PİRLEPE

Makedonya’da tarihî bir şehir.

Müellif:

Üsküp’ün güneyinde bulunan ve Makedonya’nın önemli şehirlerinden biri olan Pirlepe (Prilep) Babuna dağlarının kayalık bir bölümünün eteklerinde, çok verimli bir ova olan Pelagonia ovasının kuzey tarafında yer alır. Ortaçağ’da küçük bir Slav krallığının başkenti olan şehir Osmanlı döneminde (1395-1912), güneyde Yunan sınırından kuzeyde Makedonya’nın en yüksek dağı olan Solunska Glava’ya uzanan bir bölgede bulunan geniş bir kazanın merkezi haline gelmiştir. Pirlepe’den önce Pelagonia’nın merkezi bir Grek ve Roma şehri olan Stybera idi. Bunun kalıntıları Čepigovo köyünün yakınlarında yer almaktadır. Bu antik şehir, milâttan sonra III. yüzyılda Gotlar’ın işgalinin ardından yıkılmış ve bir daha yeniden kurulmamıştır. Pirlepe ise Pelagonia ovasından 150 m. yüksekte bulunan, 400 × 350 m. ölçülere sahip bir alana yayılan Pirlepe Kalesi’nin yerine yeniden inşa edilmiştir.

“Prilep” adı Slavca’dan gelmekte olup “dağda mahsur kalan” anlamındadır. IX. yüzyılda ve X. yüzyılın büyük bir kısmında Pelagonia, I. Bulgar İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. 970’te İmparator I. Ioannes Çimiskes (Tsimiskis) önderliğindeki Bizans ordusu Doğu Bulgaristan’ı ele geçirince, Pirlepe’nin de önemli bir merkezi olduğu Bulgaristan’ın batı kısmındaki idareciler Çar Samuel’in yönetimi altında toplandılar. Kırk yıl süren savaşın ardından 1014’te Bizans İmparatoru II. Basileios bu küçük devleti yıktı ve topraklarını Bizans İmparatorluğu’na ilhak etti. Şehir Basileios’un yeniden düzenlediği idarî yapıyı tarif eden, 1018 ve 1020 tarihli iki imparator fermanında Frourion (kale) Prilapos diye zikredildi. Kalenin altındaki Archangel Manastırı’na ait kilisenin sütunlarında yer alan bir kitâbede Pirlepe Piskoposu Andrea’nın eski takvime göre 6504 (996) yılında öldüğünden bahsedilir. Pirlepe, 1200’lü yıllarda Dobromir Hrz’in şehri kendi kısa ömürlü devletine katıncaya kadar Bizans toprağı halinde kaldı. Haçlılar’ın İstanbul’u işgalinin ve Bizans İmparatorluğu’nun parçalanmasının ardından Epirus Devleti’nin başında bulunan Theodore 1217’de Pirlepe’yi kendi despotluğuna bağladı. Daha sonra Bulgar Çarı II. Asen, Pirlepe’nin de içinde bulunduğu, Theodore’un elindeki toprakların büyük bir kısmını ele geçirdi. 1246’da Asen’in ölümü üzerine İznik İmparatoru Ioannes Vatatzes tek seferde bütün Trakya ve Makedonya topraklarını aldı. Bundan beş yıl sonra Epiruslu II. Michael kısa süreli de olsa Pirlepe’ye hâkim oldu. Onun gibi 1283’te Sırp Kralı Milutin’in idaresi de kısa sürdü. 1301 Sırp-Bizans anlaşmasıyla Pirlepe Ohri, Strumitsa ve Prosek’le birlikte sonraki otuz dört yıl boyunca Bizans toprağı olarak kaldı. 1335’te Sırp Çarı Stephan Dušan’ın eline geçti. Çar Dušan, Pirlepe Kalesi içinde halefleri tarafından da kullanılacak bir kraliyet sarayı yaptırdı. Mart 1350’de Dušan, Vukašin adlı yerel halktan güçlü birini Pirlepe ve ona bağlı bölgenin valisi (župan) olarak tayin etti. Dušan’ın 1355 yılında ölümünün ardından kısa ömürlü imparatorluğu parçalanınca halefi Çar Uroş, Vukašin’i kral yaptı. Vukašin ve Serres (Siroz) Sırp prensliğinin hükümdarı olan kardeşi Uglješa, Eylül 1371’de Maritsa (Meriç) savaşında Osmanlılar’a karşı yenik düşünce Vukašin’in oğlu Marko, Pirlepe krallığının başına geçti. Marko 1395’teki ölümüne kadar krallığı idare etti ve Yıldırım Bayezid’in vasalı oldu. Vukašin ve Marko’nun freskleri, Pirlepe Kalesi’nin altında yer alan Archangel Manastırı Kilisesi’nin duvarlarında bulunmaktadır.

Erken Osmanlı dönemi vak‘anüvisleri Pirlepe’nin fethine dair karışık bir tablo sunar. Ancak Hoca Sâdeddin Efendi, sultanın Rumeli Beylerbeyi Timurtaş Bey’e 784 (1382) yılında Pirlepe ve Manastır’ı fethetmesini emrettiğini yazarak önce Pirlepe Kalesi’nin kuşatıldığını ve kale içindekilerin barış yoluyla teslim olduğunu ifade eder. Aslında Pirlepe bölgesi Kral Marko’nun ölümünden sonra 1395’te Osmanlı topraklarına kesin şekilde katıldı ve Paşa livâsına bağlı geniş bir kaza haline dönüştürüldü. Marko’nun askerlerinin Osmanlı ordusunda hıristiyan sipahi, voynuk ya da eşkinci olarak görev yaptıkları tarihî belgelerle doğrulanmaktadır.

Pirlepe ve bu bölgeden bahseden en eski Osmanlı kaynağı Fâtih Sultan Mehmed’in ilk tahta çıktığı döneme ait (1444-1446) 849 (1445) tarihli timar defteridir (Emecen, Osm.Ar., sy. 43 [2014], s. 341-474). Buna göre Pirlepe Kalesi’nde bir askerî garnizonun yanı sıra (1445’te dizdar ve imam dahil otuz iki kişilik bir kuvvet olduğu bilinmektedir) on bir hâne ve bir duldan oluşan küçük bir müslüman, 350 hâne, kırk dört dul ve kırk dokuz mücerretten (bekâr) meydana gelen hıristiyan nüfusu bulunmaktaydı. Bu rakamlar sabit veya çok yavaş artan bir nüfusun (tahminen 1640-1660 kişi) varlığına işaret eder. Pirlepe kazası biri hariç Slavca isimlerden oluşan 140 civarında köy ve toplamda 11-12.000 kişilik bir nüfusu barındırıyordu. Osmanlı Devleti’nin erken dönemleri için alışılagelen bir özellik de müslüman ordusunda çok sayıda hıristiyan sipahinin yer almasıdır. Pirlepe’de de timar sahiplerinin dörtte birini hıristiyanlar teşkil ediyordu. Bu hıristiyan sipahilerin varlığı hem XV. yüzyıl tahrir defterlerinde hem de o tarihlerde fresklerle süslenen kiliselerde görülmektedir. Şehrin anlaşmayla alınışı, Pirlepe varoşu civarında mevcut XIII ve XIV. yüzyıla ait altı kilisede resmedildi, hiçbiri camiye çevrilmeyen bu kiliselerdeki freskler günümüze kadar korunmuştur.

Fâtih Sultan Mehmed zamanında 1455’ten sonra ve 1478’den önce, 1478 tahririnin gösterdiğine göre Pirlepe şehrine çoğunlukla zanaatkâr (dokumacı, terzi, debbâğ, demirci vb.) olmak üzere önemli sayıda Türk yerleşti. Bu tarih aralığında müslüman hâne sayısı yirmi birden 141’e çıktı. Yine aynı yıllarda Pirlepe varoşunun 2 km. güneyinde düz ovada yeni bir kasaba daha kurulmuş olmalıdır. Pirlepe varoşu, kiliselerin gösterdiğine göre bir hıristiyan kasabası olarak kalırken aşağıdaki kasaba, muhtemelen Çarşı Camii diye bilinen büyük bir cuma camiinin 881 (1476) yılında inşa edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Söz konusu caminin bânisi alay beyi Abdullah oğlu Hacı Hüseyin’dir. 1500’lerin hemen öncesinde Evrenosoğlu Ahmed Bey, Pirlepe’de bir çifte hamam yaptırdı ve Arapça vakfiyesinde belirttiği üzere gelirini Yenice-i Vardar’daki vakfına bağladı. Bu hamam XX. yüzyılın sonlarına kadar hizmet verdi, bugün tarihî eser olarak koruma altına alınmıştır. İkinci bir cuma camii taş işçiliğiyle dikkati çeken ve XVI. yüzyılın ilk yıllarında yapılan Orta Cami’dir. Bu camiyi 1960’larda Ayverdi harabe halindeyken gördü ve 1988’de tamamen yıkıldı. 1530 yılına ait kayıtlarda şehirde bir cuma camii, dört mescid ve bir hamamın varlığından bahsedilir. XVI. yüzyılın ortalarına ait olan ve günümüze kadar korunan Kırık Cami ise (Skršenata Džamiya) eski Pirlepe’nin güney kısmındadır. Bu cami oldukça yüksek kubbeli ve Orta Cami gibi ince taş işçiliğine sahip bir yapıdadır. Kubbe, XVI. yüzyılın ilk yarısının seçkin mukarnas örneklerinin bulunduğu dört tromp üzerinde yükselir. Bunlar mescidlerin mütevazi ve küçük mâbedler olmadığını, oldukça büyük ve ihtişamlı olduğunu gösterir. XVI. yüzyıl boyunca birçok mescid, bir minberin eklenmesi ve bir hatibin tayiniyle cuma camii haline getirildi. Pirlepe’deki Kırık Cami uzun süre önce bir tekstil fabrikasının içinde kalmış olup bakımsız ve ihmal edilmiş olsa da halen ayaktadır.

1455-1555 yılları arasındaki tahrir defterleri kırsal nüfusta ciddi bir artış meydana geldiğini göstermektedir. 859’da (1455) Pirlepe kazasında 113 köy varken bu rakam 951’de (1544) 128’e çıktı. Toplam nüfus 3459 hâneden 6069 hâneye yükseldi. 1455’te müslümanlar toplam nüfusun sadece % 2’sini teşkil ederken 1544-1545’e gelindiğinde bu oran % 11’i buldu. Bu artış sonraki dönemde de sürdü. II. Murad devrinde (1445 öncesi) büyük Pirlepe ovasında sadece iki Türk köyü yer almaktaydı. Savaş zamanında orduda görev yapan yörük ailelerinin yaşadığı yerler Ali obası, Dedebalcı, Şeleverci ve Timur obası idi. 1455 tarihli tahrire göre (daha önce sanıldığı gibi 872/1467-68 tarihli değildir) bölgede yedi Türk köyü vardı. Âdil obası, Ali obası, Dedebalcı, Kalular, Kanatlarcı, Şeleverci ve Timur obası beraber seksen beş hâne idi. 1544-1545’te hâne sayısı 647’ye yükseldi. Üsküp sancağının 976 (1568-69) tarihli tahririnde Türk isimleri ve müslüman nüfusuyla on iki köyün varlığından bahsedilmektedir. XVI. yüzyıl tahrirleri, Slavca isimlere sahip bir grup köyün neredeyse tamamının hıristiyan olduğunu göstermektedir (Aldanci, Belušino, Borino, Crnilište, Desovo, Drenovo, Gorno Žitoše, Norovo, Sačevo ve Vrbovec). 1900’e ait listeler ise bu köylerin hepsinin Arnavutça konuşan müslüman nüfustan meydana geldiğine işaret eder. Bu dönüşüm XVII. yüzyılda gerçekleşmiş olmalıdır. Aynı dönüşüm büyük köyler olan Debrešte, Lažani ve Peštalevo’da da görülmektedir. Adı geçen köylerin tamamı, Pomak veya Torbeş diye bilinen Slavca konuşan müslümanlardan oluşan bir nüfusu barındırır hale geldi.

İslâmlaşma’nın görülmediği bir yer olarak Pirlepe kazasının güneydoğusunda yer alan, 500-800 m. yükseklikteki dağlık Moriovo (Mariovo) nahiyesi zikredilebilir. Burası ilk defa İmparator II. Basileios’un 1019 tarihli birinci fermanında “Meríkhova” diye anılmış ve birkaç dar dağ yoluyla bağlandığı Nice ve Kaymakçalan dağlarının hemen güneyindeki Moglena (Meglen) piskoposluğuna bağlı olduğu belirtilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın İstanbul’da yaptırdığı muazzam külliyenin tamamlanmasının (964/1557) üzerinden birkaç on yıl geçtikten sonra Pirlepe kazasında bulunan yirmi yedi köy bu külliyenin giderlerinin önemli bir kısmını karşılamak üzere Süleymaniye vakfına bağlandı ve kendilerine imtiyazlı bir statü tanındı. Bu yirmi yedi köyden on sekizi Moriovo nahiyesinde yer almaktadır.

XVII. yüzyılın ortalarında Avrupa’nın büyük bir kısmında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin pek çok bölgesinde de çoğunlukla tabiat ve iklim şartlarının yol açtığı olumsuzluklardan ötürü nüfus azalışı zirve noktasına ulaştıysa da, Moriovo’da tam tersi bir durum gerçekleşti. 976 (1568-69) tahririne göre Moriovo’nun on sekiz vakıf köyünde 452 hâne mevcuttu. 1023 (1614) cizye defterine göre bu rakam 742 oldu, 1892’ye gelindiğinde 1219 ve 1900 yıllarında hepsi Ortodoks hıristiyan 1666 hâneye (yaklaşık 9000 nüfus) ulaştı. Diğer yerlerde nüfus azalırken Moriovo vakıf statüsünden dolayı korundu ve hıristiyanlar da buraya göç etti. 1912 sonrasında Yunanistan’la belirlenen yeni sınır Moriovo’nun güneyle bağlantısını kesince Süleymaniye vakfından doğan koruma da kalktı, nüfusun büyük çoğunluğu bölgeyi terketti, bu göç hareketi XX. yüzyılın ikinci yarısında da sürdü. Şimdilerde Moriovo köylerinin yarısından fazlası metruk haldedir.

XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Pirlepe ve köyleri Üsküp sancağına bağlıydı. XVII. yüzyılda Kâtib Çelebi de Üsküp’e bağlı olduğunu yazar. XIX. yüzyılda ise burası Manastır vilâyetine bağlandı. 1071’de (1660-61) Evliya Çelebi Pirlepe’ye uğradı ve hakkında kısa bir tasvir sundu. Buna göre şehirde on mahallede 1000 hâne bulunmaktadır. Camiler arasında özellikle Alaybey Camii’ni (sonradan Çarşı Camii olarak anılacak), Arslan Paşa Camii’ni ve birkaç mescidi zikretmektedir. Şehirde 200 dükkân, bir han, bir hamam, birkaç medrese, mektep ve tekke olduğunu da eklemektedir. Pirlepe’nin kamu binalarının çoğu, Evliya Çelebi döneminde hayatta olmadığı bilinen Arslan Paşa’nın idareciliği sırasında yapıldı. Onun inşa ettirdiği eserlerden şehir merkezinde büyük bir han duvarı kaldı. Bu duvar, 1960’ların başlarında binanın büyük kısmı yıkılınca belediye meclisinin aldığı bir kararla kültür âbidesi ilân edildi.

XV-XVII. yüzyıllar boyunca Pirlepe varoşunda bulunan Bogorodica Prečiste’den başlamak üzere (1420) Treskaveč Manastırı (1430) ve Zrze Manastırı’nın da (yaklaşık 1400) içinde bulunduğu çok sayıda kilise ya yeniden yapıldı, ya da geniş çaplı bir tâdilât geçirdi. Bu dönemde Zrze Kilisesi batıya doğru genişletildi. Kilisede mevcut uzunca bir kitâbede bölgenin geçmiş hükümdarlarının isimleri zikredilir: Çar Dušan, Kral Vukašin (1365-1371) ve Kral Marko (1395’e kadar). Kitâbenin Veliki Amir Pajazit (Büyük Emîr Bayezid) hükümdarlığı zamanında (Gospodovati) yazıldığı bilgisi de yer alır. 951 (1544) tarihli tahrir defterinde Pirlepe varoşundaki meşhur Archangels Manastırı, Pirlepe yakınlarındaki kadim Treskaveč Manastırı ve Zrze Manastırı’nın çok uzun zamandır sahip oldukları topraklar için neredeyse hiçbir vergi ödemedikleri ve oldukça imtiyazlı bir statüde bulundukları görülmektedir. Bu manastırların keşişleri de cizye, ispençe, öşür gibi vergilerden muaftı. Bunun yanı sıra koyunlarından, arı kovanlarından ve su değirmenlerinden de vergi vermiyor, avârız türü vergilerden de muaf tutuluyordu. Bu statünün belgelerde “selâtîn-i mâziye” ve “sultanımız” diye ifade edilen Kanûnî Sultan Süleyman tarafından onaylandığı belirtilmektedir (BA, TD, nr. 232, s. 697). “Selâtîn-i mâziye” ibaresi aynı statüyü zikreden 889 (1484) tarihli tahrire dayanmış olabilir (BA, TD, nr. 16). Buradaki kayıt da muhtemelen 859 (1455) tahririnden çıkarılmıştır (BA, TD, nr. 4). Bu tahrirde Fâtih Sultan Mehmed’in Pirlepe’de bulunan Treskaveč ve Archangels manastırlarını Metropolit David’e mülk olarak verdiği görülür. Treskaveč Manastırı bunu gösteren ve kendisine imtiyazlı statü sağlayan bir berata sahiptir.

Treskaveč’in giriş kapısının üzerinde yer alan freskler arasında, Bizans İmparatoru II. Andronikos Palaiologos (1282-1328) ve IX. Michael’ı (ö. 1320) manastırın kurucuları olarak zikreden bir kitâbe mevcuttur. Treskaveč Kilisesi’ndeki çeşitli kitâbelerde Çar Dušan’ın halefi Çar V. Uroş’un (1355-1371) yanı sıra Dušan’ın büyükbabası Kral Milutin’in (1282-1321) adı da geçmektedir. Pirlepe ve Bitola (Manastır) yöresinde bulunan pek çok ithaf kitâbesinde Fâtih Sultan Mehmed’e “çar” diye atıfta bulunulmuştur. Meselâ Dolgaec (Dılgoçani) köyünde yer alan Aziz İliya Kilisesi’nde buranın 6963 (1454-55) yılında Çar Mehmed Çelebi (Tsalapi) döneminde inşa edilmiş ve süslenmiş olduğu kitâbesinde yazılıdır. 859 (1455) tarihli padişah fermanlarında ve Dolgaec kitâbesinde ismi geçen Piskopos David Horisen sultanla iyi ilişkiler içindedir ve kuvvetle muhtemeldir ki sultanı adı geçen üç kilisenin imparatorlar tarafından korunmasıyla ilgili köklü gelenekten o haberdar etmiştir. Zrze Manastırı’nın imtiyazlı statüsünden 859 (1455) tahririnde diğer iki kiliseye nazaran daha kısa olsa da bahsedilmektedir (BA, TD, nr. 4, s. 108). XVI. yüzyılın ortalarında Zrze Kilisesi’nin bir bölümü dönemin en ünlü sanatkârlarından olan Elbasanlı Onufre tarafından fresklerle süslendi. Zrze aynı zamanda 1625 ve 1636 yıllarına ait yüksek kalitede resim örneklerine sahiptir. Rilevo ve Slepče köy kiliselerinde de iyi korunmuş önemli bazı sanat eserleri bulmak mümkündür.

XVIII. yüzyılda Pirlepe eşkıya gruplarının baskılarına mâruz kaldı. 1720’lerde tütün tarımına başlandı ve kısa sürede tütün yerel ekonominin önemli bir ürünü oldu; 1723 tarihli bir padişah fermanıyla üretim nizamnâmesi belirlendi. Pirlepe’nin iklimi ve toprağı tütün üretimi için oldukça uygundu ve bu sebeple yüksek kalitede hasat alınabiliyordu. 1807’de meşhur Yanya Konsolosu François Pouqueville’in kardeşi Henry Pouqueville, Pirlepe’yi ziyaret ettiğinde şehirde müslüman ve gayri müslimlerden oluşan 1000 ile 1100 hâne bulunuyordu. Pirlepe panayırı bütün Balkanlar’ın en önemli ticarî faaliyetlerinden biriydi. Bu panayırda küçükbaş hayvanlar, yün, deriler, Foča (Bosna) silâhları, Rus kürkleri, Hint dokumaları, Yemen kahvesi, Mısır pirinci, Orta Afrika’dan aslan ve panter postları ve Dârfûr’dan getirilen köleler satılırdı. 1807’den sonra Pirlepe’de nüfus artışına da yansıyan önemli bir genişleme meydana geldi. Özellikle Makedon hıristiyan nüfusu yüksek doğum oranları ve buraya yeni köylülerin göçmesiyle birlikte süratle arttı. Halkın artan refah seviyesi 1841 yılında inşa ettikleri büyük Blagovestenie (Beşaret) Kilisesi’ne de aksetti. Halen Pirlepe Saat Kulesi’nin üzerinde duran 1273 (1857) tarihli bir Osmanlı kitâbesinde şehrin saat kulesinin de içinde yer aldığı büyük bir bölümünü tahrip eden bir yangının meydana geldiği zikredilir. Kitâbede eserin tamamlanma tarihi 1275 (1859) olarak verilir. Şehir merkezindeki çarşı bilinen biçimde birbirini dik kesen sokaklar şeklinde sonradan tekrar inşa edildi. 1861’de Avusturya konsolosu ve bir bilim adamı olan Georg von Hahn, Pirlepe’nin çok çeşitli ürünlere sahip ve yeni inşa edilmiş bir çarşısı olduğundan bahsetmektedir.

Pirlepe’de doğan Nikolaj Gančev Eničerev, 1866’da yazdığı otobiyografisinde her yıl mayıs ve haziran aylarında Pirlepeli tüccarların Viyana, Leipzig, Münih, Lyon ve İstanbul’a (Tsarigrad) gittiklerini yazar. Her yıl yaklaşık 20-30 milyon kuruş değerinde, 7-8000 araba yükü çok çeşitli ürün panayıra getirilmektedir. Panayırı Bulgar, Yunan, Ulah, Arnavut, Türk, İranlı, Ermeni ve yahudilerden meydana gelen yaklaşık 10.000 kişi ziyaret etmektedir. 1852’de Boşnak Frano Jukić, Pirlepe’nin nüfusunu 6000 olarak tahmin etmiştir. 1868’de İngiliz gezginler Mackenzie ve Irby bu rakamın 6000 ile 7000 olduğunu belirtmektedir. Eničerev ise 1878’de Bosna’nın Avusturya tarafından işgalinin ve Berlin Antlaşması ile yeni sınırların çizilmesinin, Balkanlar’ın iki büyük ticarî merkezi olan Dubrovnik ve Pirlepe’yi olumsuz yönde etkilediğini ifade etmektedir. XIX. yüzyılın sonunda şehrin nüfusu 16.700’ü Makedon hıristiyan, 6200’ü müslüman, geri kalanı Ulah ve Çingeneler’den meydana gelen 24.500’e ulaştı. Kāmûsü’l-a‘lâm’da şehirde on cami, üç tekke, beş medrese, iki hamam, bir rüşdiye, bir ibtidâî mektebi, yedi müslüman ilkokulu, altı hıristiyan okulu ve iki kilise bulunduğundan bahsedilir. Müslümanlar Türkçe ve Arnavutça konuşurken hıristiyanlar Bulgarca ve Romence (Eflak/Ulah dili) konuşmaktadırlar. Alman coğrafyacısı Leonard Schultze-Jena 1923’te Pirlepe’yi iç Makedonya’nın en önemli ticaret merkezi olarak tanıttı. Şehrin ekonomik gücünün kökenleri parçalanmamış Türk imparatorluğunda yatmaktaydı, fakat imparatorluk dağılınca ticaret zayıfladı. Selânik’ten kuzey yönünde Vardar vadisi boyunca Balkanlar’ın içlerine doğru demiryolu yapıldığında neredeyse bütün ticarî hareketlilik kaybolmaya yüz tuttu. Büyük tüccarların pek çoğu Niş, Belgrad ve Bulgaristan’a göç etti. Pirlepe ise bir taşra kasabası halini aldı.

1912 yılında Balkan savaşları esnasında Pirlepe, Sırp ordusu tarafından kuşatıldı, bu da müslüman nüfusun hızla azalmasına sebebiyet verdi. I ve II. Dünya savaşları sırasında Pirlepe bu defa acımasız bir Bulgar işgaliyle karşı karşıya kaldı. 1950’lerde Mareşal Tito liderliğindeki yeni Yugoslav hükümeti sınır kapılarını açınca bölgeden büyük bir müslüman Türk göçü oldu. Pirlepe yeni sanayilerin kurulmasıyla yavaş yavaş gelişti. 1961’de nüfusu 37.486 oldu ve ülkenin en büyük tütün ticareti merkezi haline geldi. Dağlar boyunca giden yeni bir otoyol ve Vardar üzerinden Veles’ten (Köprülü) Bitola/Manastır’a yapılan demiryolu bağlantısı şehri dış dünyaya daha da açık hale getirdi. 1960-2015 yılları arasında şehrin nüfusu ikiye katlandı. XX. yüzyılın sonunda saldırgan bir Makedon milliyetçiliği ortaya çıktı ve Pirlepe, İştip’le birlikte ülkenin en milliyetçi merkezlerinden biri oldu. 2001’de müslümanlara ve camilere karşı saldırılar yapıldı, XV. yüzyıldan kalma Pirlepe Çarşı Camii ağır zarar gördü (2015 yılında cami hâlâ bir harabe halindeydi).

Eski Pirlepe sakinleri için XX. yüzyılda yaşanan değişimler şehir ahalisi için olduğundan daha az problemli oldu. Arnavut müslümanların ve Pomaklar’ın büyük kısmı kendi köylerinde kaldı, şehirlere ve Türkiye’ye göç dolayısıyla nüfus artış hızı azaldı. Eski yörük köylerinin (Budaklar, Elekler, Kanatlarcı ve Mûsâ obası / Musinci) Türk nüfusu da halen yerindedir ve sayıları, artışları az da olsa 2000’den 3000’e çıkmıştır. Diğer Türk köyleri 1970 yılı itibariyle bütün müslüman nüfuslarını kaybettiler, yerlerini ise Makedon hıristiyanlar aldı. Bugün Pirlepe şehri 70.000 civarında nüfusuyla neredeyse tamamen modern bir görünüme büründü. Sadece Osmanlı Saat Kulesi’nin yer aldığı çarşıda halen az da olsa XIX. yüzyıl Osmanlı atmosferinden esintiler bulmak mümkündür.

BİBLİYOGRAFYA :

1445 Tarihli Paşa Livâsı İcmâl Defteri: Metin (haz. Halil İnalcık v.dğr.), Ankara 2013, s. 46-70; Salnâme-i Vilâyet-i Manastır (1310/1893), s. 326; J. G. von Hahn, Reise von Belgrad nach Salonik, Wien 1861, s. 110; J. Hadži-Vasilijević, Prilep i njegova okolina, Beograd 1902; K. Kostić, Naši Novi Gradovi na Jug, Beograd 1925, s. 34-40; G. Traičev, Grad Prilep. Istoričesko-geografski i stopanski pregled, Sofia 1925; L. Schultze-Jena, Makedonien, Landschafts- und Kulturbilder, Jena 1927, s. 159-160; A. Nikolovski v.dğr., The Cultural Monuments of the People’s Republic of Macedonia (trc. J. M. Leech – V. Mostrov), Skopje 1961, s. 157-171; B. Babić, “Nova saznanja o crkvama srednovekovnog Prilepa”, Zbornik Svetozara Radojčića, Beograd 1969, s. 11-15; a.mlf., “Srednovekovna naselba, crkva i nekropola Sv. Dimitrija, Prilep-Varoš”, Arheološki Pregled, XIV, Beograd 1972, s. 125-127; a.mlf., “Some of the Essential Characteristics of the Origin and Development of Medieval Prilep”, Balkano-Slavica, VI, Prilep 1977, s. 25-35; J. F. Trifunoski, Bitolsko-Prilepsko kotlina: Antropogeografska proučavanja, Skopje 1970; a.mlf., “Razseleni sela vo Bitolsko-Prilepskata Kotlina Entvölkerte Dörfer im Talkessel von Bitolj und Prilep”, Godišen Zbornik na Fakultet na Universitetot vo Skopje, Prirodno-Matematički Otdel, XI, Skopje 1958, s. 136-159; Prilep i Prilepsko niz Istorijata, Kniga Prva, od praistorijata do krajot na Prvata Svetska Vojna (ed. L. Lape – M. Sokoloski), Prilep 1971; A. Stojanovski, Gradovite na Makedonija od krajot na XIV do XVII vek, Skopje 1981, s. 65-71; , III, s. 150-154; Turski Dokumenti za Istorijata na Makedonskiot Narod: Opširni popis defter za Skopskiot Sandjak od 1568/69 Godina (ed. A. Stojanovski), VI/2, Skopje 1988, s. 27-171; E. Maneva, Srednovekoven nakit od Makedonija, Skopje 1992, s. 186-187; P. Miljković-Pepek, “Sur la chronologie de l’église de Saint Nikolas à Varoš pres de Prilep”, Studien zur Byzantinischen Kunstgeschichte (ed. B. Borkopp v.dğr.), Amsterdam 1995, s. 73-84; I. Mikulčik, Srednovekovni gradovi i tvrdini vo Makedonija, Skopje 1996, s. 249-255; Machiel Kiel, “Wein, Vakf und die islamische und christliche Kultur auf dem Balkan; Bemerkungen zu Wirtschaft, Kunst und Siedlungsgeschichte”, Deutsch-türkische Begegnungen: Festschrift für Kemal Beydilli (ed. Hedda Reindl-Kiel – Seyfi Kenan), Berlin 2014, s. 273-341; a.mlf., “Some Little-known Monuments of Ottoman Turkish Architecture in the Macedonian Province: Štip, Kumanono, Prilep, Strumitsa”, GDAAD, IV-V (1975-76), s. 153-178; S. Novaković, “Prilep u prvoj poli XIV veka”, Glas Srpska Kraljevska Akademija, LXXX, Beograd 1909, s. 5; A. Deroko, “Markovi Kuli – Grad Prilep”, Starinar, V-VI, Beograd 1954-55, s. 83-104; V. Ristić, “Crkva Svetog Dimitrija u Prilepu”, Sinteza, XIX/3-4, Kruševac 1979, s. 171-226; D. Kornakov, “Crkvi i manastiri u Mariovskiot, Tikveškiot i Gevgiliskiot kraj”, Kulturno Nasledstvo, X-XI, Skopje 1983-84, s. 149-174; Feridun Emecen, “Pirlepe’nin İlk Osmanlı Tahrirleri”, GDAAD, XII (1998), s. 63-70; a.mlf., “Defter-i Köhne: Pirlepe-Kırçova Kesiminin En Eski Tımar Defteri (1445-1455)”, Osm.Ar., sy. 43 (2014), s. 341-474; Mehmet İbrahimgil, “Pirlepe’de Osmanlı Dönemi Yapıları ve Türk Sanatındaki Yeri”, TTK Bildiriler, XIII (2002), III/2, s. 1174-1180; Kāmûsü’l-a‘lâm, II, 1500.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 398-402 numaralı sayfalarda yer almıştır.