PEHLİVAN İBRÂHİM PAŞA

PEHLİVAN İBRÂHİM PAŞA (ö. 1821) Rumeli âyanlarından, Rus savaşlarının Baba Paşa lakabıyla bilinen ünlü kumandanı.

Müellif: Kemal Beydilli

Bozok’ta 1760-1770 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Hakkında düzenlenen destanlarda baba soyunun Battal Gazi, anne soyunun Ahmed Târan olarak gösterilmesinin gerçekle alakası olmadığı açıktır (Uyan Padişahım, s. 330). Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını memleketinde geçirdi. Gençlik yıllarında güreş tutmuş olmasından ötürü “Pehlivan” lakabıyla anılmış olmalıdır. Askerî bilgilerini Rumeli âyanlarının hizmetinde bulunması ve gönüllü olarak katıldığı cephelerde kazandığı tecrübelerden edindiği anlaşılmaktadır. Kendisinin ehliyet ve dirayetli, Sütlüce Mühendishânesi’nde yetişmiş bir istihkâm subayı olarak tanıtılması (Zinkeisen, VII, 662) ilginç olmakla beraber kronolojik bakımdan hayatı hakkındaki bilgilerle örtüşmemekte ve gerçeği yansıtmamaktadır.

1787-1788 Osmanlı-Rus-Avusturya savaşlarına gönüllü olarak katıldı. O sıralarda ağa lakabıyla anılmaktaydı. Savaş esnasında, 1792 Yaş Antlaşması’ndan sonra Rumeli’de ortaya çıkan dağlı eşkıyası ve isyan eden Pazvandoğlu’nun tenkiliyle vazifelendirilen Seyyid Alo Paşa’nın ve 1789-1790 arasında dört ay kadar süren sadrazamlığı cephede geçen Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın maiyetinde bulundu. 1798-1806 yılları arasında Gürcü Osman Paşa, İbrâil Nâzırı Ahmed Paşa, Yûsuf Paşa, Yılıkoğlu Süleyman Ağa, Manav İbrâhim gibi Rumeli’deki âsiler ve âyanlarla mücadele ederek bunların içinde bir yer edinmeye çalıştı. Nihayet Tirsinikli İsmâil Ağa’nın önde gelen adamları arasına katıldı. Haziran 1803’te Tırnova voyvodası ve Rusçuk âyanı İsmâil Ağa’nın aracılığıyla Hassa silâhşorluğu (Uzunçarşılı, s. 21) ve 1805’te kapıcıbaşılık unvanlarını elde etti. Yılıkoğlu’nun elinden alınan Deliorman ve Dobruca bölgelerinin âyanı oldu. Bu bölgedeki Kuzgun kasabasını merkez olarak seçti. Böylece Alemdar Mustafa ile birlikte Tirsinikli’nin en yakın adamı haline geldi (a.g.e., s. 31).

1806’da başlayan Rus savaşı esnasında Ruslar’ın İsmâil Kalesi’ne saldırmaları üzerine süratle harekete geçerek stratejik önemi olan bu kalenin düşman eline geçmesine engel oldu. Burada Ruslar’a karşı verdiği mücadelede üç yıl boyunca “semender gibi ateş içinde yüzdü” (Cevdet, IX, 139), kahramanlıklarıyla adını cönklere geçirecek kadar büyük bir ün sağladı (Uyan Padişahım, s. 330-335; Sakaoğlu, s. 203) ve halk arasında “Pehlivan Ağababa” olarak şöhret buldu (Beydilli, s. 125). Hatta Alemdar Mustafa Paşa’nın kısa süren sadâreti esnasında Yılıkoğlu meselesinden ötürü kendisini öldürtmek istemesi, bu emrin icrasını Boşnak Ağa’ya havale etmesi, ancak Boşnak Ağa’nın kendisinin özellikle İsmâil Kalesi’nin kurtarılması esnasındaki gayretinden ötürü bu emri yerine getirmediği ve durumu İbrâhim Ağa’ya bildirdiği gibi kayıtlar (Câbî Ömer Efendi, I, 345-346), şahsî düşmanları ve kahramanlığının birbirini ne derecede dengelediğinin bir göstergesi olsa gerektir.

Mayıs 1809’da 60.000 kişilik Rus ordusu Tuna’yı geçtikten sonra Dobruca’ya girip Karadeniz sahilindeki Kavarna’yı ele geçirerek Pazarcık istikametine doğru ilerlediğinde Sadrazam Yûsuf Ziyâeddin Paşa, Pehlivan İbrâhim Ağa’yı 17-18.000 asker ve on sekiz topla ana karargâhın bulunduğu Rusçuk’tan Silistre’yi kuşatma altına alan Ruslar’ın üzerine gönderdi (Jorga, V, 169-170). İbrâhim Ağa, Tatariçe’de Ruslar’ı ağır bir yenilgiye uğratarak Silistre’yi muhasara edilmekten kurtardı (Ekim 1809). Bu başarısı üzerine Silistre sahrasında kendisine vezâret rütbesi ve Rakka valiliği verildi (24 Şevval 1224 / 2 Aralık 1809). Bundan sonra “Baba Paşa” olarak anılmaya başlandı (Şânîzâde, I, 276; Cevdet, IX, 140).

1810’da Razovat’ta meydana gelen çarpışmada Baba Paşa üstün Rus kuvvetleri karşısında yenildi ve önemli kayıplar vererek iyi tahkim edilmiş olan Pazarcık’a geri çekildi. Burada savunmaya geçti, başarısız da olsa birkaç huruç harekâtında bulundu. 1300 kadar süvarisini kaybetmesi ve özellikle kumandanları İsmâil Paşa’nın Ruslar’a esir düşmesi üzerine Pazarcık’ta daha fazla dayanamadı, ancak teslim olmak da istemedi. Hacıoğlupazarı ve Hezargrad Ruslar’ın eline geçti. Silistre Kalesi, buranın eski mütesellimi Yılıkoğlu’nun Ruslar’la gizlice anlaşması üzerine vire ile teslim oldu, Toktoran da aynı âkıbete uğradı (Haziran 1811). Rus Generali Sergius Kaminski’nin aldığı takviye kuvvetleriyle 3 Haziran’da saldırıya geçmesiyle kolundan yaralanan Baba Paşa 7 Haziran 1811’de 2000 kişi ile birlikte esir düştü (a.g.e., IX, 178). Pazarcık korkunç bir katliama sahne oldu (Zinkeisen, VII, 662). Yılıkoğlu’nun bu ihaneti ve Baba Paşa’nın esareti İstanbul’da geniş yankı uyandırdı ve II. Mahmud cihâd-ı ekber ilân etmek zorunda kaldı (Danişmend, IV, 100).

İbrâhim Paşa, savaşı sona erdiren Bükreş Antlaşması’ndan (29 Mayıs 1812) sonra itibarlı bir esaret geçirdiği Rusya’dan döndü (Kasım 1812). Esareti esnasında II. Mahmud ve Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa dahil olmak üzere önde gelen pek çok kişi tarafından kendisine ve ailesine maddî yardımda bulunuldu. Dönüşünde de aynı ilgiyi gördü, kısa bir müddet Kuzguncuk’ta Yazıcı Mehmed Efendi Yalısı’nda dinlendi. Burada başta Kaymakam Paşa ve Kaptan Paşa olmak üzere devlet ricâli ve bizzat II. Mahmud tarafından ziyaret edildi, büyük iltifata nâil oldu ve nakit para ile ödüllendirildi (Câbî Ömer Efendi, II, 924, 933). Bu arada kendisine Sivas valiliği tevcih edilerek (18 Ocak 1813) maiyetine bir miktar top ve topçu askeri verildi ve Anadolu’nun eşkıyadan temizlenmesiyle vazifelendirildi. 24 Mart 1813 tarihinde yola çıkması münasebetiyle Haydarpaşa çayırında padişahın da yer aldığı parlak bir uğurlama merasimi tertiplendi (a.g.e., II, 957). Merkezî hükümeti uğraştıran ve önemli bir yerel güç haline gelen Divriğili Kösepaşazâde Veli Paşa’nın tenkili Baba Paşa’nın en önemli işi oldu; kendisine havale edilen işi başarıyla yerine getirerek II. Mahmud’un takdirini kazandı (a.g.e., II, 1014; Sakaoğlu, s. 191-192, 202-206). Mart 1815’te Erzurum valiliğine tayin edildi. Burada isyan halinde bulunan Anadolu sahilleri seraskeri Şerif Mehmed Paşa, Çıldır Valisi Selim Paşa ve oğulları ile uğraştı. Şerif Mehmed Paşa aman dileyince affedildi. Acara ve Ahıska dolaylarında hüküm süren Selim Paşa ve oğullarıyla çetin bir mücadele içine girdi. Sarp kalelere sığınmış olmaları bunların kurtulmasına yetmedi ve ele geçirilerek idam edildiler. 1816 sonlarında Diyarbekir valiliğine gönderildi ve 20 Kasım 1816’da şehre girdi. Ancak bir müddet sonra azledilerek Bursa’da oturması istendi. 22 Şubat 1817’de üç yıl kadar kalacağı Bursa’ya geldi. Burada tanıştığı Gazzî Dergâhı şeyhlerinden Gazzîzâde Abdüllatif Efendi kendisi için Vekāyi-i Baba Paşa adıyla bir eser kaleme aldı. Ekim 1819’da İnebahtı ve Karlı-ili sancakları mutasarrıfı oldu; Tepedelenli Ali Paşa’nın te’dibi ile görevlendirildi. 1821 senesi içinde vefat etti ve Karlı-ili’nde defnedildi. Genel olarak aralarında yetiştiği Rumeli âyanlarında pek görülmeyen bir sadakatle sonuna kadar devlete hizmet etmiş olan Pehlivan İbrâhim Paşa, Anadolu’daki eşkıya tenkili esnasında resmen “seyyid” lakabı ile anılmışsa da (Şânîzâde, II, 188; Sakaoğlu, s. 205-206) bu, otoritesine dinî saygınlık ekleyen bir tasarruftan öteye geçmez.

BİBLİYOGRAFYA

Câbî Ömer Efendi, Târih (haz. Mehmet Ali Beyhan), Ankara 2003, I, 114-115, 178, 344-347, 370-372, 391, 429, 444-445, 521, 526-527, 545-546, 552, 554, 574, 576-579, 635-636, 639, 659, 661, 669, 696; II, 922, 924, 933, 935, 937, 957-958, 990, 1014.
Şânîzâde, Târih, I, 276; II, 188.
Gazzîzâde Abdüllatif Efendi, Vekāyi-i Baba Paşa, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Orhan Gazi, nr. 1043.
Zinkeisen, Geschichte, VII, 662.
Cevdet, Târih, IX, 139-140, 142, 177-178, 180.
Sicill-i Osmânî, II, 41.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Meşhur Rumeli Âyanlarından Tirsinikli İsmail, Yılık Oğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul 1942, s. 21-24, 31, 34-36, 43.
Danişmend, Kronoloji, IV, 84, 99-100.
Uyan Padişahım (haz. Cahit Öztelli), İstanbul 1976, s. 330-335.
Necdet Sakaoğlu, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, İstanbul 1998, s. 171, 191-192, 196, 202-210, 212, 214.
Kemal Beydilli, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul 2001, s. 125.
N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, V, 169-171, 248.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 222-223 numaralı sayfalarda yer almıştır.