklerde bulunduğundan ve atabeklik ailesine yeniden saygınlık kazandırdığından söz eder. Dönemin büyük sultanı olan Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Âdil’in yalnız Nûreddin’den çekindiği anlaşılmaktadır. Nûreddin Arslanşah’ın geriye bıraktığı önemli mimari eser hazîresine defnedildiği Şâfiî Medresesi olup bu medrese dönemin en güzel eserlerinden biridir. Zengî ailesi Hanefî mezhebine mensup olduğu halde Nûreddin Arslanşah’ın Şâfiî mezhebine geçtiği rivayet edilir (İbn Hallikân, I, 193).

BİBLİYOGRAFYA
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), I, 45; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 101, 133-134, 148-150, 167-168, 192-194, 284-287, 291-294; a.mlf., et-Târîḫu’l-bâhir fi’d-devleti’l-Atâbekiyye bi’l-Mevṣıl (nşr. Abdülkādir Ahmed Tuleymât), Kahire 1382/1963, s. 189-201; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravżateyn, Beyrut, ts. (Dârü’l-cîl), II, 226-227; a.mlf., eẕ-Ẕeyl ʿale’r-Ravżateyn, s. 68, 70, 76; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 193-194; Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), III, 113; Zehebî, el-ʿİber fî ḫaberi men ġaber (nşr. Selâhaddin el-Müneccid), Küveyt 1960, s. 128, 144; Zeynüddin İbnü’l-Verdî, Tetimmetü’l-Muḫtaṣar fî aḫbâri’l-beşer (nşr. Ahmed Rif‘at el-Bedrâvî), Beyrut 1389/1970, II, 168-169, 172, 190; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 57; Saîd ed-Dîvecî, Târîḫu’l-Mevṣıl, Musul 1402/1982, s. 303-305; Coşkun Alptekin, “Musul Atabegliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1988, VII, 566-568; Gülay Öğün Bezer, Begteginliler (Erbil’de Bir Türk Beyliği), İstanbul 2000, s. 100-105; K. V. Zetterstéen, “Nur ed-Din”, İA, IX, 357-358; C. E. Bosworth, “Nūr al-Dīn Arslān S̲h̲āh”, EI2 (İng.), VIII, 127; Sâdık Seccâdî, “Âl-i Zengî”, DMBİ, II, 9-10.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 258-259 numaralı sayfalarda yer almıştır.