ÖDÖN SEÇENYİ PAŞA

(1839-1922)

Osmanlılar’da modern itfaiye teşkilâtının kurucusu, Macar asıllı devlet adamı.

Müellif:

14 Aralık 1839 tarihinde Bratislava’da doğan Ödön Seçenyi (Széchenyi), Macaristan’ın siyaset ve kültür tarihinde kalıcı izler bırakmış bir aileden gelmektedir. Büyük bir aydın olan dedesi Ferenç Széchenyi, Macaristan Millî Kütüphanesi’nin kurucusudur. Babası István Széchenyi, Napolyon’la yapılan savaşlarda yüzbaşı rütbesiyle Avusturya ordusunda görev yapmış, savaştan sonra Macar Bilimler Akademisi’ni kurmuştur. Ödön’ün kardeşi Öjen, Macarlar’ın Avrupa’ya gelişinden önceki yurtlarını ve buraların XIX. yüzyıldaki sakinleri olan Çerkez, Kabartay, Avar ve diğer Türk boylarının sosyal hayatını incelemek için Kafkasya ve Orta Asya’ya geziler düzenlemiş ünlü bir seyyahtır.

Ödön Seçenyi küçük yaşlarda denizciliğe heves ettiğinden ailesi onu denizcilik okuluna gönderdi. Genç yaşta gemi kaptanı oldu. Avrupa sahillerini ve Amerika’nın önemli bir kısmını dolaştı. Daha sonra gittiği Londra’da başka bir mesleğe yönelerek o dönemde çok düzenli olan Londra İtfaiye Tugayı’na girdi. Yüzbaşı Shaw’ın kumandasında üç yıl mesleğini geliştirdi. Değişik şartlarda farklı sistemler geliştirmek amacıyla çalışmalarını Avrupa ve Amerika’da araştırmalar yaparak sürdürdü. Birikimlerini kendi vatanında değerlendirmek düşüncesiyle Viyana’ya döndü. Geleneksel Viyana Sergisi’nde hünerlerini gösterdi. Bunlardan çok etkilenen İmparator Fransuva Joseph onu 12.000 mevcutlu Viyana ve Peşte İtfaiye Alayı’nın başına geçirdi. Peşte’de 1870’te yeni bir itfaiye teşkilâtı kurdu. Çağın en büyük felâketlerinden biri olarak nitelendirilen Vagon Fabrikası yangınında (1873) Budapeşte’nin bütün itfaiye ekiplerini yönetti. Nihayet Macar Millî İtfaiye Birliği başkanlığına seçildi. Macaristan Parlamentosu, aristokratlar meclisi ve bayındırlık bakanlığı meclisi üyeliklerinde bulundu.

Seçenyi’nin Türkiye’ye gelişinde 1870’teki Beyoğlu yangını etkili olmuştur. Çoğunluğu gayri müslimlerle Levantenler’e ait yapıların yandığı bu âfette sigorta şirketleri 300.000 liralık zarara uğrayınca şirket yetkilileri Sadrazam Rüşdü Paşa’ya (Mütercim) başvurarak düzenli bir itfaiye kurulmasını istediler. Talepleri yerinde bulan Bâbıâli, Avrupa ülkelerindeki itfaiye teşkilât ve yönetmeliklerini inceletip yabancı bir uzman getirmeyi düşündü. Macaristan’daki sistem ve tekniğin diğerlerinden üstün olduğu görülünce bu başarının mimarı olan Kont Seçenyi Türkiye’ye davet edildi. İstanbul’a ilk defa 1871’de gelen Seçenyi başşehir için askerî bir itfaiye örgütü kurulmasını önerdi. Kendisi mevcut itfaiyecilere temel konularda kısa bir eğitim verdi. Ayrıca başşehrin toplu taşıma sorunuyla ilgilendi, çözüm olarak Beyoğlu-Galata arasında bir demiryolu hattı inşasını teklif etti.

Ekim 1874’te kalıcı olarak İstanbul’a gelen Seçenyi yangın söndürme işinin askerî disiplinle yürütülmesini benimsedi, tabur esasına dayalı itfaiye birlikleri kurdu. Gelişinden birkaç ay önce oluşturulan birlik dört taburdan meydana gelecek alayın ilk taburu kabul edildi. İkinci tabur 1876’da, üçüncü tabur 1877’de kuruldu. Üsküdar’daki dördüncü taburun (1890) ardından Bahriye İtfaiye Taburu teşkil edildi. İstanbul itfaiyesi hiyerarşik örgütlenmeden yönetmeliğinin çağdaş esaslara göre düzenlenmesine, modern tulumbalar ithaline kadar birçok yenilikle ele alındı. Seçenyi yangınlar sırasında taburları yönetmekle kalmıyor, bizzat kendisi de söndürme faaliyetine katılıyordu. II. Abdülhamid, gerek teorik çalışmaları gerekse yangın yerlerinde gösterdiği olağan üstü gayretlerinden dolayı onu 1877’de miralaylığa, 1883’te ferikliğe yükseltti. Böylece yaklaşık kırk yıl taşıyacağı umum itfaiye alayları kumandanı unvanını kazandı. 1890’da yâverân-ı hazret-i şehriyârîler sınıfına alındı. Ardından Teftîş-i Askerî Komisyonu üyeliğine seçildi. II. Abdülhamid, Seçenyi Paşa’yı bütün vilâyet merkezleriyle kalabalık sancaklarda itfaiye bölükleri kurmakla görevlendirdi. Paşa, taşra itfaiyelerinin durumunu ve ihtiyaçlarını içeren bir istatistik formu ile şehirlerin itfaiye örgütlenmesi ve şartlarının iyileştirilmesi hususunda bir nizamnâme hazırladı.

Görevde bulunduğu kırk sekiz yıl boyunca yangınların sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerden yangın esnasındaki çalışma güçlüklerine kadar birçok hususta sayısız proje sundu. Tulumbaların omuzda taşınması usulünün terkedilerek arabalı tulumbalar satın alınmasını, gelişen teknolojiye göre buharlı, motorlu ve elektrikli tulumbalar ithal edilmesini, çeşitli noktalara havuzlar yapılmasını önerdi. İtfaiyecilerin üniformalarını belirledi. Yakasız, uzun kollu siyah mintanla pantolon giyilmesi, bunları tutacak sağlam bir kuşak takılması, ayakkabı yerine uzun konçlu çizmeler giyilmesi benimsendi. İtfaiyecilerin başlarını ateşten korumak için Avrupa’da olduğu gibi miğfer giymelerini teklif etti, fakat bunu “gâvur”a benzemekle eşdeğer tutan mutaassıp kişilerin karşı çıkması yüzünden bundan vazgeçildi; fes biçiminde, sipersiz, kırmızı boyalı ince çelikten bir başlıkta karar kılındı.

Çarpık yapılaşma ve itfaiye araçlarının yetersizliğinin yanında sigorta yolsuzluğunu ve kasıtlı yangınları göz ardı eden bazı basın organları ve yazarlar paşayı eleştirmekten geri durmadı. II. Abdülhamid’in yaptırdığı araştırmalar, yangınların çoğunun sigorta şirketlerinden para almak düşüncesiyle ve özellikle gayri müslim mülk sahipleri tarafından çıkarıldığını ortaya koydu. İtfaiye politikasının aksamasındaki önemli etkenlerden biri de İstanbul’un su dağıtım ve satışını yetmiş beş yıllığına tekeline alan Compagnie des Eaux de Constantinople Société Anonyme Ottomane adlı Fransız şirketinin yolsuzluğudur. Zira şirket, yangınların söndürülmesinde kullanılacak suyu parasız vereceğini vaad etmesine rağmen umulanın üstünde su tüketimiyle karşılaşınca suya kısıtlama getirdi. Neticede türlü zorluklarla oluşturulan modern örgüt sırf susuzluk yüzünden birçok yangını söndüremedi. Paşaya yönelik muhalefetin arkasında onun Abdülhamid’le olan yakın ilişkisinin de payı vardı.

Seçenyi Paşa ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşmiş, dinini değiştirmediği ve Ermeni bir kadınla evli olduğu halde Türk âdet ve yaşam tarzını benimsemişti. Çalışkanlığı, dürüstlüğü, samimiyeti ve kibarlığı sayesinde gerek idareciler gerekse toplum nezdinde büyük sevgi toplamıştı. İlerlemiş yaşına ve romatizma ağrılarına rağmen teşkilâtın başında söndürme faaliyetine katılır, yangın olmadığı zamanlarda Taksim veya Beyazıt meydanında erlere tâlim yaptırırdı. Birinci ferikliğe kadar yükselen Seçenyi Murassa‘ Mecîdî ve birinci Osmânî nişanları, altın ve gümüş imtiyaz ve liyakat madalyaları, iftihar ve tahlisiye madalyalarının yanında birçok ecnebi nişanı ve Légion d’Honneur sahibiydi. Seçenyi Paşa 23 Mart 1922 tarihinde öldü. Vasiyeti gereği cenazesi, Şişli’deki Notre Dame de Lourdes Gürcü Kilisesi’nde yapılan âyinin ardından Feriköy Latin Katolik Kabristanı’na defnedildi.


BİBLİYOGRAFYA

, İrade-Dahiliye, nr. 61628, 69974.

, İrade-Şûrâ-yı Devlet, nr. 3031.

, Y.PRK.ASK., nr. 24/2.

H. F. Woods, Türkiye Anıları: Osmanlı Bahriyesinde Kırk Yıl, 1869-1909 (trc. Fahir Çoker), İstanbul 1976, s. 193.

A. Ragıp Akyavaş, Âsitâne, Ankara 2000, II, 117.

Ali Akyıldız, Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, İstanbul 2001, s. 110.

A. G. Rilke, Avrupa Saraylarından Yıldız’a İstanbul’da Bir Hoş Sada (trc. Deniz Banoğlu), İstanbul 2009, s. 179.

“Bâ-İrâde-i Seniyye İtfaiye Alayına Başmuallim Kılınan Kont Zeşini”, Musavver Medeniyet, sy. 14, İstanbul 1291, s. 112.

“Ziçni Paşa”, Ma‘lûmât, sy. 69, İstanbul 1312, s. 420-421.

Hüseyin Özgür – Sedat Azaklı, “Osmanlı’da Yangınlar ve İtfaiye Hizmetleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, III/1, Ankara 2001, s. 153-172.

Ali Karaca, “II. Abdülhamid’in İdareyi Kontrol Mekanizmalarından Yâverlik Kurumu”, , XIII (2002), III/3, s. 1732.

Murat Baskıcı, “Ondokuzuncu Yüzyılda İstanbul’un Eski ve Yeni İtfaiye Teşkilatları ve Bir Yabancının Gözlemleri”, Mülkiye, XXVI/233, Ankara 2002, s. 175-189.

Kemalettin Kuzucu, “Széchenyi Paşa ve Osmanlı İtfaiyesinin Modernleştirilmesi (1874-1922)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 14, İstanbul 2006, s. 31-52.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 385-386 numaralı sayfalarda yer almıştır.