Onok Bozkurt. Plastik sanatlarda, alımlama estetiğinde “beklenti ufku” sarsılması. Yüksek lisans tezi (1999)

Tez KünyeDurumu
Plastik sanatlarda, alımlama estetiğinde “beklenti ufku” sarsılması /
Yazar:ONOK BOZKURT
Danışman: PROF. DR. SEMRA ÖGEL
Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı
Konu:Güzel Sanatlar = Fine Arts ; Sanat Tarihi = Art History
Dizin:Alımlama = Reception ; Alımlama estetiği = Rezeptionsashetik ; Beklentiler = Expectations ; Estetik = Aesthetics ; Plastik sanatlar = Plastic arts
Onaylandı
Yüksek Lisans
Türkçe
1999
74 s.
ÖZET Alımlama Estetti, 1967 yılında, Konstanz’da, başını Wolfgan Iser ve Hans Robert Jauss’un çektiği bir grup edebiyat tarihçisi tarafından kurulmuştur. Konstanz okulu diye de anılan bu ekolün amacı, edebiyat tarihini yorumbilimsel bir temele oturtarak, ona okurla edebiyat eseri arasındaki diyaloga bağlı olarak gelişen, genel tarih çerçevesi içine yerleşmiş bir tarih görünümü kazandırmaktır. Jauss, Iser’den faklı bir yol izleyerek ve Gadamer’in yorumbilimsel yönteminden esinlenerek, edebiyat kuramlarında eleştirdiği, okurun estetik algılamasıyla tarih arasındaki kopukluğu aşmayı hedeflemiştir. Temel sorun sanat yapıtı ile onun okuyucusu arasındaki ilişkidir. Alımlama estetiğinin araştırdığı temel sorunlar, bir sanat yapıtının hangi koşullarda kavrandığı, bu kavramanın tarzları ve bu kavramadan doğan sonuçlardır. Alımlama estetiğinin oluşmasında bir takım edebiyat akımlarının ve kuramlarının etkisi olmuştur. Bunlar; Prag Semioloji Okulu, Roman Ingarden’in Ontolojisi, Gadamer ve hermeneutik ile Umberto Eco’nun açık sanat yapıtı anlayışıdır. Bunlardan ilk üçü, alımlama estetiğinin dayandığı iki temel kavram olan somutlaştırma ve yeniden kurma yönünde kendilerini göstermektedirler. Alımlama estetiğinin doğmasında, 19. Yüzyılın ortalarında edebiyat ile tarih biliminin arasının açılmasıyla ortaya çıkan tarihsel bir takım gelişmelerin etkisi olmuştur. Bu kriz, tarihin metot olarak doğal bilimlerin yöntemim kullanmaya başlamasıyla ortaya çıkmıştır; çünkü pozitivizmin katıksız nesnelciliği artık edebiyat eserlerinin niteliğinin anlaşılmasına ve onlar hakkında tutarlı bir yorum yapılmasına olanak sağlamamaktaydı. Tarih ve edebiyat arasındaki bu uçurum en belirgin bir şekilde Marksist ve Biçimci okullarda ortaya çıkmıştır. Bu iki okul için edebiyat yapıtı ilkin bir üretim ya da betimlemedir. Marksistler için edebiyat tarihini ve eserini, ekonomik ve sosyo kültürel önkoşullar biçimlendirmektedir. Biçimcİler ise, okurdan edebiyatın biçimsel inceliklerinin ayrımına varacak bilimsel bir donanım beklemektedirler. Oysa hiçbir edebiyat yapıtı, edebiyatçılar hedef alınarak yazılmamaktadır. Sonuçta her iki kuram da, tarihsel ve estetik açıdan çok önemli bir rol üstlenen okuyucuyu gerçek konumuyla belirleyememiştir. Jauss, Marksistlerin ve Biçimcilerin bıraktığı yerden devam ederek, edebiyat ve tarih arasındaki bu uçurumu kapatmayı, tarihsel ve estetik anlayışlar arasında bir köprü kurmayı amaçlar ve bunu temellendirmek için yedi tez ileri sürer. Bu tezlerden ilkinde, tarihçi nesnelciliğin önyargılarından kurtularak okuyucunun önceki deneyimlerinin, yani beklenti ufkunun doğrultusunda bir edebiyat tarihi araştırmasının yapılması gerektiği savunulmaktadır. İkinci tezde, beklenti ufkunun sadece okuyucuya bağh öznel bir kavram olmadığı ileri sürülmektedir. Üçüncüde, birsanat yapıtının belirli bir toplum üzerinde yarattığı etkinin tür ve derecesine bakılarak, o yapıtın sanatsal özelliğinin tespit edilebileceği söylenmektedir. Bundan sonraki tezde, geçmiş zamanlardaki eserlerin, okuyucu tarafından, o zamanki beklenti ufkunu kendi beklenti ufku içinden saptayarak, yani ufuk kaynaşmasıyla anlaşılabileceği ileri sürülmektedir. Diğer tezlerde ise, bir edebiyat yapıtının diğer edebiyat yapıtları arasındaki kendine ait yere yerleştirilmesinden; edebiyatta artsüremli ve eşsüremli yöntemlerin kullanılmasından ve edebiyat yapıtının, okuyucunun beklenti ufkuna girmesi ile toplumun dünya anlayışı üzerinde bir etkisi olacağından bahsedilmektedir. Bu tezlerde geçen en önemli kavramlardan biri “beklenti ufku”dur. Bu kavram Jauss tarafından, okurun metne getirdiği özneler arası iletişim ve etkileşim dizgesi ya da edebi, kültürel ve toplumsal beklentiler dizgesi olarak tanımlanır. Alımlama estetiği, edebiyatta ortaya çıkmakla birlikte, kısa süre içinde diğer sanat dallarında da etkisini göstermiştir. Alımlama estetiğinin, ‘beklenti ufku’ sarsılışları çerçevesinde plastik sanatlarda incelenmesi, bu tezin konusunu oluşturmaktadır. Alımlama estetiğinde, büyük sanat eserlerinin, yapıldıkları dönemin beklenti ufkunu sarsmış olduğu kabulünden yola çıkılarak, plastik sanatlarda beklenti ufku sarsılışları hakkında bir analiz yapılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda, kültür bağlamında, gösteren ve gösterilen arasındaki fark bağlamında, sanat kavramı bağlanımda ve mantık bağlamında dört ayrı türde beklenti ufku sarsılışı tespit edilmiştir. Kültür temelinde sarsılışa örnek olarak Caravaggio’nun “Aziz Matta ve Melek” isimli iki tablosu verilmiştir. Kilisenin sipariş ettiği birinci tablo, Rönesans’ın katı ve gelenekçi düşüncesine aykırı geldiği için halk tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmış ve geri çevrilmiştir. Bu yoğun tepki üzerine sanatçı, bu kez döneminin normlarına uygun şekilde aynı konuda ikinci bir tablo yapmıştır. Gösteren ve gösterilen temelindeki sarsılışa örnek olarak Magritte’İn “Bu Bir Pipo Değildir” adlı eseri seçilmiştir. Burada iki gösterge -sözcük ve imge – aynı anda birbirleriyle zıtlık oluşturacak şekilde bir arada kullanılmışlardır. Zaten resimde yıkılması planlanan öğe (sözcük), resmin içinde bulunmaktadır. Sanat kavramı temelindeki sarsılış için dadaizm ve Duchamp’ın “Çeşme” adlı çalışması örnek olarak gösterilmiştir. Dada, kurulu düzene ve en modernlerini bile içine alacak şekilde sanata bir saldırıdır. Aslında seri üretim bir pisuardan başka bir şey olmayan bu çalışmasıyla sanatçı, sanatta önemli olanın yaratmak değil, düşünce ve seçim olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Mantık temelindeki sarsılış için ise Velazquez’ in “Las Meninas” adlı tablosu örnek verilmiştir. Bu tablo ilk bakışta sıradan bir grup portresi olarak algılanmaktadır. Ancak daha dikkatli ve düşünerek incelendiğinde resmin temsilinin çok daha karmaşık olduğu fark edilmektedir. Sarsmayı amaç edindiği temelin mantık olması sebebiyle, resim alelade değil fakat dikkatli bir bakış talep etmektedir. tik üç türdeki sarsılışlar bugün geçerliliklerini korumamaktadırlar. Ancak, Las Meninas’ta. incelenen mantık temelindeki sarsılış günümüzde de hala geçerliliğini korumaktadır. Çünkü insanlığın kültür, gösteren-gösterilen arasındaki ilişki ve sanat kavramı hakkındaki beklenti ufku çağlardan çağlara değişimler gösterip artık vıısarsılmaz hale gelmiştir. Oysa insanlık binlerce senedir hiçbir değişikliğe uğramadan hep aynı mantığı kabul etmekte ve dolayısıyla bu temeldeki sarsılışlar hala geçerliliğini koruyabilmektedir. Bu tablonun, barok dönemde yapılmış olmasına rağmen günümüzün beklenti uncunu hala sarsabiliyor olmasının sebebi budur. Günümüzde, sadece sanatta değil bütün toplumsal konularda beklenti uncunu sarsmak öylesine sıradanlaşmıştır ki, beklentimiz içinde kalacak bir yapıt bizi neredeyse daha çok şaşırtacaktır. Geriye satılabileceğimiz tek bir temel kalmıştır. O da bütün çağlar boyu değiştirmeden kullandığımız mantıktır. VIII
SUMMARY Aesthetic of Reception was established in Konstanz by the literary historians Wolfgan Iser and Hans Robert Jauss in 1967. The aim of the Konstanz School is to lay the foundation of literary history and to construct an historical idea which develops according to dialogues between the reader and the text. Jauss, apart from Iser, follows another path by inspiring Gadamer’s hermeneutic and aims to bridge the gap between the aesthetic reception of the reader and the history in which he criticizes literary theories. The main problem is in the relation between literary text and its reader. The problems by which the aesthetic of reception tries to solve are in what conditions a literary text is comprehended, the types of this comprehending, and the results of them. Other previous literary theories had some influence on occurring of the aesthetic of reception. These are; Prag Semiology School, the ontology of Roman Ingarden, Gadamer’s hermeneutic, Umberto Eco’s Open Work. The first three of them show themselves about the two important conceptions of the aesthetic of reception: concretization and reconstruction. The results of the events which happened with the crisis between literature and history in the mid 19* century had effected the taking place of the aesthetic of reception. This crisis had begun with the history taking the method of the natural sciences because the complete objectivity of the positivism does not allow the quality of a literary works to be grasped and to make a valid interpretation about it. This gap between the literature and history is obvious mostly in Marxist and Formalist schools. For these two schools, the literary work is either a production or a description. Marxists conceive the literary history as a production of the society. On the other hand, Formalists expect an educated reader in order him to understand the detail and the forms of the literatures. However, none of the literary works aim literary historians as readers. In short, these two theories could not determine the reader who indeed has a great role aesthetically and historically. Jauss declare seven thesis in order to bridge the gap between literature and history, and to make closer the aesthetic and historical understandings, to continue from the place which Marxism and Formalism had left. In the first thesis, it is defended that it is necessary to release from the prejudices of historical objectivism and to make research of a literary history as regard to the reader’s experiences, that is, his horizon of expectations. In the second thesis, it is declared that horizon of expectation is not depended on a subjective reader only. In the third one, it is claimed that it is possible to grasp the artistic quality of a literary work by looking at its effects on a given society. The next one is about the conceiving of a past work through the present horizon of expectation, namely the IXfusion of expectations. The other thesis are about the placing of a literary work among the other works in its unique place in history; and the using diachronical and synchronical methods in literature; and the significance of the reader in changing the idea of the world view of the society. One of the most important concepts in these thesis is “the horizon of expectation.” It is explained as the sequence of inter-subjective communications, or the sequence of literary, cultural and social expectations, by Jauss. Although the aesthetic of reception first occurred in literature, later it took place in other art forms. The subject of this work is to research the quakes in the horizon of expectations in the aesthetic of reception in plastic arts. In the aesthetic of reception, it is accepted that there happens a quake when a masterpiece fist takes place. So, an analysis is made in the plastic arts about this phenomenon. In the result of this research, four different kinds of quakes in the horizon of expectations were discovered. These quakes happen to occur in the foundations of culture; of the difference between signifier and signified; of the art conception; and of logic. The examples for the quake in the foundations of culture are two paintings with the same name; “Saint Mathew and the Angel” by Caravaggio. Because the first painting which is ordered by the church was so against the norms and the culture of Renaissance, it is refused by the people of Rome. So the artist made a second one, this time in accordance with the dominant idea about the scenery of the saints. The example for the second type of quake is a painting of a pipe under which is written “This is not a Pipe”, by Magritte. In this painting two different kind of indicator -word and image- are used together in such a form to oppose each other. The element which is planned to be destroyed in painting takes place together with another signifier (image) in the same context but by refusing each other although they share the same essence. The example for the third type is dadaism and “Fountain” the ready-made by Duchamp. Dada was an attack to the established society and to the art even in its most modern forms. The artist had tried to prove that the discovery is more important than the creation in art, with this piece of his work which is nothing but a mass production urinal. It is taken Las Meninas by Velazquez as example for the fourth type of quake. At firt glance it is nothing but a group portrait. However, when it is more carefully and comprehensively examined, it is seen that its representation is, indeed, much more complex and puzzling. Painting requires mis careful examination because it aims to quake the foundation of logic which otherwise is not possible to grasp. The first three kind of quakes are not present today. However, the quake in the foundation of logic which is shown in the example of las Meninas, still happens in our time because although the horizon of expectations of mankind about culture, signifier and signified, and the concept of art had been changed many times in the past and at last they became unshakable, people has been still using the same logicfor thousands years. The reason why this painting quakes our horizon of expectation even today, though it was made in baroque era, is this unchanged logic. Today, to quake the expectations become a target not only in art but also in any social subject. So, not to shake our expectations is found maybe more shocking. Thus, there remains only one shakable foundation which has not been changed for ages, namely the foundation of logic. X!

Download: Click here