PEÇE

Müellif:

Birçok İslâm ülkesinde özellikle kadınların doğal etkilerden ve kötü amaçlı bakışlardan korunmak amacıyla yüzlerinin tamamını veya bir kısmını kapatmak üzere kullandıkları örtüye verilen addır. Peçe isminin İtalyanca pezzotodan (küçük parça [bez]) geldiği söylenirse de bu etimoloji şüphelidir. Çünkü Doğu’dan alınan ve İslâmî kabul edilen bir nesneye Batı’dan alınan bir ismin verilmesi mantıklı görünmemektedir. Öte yandan peçe kelimesi Kitâbü’l-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk adlı eserde piçe şeklinde geçmektedir (İzbudak, s. 37). Kelimeye Kāmus Tercümesi’nde de “peçelü at” (gözlerinin etrafı hariç yüzünün tamamı beyaz olan at) tabirinde rastlanmaktadır (Tarama Sözlüğü, V, 3182). Bazı yörelerde peçeye tutuk denilir. Araplar peçeye bürku‘, nikāb, vesvesa/vasvâs gibi adlar vermişlerdir. Ortaya çıkışı itibariyle Sâmî kavimlerinin bir geleneği olan peçenin kanıtlanabilir tarihi milâttan önce II. binyılın başlarına kadar gitmektedir. Akkadca’da “örtünmek, peçelenmek” anlamında paṣām/nu(m) fiili bulunmakta (v. Soden, II, 840) ve Mezopotamya’da bütün kadınların sokağa çıkarken başlarını örtmeleri yasalarla emredilmektedir (Tosun – Yalvaç, s. 252-253). Ancak fahişeler bunun dışındadır ve aksini yapanlar ağır şekilde cezalandırılır (a.g.e., a.y.).

Eski Ahid’de peçenin hem iffeti koruma aracı hem de kadının yüz güzelliğine gizem veren bir aksesuar olarak yer aldığı görülmektedir. Hz. İshak’la evlenmek üzere Mezopotamya’dan gelen Rebeka yolda henüz tanımadığı damat adayı ile karşılaşınca yüzünü peçesiyle örter (Tekvîn, 24/63-65). Eski Ahid’in Neşîdeler Neşîdesi bölümünden (4/1, 3; 6/7) takılan ince peçenin arkasındaki yüze gizemli bir çekicilik verdiği anlaşılmaktadır. Aynı durum XIX. yüzyıl Osmanlı kadın giyimindeki ferace-yaşmak ikilisinde de gözlenir. O dönemde şekli ve örtünme tarzı peçeden farklı olmakla birlikte aslında yine aynı amaçla kullanılan ince yaşmak şair, edip ve ressamlar tarafından kadının yüz güzelliğini tasvir etmenin en sevilen motifi olarak benimsenmiştir. Tevrat’ta Rab ile konuşan Hz. Mûsâ’nın parladığı için yüzüne peçe taktığı anlatılır (Çıkış, 34/33-35). İslâm minyatür sanatında Hz. Muhammed’in yüz güzelliğini yansıtamayacağı ve zihinlerde yanlış bir imaj oluşturacağı için yüzü peçelenir.

Tesettüre uygun peçe siyah kıldan seyrek biçimde dokunan, alnın üst hizasında başlığa, baş örtüsüne yahut çarşafa tutturulan dikdörtgen şeklinde bir örtüdür ve kullanılmadığı zamanlarda kaldırılarak başın üstüne atılır. Bazı yerlerde çift kat takıldığı görülür; bunlardan alttaki devamlı kullanılmak, üstteki ise nâmahremle karşılaşıldığında ve çok güneşli günlerde diğerinin üzerine indirilmek içindir. Peçenin yüzü koruduğu dış etkilerin en önemlisi icat edildiği Ortadoğu’nun yakıcı güneş ışıklarıdır. Bundan dolayı bölgede kullanılan asıl peçe mutlaka siyah kıldan dokunur ve koyu renkli bir güneş gözlüğü görevi de yapar (nikābü’z-zulmânî). Türkiye’de feracenin yasaklanmasından sonra yaygınlaşan çarşafla birlikte kullanılan peçeler ise çarşaflara uygun düşecek şekilde çok farklı renklerde dokunmuştur.

Hz. Peygamber döneminde kadınlar özellikle örtünmeyle ilgili âyet (en-Nûr 24/31) nâzil olduktan sonra peçe takmışlardır. Bazı rivayetler, sahâbe hanımları arasında yüzünü örtmeyi iffet ve hayâ gereği sayanların bulunduğunu göstermektedir (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 8). Kāsım b. Sellâm, Muhammed b. Sîrîn’e dayandırılan nikābın sonradan ortaya çıktığına dair ifadeyi daha önce kadınların yüzlerinin açık olduğu şeklinde yorumlamayı yanlış bulmuştur (Ġarîbü’l-ḥadîs̱, IV, 463). Abdürrezzâk es-San‘ânî eserinde peçeli hanımların tavafı hakkında bir bölüm açmıştır (el-Muṣannef, V, 24, 25). Rivayete göre Hz. Âişe ihramlı değilken Kâbe’yi peçe ile tavaf etmiştir (a.g.e., V, 25). Câbir b. Zeyd, Hasan-ı Basrî ve Tâvûs b. Keysân gibi âlimler, kadınların sadece ihramlı iken değil ihrama girmeden de peçeyle namaz kılmalarını ve Kâbe’yi tavaf etmelerini mekruh saymıştır (a.g.e., V, 24, 25; İbn Ebû Şeybe, II, 130, 131); ihrama giren hanımların peçe ile tavafları ise câiz görülmemiştir (Ebû Dâvûd, “Ḥac”, 32). Peçenin görmeyi ve teşhis etmeyi belli ölçüde engellemesinden dolayı peçeli olan kadınların görgü şahitliği yapıp yapamayacakları hususu İslâm hukukunda tartışılmıştır (bk. ŞAHİT). Emevî ve Abbâsî dönemlerinde kadınların özellikle sokağa çıkarken peçe taktıkları bilinmektedir. Harîrî’nin el-Maḳāmât’ı ve Câlînûs’un Kitâbü’t-Tiryâḳ’ı gibi bazı minyatürlü yazmalarda ve seramikler üzerinde peçe takmış kadın tasvirlerine rastlanmaktadır (Salâh Hüseyin el-Ubeydî, lv. 35, 90, 92; şekil 92, 93, 100). Câhiz, Bağdat’ta bir düğün sırasında gelini görmeye gelen peçeli hanımlardan söz eder. Onun verdiği bilgiye göre hanımlar çirkinliklerini gizlemek için de peçe takıyorlardı (Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 115).

Batılı seyyahların, büyükelçilerin ve tarihçilerin yazdıkları eserlerde yer alan tasvirlerden, albümlerden ve yazmalardaki minyatürlerden Osmanlı kadın kıyafetleri ve peçe hakkında çeşitli bilgiler elde edilmektedir. Fransa Kralı II. Henri’nin (1547-1559) İstanbul’a gönderdiği elçilik heyetinde yer alan Nicolas de Nicolay’ın seyahatnâmesine koyduğu feraceli Türk kadını ve hamama giden Türk kadını resimlerinde ferace üstünde kenarları sırmalı, uçları püsküllü yaşmaklarla fes biçimli hotozlara iliştirilmiş süslü peçeler göze çarpmaktadır (Gürtuna, s. 7, lv. 9, 10). 1554-1562 yılları arasında Avusturya elçisi olarak üç defa İstanbul’a gelen Ootgeer Giselijn van Busbeke de arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda sokağa çıkan kadınların keten ve ipek peçeler arkasından erkekleri mükemmelen gördüklerini, fakat erkeklerin onların yüzünü göremediklerini yazmaktadır. 1573’te Türkiye’de bulunan Fransız seyyahı Philippe du Frense-Canaye, kadınların hamama giderken genellikle siyah veya kırmızı ferace giydiklerini ve deve tüyünden dokunmuş siyah peçelerle yüzlerini örttüklerini söyler (a.g.e., s. 9). Fenerci Mehmed Albümü’nde yer alan Mısırlı Arap kızı kıyafetinde gözlerin altından başlayan şeffaf beyaz peçenin kızın mavi entarisinin eteğine kadar uzun ve kenarlarının mavi sürfileli olduğu görülmektedir (Osmanlı Kıyafetleri, lv. 94). Osmanlılar’da yalnız kadınlar değil XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Yeniçeri Ocağı’ndaki genç yeniçeri adayı civelekler de “civelek peçesi” denilen ince hasır bir peçe kullanmışlardır. Anadolu köylüsü ise tarihin hiçbir döneminde peçeye itibar etmemiş, kadınlar ihtiyaç duyduklarında tülbent veya yazmalarının alt yarısını yaşmak gibi bağlayarak gözler hariç yüzlerini gizlemişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA
Tarama Sözlüğü, Ankara 1971, V, 3182; , V, 24, 25; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Ġarîbü’l-ḥadîs̱, Beyrut 1396/1976, IV, 462, 463, 464; İbn Ebû Şeybe, el-Muṣannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, II, 130, 131; Câhiz, Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 115; İbn Kuteybe, Edebü’l-kâtib (nşr. Muhammed ed-Dâlî), Beyrut 1405/1985, s. 131, 182; Velet İzbudak, el-İdrâk Haşiyesi, İstanbul 1936, s. 37; v. Soden, AHW, II, 838, 840, 841, 856; Salâh Hüseyin el-Ubeydî, el-Melâbisü’l-ʿArabiyyetü’l-İslâmiyye fi’l-ʿaṣri’l-ʿAbbâsî, Bağdad 1980, s. 159, 171, 172, 173, 174, 175, 176; lv. 35, 90, 92; şekil 92, 93, 100; Concordance to the Good News Bible (ed. D. Robinson), Suffolk 1983, s. 1254; Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara 1985, V, 191, 192; Osmanlı Kıyafetleri Fenerci Mehmed Albümü (ed. İlhami Turan), İstanbul 1986, lv. 94, 95; Mebrure Tosun – Kadriye Yalvaç, Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi-Ṣaduqa Fermanı, Ankara 1989, s. 252-253; Sevgi Gürtuna, Osmanlı Kadın Giysisi, Ankara 1999, s. 7, 9, 10, 11, 22, 36, 37, 48; lv. 9, 10, 11, 12, 140, 141, 144, 145, 146, 147; B. A. Brooks, “Some Observations Concerning Ancient Mesopotamian Women”, The American Journal of Semitic Languages and Literatures, XXXIX/3, Chicago 1923, s. 187 vd.; J. M. Myers, “Veil”, IDB, IV, 747, 748.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 210-212 numaralı sayfalarda yer almıştır.