OSMAN el-BETTÎ

Ebû Amr Osmân b. Süleymân b. Cürmüz el-Bettî (ö. 143/760 [?])

Basra’nın önde gelen âlimlerinden, fakih.

Müellif:

Hayatı hakkında çok az bilgi vardır. II. (VIII.) yüzyılda yaşamış birçok İslâm âlimi gibi mevâlîden olup İbn Sa‘d ve İbn Kuteybe’ye göre Benî Zühre’nin mevlâsıdır; Halîfe b. Hayyât ve İbnü’l-Cevzî onun bu kabilenin Sakīf ailesine mensup olduğunu ifade eder. Birçok kaynakta, Bettî nisbesinin onun Basra’da meşhur kalın bir giysi olan “bett” ticaretiyle meşgul olmasıyla ilişkili bulunduğu belirtilmektedir. Vefat tarihi olarak 143 (760) yanında 140 (757) ve 147 (764) yılları da verilmektedir.

Aslen Kûfeli olmakla birlikte Basra’ya yerleşen ve burada meşhur olan Osman el-Bettî, ricâl kaynaklarına göre sahâbeden Enes b. Mâlik’i görüp ondan hadis rivayet ettiği için tâbiîn neslinin geç tabakalarından (sıgārü’t-tâbiîn) sayılsa da ilmî faaliyetlerini gerçekleştirdiği dönem ve ilmî ilişkileri açısından tebeu’t-tâbiîn neslindendir. Nitekim tâbiînin önde gelen isimlerinden Hasan-ı Basrî’nin öğrencisi olmuş, Şa‘bî’den rivayetlerde bulunmuştur. Basra ilim çevrelerinde önemli bir mevkiye sahip olduğu anlaşılan Osman el-Bettî’den rivayette bulunanlar arasında Şu‘be b. Haccâc, Süfyân es-Sevrî, İbn Uleyye gibi isimler vardır. Osman el-Bettî’nin sika kabul edildiği cerh ve ta‘dîl eserlerinde genellikle Yahyâ b. Maîn’in onun hakkındaki olumsuz görüşünün de kaydedildiği görülür. İbn Hacer, Osman el-Bettî’ye yöneltilen tenkitlerin onun re’y ile (kişisel görüş) meşgul olmasından kaynaklandığını belirtmektedir. II. (VIII.) yüzyılın önde gelen hadisçilerinden Süfyân b. Uyeyne’nin İsrâiloğulları hakkındaki bir rivayeti açıklarken İslâm ümmetinde ilk defa re’y temelinde fikir beyan edenlerin Medine’de Rabîatürre’y, Kûfe’de Ebû Hanîfe ve Basra’da Osman el-Bettî olduğunu söylemesi bu görüşü destekler niteliktedir.

Kaynaklardaki bilgiler, Osman el-Bettî’nin İslâm düşüncesine yön veren yoğun tartışmaların yaşandığı II. (VIII.) yüzyılda önemli bir merkez olan Basra’nın önde gelen şahsiyetlerinden olduğunu göstermektedir. Yakın arkadaşı Ebû Hanîfe’nin kendisine yönelik Mürciîlik suçlamasına cevap olmak üzere ona hitaben kaleme aldığı mektup, Osman el-Bettî’nin o sıralarda çokça tartışılan iman-amel ilişkisine dair görüşleri hakkında ipuçları vermektedir. Ebû Hanîfe’nin, imanı amelden kesin olarak ayrı telakki etme fikrine kuşkuyla baktığı görülen Osman el-Bettî’nin, Hâricîler’in günahkâr mümini iman dairesi dışında ve Mu‘tezile’nin imanla inkâr arasında ara bir yerde (el-menzile beyne’l-menzileteyn) kabul ettiği yönündeki görüşlerine de tam olarak katılmadığı anlaşılmaktadır. Bazı kanaatlerinin Mu‘tezilî fikirlere yakın olduğu görülse de Bettî Mu‘tezile’ye mensup değildir (van Ess, II, 146-149).

Eser telif ettiği bilinmeyen ve müstakil bir fıkıh mezhebi bulunmayan Osman el-Bettî’nin bazı fıkhî görüşlerine, kendine özgü ilginç yaklaşımlara sahip olmasının da etkisiyle birçok eserde yer verilmiştir. Bunlar arasında Tahâvî’nin İḫtilâfü’l-fuḳahâʾ adlı eserinin Cessâs tarafından yapılmış bir özeti olan Muḫtaṣaru İḫtilâfi’l-ʿulemâʾ özel bir yere sahiptir. Fıkıh ve fıkıh usulü literatüründe onun görüşlerine yapılan atıfların bir kısmı icmâın sınırlarını, bir kısmı da bazı ahkâm âyetlerinin sahih tefsirlerini belirlemeye yöneliktir. Nitekim İbn Hazm, birçok mesele hakkındaki icmâ iddialarının geçersiz olduğunu ispatlamak için Osman el-Bettî’nin çoğunluğun kanaatine aykırı görüşlerini örnek gösterirken Cessâs onun çeşitli fikirlerinin icmâın teşekkülünü etkileyip etkilemeyeceğini tartışır. Osman el-Bettî’nin dikkat çeken görüşlerinden bazıları şunlardır: Âdil kişinin yakın akrabaları lehine şahitliği kabul edilir. Hata sonucu öldürme ve yaralamalarda âkılenin diyet ödeme yükümlülüğü yoktur. Oğlunu amden öldüren babaya kısas uygulanır. Mirastan mahrumiyet müeyyidesi mûrisi kasten öldürme haliyle sınırlıdır. Liân taraflar arasındaki nikâh akdini etkilemez. Erkeğin bir kadını halası veya teyzesiyle birlikte aynı anda nikahı altında bulundurmasına engel yoktur. Osman el-Bettî’nin fıkıh usulüyle ilgili bir görüşü de kıyasın geçerliliği için kendisine kıyas yapılan her bir hükmün bir illete dayalı (ma‘lûl) olduğuna dair delil bulunmasını şart koşmasıdır. Meselâ ona göre bu yönde delil bulunmadığı için ribevî malların kıyas yoluyla genişletilmesi doğru değildir.


BİBLİYOGRAFYA

Ebû Hanîfe, el-ʿÂlim ve’l-müteʿallim, el-Fıḳhü’l-ebsaṭ, el-Fıḳhü’l-ekber, Risâletü Ebî Ḥanîfe, el-Vaṣiyye (nşr. M. Zâhid el-Kevserî), Kahire 1421/2001, s. 68.

, VII, 257.

, I, 402-403, 424.

, I, 596.

Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ (nşr. Halîl el-Mansûr), Beyrut 1419/1999, III, 135.

, VI, 145.

, V, 158.

, I, 43, 171, 172, 178; II, 82, 92, 222, 241, 262; III, 111, 196; V, 150.

a.mlf., el-Fuṣûl fi’l-uṣûl (nşr. Uceyl Câsim en-Neşemî), Küveyt 1414/1994, I, 178.

a.mlf., Muḫtaṣaru İḫtilâfi’l-ʿulemâʾ (nşr. Abdullah Nezîr Ahmed), Beyrut 1416/1995, tür.yer.

Dârekutnî, el-Müʾtelif ve’l-muḫtelif (nşr. Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkādir), Beyrut 1406/1986, I, 270.

İbn Hazm, el-İḥkâm (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1970, V, 720; VII, 910.

, V, 408; VIII, 233; XIII, 413-415.

, s. 91.

, IV, 195-196.

Gazzâlî, Şifâʾü’l-ġalîl (nşr. Hamed el-Kubeysî), Bağdad 1390/1971, s. 71-72.

, XVII, 124.

, VIII, 109, 123.

, XIX, 493, 511.

, VI, 148-149.

Takıyyüddin es-Sübkî – Tâceddin es-Sübkî, el-İbhâc fî şerḥi’l-Minhâc (nşr. Şa‘bân M. İsmâil), Kahire 1402/1982, III, 173-174.

, VII, 153-154.

, VII, 5.

J. van Ess, Theologie und Gesellschaft im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, New York 1991, II, 146-149.

Christopher Melchert, The Formation of the Sunni Schools of Law 9th-10th Centuries C.E., Leiden 1997, s. 41-42.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 459-460 numaralı sayfalarda yer almıştır.